Almanya’da Büyük Koalisyon: Kabinede Değişen İsim ve Beklentiler
Almanya’da Angela Merkel’in yeni kabinesi kuruldu. Ülkede en büyük iki partinin uzlaşmasıyla oluştuğu için "büyük koalisyon" olarak adlandırılan hükümette yeni yüzlerin yanı sıra kendilerine aşina olduğumuz simalar da var.
Yeni kurulan hükümette SPD (Almanya Sosyal Demokrat Partisi) Genel Başkan Yardımcısı Aydan Özoğuz’un yeni Göç ve Uyumdan Sorumlu Devlet Bakanı olmasıyla Almanya tarihinde ilk defa Türkiye kökenli birisi kabinede kendisine yer bulmuş oldu. Özoğuz, 8 yıllık bakanlığı boyunca bir takım açılışlara katılıp, bu davetlerde yaptığı konuşmalar dışında göçmenler konusunda bir diskur değişimine imza atamamış olan CDU’lu Maria Böhmer’den koltuğu devraldı. Eski Bakan Böhmer, koruduğu CDU (Hristiyan Demokrat Birliği) çizgisine paralel olarak sergilediği mümkün olduğunca mesafeli tutum ile zihinlerde kalacak. Ülkede yaşayan göçmen kökenlilerin, görevi yeni devralan Özoğuz’dan ise beklentileri büyük. Bu beklentilerin ne kadar gerçekçi olduğunu atılan adımlar gösterecek. Fakat bunun yanında Göç ve Uyumdan Sorumlu Devlet Bakanlığı’nın genel olarak reformları uygulayabilecek ya da siyaset belirleyebilecek bir yetkinliğe sahip olmadığını belirtmekte fayda var. Federal Hükümet’in uyum politikasının desteklenmesi, Alman ve yabancıların bir arada yaşamasının teşvik edilmesi, yabancıların barış içinde yaşayabilmeleri için uygun şartların oluşturulması, yabancı düşmanlığı ve eşit olmayan muamelelere karşı tepki gösterilmesi, vatandaşlığa geçmenin yasal imkânları hakkında bilgilendirme gibi görevlere sahip olan bakanlık, kamuoyunu çalışmaları hakkında bilgilendirmek ve meclise senede iki kez Almanya’daki yabancılarla ilgili rapor sunmakla görevli. Bu durumda daha sonradan hayal kırıklığına uğramamak için Özoğuz’dan, getirildiği görevin yasal imkânlarıyla örtüşen beklentilerde bulunmak gerekiyor. Bu durumda geriye, Bakanlar Kurulu’nda bir atmosfer ve diskur değişikliğine öncülük etmesi beklentisi kalıyor. Bunun ötesinde Özoğuz’un, önümüzdeki yasama döneminde İçişleri Bakanlığı’nın Müslümanların meseleleri bağlamında takınabileceği muhtemel yanlış tutumları onarıcı bir fonksiyona sahip olması da bu beklentiler arasında.
İçişlerinde Friedrich Yerine Thomas de Maizière Dönemi
İkinci büyük görev değişikliği ise İçişleri Bakanlığı görevini yürüten Hans-Peter Friedrich’in bu görevden Tarım Bakanlığı’na geçiş yapmasıyla gerçekleşti. Friedrich de, Müslümanların zihninde bazı çıkışlarıyla yer etmişti. Örneğin Friedrich, “İslam’ın Almanya’ya ait oluşu, tarihî olarak hiçbir yerde kanıtı bulunmayan bir durumdur.” ifadesini 2011 yılında göreve başlamasından kısa bir süre sonra dile getirmiş ve böylelikle başında bulunduğu Almanya İslam Konferansı’nın başarısızlığa uğramasının temelini atmıştı. Friedrich’in skandallarla dolu kısa bakanlık döneminde daha şaşırtıcı gelişmeler de olmuştu. Örneğin 2012 yılında radikalleşmeye karşı skandal bir kampanya düzenlenmiş, “kayıp” afişleri ile Müslümanların potansiyel terörist olarak tematize edildiği bu kampanya gelen tepkiler üzerine kaldırılmıştı. NSU cinayetlerinin ortaya çıkmasından kısa bir süre sonra Anayasayı Koruma Teşkilatı Dairesi’ndeki ilgili dosyaların ortadan kaybolması da Friedrich’in bakanlık dönemine denk gelmektedir.
Friedrich dönemi hakkındaki özetlere eklenmesi gereken başka “vukuatlar” da var. Kendisi koalisyon görüşmeleri esnasında uyumdan aslında asimilasyonu anladığını Kasım 2013’te ilan etmiş, bu fikrini şu ifadelerle taçlandırmıştı: “Eğer milyonlarca insana, kendilerinden sonra gelenlere de miras bırakacakları çifte vatandaşlık hakkını verirsek, Almanya’da daimî bir Türk azınlığın bulunmasına sebep oluruz. Bu da, Alman toplumu kimliğinde uzun süreli bir değişime yol açar.”
Friedrich’in yerine gelen eski Savunma Bakanı Thomas de Maizière ise, Almanya’da yüzde 10 ile 15 oranında uyumu reddeden bir kitle bulunduğu iddiasıyla zihinlerde yer edinmişti. Bunun da ötesinde Almanya İslam Konferansı, de Maizière’nin İçişleri Bakanı olduğu dönemde ayrıştırıcı bir dil benimsemiş, onun döneminde “İslam eleştirmenleri”, İslam Konferansı ve Müslümanları ilgilendiren meselelerle ilgili kişisel danışmanlık mesabesine yükseltilmişti. De Maizière, Müslümanları “öteki”, İslam’ı da “Hristiyan, Yahudi ve Batı” kimliğinin karşı kutbu olarak niteleyen, Müslümanlara yalnızca Batı değerlerine uydukları müddetçe varlık hakkı verilebileceğini anımsatan açıklamalarıyla tepki toplamıştı. Bu gelişmeler karşısında kamuoyunda İslam Konferansı’nın, Müslümanlarla diyalog kurmak için değil, onlara “hangi şartlar altında” kabul edilebileceklerini, ya da “hangi kimlik, değer ve biçimlere uyarlarsa” Alman öncü kültürünün belirlediği toplumda bir yer edinebileceklerini söylemek için kurulduğu algısı oluşmuştu. Bu anlamda İslam’ın güvenlik politikaları kapsamında tematize edilmesi, de Maizière ile başlayıp, Friedrich ile devam etmiştir. Şimdi İçişleri Bakanlığı görevinin tekrar de Maizière tarafından üstlenilmesinin Almanya’nın uyum ve İslam politikalarındaki sonuçlarını anlayabilmek için ise bir süre beklemek gerekiyor.
Fotoğraf: ©Dirk Enters / Deutsche Islam Konferenz