Komünizmin Ezdiği Romanya Müslümanları
Romanya Müslümanları ülkenin azınlık gruplarından biri. Avrupa-Asya-Balkan çelişkisi içerisinde ve komünizmin geçmiş gölgesinde kimliklerini diri tutmaya çalışan Müslüman ailelerden biri de Gemaleddin Ailesi.
Doğan her Romanyalıyla birlikte bir şarkının da dünyaya geldiği söylenir. Balkan müziğinin, dolayısıyla kültürünün en baskın bölgesi olan Romanya’nın tarih sayfalarında iyi günlerden çok, acı günler yer tutar. Tarih boyunca sürekli büyük güçlerin arasında kalmış ve büyük devletlerin güç gösterisi olarak kullandıkları topraklarda yaşamış Romanyalılar. Geçmişte Eflak, Boğdan ve Erdel olmak üzere isimlendirilen üç ayrı bölge, bugünkü Romanya hâlini 1881 yılında kraliyet ilanı ile almış. Birinci Dünya Savaşı’yla topraklarını genişleten Romanya, İkinci Dünya Savaşı’nda Rusya’ya karşı Almanya ile ittifak etmiş, fakat Rusya’nın baskın gelmesi sonucunda komünist rejime bağlanmak zorunda kalmış. Bu güçler savaşı arasında Romanya halkı, Avrupa-Asya-Balkan çelişkisi ortasında kimliğini arayan bir halk. Romanya’da azınlık olan Müslümanlar ise, Müslüman kimliklerini diri tutmanın çabasındalar. Dobruca’dan Gemaleddin Ailesi bu çabanın ne şekilde gösterildiğinin Romanya’daki şahitleri.
Romanya’da Müslüman Olmak: Gemaleddin Ailesi
Gemaleddin ailesi Romanya’da yaşayan Tatar kökenli Müslüman ailelerden biri. Oldukça düzgün eğitim görmüş olan Sevinci (32) ve Demirel (37) Gemaleddin çiftinin İman Belkıs (12), Yusuf (8) ve İsmail (8) isimli üç çocukları var.
Sevinci Hanım, Köstence doğumlu. Üniversite öğrenimini Bükreş’teki Hyperion Üniversitesi Gazetecilik Bölümü’nde tamamlamış. Lisans eğitimi ardından da Siyaset ve Uluslararası İlişkiler alanında yüksek lisans yapmış. Hep Romanya’da yaşamış Sevinci Hanım.
Demirel Bey de eşi gibi Köstenceli. Eşinin aksine, kendi ifadesiyle ilim için 11 yıl gurbette, çeşitli ülkelerde yaşamış. 13 yaşında gittiği Suriye’de, Arapça ve İlahiyat Enstitüsü’nde orta ve lise eğitimini tamamladıktan sonra Ürdün’deki Zerka Üniversitesi’ne geçmiş ve Fıkıh Usulü bölümünden mezun olmuş. 11 yıl sonra Bükreş’e dönmüş; Bükreş’in resmî imam ve hatiplik görevini üstlenmiş. Eğitim aşkıyla yanıp tutuşan Demirel Bey’in öğrenim hayatı hâlen devam ediyor. Kendi ifadesine göre Paris’te IESH’de (Institut Europeen des Sciences Humanies – Avrupa İnsan Bilimleri Enstitüsü) Felsefe ve Akaid alanlarında hazırlamakta olduğu yüksek lisans tezini bitirince eğitimini tamamlamış olacak.
Sevinci Hanım, şimdilik çalışmıyor. Ailenin geçim durumunu sorunca Sevinci Hanım espriyle “Zor!” diyor; Demirel Bey ise “Elhamdülillah!” diyerek tebessümle cevap veriyor.
Ailenin geçim kaynağı, Demirel Bey’in başkanlığında bulunduğu Romanya İslam Birliği Vakfı’ndan (Liga Islamica si Culturala din Romania – Centrul islamic Bucuresti) aldığı maaş. Demirel Bey aynı zamanda ASE Üniversitesinde Arapça ve İslam derslerine giriyor; lakin bu görevi için herhangi bir ücret talebinde bulunmamış.
Demirel Bey’in dersine katılan öğrencilerin hiçbiri Müslüman değil. Bu anlamda Müslüman olmayan kişilere İslam’ı anlatabilmek için oldukça titiz davranmak gerektiğinin bilincinde; maksadı, zihinlerde oluşan soru işaretlerini asgariye indirmek. “Belli bir sistem dahilinde devam edildiği takdirde bunu başarmak mümkün.” diyor. Arapça derslerine doğal olarak harflerden başlıyorlar. İslam derslerinde Arapların Cahiliye döneminde nasıl yaşadıkları, Peygamber Efendimizin teşrifiyle nelerin değiştiği ve günümüz Müslümanlarının durumları konuşuluyor. Her zaman, öğrencilerin kafalarına takılan bazı yerler oluyor: “Hırsızların eli kesiliyor mu? İslâm’da neden tesettür var? Dört hanımla evlenilebilir mi?” gibi soruları örnek veriyor Demirel Bey. Bu soru işaretlerini zihinlerden silmek için hayli titiz davranıyor. “Üniversitede hocalık yapıyorum. 35 kişinin önünde durup da İslamiyet’i hakkıyla anlatabilmek kuvvet ister.” diyor.
Demirel Bey’in Ahde Vefası
Demirel Bey’e Romanya’dan ayrıldıktan sonra geri dönüş hikâyesini sorduğumuzda şöyle anlatıyor: “Gittiğim yerlerde kalabilirdim ya da başka yerlerde de yaşayabilirdim. Komünist Lider Nikolay Cavuşesku zamanında bir devrim oldu, Romanya’dan çıkışlar yasaklandı. Sınır açılır açılmaz Suriye’ye gittiğimde henüz on üç yaşındaydım. İlk yaz tatilimde Romanya’ya geldim. Romanya’da İslamiyet’i öğrenmek isteyen insanlar vardı. Temel bilgilerden başladık, abdest nasıl alınır, namaz nasıl kılınır… Sonra sureleri ezberlemeye başladık. Bir sorumluluk almıştım. Romanya’daki Müslümanlar da geri dönmem şartıyla beni göndermişlerdi. Bu sorumluluğu gerektiği gibi üstlenmek için de eğitimimi tamamlayıp Romanya’ya döndüm.”
Azınlık olarak yaşanan birçok ülkede olduğu gibi Romanya’da da Müslüman olarak yaşamak hayli zor. Bu zorlukların yanında birçok kolaylık da yok değil. Müslüman kimliğe bakılmaksızın, Romanya’da her türlü sosyal haktan faydalanmak mümkün. Diğer dinlere mensup insanlar gibi Müslümanlar da ibadetlerini yerine getirmekte özgür. Camilerde ya da derneklerde belirli dersler, konferanslar vermek mümkün; başörtüsü ile öğrenim görmek ya da çalışmak serbest.
Gemaleddin ailesinin ve Müslüman birçok ailenin yaşadığı asıl sorun, azınlık bir gruba dahil olmaları. Azınlıkların, kendi kimliklerini kaybetme ihtimallerinin, dil ve din gibi unsurların hayatiyetini kaybetme ihtimalinin yüksek oluşundan dert yanıyorlar. Yahya Kemal, ezan sesi duymayan insanların nasipsizliğinden bahsediyor; Gemaleddin ailesi de çocuklarının ezan sesi duyarak büyümesini istiyor aslında. Yabancı bir toplum içinde yaşadıklarında, kendilerine ait ibadethanelerin kiliseler olmadığını, Müslüman ülkelere gidip göstermek zorunda kalıyorlar. Küçük yaştaki çocukların da bunu algılaması tabii ki biraz daha zor oluyor.
Ailenin geldiği Köstence şehri, bir zamanlar Osmanlı topraklarına dahil olan Dobruca bölgesinde bulunuyor. Osmanlı bölgeden çekilmek zorunda kaldığı zaman Dobruca’daki Müslüman nüfus, Romanya içlerine girmek zorunda kalmış. Müslüman nüfus ülkede gettolaşmamasına, toplumsal olaylar neticesinde farklı yerlere göç etmek zorunda kalmasına rağmen Gemaleddin ailesi, Romanya halkının Müslümanları tabii birer yurttaş olarak görmediklerini ifade ediyor. Örneğin Sevinci Hanım, Romanya devletinin Müslümanların haklarını koruyor olmasından ziyade başka bir şeye dikkat çekiyor. “Başörtülü biri olarak, bir yere girdiğimde ilk dikkat çeken, ben oluyorum; ama aslında bu normal bir durum. İlk dikkat çeken ben olmama rağmen hiç bir sorun yaşamadım. Merakından soru soranlar tabii ki oluyor; fakat biraz konuşulduğunda anlaşılmayacak bir nokta kalmıyor.” diye anlatıyor. Bu tür konularda insanların meraklarının daha rahat giderilmesinde, Romanya’nın zaten genel anlamda dindar bir toplum olmasının payı göz ardı edilmemeli.
İman Belkis, 5. sınıfa gidiyor; Yusuf ve İsmail ismindeki ikizler de 2. sınıfa gidiyor. Sevinci Hanım ve Demirel Bey, çocukların okul çağı geldiğinde, onları Türk ya da Arap okuluna mı yoksa Romen okuluna mı gönderecekleri konusunda hayli düşünmüş. “İslami eğitim yalnızca 40 dakikalık derste verilecek bir şey değil.” diyen Sevinci Hanım, çocukların Romen okullarına gitmesi gerektiği kanaatine varmış. Romen okullarına giden çocukların İslami eğitimi de başta aile içinde olmak üzere hafta sonu kurslarıyla telafi ediliyor. Romen okullarında birinci sınıftan üniversiteye kadar tüm sınıflarda haftada bir saat zorunlu din dersi mevcut. Müslüman çocuklar ise zorunlu olan bu din derslerinden, verilen özel bir dilekçeyle muaf oluyor. Gemaleddin çifti, çocuklarının bir vakıfta cumartesi günleri takip ettikleri Arapça, Fıkıh, Hadis ve Kur’an derslerine aşırı özen gösteriyor. Çocukların küçük yaşta düştükleri en büyük hata, okullarında ya da başka yerlerde yediklerine pek dikkat etmemeleri oluyor. “Zamane çocuğu” olmanın yanı sıra gayrimüslim bir ülkede büyüyor olmaktan kaynaklanan zorluğu üstlenmek tabii ki aileye düşüyor.
Büyüklerin dahî sosyal hayata girmekte sıkıntı yaşamadığı bir ülkede çocuklar için herhangi bir sıkıntı söz konusu değil. Sınıflarında, Müslüman olan tek çocuk olmaları da bu durumu değiştirmiyor. Ne öğretmenleriyle ne de arkadaşlarıyla herhangi bir sorun yaşamıyorlar. Gemaleddin çiftinin, okumayı çok seven 12 yaşındaki kızları İman Belkıs şair ve yazar olmak istiyor. Hatta yakın zamanda Romence Olimpiyatları’na katılacak. 8 yaşındaki ikizler Yusuf ve İsmail’in başarılı oldukları alan ise Matematik.
Sabah evden ilk çıkan ailenin babası Demirel Bey oluyor. Sonrasında çocukların okula gitmelerinin ardından Sevinci Hanım evde kalıyor. Rutin işlerinden sonra kalan vaktinde, yeni Müslüman olanlara yönelik hazırlanan bir internet sitesinde yazılar yazıyor: www.new-muslims.info/ro. Demirel Bey’in hafta içi işi oldukça yoğun geçiyor. Soru sormaya gelenler hiç eksik olmuyor. Genel mevzulardan ailesel meselelere kadar türlü türlü konularda sorulara muhatap oluyor Demirel Bey. Vefat edenlerin yıkama ve defin işleriyle de Demirel Bey ilgileniyor; Bükreş’te gömülecekse ya da ülkesine gönderilecekse gerekli prosedürleri Demirel Bey ayarlıyor. Müslüman mezarlığı konusundaki eksikliğe dair Demirel Bey şöyle anlatıyor: “R. Tayyip Erdoğan’ın İstanbul Belediye Başkanı olduğu dönemde Romanya ve Türkiye arasında bir anlaşma imzalanmıştı. Romanyalılara ait bir mezarlık Türkiye’de Romanyalılara tahsis edilmişti; Müslümanlar için de burada bir mezarlık tahsis edilecekti. Bu hususta hayli yol kat edildi, arsa verildi; fakat bir türlü defin izni alamadık. Kendimize has mezarlığımız hâlâ yok. Romen, Arap, Tatar, Türk ve Pakistanlı Müslüman cemiyetler olarak ortaklaşa Hristiyan mezarlığından yüz bin metrekarelik bir arsa satın alındı. Burayı kullanıyoruz.”
Camiye Gidenlerin Fişlendiği Bir Dönem
Romanya, Komünizm döneminde İslamiyet’i yaşamanın da öğretmenin de zor olduğu bir ülkeydi. Demirel Bey, o günlerde camilerin kapatılmadığından, lakin camilere gidenlerin fişlendiğinden bahsediyor. Bu durumun bir sonucu olarak da insanlar camiden ve dinden uzaklaşmak zorunda kalmış. Komünizm’in düşüşünden sonra halk yeniden dine rağbet göstermeye başlamış. İslamiyet’le ilgili birçok Romence kitap basılmış: Çeşitli ilmihâller, hac ve oruç rehberleri, çocuklara yönelik eserler, Riyâzü’s Salihîn, Kur’an tercümeleri ve tefsirleri… Devrim sonrasındaki bu artış, bir süre sonra yerini gerilemeye bırakmış. Bu durumun sebeplerini sorduğumuzda şöyle anlatıyor Sevinci Hanım: “Komünizm döneminde insanlar dinden oldukça uzaklaşmıştı ama devrim sonrasında dine dönüşte bir artış oldu. Tüm dünyada olduğu gibi Romanya’da da medyanın insanlar üzerinde etkisi büyük. Bilgisiz kişiler İslam karşıtı söylemlerden kolaylıkla etkilenebiliyor.”
Komşuların ilk başta biraz mesafeli durmasına rağmen buzların, çift taraflı gösterilen samimiyetle eridiğinden bahsediyor Gemaleddin ailesi. Müslüman bireyler olarak, komşu haklarına riayet ettikleri müddetçe komşularından hiçbir zarar görmeyeceklerini ya da komşularına herhangi bir zarar vermeyeceklerinin bilincindeler.
Demirel Bey, Türkiye ve Avrupa’daki diğer İslami kurumlarla da iletişim hâlinde. Onun öncülüğünde diğer kurumlarla ortaklaşa Romanya’daki Müslüman gençlere ve çocuklara yönelik yarışmalar, kamplar düzenleniyor.
Romanya Müslümanları için bayramların özel bir yeri var. Bükreş’teki Müslümanlar üç yıldır bayram namazlarını herhangi bir ayrılığa meydan bırakmaksızın hep birlikte stadyumda kılıyor. Böylece yaklaşık altı bin kişinin katılımıyla kılınan bayram namazı ardından başlayan bayramlaşmayla Müslümanlar koca bir aile oluyorlar. Gemaleddin ailesi bayramlarda çocuklara özel çantalar hazırlıyor; çeşitli oyuncaklar, çikolatalar, balonlar…
İslam ümmetinin bir parçası olan Romanya Müslümanlarından yalnızca bir aile Gemaleddin ailesi. Sevinci Hanım’ın özelde Romanya Müslümanları, genelde de tüm ümmet için beklentisi bireylerin kendi hayatlarını İslami çerçevede şekillendirmeleri. “Allah, bir kavmin durumunu ancak o kavim kendini düzeltirse düzeltir.” diyor Sevinci Hanım.
Fotoğraf: ©Flickr.com/Kostas Minaidis
Ben türkiyede yaşayan bir müslüman olarak,Bu değerli aileyi çalışma ve duyarlılıklarından dolayı tebrik ediyorum.nasip olursa bir ara Romanyaya gitmeyi düşündüğümden,bu aile ile tanışmak istiyorum.