Rusya Müslümanlarının Devletle Diyaloğu ve Güncel Sorunlar
Rusya Federasyonu Müftüler Konseyi Başkanı, yani Rusya Başmüftüsü Ravil Gaynuddinov ile Rusya’nın Müslümanlara yönelik politikası ve ülkedeki Müslümanların köklü tarihi üzerine konuştuk.
İslam’ın Rusya’daki tarihinden kısaca bahseder misiniz?
İslam, modern Rusya Federasyonu sınırlarındaki Dağıstan Cumhuriyeti’ne 7. yüzyılda yerleşmiştir. Bu tarihten sonra da Rusya’daki insanlar, İslam dinini kabul etmiş ve yüzyıllarca inançlarını korumakla kalmayıp, İslami birikimin gelişmesine de hissedilir katkılarda bulunmuşlardır. Mesela, dünyada ilk defa Kur’an’ın matbaada, 1787 senesinde Rusya’da basıldığı bilinmektedir; üstelik baskı, II. Katerina’nın emri ile yapılmıştır. 19. ve 20. yüzyıl başı Tatar ve Dağıstanlı din alimlerinin çalışmaları tüm Müslüman aleminde geniş oranda tanınıyordu. Dolayısıyla Rusya’da ciddi bir İslami birikimden söz etmek mümkün, biz de Rusya’daki Müslüman cemaatin 21. yüzyıldaki meselelerini ve sorunlarını konuşurken, ilk olarak kendi atalarımızın tecrübelerine dayanıyoruz.
Peki günümüzde Rusya Müslümanlarının problemleri nelerdir?
20. yüzyılda Rusya’da “Devlet Ateizmi” geçerli olmuş, yani devlet, ateist ideolojiyi yaygınlaştırmış ve propagandasını yapmıştır. Binlerce imam ve inançlı insan, özellikle 1930’lu senelerde ortadan kaldırılmıştır.
O tarihlerde Allah’a inanmak ve dinî görevleri ifa edebilmek anayasada koruma altına alınmış olmasına rağmen, pratikte bunları yerine getirebilmek mümkün değildi. Çoğu durumda dinî toplantılar ve ibadetler gizli olarak yapılıyordu. İslami eğitim müesseseleri 1920’li yılların ardından yasaklanmıştı. Rusya sınırlarında 1927 yıllarına kadar faal olan 15 binden fazla camiden 1980’lerde sadece 100’ü korunabilmişti. Diğerleri ya yıkılmış, ya da devlet tarafından farklı amaçlarda kullanılmak üzere el konulmuştu.
Bu tarz ciddi hak ihlalleri ve kötü muamelelerin ardından, ne yazık ki bugün biz gençlerde alkol ve uyuşturucu bağımlılığı, ahlaki hedeflerin olmaması gibi problemlerle karşılaşıyoruz. Gençler babalarının geleneklerini unutuyor. Üstelik bu asimilasyon, baskı altında yapılmıyor; bilakis insanlar kendi istekleri ile asimile oluyorlar. Radikalizm ve ekstremizm gibi diğer problemler de din bayrağı altında politik amaçlara ulaşmak için kullanılıyor. İslami birikimin saptırıldığı bu fikirler, topluma hoşgörüsüzlük ve nefret yayıyor.
Özetle, bu iki sorun, yani gençlerin radikalizme yönelmesi ve geleneksel değerlerin önemini yitirmesi aynı kökten büyümektedir ve bunların çözümü de aynı kaynakta yer almaktadır. Camiler ve mescitler, Müslüman okulları, herkesin ulaşabileceği toplumsal yayınlar, İslam Kültür Merkezleri ve hayır kuruluşlarından oluşan resmî İslami altyapının geliştirilmesi gerekmektedir. Günümüzde büyük şehirlerde camilere aşırı derecede ihtiyaç duyulmaktadır. Maalesef, çoğu şehrin yönetimi ve belediye başkanları camilerin üstlendiği sosyal fonksiyonların önemini anlamamakta ve camilerin inşa edilmesi için arsa tahsis etmeyi reddetmektedirler. Yaşadığı şehirde cami bulamayan gençler, internet üzerinden şüpheli vaizlerin etkisine kapılıyorlar ya da illegal kuruluşların üyesi oluyorlar. Bu da çok üzücü sonuçlar doğuruyor.
Rusya’da, İmparatoriçe II. Katerina’nın kararı ile kurulan müftülüğün 225. yılı kutlandı. Bize kurumdan bahseder misiniz, görevleriniz nelerdir?
Sizin de bahsettiğiniz gibi, Rusyalı Müslümanların yaşamını yüzyıllar boyu etkileyen önemli bir tarihi geride bıraktık. 22 Eylül 1788 tarihinde II. Katerina, merkezi Ufa şehrinde olmak üzere Müslüman Ruhanileri Hukuk Meclisi’nin kurulma kararını yayınlamıştı, bu kurum 1846’da Orenburg Müslüman Ruhani Meclisi adını aldı. 1802’den itibaren bu meclis, İçişleri Bakanlığı yönetimine alınmıştır. Öyle ki bu kurumun başkanı, yani müftü, 1917 senesine kadar İmparator tarafından tayin edilirdi. 20. asırda “Müslüman Meclisi” terimi “Müslüman Diyanet Yönetimi” olarak değiştirildi.
II. Katerina’nın yönetim devri (1762-1796), devlet ve azınlık olan Müslümanların karşılıklı ilişkilerinde dönüm noktası olmuştur. Bu zamana kadar Rusya’da periyodik olarak Rus olmayan milletleri Hristiyanlaştırmak için uğraş verilmiştir, ayrıca çok sayıda dinî azınlığın zorla vaftiz edildiğini de biliyoruz. II. Katerina, bu faaliyetleri durdurmakla kalmayıp, Müslümanların yaşadıkları bölgelere dinî özgürlük vermiş ve aile kanunundaki bazı meselelerin şariata göre idare edilmesine izin vermiştir. Hükümet ve Müslümanların karşılıklı ilişkileri de Orenburg Müslüman Ruhani Meclisi tarafından sağlanmıştır.
Günümüzde Müslüman Diyanet Yönetimi, yerel Müslüman dinî kuruluşları birleştirmekte ve onları yönetmektedir; cami, medrese, İslam Üniversiteleri, İslami sosyal merkezlerin inşaatlarını ve işletmelerini gerçekleştirmekte, hac organizasyonu yapmaktadır. Biz, imamların ve din dersi müfredatlarının hazırlanmasını ve Müslümanlara dinî kitapların tedariğini sağlamaktayız. Bunun dışında Diyanet Yönetimi’nin görevi, sadece Rusya Müslümanlarının ahlaki terbiye ve sosyalleşmelerini sağlamak değil, laik devlet yönetimi ile karşılıklı ilişkilerin yürütülmesi ve 25 milyonluk Rusya Müslüman nüfusunun çıkarlarını korumaktır. Biz bunu, devletle dinî gruplar veya devletle İslam diyaloğu olarak adlandırıyoruz.
Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in 225. kuruluş yılı etkinliklerine katılmasını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Rusya Müslümanları Putin’e büyük saygı duymaktadır. Çünkü, özellikle onun Cumhurbaşkanlığı yaptığı dönemde Rusya, İslam İşbirliği Organizasyonu’na gözlemci olarak üye olmuştur, Çeçenistan’daki kanlı savaş yine oradakilerin kendi ruhani liderlerinin etkisi ile sona ermiştir. Bu anlamda büyük İslam kuruluşlarının liderlerinin Cumhurbaşkanı ile görüşmeleri bir gelenek hâline gelmiştir. Bu tür görüşmelerde biz müftüler, Rusya Müslümanlarını ilgilendiren sorunları dile getiriyoruz. Biz, devletin, Müslüman cemaatin problemlerinin çözümü ile ilgilendiğini hissediyoruz. Rusya’daki siyasi yönetim de, özellikle Kuzey Kafkasya’da olmak üzere Rusya’da radikaller tarafından ne kadar çok müftü ve imamın katledildiğini görüyor. Ekstremistler, imamları düşman olarak kabul ediyorlar, çünkü biz düzene ve seçilmiş yönetime uyma taraftarıyız.
Ülkedeki İslam İlahiyat Okullarının durumu nasıl? Putin, görüşmede Rusya’daki İslam İlahiyat Okullarının yeniden canlandırılması gerektiğini söyledi. Bu konuda devletin desteği ne boyutta?
Putin’in insiyatifi ile Rusya Müslümanlarının geleneklerine uygun bir ilahiyat eğitiminin yeniden canlandırılması için birkaç sene önce devlet programı hayata geçirildi. Bunun amacı, bizim kendi ülkemizde genç kuşakları eğitebilecek düzeyde kaliteli imam ve din adamının yetiştirilmesini sağlamaktır. Ayrıca devlet tarafından oluşturulan bir fon, İslami camiaya sosyal açıdan getiri sağlayacak projelere destek sağlıyor. Dolayısı ile bizim devletle olan karşılıklı işbirliğimiz olumlu olarak gelişmektedir. Şu sıralarda Moskova’nın tam merkezinde 1904 senesinde inşa edilmiş olan Moskova Merkez Camisi’nin restorasyonu yapılmaktadır. Burada Putin’in bu projeyi onaylamış ve desteklemiş olması ve bunun sonucunda Moskova’da, Avrupa’daki en büyük camilerden birinin yapılmasının önemini vurgulamak gerek.
Ufa’daki görüşme, Moskova’daki Müslüman azınlığın hedef alındığı saldırılar sonrasında gerçekleşti. Bu olaylar görüşmeye nasıl yansıdı ve ülkedeki ırkçılık ve etnik çatışmalara karşın siz nasıl bir tutum sergiliyorsunuz?
Rusya’da, Avrupa’nın genelinde olduğu gibi, sağ politik hareketler ağırlık kazanmaya başladı. Avrupa’da olduğu gibi, Rusya’da da bazı siyasiler, seçmenlerin sempatisini toplamak için göçmenlere, Kafkasya kökenlilere ya da İslam’a karşı sloganlar kullanıyorlar. Siyasetçilerin, mevcut sosyal ve ekonomik sorunların nedeni olarak Müslümanları, özellikle göçmen Müslümanları gösterme teşebbüslerini görüyoruz. Kısa bir zaman önce bu tür partilerin birinin lideri olan Vladimir Jirinovskiy, Kuzey Kafkasya’yı dikenli bir telle Rusya’dan ayırma ve Kafkaslara ikiden fazla çocuk edinmeyi yasaklama çağrısı yaptı. Bu konuşma toplumun çoğu katmanında sert tepki ile karşılandı; Devlet Başkanı Putin, Jirinovskiy’in bu konuşmasını kınadı. Sonrasında siyasetçi özür dilemek zorunda kaldı.
Ufa’daki görüşme de, Volgograd’taki otobüs patlamasının ertesi gününde gerçekleşti. Yakınlarını kaybeden ailelere başsağlığı dilediğimizi göstermek için görüşmemiz terör kurbanlarına bir dakikalık saygı duruşu ile başladı.
Bizim pozisyonumuz, cinayet soruşturmasının tam olarak yapılması ve şüphelilerin suçları kanıtlandığı takdirde hak ettikleri cezayı almalarını sağlamaktı. Bu durumlarda çatışma ateşini siyasi amaçlarla körüklemek ya da trajedileri kullanarak politik sermaye toplamak gerçekten çok üzücü.
Rusya’da çok çeşitli Müslüman etnik gruplar mevcut, bu durumun çalışmalarınıza yansıması nasıl oluyor?
Sizin de ifade ettiğiniz gibi, Rusya Müslümanları homojen bir etnik yapıya sahip değil. Müslüman cemaat içinde Tatarlar, Başkurtlar, Nogaylar, Kumıklar, Kazaklar, Karaçaylılar, Balkarlar gibi çok sayıda Türk milleti; Kafkas milletlerinden, Adıgey, Kabardin, Vaynahlar (Çeçen ve İnguşlar), Osetler ve Dağıstan milletleri var. Bunun haricinde Rusya’da çok sayıda Orta Asyalı göçmen yaşamakta; bunların bir kısmı Rusya vatandaşlığı almıştır. Bu çok etnisiteli toplumu biz kendi zenginliğimiz olarak görüyoruz.
20. yüzyıla kadar her millet kendi topraklarında yaşamış, ama Rusya İmparatorluğu’nun farklı kısımlarında yerleşik, aynı dindeki milletlerin bağlantıları çok sıkı olmuştur. Milletlerarası ilişkilerde farklı milletlerin ortak konuşma dili Türk dili olmuştur. Bugün ise milletlerarası ilişkilerde ortak dil görevini Rusça üstlenmektedir.
Bugün, Cuma namazı için Merkez Camisi’ne geldiğinizde, onlarca milletten insanla karşılaşırsınız. Bu durum, bir taraftan imamların ek olarak bazı konularda eğitilmiş olmasını gerektirmektedir, diğer taraftan biz tüm iman edenlerin kardeş olduğu ile ilgili Allah’ın emirlerine ve Peygamberimiz (s.a.v.)’in sünnetine göre hareket etmekteyiz.
Son olarak İslam âlemine, Avrupa’da yayımlanan bir dergi olduğumuz için de özellikle Avrupalı Müslümanlara neler söylemek istersiniz?
Biz farklı ülkelerdeki din kardeşlerimizle açık ilişkiler, karşılıklı işbirliği ve tecrübe paylaşma gayretindeyiz. İster Orta Doğu, Kuzey Afrika olsun, ister Güneydoğu Asya ülkeleri olsun bizim Orta Asya’dan Çin’e kadar bütün ümmetin az ya da çok bulunduğu ülkelerle ilişkilerimiz var. Dilimizin ve kültürümüzün ortak olmasından dolayı Türkiye Cumhuriyeti ile geleneksel sıcak ilişkilerimiz var. Bunun yanında büyük bir istekle Avrasya İslam Şurası çalışmalarına katılıyoruz. Ortak proje ve çalışmalarımızla ilişkilerimizin önümüzdeki zamanlarda da gelişeceğini ümit ediyorum.