'Parti Sözlüğü'

Geçmişten Günümüze Almanya’da Hür Demokratik Parti (FDP)

Hür Demokrat Parti (FDP) Almanya tarihinde liberalizm mirasını taşıyan köklü partilerden birisi. Koalisyonlardaki kilit rolüyle dikkat çeken FDP’yi tanıyalım.

@Tobias Arhelger / Shutterstock.com

Almanya’nın köklü partilerinden biri olan Hür Demokrat Parti (FDP), İkinci Dünya Savaşı sonrasında 11-12 Aralık 1948’de Heppenheim’da kuruldu. FDP’nin kuruluş kongresi, bilinçli olarak bu şehirde gerçekleştirilmişti zira Heppenheim, 19. yüzyıl liberalizminin mirasını taşıyan bir şehirdi: 1847 yılında aynı şehirde düzenlenen “Heppenheim Toplantısı”nda Almanca konuşan 18 liberal, dönemin Alman Konfederasyonu’ndaki siyasi ve ekonomik krizleri tartışmış ve 1848 Alman Devrimi’ne giden yolun da önünü açmıştı.

FDP tam da 1848 Frankfurt Parlamentosundaki liberal hareketlerden esinlenerek bireysel özgürlükler ve serbest piyasa ekonomisini savunan bir yaklaşımla kuruldu. Partinin kurucuları arasında Almanya’nın ilk Cumhurbaşkanı Theodor Heuss ve Ekonomi Bakanı Ludwig Erhard gibi isimler de vardı. Dolayısıyla FDP’yi, 19. yüzyıl Alman liberalizminin mirasını taşıma gayesiyle kurulan, bireysel özgürlükler, serbest piyasa ekonomisi ve sınırlı devlet müdahalesi gibi ilkeleri temel değerleri arasında sayan bir parti olarak tanımlayabiliriz.

Savaş Sonrası Dönemde FDP ve Koalisyonlar

FDP’nin ideolojik kökleri, Weimar Cumhuriyeti döneminin liberal partilere kadar uzanıyordu. Fakat bu liberal menşe ve genel olarak da Almanya’daki liberal hareket, 1933’te Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisinin (NSDAP – Nazi) kurduğu diktatöryal rejimin yükselişiyle büyük oranda bastırıldı. İkinci Dünya Savaşı sonrasında FDP, yıkılmış bir ülkede bu mirası yeniden canlandırmak için Batı Almanya’da liberal demokrasinin savunuculuğuna soyundu.

Bu anlamda FDP’nin savaş sonrasında Almanya’da serbest piyasa ekonomisini ve özel sektör odaklı büyümeyi destekleyen bir parti olduğunu tespit edebiliriz. O döneme dair bir örnek olarak, 1950’lerde FDP, Ludwig Erhard’ın “sosyal piyasa ekonomisi” politikalarını destekleyerek Almanya’nın ekonomik mucizesine (Wirtschaftswunder) katkıda bulunmuştur. O dönem Erhard’ın “herkesin refahı” sloganı, FDP’nin ekonomik liberalizm anlayışını yansıtmıştır.

FDP, 1949 yılında Batı Almanya’da yapılan ilk federal seçimlerde yüzde 11,9 oranında oy alarak parlamentoya girdi. İlk yıllarında daha çok ekonomik liberalizm ve bireysel haklar üzerine yoğunlaşan partinin içinde, muhafazakâr ve sosyal liberal kanatlar arasındaki gerilimler nedeniyle zaman zaman çatışmalar da yaşandı. Bu gerilimlere rağmen FDP’nin, Alman siyasi tarihinde hem sağ hem de sol partilerle koalisyonlar kurarak “denge partisi” rolünü üstlenmesiyle ön plana çıktığı söylenebilir. FDP 1950’lerden günümüze değin çeşitli koalisyonlar içerisinde yer alarak hükûmet ortağı olmuştur.

Bunlar arasında 1949 ila 1969 yılları arasında CDU/CSU ile FDP arasındaki ittifakı anmak önemlidir. FDP’nin yüzde 11,9 oranında oy aldığı bu seçimlerde kurulan ittifakta FDP’li Theodor Heuss Cumhurbaşkanı, Franz Blücher ise Ekonomi Bakanı olmuştur. FDP, 1956’da Alman Ordusu’nun (Bundeswehr) kurulmasına destek vermiş, ancak nükleer silahlara karşı çıkarak barışçıl bir dış politika savunmuştur.

Doğu Politikası, Koalisyon Değişimi ve FDP

Almanya’da 1960 ve 1970’li yıllar, FDP için hem başarı hem de krizlerle doluydu. 1969 yılında FDP, Almanya Sosyal Demokrat Partisi (SPD) ile bir koalisyon hükûmeti kurarak Willy Brandt’ın şansölye olmasını sağladı. Bu dönem, FDP’nin sosyal liberal kanadının güçlendiği bir dönemdi. Özellikle FDP’li Dışişleri Bakanı Hans-Dietrich Genscher, 1970’lerde Almanya’nın dış politikasına yön veren isimlerden biriydi. FDP, Willy Brandt liderliğindeki SPD ile koalisyonda “Doğu Politikası” (Ostpolitik) dönemini başlattı. Bu politika, Doğu Almanya ve Sovyetler Birliği ile Batı Almanya arasındaki ilişkilerin normalleşmesini amaçlıyordu. Yine bununla ilgili olarak FDP’li Dışişleri Bakanı Walter Scheel, 1970’te Varşova Anlaşması’nı imzalayarak Polonya ile diplomatik ilişkileri başlattı.

1982 yılına gelindiğinde FDP, ekonomik politikalar nedeniyle SPD ile yollarını ayırdı ve Helmut Kohl liderliğindeki CDU/CSU ile yeni bir hükûmet kurdu. Bu hamle Almanya tarihine “koalisyon değişimi” olarak geçti. Ancak FDP’nin SPD ile koalisyonu bozarak CDU ile ortaklığa geçmesi ve Kohl’un başbakan olması, FDP içindeki sosyal liberal kanadın zayıflamasını ve bazı üyelerin partiden ayrılmasını da beraberinde getirdi.

2009 yılına gelindiğinde ise FDP kendi tarihi açısından büyük bir başarı elde etti ve Federal Seçimlerde oyların yüzde 14,6’sını alarak tarihinin en yüksek oy oranına ulaştı. Bu başarı, partinin Guido Westerwelle liderliğinde geniş bir seçmen kitlesine ulaşmasıyla gerçekleşmişti. Bu sonucun ardından FDP, Angela Merkel liderliğindeki CDU/CSU ile koalisyon kurdu. Bu dönemde parti, üniversitelerde öğrenim harçlarının kaldırılmasını sağladı.

Parti bir sonraki seçimlerde büyük bir hezimet yaşadı. 2013 yılındaki Federal Seçimlerde yüzde 4,8’lik bir oy oranıyla barajın altında kaldı. Bu hezimetin ardından parti başkanlığına geçen ve hâlâ görevde olan Christian Lindner, sonraki seçimlerde (2017) FDP’nin oylarını ikiye katlamayı başardı.

2021 yılındaki Federal Meclis Seçimlerinde oyların yüzde 11,5’ini alan FDP, Christian Lindner liderliğinde genç seçmenler ve girişimciler arasında popülerlik kazandı. Seçim sonrası FDP, SPD ve Yeşiller ile “Trafik Işığı Koalisyonu” (Ampelkoalition) adı verilen bir hükûmet kurdu. Bu koalisyon, Almanya tarihinde ilk kez bu üç partinin bir araya gelmesiyle oluşmuştu. Ancak SPD’li Başbakan Olaf Scholz, 6 Kasım 2024 tarihinde yaptığı bir açıklamada, Maliye Bakanı ve FDP Genel Başkanı Christian Lindner’a olan güveninin kırıldığını ve Lindner’ın görevden alınmasının, “ülkenin zarar görmesini önlemek için” gerekli hâle geldiğini söyleyince koalisyon da 2024 yılının sonunda dağılmış oldu.

21. Yüzyılda FDP’nin İniş ve Çıkışları

21. yüzyıl, FDP için bir altın çağı işaret ederken aynı zamanda da çeşitli çöküşlerin yaşandığı dönem oldu. 2009 seçimlerinde yüzde 14,6 oy oranıyla tarihinin en yüksek sonucunu elde etmiş ve Westerwelle ile birlikte Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı gibi makamlar kazanmış olsa da parti bu dönemde ağır eleştirilerin de odağında yer aldı. Partinin vergi indirimleri ve nükleer enerjiye destek gibi politikaları sıkça eleştirildi. Nitekim seçmenin 2013’te FDP’yi yüzde 4,8 oy oranıyla barajın altında bırakması bu eleştirilerin bir göstergesiydi.

Bununla birlikte FDP’nin siyasi bir parti olarak yeniden doğduğu dönemin 2021 seçimleri sonrası olduğunu söylemek yanlış olmayacaktır. “Dijitalleşme, eğitim ve özgürlük” sloganıyla genç seçmenleri hedefleyen Christian Lindner, 2021 sonrası kurulan koalisyon hükûmetinde Maliye Bakanı olarak görev yaptı. Bu yönüyle FDP, koalisyonun en küçük ortağı olmasına rağmen hükûmetteki kilit aktör konumuna yükseldi. Fakat özellikle koalisyonda bloke ettiği ya da desteklediği kararlar nedeniyle FDP’nin seçmeni, partiden büyük oranda yüz çevirmeye başlamıştı. Koalisyon dağılmadan önce de FDP’nin muhtemel oy oranı, hâlihazırda yüzde 5’lik barajın altında görünüyordu.

Seçmenler arasında daha ziyade mülk sahibi burjuvaziye hitap eden FDP’nin, işsiz ve çalışma imkânı olmayanlara verilen vatandaşlık ödeneğini indirmek istemesi veya Christian Lindner’in milletvekili maaşından ayrı olarak aldığı ek gelirler kamuoyunda sıkça tartışma konusu oldu. Ayrıca Lidner’in göç politikasının sertleştirilmesi gibi bir söylemle Hristiyan Demokrat Birliği (CDU/CSU) verdiği destek de eleştirilerin odağında yer alıyor.

Bununla birlikte, FDP’nin 7 Ekim 2023 sonrasında Gazze’de sürdürülen ve uluslararası kuruluşlar tarafından da “soykırım” olarak nitelendirilen savaşla ilgili görüşleri de dikkat çekiciydi. FDP savaşın henüz yeni patlak ilk günlerde yayınladığı bir deklarasyonda, “Filistinli kurumlara” yapılan ödemelerin durdurulmasını savunuyor, bu kurumları olağan şüpheliler olarak değerlendirip tabiri caizse ancak suçsuzlukları ispatlandığında desteğin devam edebileceğini ifade ediyordu. Ayrıca İsrail ordusunun Gazze’deki saldırılarını da “terör saldırısının kararlılıkla püskürtülmesi ve sivil halkı koruma mücadelesi” olarak nitelendiriyordu.

Bir Koalisyon Partisi Olarak FDP

FDP, özellikle 23 Şubat 2025’teki erken seçimlerde kilit bir role sahip. Zira seçim sonrası muhtemel koalisyon senaryolarının neredeyse tamamı, FDP’nin barajı geçip geçmemesine bağlı durumda. Mevcut anketlere göre FDP barajı geçmezse, muhtemel senaryo Hristiyan Birlik (CDU/CSU) ile SPD arasında bir büyük koalisyon kurulma ihtimaline işaret ediyor. Bununla birlikte CDU/CSU seçmenleri ise, FDP ile koalisyon kurulması yönünde bir eğilime sahip. Bu eğilimden hareketle oylarını FDP’ye kaptırmaktan korkan Hristiyan Birlik’in şansölye adayı Friedrich Merz, bir süredir, FDP’ye verilen oyların “yitirilmiş oy” olacağını ifade ediyor. Buna karşın FDP başkanı Christian Lindner, SPD, CDU/CSU ve FDP arasında bir “Almanya Koalisyonu” kurulmasından yana ve Yeşiller ile bir koalisyonda asla yer almayacağını açıkladı.

Mevcut durumda parti, 2013 yılındaki seçimlerin ardından tarihinde ikinci kez barajı geçemeyip Federal Meclis’in dışında kalma ihtimaliyle karşı karşıya. Lindner’e göre böyle bir ihtimal “ülke ve liberal oylar için çok çok kötü bir haber” olsa da seçmenin hangi politikayı nasıl cezalandıracağını sandıklar gösterecek.

M. Mustafa İyi

Orta Doğu Teknik Üniversitesi sosyoloji bölümünde lisans eğitimini tamamlayan İyi, ardından Georg-August Göttingen Üniversitesi ve Konya Necmettin Erbakan Üniversitesi sosyoloji bölümünde yüksek lisans eğitimini Almanya’daki Türk diasporası üzerine yapmıştır. Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi sosyoloji bölümünde doktora çalışmasına devam eden İyi, aynı bölümünde araştırma görevlisi olarak çalışmaktadır. Avrupa ve Almanya’daki Türk diasporası üzerine araştırma ve incelemelerde uzmanlaşmakta olan İyi, iyi düzeyde Almanca ve İngilizce bilmektedir.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler