'Le Pen'

Fransız Aşırı Sağının Lokomotifi Ulusal Birlik Partisi Nedir?

Göç karşıtı söylemleriyle bilinen Ulusal Birlik, artık Fransız siyasetinin marjlarında değil merkezinde yer alıyor. Marine Le Pen'in liderliğindeki partinin yükselişi, sadece Fransa'yı değil Avrupa'yı da dönüştüren bir etkiye sahip. "Parti Sözlüğü" serisinde iktadara gelme hesapları yapan bu aşırı sağcı partinin geçmişine ve güncel durumuna bakıyoruz.

Fotoğraf: Shutterstock.

Son yıllarda Avrupa genelinde aşırı sağ ve popülist sağ akımların hızla yükselişe geçtiği ve bir dönem siyaset sahnesinde marjinal bir muhalefet olarak görülen bu hareketlerin, artık birçok ülkede iktidar ortağı konumuna geldiği hatta ulusal siyasetin gündemini belirleyebildiği görülmektedir. Örneğin, bugün İtalya ve Macaristan bizzat bu hareketler tarafından yönetilirken diğer bir çok Avrupa ülkesinde bu partiler hükûmetlerde temsil edilmektedir. Göç, milliyetçilik ve egemenlik konularında sert söylemleriyle bilinen bu partiler, ana akım siyasetin sınırlarını zorlayarak Avrupa siyasetinde yön belirleyici hâle gelmiştir. Kıta genelinde, özellikle son seçimlerde elde edilen başarılar sayesinde, aşırı sağ artık yalnızca muhalefette sesini duyuran bir aktör değil; aynı zamanda iktidarı paylaşabilen ve tartışmaları yönlendirebilen bir güç haline gelmiştir. Bu durum, II. Dünya Savaşı sonrası kurulan demokratik düzen açısından önemli bir değişimi işaret ederken, pek çok ülkede geleneksel partiler de bu yeni döneme uyum sağlama çabası içerisine girmiştir. Sonuç olarak Avrupa, aşırı sağ ve popülist sağ hareketlerin yalnız muhalefetle sınırlı kalmayıp iktidar olabildiği ve politik gündemi şekillendirebildiği bir döneme girmiş bulunmaktadır.

Fransa, Avrupa genelindeki bu dönüşümün önemli bir örneğini sergilemektedir. Ülkede uzun yıllardır sistem karşıtı bir protesto hareketi olarak görülen Ulusal Birlik (Rassemblement National – RN), son dönemde siyasal merkeze doğru önemli adımlar atmıştır. Marine Le Pen liderliğindeki aşırı sağcı RN, 2024’teki Avrupa Parlamentosu seçimlerinde Fransa’da en yüksek oyu alarak birinci parti çıkmış; bu durum Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’un Ulusal Meclisi feshedip erken genel seçim kararı almasına yol açmıştır. Haziran 2024’te yapılan bu erken seçimlerin ilk turunda RN oy oranı bakımından birinci parti olurken, ikinci tur sonunda sol ittifak daha fazla sandalye kazandı ancak hiçbir blok tek başına meclis çoğunluğunu sağlayamadı. RN’nin kısa sürede elde ettiği bu başarı, aşırı sağın artık Fransız siyasetinin kalıcı ve güçlü bir unsuru olduğunu gösterdi. Öte yandan RN’nin yükselişi sürerken, parti lideri Marine Le Pen hakkındaki yolsuzluk soruşturması nedeniyle siyaset yasağı ihtimali ülke gündemine oturdu. Savcıların Le Pen için istediği ve itiraz süreçlerinden bağımsız hemen uygulanmak üzere talep edilen beş yıllık siyaset yasağı, gerçekleşmesi halinde Le Pen’in 2027 cumhurbaşkanlığı seçiminde aday olmasını engelleyecektir. Le Pen cephesi bu ihtimali “siyasi bir idam cezası” olarak nitelendirirken, bu gelişme, Fransa’da aşırı sağın geleceği ve demokratik işleyiş üzerine hararetli tartışmaları tetikledi. Böylece Avrupa genelindeki yükseliş dalgasının Fransa’daki yansıması olan Ulusal Birlik, 2024 erken seçimlerindeki tarihi başarısıyla iktidar alternatifi haline gelirken; liderinin karşı karşıya olduğu olası siyasi yasak meselesiyle de dikkatleri üzerinde topladı.

Ulusal Cephe’yi Bırakıp Ulusal Birlik Adını Alan Partinin Tarihi

Ulusal Birlik Partisi, 5 Ekim 1972’de Jean-Marie Le Pen liderliğinde kurulmuştur. Parti, başlangıçta Ulusal Cephe (Front National – FN) adını taşıyordu ve II. Dünya Savaşı sonrası dağınık haldeki aşırı sağ grupları tek çatı altında toplayarak meşru bir siyasi güç oluşturmayı hedefliyordu. Kuruluş kongresine öncülük eden Yeni Düzen (Fr. Ordre Nouveau) adlı hareket, dönemin İtalyan Sosyal Hareketi (İt. Movimento Sociale Italiano) örneğinden ilhamla, Fransız aşırı sağını birleştirmeye çalıştı. Neo-faşist hareketleri bünyesine toplayan partide, Cezayir’de yaptığı işkenceler ile bilinen Jean-Marie Le Pen, sert sokak eylemleriyle anılan diğer figürlere kıyasla daha “ılımlı” bir yüz olarak görüldüğü için ilk başkan seçildi.

Partinin kuruluş döneminde Fransa’da 1968 olaylarının ardından siyaset sahnesi hareketliydi. De Gaulle sonrasında Georges Pompidou liderliğine geçen merkez sağ iktidarında toplumsal huzursuzluklar sürüyordu ve buna karşılık, sol hareketler güç kazanıyordu. Aşırı sağ ise II. Dünya Savaşı sonrasında itibarı zedelenmiş, dağınık ve marjinal bir konumdaydı. 1970’lerin başında ekonomik sıkıntılar ve artan göç tartışmaları da yaşanırken Ulusal Cephe bu ortamda Fransız siyaset sahnesinde kendine yer edinmeye çalıştı. Ancak parti ilk yıllarında beklenen etkiyi yaratamadı; 1973 genel seçimlerinde ülke çapında oy oranı sadece yüzde birlerde kaldı. 1970’ler boyunca Ulusal Cephe, kendi içinden çıkan rakip bir oluşum (Parti des Forces Nouvelles) ile rekabet nedeniyle de güç kazanmakta zorlandı. Neticede, ilk yıllarındaki FN Fransız siyasetinde marjinal bir konumda kaldı.

1980’li yıllar ise, partinin kaderinde bir dönüm noktası oldu. Sosyalist Parti (PS) lideri François Mitterrand’ın 1981’de cumhurbaşkanı seçilip solun iktidara gelmesi, sağ seçmen içinde bir tepki ve radikalleşme yarattı. Bu zeminde Ulusal Cephe ilk kez önemli çıkışlar yapmaya başladı. 1984’te Avrupa Parlamentosu seçimlerinde yaklaşık yüzde 10 oy’luk bir oy alarak 10 milletvekili çıkaran parti, 1986 genel seçimlerinde uygulanan orantılı temsil sistemi sayesinde parlamentoya 35 milletvekili sokmayı başardı. Bu seçim sonuçları, Ulusal Cephe’nin ilk kez ülke gündemine getiren dönüm noktaları oldu. 1980’lerde artan göç ve işsizlik sorunları karşısında partinin sert söylemleri bazı seçmen gruplarında karşılık buldu. Jean-Marie Le Pen’in “Fransa Fransızlarındır” şeklinde özetlenen ve göçmen karşıtlığını vurgulayan popülist söylemiyle parti, özellikle büyük şehirlerin çevresindeki işçi sınıfı mahallelerinde ve güney kıyılarında taban kazandı. Ancak Le Pen’in provokatif açıklamaları partiyi sık sık tartışmaların odağına yerleştirdi: Örneğin 1987’de Nazi gaz odalarını “tarihsel bir detay” olarak nitelemesi geniş tepki çekti ve kendisine pek çok nefret söylemi davası açıldı.

Ulusal Cephe’nin en büyük sıçramalarından biri 21 Nisan 2002’de yaşandı. Jean-Marie Le Pen, o yıl yapılan cumhurbaşkanlığı seçiminde sürpriz şekilde ikinci tura kalmayı başararak ülkeyi şoke etti. Bu gelişme üzerine Fransa genelinde kitlesel protesto gösterileri düzenlendi; ikinci turda merkez sağ ve sol seçmen Front Républicain (Tr. Cumhuriyetçi Cephe) adıyla Le Pen’e karşı birleşerek Jacques Chirac’a yüzde 82 gibi rekor bir destek verdiler. Jean-Marie Le Pen’in aday olduğu son seçim olan 2007’de oy oranı düşüşe geçse de, aslında bunun bir nedeni de merkez sağın adayı Nicolas Sarkozy’nin Ulusal Cephe’nin uzun yıllardır savunduğu sert göç ve asayiş politikalarını kendi kampanyasına dahil etmesiydi. Sarkozy’nin bu stratejisi, Ulusal Cephe söylemlerinin merkez sağ tarafından benimsenmeye başlandığını gösteriyordu.

Jean-Marie Le Pen (sağda) ve Marine Le Pen (solda). Fotoğraf: Shutterstock

2011 yılında parti liderliği, kurucusunun kızı Marine Le Pen’e geçti. Onun yönetimiyle parti yeni bir dönemece girdi. Marine Le Pen, partisinin geçmişteki sert imajını yumuşatma ve onu “şeytanlaştırılmış” konumdan çıkartma stratejisi izledi. Bu çerçevede parti içinde antisemitik veya ırkçı söylemleriyle öne çıkan isimleri disipline etti; babası Jean-Marie Le Pen, tekrar Nazi gaz odaları hakkında skandal sözler sarf edince 2015’te partiden ihraç etti. 2018’de gerçekleşen kongrede partinin daha militarist tınıya sahip adı Ulusal Cephe değiştirilerek “Ulusal Birlik” (RN) yapıldı ve böylece eski imajdan kopuş vurgulandı. Marine Le Pen dönemi boyunca parti giderek toplumsal tabanını genişletti ve siyasette kalıcı bir güç hâline geldi. 2014 ve 2019 yıllarındaki Avrupa Parlamentosu seçimlerinde parti, ülke çapında birinci parti olarak önemli seçim galibiyetleri elde etti. 2017’deki cumhurbaşkanlığı seçiminde Marine Le Pen oyların yüzde 33,9’unu alarak ikinci turda Emmanuel Macron’a yenildi; 2022’de yeniden Macron ile girdiği ikinci turda bu kez yüzde 41,5 oyla kaybetse de önceki sonucu belirgin şekilde aşmış oldu. Yine 2022’deki yasama seçimlerinde RN, Meclis’te sandalye sayısını 7’den 89’a çıkararak tarihindeki en yüksek temsil gücüne ulaştı. Parti, 2024 Avrupa Parlamentosu seçimlerinde de yaklaşık yüzde 31 oy alarak ilk sırayı aldı ve bu sonuç, RN’nin bugüne kadarki en yüksek ulusal oy oranı olarak kayda geçti. Özellikle 2020’lerin ortasına gelindiğinde Ulusal Birlik, Fransız siyasetinin ana aktörlerinden biri hâline gelmiş durumdadır.

Fransız Siyasetinde Kapladığı Yer İtibarıyla Ulusal Birlik

Ulusal Birlik Partisi ideolojik olarak Fransız siyaset yelpazesinin aşırı sağına konumlanmaktadır. Parti; milliyetçi-muhafazakâr, sağ popülist ve yabancı karşıtı temalar üzerine kuruludur. Kendisini ne sağ ne sol olarak tanımlama stratejisi gütse de, ülkedeki genel kanı ve uzman değerlendirmeleri RN’yi aşırı sağ bir parti olarak sınıflandırmaktadır. Zaten Fransa İçişleri Bakanlığı da resmî olarak partiyi “aşırı sağ” olarak kategorize etmektedir. Marine Le Pen liderliğinde parti imajını yumuşatmaya çalışsa da göç, kimlik ve güvenlik konularındaki sert duruşu değişmemiştir. Bu nedenle birçok gözlemciye göre RN hâlâ ideolojik kökenleri itibarıyla Vichy rejiminin otoriter-milliyetçi mirasını ve Fransa’nın Cezayir’den çekilme travmasının izlerini taşıyan bir çizgidedir. Partinin kurucusu Jean-Marie Le Pen döneminde açıkça dile getirilen antisemitik, ırkçı veya Holokost inkârcısı söylemler bugün resmî parti söyleminde yer almamakta, hatta bunlar dışlanmaktadır; ancak partinin tarihsel arka planı muhalifleri tarafından sık sık hatırlatılmakta ve RN’nin kökeni nedeniyle demokratik değerlere bağlılığının güvensiz olduğu öne sürülmektedir. Marine Le Pen ise bu eleştirilere karşı partisini “vatansever” olarak konumlandırmaya çalışmıştır.

Partinin toplumsal tabanına bakıldığında, 1970’lerde ve 80’lerde küçük esnaf, eski Fransız sömürgelerinde görev yapmış askerler ve alt-orta sınıf kesimlerinde destek bulduğu görülüyor. 1990’lardan itibaren ise ulusalcı ve göç karşıtı söylemin, küreselleşme ve AB karşıtı eleştirilerle birleşmesi sonucunda işçi sınıfının ve kırsal kesimin desteğinin de partiye çekilmeye başlandığı gözlemlenmiştir. Özellikle sanayi üretiminin azalmasından etkilenen kuzey ve kuzeydoğu bölgelerindeki mavi yakalı işçiler ile göçmen nüfusun yoğun olduğu banliyölerde yaşayan ekonomik olarak dezavantajlı Fransızlar arasında RN’nin oyları belirgin biçimde arttı. Bu durum, RN’nin artık sadece geleneksel aşırı sağ seçmeni değil, ekonomik kaygıları ağır basan ve merkez partilerden umduğunu bulamayan kesimleri de çektiğini göstermektedir.

Jean-Marie Le Pen döneminde parti, ekonomik açıdan neo-liberal serbest piyasa yanlısı ve devlet müdahalesine mesafeli bir çizgideydi; ancak Marine Le Pen, 2010’lardan beri bu çizgiyi “ekonomik vatanseverlik” lehine revize etti. Marine Le Pen yönetimi altında parti,”refah şovenizmi” (Fr. chauvinisme du bien-être) olarak da adlnadırılan bir yaklaşımı benimsedi: Yani sosyal devlet uygulamalarının ve ekonomik korumacılığın Fransız vatandaşlarının lehine kullanılması gerektiğini savundu. Bu kapsamda yabancılara yönelik sosyal yardımların kısıtlanması, stratejik sektörlerde devletin piyasaya müdahale etmesi gibi öneriler partinin programına dahil edildi. Avrupa Birliği ve avro para birimi konusunda da eksen kayması yaşandı. Jean-Marie Le Pen yıllarca AB karşıtı ve Fransa’nın egemenliğini devrettiğini iddia ettiği Maastricht Kriterleri’ne muhalif bir söylem kullandı; hatta Marine Le Pen de 2017 kampanyasında Fransa’nın AB’den çıkışını (Frexit) halka referandumla sunma vaadinde bulunmuştu. Ancak 2017’de bu önerinin geniş toplum kesimlerinde tepki çekmesi üzerine RN pozisyonunu revize etti. 2019’dan itibaren parti, Fransa’nın AB’den veya Avro bölgesinden çıkmasını değil, AB’nin ulus devletlerin lehine reforme edilmesini savunmaya başladı. Benzer şekilde NATO’ya karşı tutumda da saf değişikliği söz konusu: Kurucu baba Le Pen, Soğuk Savaş sonrası Fransa’nın NATO’dan tamamen çekilmesini dillendirirken, Marine Le Pen bugün Fransa’nın sadece NATO’nun entegre komuta yapısından çıkmasını fakat İttifak üyeliğini korumasını önermektedir. Tüm bu değişimler, partinin sert ideolojik çekirdeğini korumakla birlikte, iktidara gelme hedefine yaklaştıkça daha geniş bir seçmen yelpazesine hitap edebilmek için stratejik esneklik gösterdiğine işaret ediyor. Yine de siyasi rakipleri ve çoğu siyaset bilimci, bu değişimin özde değil görünümde olduğunu savunarak RN’yi Fransız siyasal sisteminde demokrasiye meydan okuyan bir aşırı uç olarak nitelendirmeye devam etmektedir.

Ulusal Tercihten Ulusal Önceliğe: FN ve RN’nin Ayrımcı Programının Evrimi

1972 yılında Jean-Marie Le Pen tarafından kurulan Front National (FN), “ulusal tercih” (Fr. préférence nationale) ilkesini partinin ideolojik çekirdeğine yerleştirerek, göçmen karşıtı söylemi sistematik hâle getirmişti. Bu ilke, Fransız vatandaşlarına kamu hizmetleri, istihdam ve sosyal yardımlarda öncelik tanınmasını savunuyor; göçmenleri ise ekonomik krizlerin, işsizliğin ve sosyal gerilimin sorumlusu ilan ediyordu. FN’nin tarihsel olarak açıkça ayrımcı ve ırkçı zeminde savunduğu bu doktrin, Marine Le Pen liderliğinde parti Ulusal Birlik (RN) adını aldıktan sonra da değişmedi; yalnızca söylem düzeyi “ulusal öncelik” (Fr. priorité nationale) şeklinde yumuşatıldı.

Bu “güncellenmiş” anlayış, iş piyasasından sosyal konut dağıtımına ve devlet yardımlarına kadar her alanda Fransız vatandaşlarının yabancılara göre öncelikli olması gerektiğini öngörüyor. Örneğin RN, devlet destekli konut dağıtımında veya sosyal yardım programlarında yabancı uyrukluların sırasının en sona bırakılmasını istemektedir. 2021’de Marine Le Pen, iktidara gelmesi hâlinde göç ve vatandaşlık konularında kapsamlı bir referandum düzenleyeceğini açıklamış; bu referandumda Fransız vatandaşlarına, göçe çok sıkı kısıtlamalar getirilmesi ve Fransız vatandaşlarına sosyal konut, iş ve sosyal yardımlarda öncelik tanınması gibi tekliflerin sunulacağını duyurmuştur. Bu öneriler diğer partiler tarafından anayasaya aykırı ve ayrımcı bulunmakla birlikte, RN kendi tabanını bu “ülke kaynaklarının hakkaniyetli paylaşımı” söylemiyle konsolide etmektedir. İnsan hakları örgütleri ve hukukçular ise bu tür ayrımcı uygulamaların anayasanın eşitlik ilkesine aykırı olduğunu sık sık vurgulayarak RN yöneticilerine karşı davalar açabilmektedir. Nitekim 2014’te belediye meclis üyeleri için hazırlanan bir RN el kitabında “ulusal öncelik” prensibinin sosyal konut tahsisinde uygulanması önerildiği için bazı parti yetkilileri hakkında ayrımcılığa teşvik suçlamasıyla yargılanmıştır.

Göç politikası, RN’nin en net ve sert tavır aldığı alanlardan biridir. Parti, hem yasal göçün kısıtlanmasını hem de yasa dışı göçe karşı “sıfır tolerans” uygulanmasını savunmaktadır. Marine Le Pen, 2022 seçim kampanyasında göreve gelirse her yıl kabul edilecek göçmen ve mülteci sayısını keskin biçimde azaltacağını ilan etmişti. Hatta iltica başvurularının Fransa topraklarına gelinmeden, yurt dışındaki merkezlerde değerlendirilmesini önererek sığınmacıların ülkeye girişinin önüne geçmek istemişti. Bu politikalar, Fransa’daki göçmen kökenli topluluklar ve sol/liberal kesimler tarafından göçmenleri dışlayan ve toplumu bölen bir yaklaşım olarak eleştirilirken, RN kendi seçmenine ülkenin demografik yapısını ve ulusal kimliğini koruma vaadiyle hitap etmektedir.

Laiklik ilkesini de radikal bir yorumla ele alan RN, kamusal alanda İslam dinine ait sembollerin kısıtlanması gerektiğini savunmaktadır. Marine Le Pen, seçim kampanyalarında kamusal alanda başörtüsünün tamamen yasak getirilmesini savunmuştur. Bu öneri Fransa’nın laiklik yasalarını dahi aşan sertlikte olduğu için geniş kesimlerden tepki çekmiş; Le Pen daha sonra bu uygulamanın kademeli ve tartışmaya açık olacağını söyleyerek söylemini yumuşatmaya çalışmıştır. Bütün bu çıkışlar da, RN’nin eğitim ve kültür sahasında da Cumhuriyetçi laiklik ilkesini kullanarak göçmen karşıtı ve milliyetçi bir çizgi izlediğini gösteriyor.

Asayiş ve hukuk düzeni konusunda da parti, suç oranlarındaki artıştan büyük ölçüde göç politikalarını sorumlu tutmakta ve sert önlemler vadetmektedir. Marine Le Pen, polis ve jandarmaya geniş yetkiler tanınmasını, özellikle suçlulara karşı silah kullanan güvenlik güçlerinin yargılanmamasını sağlayacak “meşru müdafaa karinesi” getirilmesini önermiştir. Jean-Marie Le Pen döneminde savunulan idam cezası geri getirilmesi fikri, Marine Le Pen tarafından uluslararası anlaşmalar nedeniyle artık dile getirilmese de parti tabanında zaman zaman destek bulmaktadır. Bütüncül olarak bakıldığında RN, düzen ve güvenlik konularında otoriter sayılabilecek bir devlet yaklaşımını savunmakta; bu da özellikle banliyölerdeki şiddet olayları veya terör saldırıları sonrasında kamuoyunda karşılık bulabilmektedir.

Özetlemek gerekirse; Ulusal Birlik Partisinin programı, “Fransız kimliğinin ve halkının korunması” teması odağıyla şekillenmektedir. Küreselleşme karşıtlığı, ekonomik korumacılık ve AB’ye şüpheyle yaklaşma gibi tutumlarla parti, Fransa’nın egemenliğini ve halkın refahını savunduğunu iddia etmektedir. Bu vizyon doğrultusunda RN; göçe kapalı, Avrupa Birliği’nde ulusal çıkarlara öncelik veren, geleneksel değerlere dayalı bir Fransa hayal etmektedir. Bu yönleriyle RN, Fransız siyasetinde ana akım partilerden belirgin biçimde ayrışan popülist-milliyetçi bir program sunmaktadır.

Günümüzde Gücünü Artıran Ulusal Birlik ve Yargı Süreçleri

Ulusal Birlik Partisi, günümüz Fransa siyasetinde ağırlığı giderek artan bir pozisyona sahiptir. 2022 genel seçimleri sonrasında RN, Ulusal Meclis’te 89 sandalye kazanarak ülkenin en büyük muhalefet partisi hâline gelmiştir. Bu, daha önce hiçbir aşırı sağ partinin elde edemediği bir koltuk sayısıydı. Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’u destekleyen merkez partilerin ittifakı, parlamentoda salt çoğunluğu yitirdiği için RN parlamentoda kilit bir aktör konumuna yükseldi. Marine Le Pen, milletvekili olarak Meclis’te RN grubunun liderliğini yürütürken, parti başkanlığı görevini 2022 sonlarında kendisinin işaret ettiği genç siyasetçi Jordan Bardella devraldı. Bardella’nın parti başkanı seçilmesi, Ulusal Birlik tarihinde Le Pen ailesi dışından gelen ilk lider olması bakımından sembolik öneme sahiptir ve partinin jenerasyon değişimine gittiğinin işaretidir.

Fransa’da geleneksel olarak merkez sağ ve sol partiler arasında, aşırı sağ ile hiçbir şekilde ittifak yapmama prensibi olan “siyasi tecrit” (Fr. cordon sanitaire) uygulanagelmiştir. Bu ortak tutum, bugün büyük ölçüde yıpranmış olsa da geçerliliğini korumaktadır. Her ne kadar 2024 yılındaki erken seçimlerde Cumhuriyetçiler partisinin lideri Eric Ciotti, Le Pen ile ittifak yapılmasını önermiş olsa da partisi kabul etmeyerek Ciotti’yi ihraç etti. Bunun üzerine Ciotti kendi taraftarıyla birlikte partiden ayrılarak Le Pen ile ittifak kurdu. 

RN’nin gerek merkez sağ Cumhuriyetçiler (LR) gerekse merkezdeki Macron ittifakı veya sol blok tarafından koalisyon ortağı olarak kabul edilmesi -henüz- düşünülememektedir. Dolayısıyla Ulusal Birlik, 2020’lerde parlamentoda önemli sayıda koltuğa sahip olsa da ülke yönetimine doğrudan dahil olmadan muhalefet konumunu sürdürmektedir. Bununla birlikte son dönemde Macron hükûmetinin bazı politikalarında RN’nin dolaylı etkisi hissedilmektedir. Örneğin artan göç karşıtı kamuoyu baskısı altında iktidar partisi, hazırladığı göç yasasında kriterleri sertleştirerek RN’nin söylemine yaklaşmıştır. Yine güvenlik ve laiklik konularında da Macron yönetimi, RN’ye alan bırakmamak için gittikçe sağa kaymaktadır. Bu durum, RN’nin ülke siyasetinde söylem düzeyinde gündemi belirleme gücüne sahip olduğunu göstermektedir.

Ulusal Birlik’in ülke siyasetindeki ağırlığı, sadece parlamentodaki koltuk sayısıyla değil, aynı zamanda seçimlerde elde ettiği seçmen desteğiyle de ölçülmektedir. 2022’deki cumhurbaşkanlığı seçiminde 13 milyondan fazla Fransızın oyunu alan RN’nin artık protesto oyları toplamanın ötesine geçip iktidar alternatifi olarak değerlendirildiği bir aşamaya girdiği söylenebilir. Keza 2024’teki Avrupa Parlamentosu seçimlerinde RN’nin yüzde 30’u aşan oy oranıyla birinci gelmesi, partinin seçmen nezdinde kökleştiğinin bir göstergesidir. Bu başarı sonrası Macron, riskli bir hamleyle Ulusal Meclisi feshedip erken genel seçime gitme kararı aldı. Haziran-Temmuz 2024’te yapılan erken yasama seçimlerinin ilk turunda RN ülke genelinde yeniden ilk sırada yer alarak siyasi rakiplerine büyük bir endişeye yol açtı. İkinci turda ise merkez ve sol partilerin güç birliği sayesinde RN birinci parti konumuna gelecek çoğunluğu elde edemedi; ancak ortaya çıkan “asılı parlamento” (İng. hung parliament) tablosu, Fransa’nın yönetiminde ve yasama süreçlerinde ciddi bir kilitlenmeye yol açtı.

Günümüzde RN, özellikle  küreselleşmenin kaybedenleri olarak nitelenen kesimler arasında kök salmış durumdadır. Partinin söylemleri, hayat pahalılığı ve alım gücü gibi ekonomik kaygıları da kapsayacak şekilde genişlediği için sadece kimlik veya göç meselesine odaklı değildir. Marine Le Pen son yıllarda kampanyalarında alım gücü (fr. pouvoir d’achat) vurgusunu öne çıkararak halkın günlük ekonomik sıkıntılarına çözümler üretmeye çalışan bir profil çizmeye gayret etmektedir. Bu sayede, klasik sağ-sol bölünmesinin ötesinde “halk vs. elitler” ekseninde konumlanarak farklı kesimlerden destek toplama imkanına kavuşmuştur. Öte yandan, RN’nin yükselişi karşısında Fransız siyasetinde dengeler de değişmektedir. Merkez sağdaki Cumhuriyetçiler Partisi tabanında RN’ye kayan önemli bir oy kitlesi olduğu görülmekte ve bu parti kendi içinde daha milliyetçi ve sert bir çizgiye yönelme baskısı yaşamaktadır. Benzer şekilde kendisini merkez olarak konumlandıran Cumhurbaşkanı Macron’un Ensemble Hareketi her geçen yıl daha sağ politikalara imza atmaktadır.

Sonuç olarak, Ulusal Birlik Partisi günümüz Fransa’sında muhalefetin ana omurgalarından biri hâline gelmiştir. Her ne kadar iktidarda olmasa da, hem parlamentodaki gücüyle hem de kamuoyu tartışmalarındaki etkisiyle siyasi gündemi belirleyebilmektedir. Partinin 2027’deki cumhurbaşkanlığı seçimi için Marine Le Pen’in yargılandığı Avrupa Birliği fonlarını usulsüzce kullanma davasında cezaya çarptırılması ve siyaset yasağı alması nedeniyle Jordan Bardella’yı halefi olarak hazırlama stratejisi Fransız kamuoyunda tartışılmaya devam ediliyor. Fransa’nın hem ulusal siyaseti hem de AB içindeki konumu, Ulusal Birlik Partisinin yükselişiyle birlikte yeni bir döneme girmiş durumda. Bu parti, önümüzdeki yıllarda da hem destekçileri hem de karşıtları için siyasetin merkezinde yer almaya devam edecek gibi görünmektedir.

Ebubekir Tavacı

Lisans derecesini İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesinden 2016 yılında alan Tavacı, Fransa’da Université Paris 1 Panthéon Sorbonne’da Siyaset Bilimi yüksek lisans programından 2021 yılında mezun olmuş ve aynı üniversitede aynı alanda doktora araştırmasına devam etmektedir. Avrupa Birliği göç politikaları, Türk diasporası ve Fransa’da göç gibi konular üzerine çalışmalar yapmaktadır. Tavacı Perspektif redaksiyon kurulu üyesidir.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler