Dosya: "İklim Göçü"

“Bangladeş Belki 50 Yıl Sonra Var Olmayacak, Ama Çabalamak Zorundayız”

2009’dan beri Bangladeş’te yaşayan Yaprak Melek Kabir, ailesiyle kurduğu yardım derneğinde dezavantajlı insanlara geçim yolları sağlıyor. Yaprak Hanım ile iklim temelli felaketlerin sık yaşandığı Bangladeş’in temel sorunlarını ve derneğinin çalışmalarını konuştuk.

HASENE'yle birlikte bir felaket bölgesine acil yardım ulaştıran SAP Baş Koordinatörü Yaprak Melek Kabir.

Yaprak Hanım, ailenizle birlikte yaklaşık 15 yıldır Bangladeş’te yaşıyorsunuz. Öncelikle hikâyenizi kısaca dinlemek isteriz.

Aslen İzmirliyim. Doğu Akdeniz Üniversitesinde iktisat okuduktan sonra İstanbul’a yerleştim ve o dönemde Boğaziçi Üniversitesinde öğrenci olan eşimle orada tanıştım. Evlendikten sonra 6 sene İstanbul’da yaşadık, yatırım uzmanı olarak çalışıyordum. Sonrasında sadece bir ziyaret amacıyla geldiğimiz eşimin ülkesi olan Bangladeş’e ani bir kararla yerleştik. Geldiğimde fark ettim ki Bangladeş’te çok fazla şey yapılabilir ve yapılması gerekiyor. İnsanlar çok zor koşullar altında yaşamaya çalışıyor. 2009’dan beri buradayız, iki çocuğum var. Eşimi 3 sene önce kaybettim ama geri dönmedim. Buradaki derneğimizi 2011 yılında eşim kurmuştu ve bilfiil ilgileniyordu. Tekstil kimyasalları alanında faaliyet gösteren bir şirketim var. Eşimin vefatından sonra vaktimi bütünüyle derneğimize ayırmış durumdayım.

“Derneğimizin Esas Amacı İş Sağlamak”

Başınız sağ olsun. Eşinizle kurduğunuz Sosyal Yardım Programları (İng. “Society for Aid Programs” – SAP) adlı derneğinizi sormak isterim. Yola nasıl çıktınız? Dernek kapsamında neler yapıyorsunuz?

Öncelikle şunu söyleyeyim: Bangladeş’te doğup yurt dışında eğitim görmüş olanlar, genellikle ülkesine geri dönmek ister çünkü bir faydası dokunsun diye düşünür. Yaşam şartları dediğim gibi inanılmaz zor. Eşim derneği kurduktan sonra ilk projemiz okul inşası olmuştu: Mehmet Akif Ersoy adıyla bir köy okulu. Başkent Dakka’da yaşıyorum ama derneğimizin bütün projeleri köylere yönelik. Dakka’da yaşam standartlarını zorlayan büyük eksiklikler söz konusu değil ama köylerde ve küçük şehirlerde durum tam tersi. Birçok köyün 100 kilometre civarında bir hastane yok. İlk projemizin ardından köylerdeki ambulans eksikliğine yönelik çalışmalarımız oldu ve köy kütüphaneleri kurduk.

Ayrıca, insanlara gelir kapısı sağlamak amacıyla iş geliştirme odaklı çalışmalarımız oldu. Bangladeş’in ana tarım ürünü olan pirinç yetiştirilmesi için arsalar satın aldık. Daha sonra HASENE Uluslararası Yardım Derneği ile yollarımız kesişti. Bir Kurban Kampanyası için 9-10 kişilik bir grupla buraya gelmişlerdi. Hem misafir ettik hem de kampanyalarına yardımcı olma şansımız oldu. 2013 yılından beri de beraber çalışıyoruz ve ortak projeler geliştiriyoruz. Bir diğer amacım da HASENE’yi burada markalaştırmak diyebilirim.

İlk başta beş şehir ve civarındaki köylerde faaliyet göstermeye başlamıştık. Son iki senedir 12 bölgeye ulaşmış durumdayız. Derneğimizin 10 daimî üyesi ve 370 civarı da gönüllümüz var. İnsani yardım ulaştırmakla beraber esas amacımız iş sağlamak. Biz HASENE Derneği ile birlikte engelli vatandaşlar ve dul kadınlara öncelik veriyoruz. İş piyasasında en dezavantajlı konumda oldukları için onları önemsiyoruz. Bangladeş’te sigorta sistemi ve sosyal güvence yok. Engelli vatandaşlar ya dileniyor ya da ailesinin desteği ve bakımıyla yaşıyor. Bangladeş’te “rikşa” adlı (rickshaw) bir taşıma aracı var, arkada iki kişinin oturabileceği türde bir bisiklet. Vatandaşın uzuvlarındaki engel türüne göre bir dizaynla bu aracın engelli vatandaşların kullanımına uygun bir akülü formunu geliştirdik. Bu yeni tasarıma uygun araçları, üretici firma temin etti ve iyi sonuçlar aldık. Rikşa temin edebildiğimiz engelli vatandaşlar, taksicilik mesleğiyle kendi parasını kazanıyor ve artık ailelerine bakabiliyorlar.

Yetim çocuklar, dul kadınlar ve engelli vatandaşlar konusunda çok hassasım. Köylerdeki kadınların çalışma gücüne katılma ve geçimlerini sağlama imkânı yok. Temizliğe gitmek, başkasının hayvanlarını sağıp karşılığında biraz yiyecek ve süt almak ya da dilenmek dışında bir şey yapamıyorlar çünkü parçası olabilecekleri bir iş ortamı yok. HASENE’nin de katkılarıyla dul kadınların muhtaç olmadan evlatlarını hem evlerinde büyütebileceği hem de çalışabilecekleri iş ortamları oluşturmaya çalışıyoruz.

Derneğin temin ettiği bir rikşayı kullanan engelli vatandaş.

“Bangladeş Köylerinde Biriken Sel Suyu 1 Ay Boyunca Çekilmiyor”

2008-2021 yılları arasında Bangladeş’te 15 milyon kişi hortum, sel ve su taşkınları gibi felaketler sebebiyle ülke içinde evini terk etmek zorunda kaldı. Sanıyorum bu şekilde yardıma muhtaç olmuş birçok insanla da tecrübeniz var. İklim nedenli kitlesel göçler nasıl gerçekleşiyor?

Bildiğiniz gibi Bangladeş muson iklimi olan ve bu nedenle yoğun yağış alan bir ülke. Bangladeş 4 değil, 6 mevsime sahip: İlkbahar, yaz, sonbahar, kış, fırtına ve yağmur sezonları. Yağmur döneminde başkent Dakka dâhil her yerde sel oluyor. Bangladeş’teki arazilerin büyük kısmı nehir kumundan oluşuyor. Mesela yeni metro hattı yapıldı ama zeminin altı su olduğu için yüzeye inşa edildi. Zeminin altında toprak yok, su dolu. Şehir alanlarında yağmur sonrası kalan su genellikle 2 günde çekiliyor fakat köylerde bu söz konusu değil.

Bu sene 3 kere sel oldu. Çok ciddi boyutlarda can ve mal kaybı yaşandı. Bizim gittiğimiz köylerden biri de Hindistan sınırında. Hindistan baraj sularını her sene açıyor ve bu olduğunda biriken bütün su Bangladeş’e geliyor. Zaten sel ile mücadele etmekte olan bölgeye ilave olarak bu baraj suyu geliyor. Sadece bu yıl 2 kere bu baraj suyu problemi yaşandı. Zaten sel alan bir ülke ve biriken sel suyu 1 ayda çekilmiyor. Hayvanlar, ekinler, pirinç tarlaları hep telef oluyor ve halkın büyük kısmının tarım ya da hayvancılık dışında bir geçimi yok. 1 ay bekleyemeyecek olan bu insanlar da göç etmek zorunda kalıyor.
Hindistan ve Bangladeş arasında bu baraj sorununa bir türlü çözüm bulunamıyor. Bu da işin siyasi kısmı. Bir çözüm bulunmadığı için Bangladeş zaten her sene yaşadığı sel felaketini iki ya da üç misliyle yaşıyor. Bangladeş sivrisineklerden kaynaklanan, sıtmaya benzer dang humması (dengue) adlı bir hastalığa sahip. Her sene bu salgını yaşıyoruz. Yağmurların yoğun olduğu ağustos ayında başlıyor. Sivrisinek normalde suyun içine yumurtlar ve bir kerede 30 bin yumurta çıkarır. Öldürücü dang humması taşıyan sivrisinekler bu sulak bölgelerde çok fazla çoğalıyor. Dang hummasının tedavisi yok, sadece ağrı kesici alarak, serum takılarak ve bol sıvı tüketerek 10-15 günde geçmesini bekliyorsunuz. Sel bölgelerinde dolayısıyla bu hummadan da çok fazla can kaybı yaşanıyor. Selin ortasında sağlık tesislerine ulaşım sağlanamadan ve ilaç alamadan birçok kişi humma geçiriyor. Geçtiğimiz sene Bangladeş dang hummasından ölenlerin sayısı Kovid-19’da ölenlerden daha fazlaydı. Yağmur mevsiminde yine çok fazla can kaybına yol açan kolera salgını var.

Bir diğer faktör de hâlihazırdaki altyapı eksikliği. Sel olan bölgelerde kanalizasyon suları da dışarıya çıkıyor ve sel suyuna karışıyor. İnsanlar bu kirli suyun içerisinde yürümek durumunda ve zaten yüksek seviyede olan cilt hastalıkları daha da artıyor.

“Afet Durumlarında Mevcut Zorluklar On Misline Çıkıyor”

Bu felaketlerden etkilenen ve Dakka gibi büyük kentlere gelenler yeni geçim yolları bulmada sıkıntı çekiyor diye biliyorum. Kent bölgelerine geldikten sonra bu insanları neler bekliyor?

Bangladeş kapladığı alan itibarıyla çok küçük bir ülke olmasına rağmen yaklaşık 200 milyonluk bir nüfusu var. En kalabalık şehir olan Dakka’da her gün, özellikle de akşam vakitleri, sokakta barınmaya çalışan aileler görürsünüz. Büyük kısmı dilencilikle hayatta kalmaya çalışıyor. Eğer bir ailenin gittiği şehirde yakınları varsa onların evine sığınmaya çalışırlar. Ev derken de yaklaşık 20 metrekarelik, tek odalı, 7-8 kişinin yaşadığı bir yer düşünün. Aileden biri hamallık ya da rikşacılık yapabildiği bir iş bulabilirse çalışıyor. Yoksa dilencilik dışında bir gelir yok. Hayat şehirlere gelenler için çok zor. Köylerinde kalanlar ise alabildikleri yardımla tutunmaya çalışıyor. Ülkede afet bölgelerine yardımcı olmaya çalışan çok fazla yabancı kuruluş ve dernek var.

Felaket bölgelerine gittiniz. Aklınızda yer etmiş birçok olay vardır sanırım…

Evet, Bangladeş’te gitmediğim bir bölge yok diyebilirim. Geçen sefer gittiğimiz Kumilla bölgesinde gördüğüm bir olay hâlâ aklımda. İnsanlar evlerini, geçimlerini, her şeylerini kaybetti. Oradaki bir anne dört tane bebeğini kaybetti. Sel suyu bel seviyemize kadar geliyordu. Anne, bebeklerini sular çekildikten sonra bulabildi ve kendini o suyun içine bırakmak istedi. Zaten hayatın oldukça çetin olduğu bir coğrafyada, mevcut zorluklar afet durumlarında on misline çıkıyor. Acı burada çok fazla ve kelimelere dökülemeyecek bir düzeyde.
Bir aileyi daha anmak isterim: Sular bu ailenin evini tamamen yutmuştu. Aile bir tepeye sığınmaya çalışmıştı. Yeni doğmuş bir bebekleri var. Sel suyunun geleceğini gördüklerinde bebeği bir tencerenin içine koymuşlardı. Aileyi tamamen kaybettik ama yeni doğmuş bebekleri bulundu ve hayatta.

Sel Suyunu Tarım ve Balıkçılıkta Değerlendirecek Pilot Proje

Benzer elim hadiselerin her sene tekrar tekrar yaşandığını ve normalleştiğini görmek de başka bir trajedi olmalı…

Her sene yaşanıyor! Burada aslında yapılması gereken konut alanlarının mümkün olduğu kadar başka yerlere taşınması ve sel suları için toplama alanları açılması. O toplama alanları da yeni geçim yolları sağlamak amacıyla değerlendirilebilir. Şu an geliştirmekte olduğumuz yeni bir pilot projemiz var: Yağmurun bol olduğu ve çukurda kalan bir yerin çevresine köy kurmak. Yapılacak kanallarla iki taraftan getirilen yağmur suyu orada birikecek ve bu suda balıkçılık yapılacak. Doğal suya kurulmuş bir balık çiftliği ve 20 evlik bir köy düşünüyoruz. Bunu profesyonel bir çalışmayla hayata geçirmek istiyoruz, yurt dışından mimar arkadaşlardan destek alıyoruz. Bu köye aynı zamanda bir okul ve bir halk eğitim merkezi kurmak istiyoruz. Yine toplanan yağmur suyunu kullanacak pirinç tarlaları planlıyoruz. Köy evleri ise gelecek sel suyuna maruz kalmayacak şekilde konumlandırılacak.

Bu proje, toprak ve şehir planlamacılığını ilgilendiren ve devletin de aktif desteğini gerektiren bir plana benziyor..

Tabii, ama maalesef Bangladeş’te devletin desteğini almanız pek mümkün değil. Güncel olarak da şu an Bangladeş bir hükûmete sahip değil.  Hükûmetler varken de devletin sosyal projelere dahli çok azdı.

Devletin bu konudaki pozisyonunu konuştuk. Peki ülkenin felaketlerle mücadeledeki kapasitesini geliştirme konusunda bir kamuoyu baskısı söz konusu mu? Yoksa, buna dair bir talep eksikliği mi var?

2009 yılından beri Bangladeş’teyim, ilk kez bir felaket konusunda toplumun birleştiğini gördüm. Daha önce de inanılmaz büyüklükte felaketler oldu ama insanlardaki “önce ben” mantığı daha baskın kalmıştı. Müslüman bir ülke ama toplumsal dayanışmanın tam anlamıyla gözetildiğini söylemem zor. Bu seneki ilk selde farklı bir tepki oldu. 7 bölgede hayat tamamen durdu: İnternet, elektrik, ulaşım yok… Ordu helikopterlerle müdahale edebildi sadece. İlk defa geniş çaplı bir para bağışı kampanyası yapıldı.

Bu yardım kampanyasının nedeni, öğrencilerdi. Ağustos ayında hükûmetin istifası ve Başbakan Hasina’nın ülke dışına kaçışıyla sonuçlanan bir ayaklanma olmuştu ve üniversite öğrencileri başı çekmişti. Bangladeş’teki bütün partiler, öğrenci ayaklanmalarından korkarlar. Öğrenci hareketlerinin hükûmet indirmeye varan bir gücü ve sosyal tesiri var. Şu anda da bunu yaşamış durumdayız. Sel döneminde para toplama kampanyasını öğrenciler düzenlemişti.

Öğrenci hareketi, “Halk için sokağa çıkıyorum.” mesajıyla ayaklanmış, darbe yapmıştı. Sel felaketi yaşanınca halkın mağduriyetine cevaben yine sokağa çıkıp para topladı. 15 yılda ilk defa bu tarzda bir dayanışma çabası gördüm. Son kez olmamasını umuyorum.

Bangladeş’teki sel felaketinden sonra SAP ve HASANE’nin acil yardım ulaştırdığı bir köy, 2024.

Yurt dışından birçok yardım kurumunun geldiğini ve acil yardıma ihtiyaç duyan insanlara daha çok bunların ulaşabildiğinden bahsettiniz. Uluslararası yardım organizasyonlarının çalışmalarıyla ilgili söyleyeceklerinizin olduğunu tahmin ediyorum. Sizce daha fazla ne yapılabilir?

Dernek olarak şu ana kadar yaptıklarımızı doğru noktalara ve insanlara ulaşarak gerçekleştirdik. Son sel döneminde dünyanın birçok yerinden çok fazla organizasyon geldi. Hepsi aynı anda, afet anında, geldi ve aynı noktaya gitti. Oradaki mağdurlara günlük yaşamları için gıda yardımı ve ulaşım desteği gibi alanlarda ne gerekiyorsa ulaştırdılar. Fakat esas facia ne zaman oldu biliyor musunuz? Sular çekildikten sonra. Sular çekilince gerçek ortaya çıktı: Her yer çamur oldu, konutlar yaşamaya uygun değildi, hastalıklar yayıldı, dang humması ve kolera başladı. Hayat durdu. O aşamada kimse kalmamıştı. Hepsi buraya ulaşmak istedi, ulaştı, güzel yardımlar da yaptılar ama çözüm üretme odaklı değillerdi. Mağdur insanların ihtiyaçları esas afet sonrasında başlıyor: Nasıl ayakta duracaklar? Yaşam yeri ve iş imkânı sağlamak insanları ayakta tutacak. Maalesef afet sonrası yapılacak çok şey var ama eksik kalıyor. Hasene Derneği’nin mikro hayat projeleriyle (taksicilik, hayvancılık, ev inşaları ve sağlık destekleri) meydana gelen afetlerin yaralarını sarmaya çalışıyoruz.

Kumilla’da afetin üzerinden yaklaşık 2 ay geçti. Evler tamamen yıkıldığı için insanlar sokakta yaşıyor. Köylerdeki evler beton değiller, “tin” adı verilen teneke benzeri bir malzemeden yapılıyor. Evlerin çatıları uçtu, üzerlerine naylon geçirmeye çalıştılar. Evlerin içinde bir yatak yok. Yemek pişirecek bir kap kacak yok. Tabii yardım kurumları her yerde uzun süreli kalamaz ama esas şu anda insanlar yaşam savaşı veriyor.

“Umudum Azalıyor Olsa da Gücümü Kaybetmiyorum”

2100’e kadar Bangladeş’te 30 milyon insanın daha bu tip felaketler nedeniyle göç etmek zorunda kalacağı tahmin ediliyor. Sanırım esas hedef, toplumun daha dirençli hâle gelmesi olmalı…

Hayatımızın her alanında olduğu gibi kalıcı çözümler bulmak gerekiyor. Hayatı devam ettirebilmek, çocuklarımızı büyütebilmek ve kimseye muhtaç olmamak için. Günlük yaşayamayız. Bir araştırmada dünyanın en mutlu insanlarının Bangladeşliler olduğu söyleniyordu. Nedeni de “günlük yaşamak” gösterilmişti. Birçok insan gelecekle kaygılanmıyor ya da kaygılanamıyor çünkü önce içinde bulunduğu günü kurtarması lazım. Zaten dediğim gibi hiçbir sosyal güvence söz konusu değil. Emeklilik, sağlık ve bakım sistemi yok. İnsanlar yaşlanınca kendilerine bakacak çocukları olsun diye düşünüyor. Ama bu çocukların büyük kısmı da yeterli gıda, bakım ve sağlık hizmetlerine erişemeden büyüyor.

Nüfus çokluğunun ülke adına zorlukları arttıran bir faktör olduğunu gözetmek gerekiyor. Bangladeş, nüfus politikası konusunda birkaç sene önce bir proje geliştirmeyi düşündü ama sonra durdu. Oysa bunun eğitim politikasıyla entegre bir şekilde planlanması fayda sağlayacaktır. Bütünlüklü ve kalıcı çözümler için devletin belki de katı kurallarla adım atması gerekiyor. Bundan 50 sene sonra Bangladeş sular altında kalabilir. Hangi ülke kapısını açacak Bangladeş insanına? Hindistan’ın zaten milyarca insanı var ve Müslüman düşmanlığı var. Myanmar mı? Oradan bir sürü Arakanlı kaçtı ve Bangladeş’in Cox’s Bazar bölgesinde mülteci durumundalar. Pakistan mı? Zaten Hindistan ve Pakistan’ın ilişkileri iyi değil ve böylesi bir göç mümkün olmaz. Avrupa mı? Avrupa zaten almayacak. O zaman kim alacak? Devletin artık daha fazla el atması ve halkı bu çözüm olacak önlemler konusunda yönlendirmesi gerekiyor.

Maalesef 15 senedir çok az şeyin değiştiğini gördüm. Umudum azalıyor olsa da gücümü kaybetmiyorum: Çıktığım yoldan geri dönmeyeceğim. Bir şey değişmeyecek hissine kapılıyor olsam da çabalamaktan geri durmuyoruz. Allah büyüktür. Çocuklarım üniversite çağına geliyor, ülkeden ayrılacak olsalar da ben kalacağım. Yakında tamamlayıp hayata geçireceğimiz bir projemiz var. 1020 aileye iş sağlamış olacağız. Bu bizi çok mutlu ediyor. Daha geniş çaplı projeleri de gerçekleştirmek istiyoruz.

Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler