'İngiltere'

İslam Karşıtı Tepkiyi Nasıl Açıklayabiliriz?

Dünya’nın herhangi bir yerinde “İslam adına” gerçekleştirilen terör saldırılarının ardından İngiltere’de yükselişe geçen İslamofobik suçlarda, Müslümanları hedef alan Christchurch saldırıları sonrası görülen aynı artışı nasıl yorumlamak gerekiyor?

© Shutterstock.com değişiklikler: Perspektif

11 Eylül’den bu yana Müslüman olarak tanımlanan kişilerce işlenen her terör eyleminin ardından yinelenen bir fenomen olarak, İngiltere’de sıradan Müslümanları hedef alan İslamofobik nefret suçlarının sayısında keskin bir artış yaşanıyor. Genellikle olayı izleyen 24 saat içerisinde tırmanışa geçen İslamofobik saldırılar, “normal” seviyelere dönmeden önce yaklaşık bir hafta boyunca devam ediyor. Üstelik, İslamofobik nefret suçlarının artışı sadece Britanya’da meydana gelen terör olaylarıyla da sınırlı değil; olay ister Londra ya da Paris, ister Manchester ya da Barselona’da gerçekleşsin, Britanyalı Müslümanlar her terör saldırısı ardından kendilerine yönelik nefret suçlarının artış göstermesine alışmış durumdalar. 

İslamofobik nefret suçlarındaki bu artışlar -her ne kadar hiçbir makul gerekçesi olmasa da- “intikam” eylemleri olarak açıklanıyor. Buna göre, sadece belli terör olaylarının failleriyle aynı dine mensup oldukları için tüm Müslümanlar herhangi bir ayrım gözetmeksizin ve hangi coğrafyada yaşadıklarına bakılmaksızın sorumlu tutulmalı ve suçlanıyor. Ancak bu anlayış, geçtiğimiz mart ayında Yeni Zelanda’da gerçekleşen cami saldırılarının ardından İslamofobik nefret suçlarında yaşanan keskin artış neticesinde artık sorgulanmaya başladı. Zira burada dikkati çeken husus, Müslümanların bu terör olayında mağdur taraf olmasına rağmen saldırının hemen sonrasında İngiltere’de artan İslamofobik nefret suçlarının hedefi hâline gelmeleri ve buna gerekçe olarak yine aynı intikam kavramının öne çıkıyor olması. 

İngiltereli Müslümanları Hedef Alan Tepkiler

Bilindiği gibi Yeni Zelanda’nın Christchurch kentindeki camilere art arda yapılan iki terör saldırısı, ibadet hâlindeki cemaatten 51 kişinin ölümüyle sonuçlandı. Facebook’tan canlı yayın yapan failin 28 yaşında beyaz bir Avustralyalı aşırı sağcı erkek olduğu ve beyazların üstünlüğü ideolojilerinden etkilendiği ortaya çıktı. Saldırıdan önce internette paylaşmış olduğu manifestoya göre, Müslümanlar kasıtlı olarak hedef alınmıştı; çünkü “Özellikle İslam ülkeleri -ırk ya da etnisite fark etmeksizin- yüksek doğum oranlarına sahipti” ve ayrıca saldırgan “İslam’ın Batı’da ve dünyadaki diğer insanlara karşı yürüttüğü 1300 yıllık savaş ve yıkım nedeniyle, İslam’dan intikam almak” istiyordu. Daha önce birçok kez belirtildiği gibi, söz konusu saldırılar, nerede olduklarına bakılmaksızın, dünyadaki hiçbir Müslümanın artık bu tarz saldırılara karşı güvende olmayacakları mesajını yayma amacı taşıyordu. 

Christchurch saldırılarına İngiltere’de verilen beklenmedik tepki, İslamofobik nefret suçlarındaki keskin artış oldu. Bunu ilk olarak, doğup büyüdüğüm Birmingham’da bir adam Christchurch saldırılarından yalnızca birkaç gün sonra elindeki balyozla beş farklı camiye saldırdığında fark ettim. Ülke genelinde meydana gelen bu tür saldırılara dair haberler geldikçe çok geçmeden meselenin ciddiyeti anlaşıldı. Örnek vermek gerekirse, saldırıların hemen ardından Tell MAMA adlı Müslüman karşıtı saldırıları kaydeden kuruluşa bildirilen İslamofobik nefret suçlarında % 593’lük bir artış yaşandı. Burada dikkat çeken husus ise, bildirilen nefret suçlarının %89’unda Christchurch cami saldırılarına doğrudan atıfta bulunulmuş ve faillerin çoğunun Müslümanlara elleriyle silah doğrultma ve ateş etme taklidi yaptıkları ortaya çıkmıştı. Londra Metropolitan Polis Teşkilatı’ndan elde edilen veriler, Londra’da mart ayında işlenen İslamofobik nefret suçlarının, bir ay öncesinde kaydedilen nefret suçlarının iki katı olduğunu doğruluyordu. Yine büyükşehir polis verileri, nefret suçlarındaki bu artışın Christchurch saldırıları nedeniyle olduğunu kaydetmekle birlikte, (Tell MAMA raporunda olduğu gibi)Müslüman karşıtı saldırılarda bir intihar bombacısının 22 kişiyi öldürdüğü 2017 Manchester Arena terör saldırısından beri en yüksek artışın gerçekleştiğini ortaya koyuyordu. 

Açıklaması Olmayanı Açıklamaya Çalışmak

“İntikam” kavramı görünüşte Christchurch sonrası İngiltere’de Müslümanlara karşı oluşan tepki bağlamında çok az şey sunsa da, “Şeytan Ayetleri” olayları’nın 30. yıldönümü vesilesiyle bu olayların bıraktığı mirası yeniden gözden geçirmek konuya ışık tutabilir. 1989’dan önce Britanya’nın Müslüman toplumları siyasi olarak topyekûn “Asyalı” kategorisinde değerlendiriliyordu. Hint alt kıtasındaki eski sömürgelerden İngiltere’ye göç etmiş ve toptan tek bir kategoriye sokulan İngiltere Müslümanlarının siyasi olarak ilk kez tanınmasını sağlayan şey ise, Salman Rüşdi’nin “Şeytan Ayetleri” romanının yayımlanmasına verdikleri tepkiydi. Kitabın İslam dinine ve Hz. Muhammed’e hakaret ettiği iddiasıyla bazı Müslümanların Bradford’da halka açık alanda düzenledikleri kitap yakma eylemi dünya çapında dikkat çekti. Romanın dinî değerleri aşağıladığı ve ifade özgürlüğünü suistimal ettiği gerekçesiyle gerçekleştirilen kitap yakma eylemini izleyenler, söz konusu eylemle Orta Çağ tahammülsüzlüğü ve Nazilerin kitap yakma eylemleri arasında paralellik kurdular. Britanyalı Müslümanlar “içerideki düşman” ilan edilmişlerdi bile. Ülkedeki çeşitli kitapçılarda gerçekleşen patlamalar ve bazılarının Ayetullah Humeyni’nin Rüşdi hakkında çıkardığı ölüm fetvasına desteklerini dile getirmesi, Britanyalı Müslümanlara dair günümüze dek ulaşan mevcut olumsuz algının zeminini oluşturdu. 

Olayın üzerinden henüz on yıl geçmemişken, 1997 tarihli, “İslamofobi: Hepimizin Sorunu” başlıklı Runnymede Trust raporu, İngiltere Müslümanlarına atfedilen bir dizi karakteristik özelliği sıralıyordu. Raporda Müslümanların barbar, şiddet yanlısı ve gerici olarak görüldüğü ve hem Müslümanların hem de İslam dininin İngiliz değerlerine aykırı olduğu görüşü yer alıyordu. Raporda aynı zamanda, Şeytan Ayetleri kitabının yayımlanması sonrası cereyan eden olayların, Müslümanlara atfedilen bu karakteristik özelliklerin oluşmasında ve şekillenmesinde tamamlayıcı bir rol oynadığı ifade ediliyordu. Rapor, bunun bir sonucu olarak Müslümanlara yönelik şiddet ve düşmanca eylemlerin giderek daha yaygın hâle geldiğini ve kaygı verici şekilde meşru görüldüğünü ortaya koyuyordu. Pakistan asıllı Muhafazakâr Partili İngiliz politikacı Barones Sayeeda Warsi gibi kimi çevreler bu nedenle İslamofobi’nin artık “normal” ve hatta “yemek sofralarında” yapılan gündelik sohbetin bir parçası hâline geldiğini öne sürerken, ana akım İngiliz medyasının geçim kaynağı olan İslam ve Müslümanları sürekli şiddetle bağdaştıran haber içerikleri durumu daha da kötüleştirdi. Böylece, İslam dininin tabiatı gereği şiddet içerdiği ve böylece Müslümanların da şiddet taraflısı ve tehlikeli olduğuna ilişkin hatalı algıyla İslamofobi meşrulaştırılmakla kalmıyor; aynı zamanda ayırt etmeksizin tüm Müslümanların refah ve güvenliğimiz için her zamankinden daha fazla tehdit oluşturduğu algısı güçleniyordu.  

“İntikam” dan “Müstahak” Algısına

Christchurch saldırılarıyla bağlantılı olarak İngiltere’de yaygın olan algı, söz konusu saldırının haklı ve hatta hak edilmiş olduğudur. Bunun nedeni ise, ayırt etmeksizin tüm Müslümanların aynı oldukları düşüncesinin toplumda derinlemesine kök salmış olmasıdır. Bu açıdan bakıldığında, Yeni Zelanda’daki cami saldırıları -Müslüman faillerin gerçekleştirdiği terör eylemlerine verilen tepkiler gibi- aynı zamanda bir “intikam” eylemi olarak da görülebilir. Şeytan Ayetleri olaylarının üzerinden geçen bu otuz sene zarfında, İslamofobi yalnızca daha “kabul edilebilir” olarak algılanmakla kalmadı, aynı zamanda Müslümanlara ve İslam dinine bakmakta kullanılan standart bir mercek hâline geldi. Bu bir bakıma, İngiltere’de kamusal ve politik alanda “hak eden” ile “hak etmeyen” fakirler kavramlarının oluşturulmasına benzer bir durum. Zira bu ayrım, sosyal yardımları hak edenlerle hak etmeyenleri ayırt etme işlevi görüyor. Aynı şekilde diğer azınlık grupların değil de sadece Müslümanların nefret ve şiddete müstahak oldukları yönünde bir algı mevcut. Britanyalı Müslümanların geçtiğimiz aylarda maruz kaldıkları nefret suçlarını meşrulaştırmak bir yana, bu “hak ediyorlar” algısı, hem Müslüman faillerce işlenen şiddet eylemleri hem de Müslümanları hedef alan saldırıların neden aynı intikam fikrine dayalı benzer tepkileri katalize ettiğini açıklıyor. Bu durum “İngiltere Müslümanlarına İslamofobinin ülkede ne derece yaygınlaştığı ve Müslümanların gündelik hayatları için nasıl gerçek bir tehdit oluşturduğu hususunda uyarı sinyalleri gönderiyor.

Chris Allen

Leichester Üniversitesi Kriminoloji Bölümü Nefret Araştırmaları Merkezi’nde öğretim üyesi olan Dr. Chris Allen İslamofobi ve İslamofobik nefret suçları konularında çalışmalar yürütmektedir.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler