Almanya’da “Büyük Koalisyon” Borçlanma Frenine mi Takılacak?
Almanya’da seçimlerden zaferle çıkan Hristiyan Birlik (CDU/CSU) partileri, Sosyal Demokrat Parti (SPD) ile koalisyon ön görüşmelerini tamamladı. Peki müstakbel “Büyük Koalisyon"un uzlaşısında neler var? Bu uzlaşılar, ülkede hangi tehlikeleri beraberinde getirebilir? Yeşiller'in çıkışı, koalisyonu çökertir mi?

İki sene üst üste ekonomik küçülme yaşayan ve acil yatırım bekleyen altyapılarını modernize etmeye ihtiyaç duyan Almanya’da 23 Şubat tarihindeki Federal Meclis Seçimleri sonrasında SPD ile Hristiyan Birlik (CDU/CSU) partileri arasındaki istikşafi görüşmeler tamamlandı. Muhtemel büyük koalisyonun iki tarafı, aynı zamanda da Almanya’nın en köklü ve büyük iki partisi arasındaki uzlaşı, Almanya’nın ve Avrupa’nın acil çözüm bekleyen sorunlarına cevap üretme iddiası taşıyor. Peki SPD-CDU/CSU koalisyonu resmî olarak kurulmadan önce hangi konularda uzlaştı? Ve bu uzlaşılar nasıl tehlikeleri de beraberinde getiriyor? Ya da şöyle soralım: Büyük koalisyon, bu uzlaşılarla gerçekten de istikrarlı bir şekilde çalışabilir mi?
Koalisyon Öncesi 11 Sayfalık Mutabakat Metni
Seçimleri kazandığı günün akşamında CDU Genel Başkanı ve Almanya’nın da müstakbel şansölyesi olan Friedrich Merz, Paskalya’ya kadar Almanya’da güçlü bir koalisyon kurma sözü vermişti. Bu sözden hareketle seçimden 5 gün sonra, 28 Şubat’ta Hristiyan Birlik ile SPD arasında ön görüşmeler de başlamıştı. Almanya’da herhangi bir parti seçimlerden mutlak çoğunlukla çıkmadığı için koalisyon hükûmetleri kurulması da oldukça yaygın. Bu anlamda istikşafi görüşmeler, koalisyon kurmayı planlayan tarafların bağlayıcı olmayan bir şekilde, kamuya kapalı olarak uzlaşı kurmasını ve bundan hareketle de koalisyon hükûmetlerinin daha en baştan istikrarlı bir biçimde kurulmasını hedefliyor.
SPD ile CDU/CSU arasındaki görüşmelerin özellikle birkaç konuda gerilimli geçmesi bekleniyordu. 8 Mart 2025 tarihinde Berlin’de yayınlanan 11 sayfalık mutabakat metninde, bu tartışmalı hususların uzlaşıya kavuşturulduğu görüldü.
Mutabakatın En Büyük Maddesi: Almanya’daki Tarihî Borçlanma Reformu
Hristiyan Birlik ile SPD’nin uzlaşıya vardığı en önemli konu, finansman başlığı altındaki maddelerdi. Mutabakat metninde, Almanya’da savunma harcamalarının, Borçlanma Freni (Schuldenbremse) kapsamında değerlendirilmemesi, bu harcamaların gayrisafi millî hasılanın yüzde 1’ini geçmesi durumunda borç frenine takılmaması konusunda uzlaşıldı.
Ayrıca Almanya’da modernizasyon bekleyen altyapı yatırımları için 500 milyar avro hacminde ve 10 yıl sürelik bir özel fon oluşturulması, borçlanma ile sağlanacak bu fondan ulaşım altyapısı, hastane yatırımları, enerji altyapısı, eğitim, bakım ve bilim altyapısı, araştırma ve geliştirme ile dijitalleşme alanlarında yatırımlar yapılacağı belirtildi.
Yine varılan mutabakata göre SPD-Birlik koalisyonu, borçlanma frenini modernize etmek için bir uzman komisyonu kurmayı ve kalıcı ek yatırımlar için bir reform taslağı hazırlamayı planlıyor.
Mutabakat Sorunların Çözümü Değil, Başlangıcı
İstikşafi görüşmelerden mutabakat elde edilmesi, koalisyonun aştığı engellerden yalnızca ilkiydi. Zira müstakbel koalisyonun uzlaştığı konuların hayata geçirilmesi için önce anayasa değişikliği gerekiyor. Yüzlerce milyar avroluk savunma ve altyapı yatırım planını hayata geçirebilmesi için ülke anayasasının değiştirilmesi, bunun için de hem Federal Mecliste (Bundestag) hem de Federal Konseyde (Bundesrat) üçte ikilik bir çoğunluğun sağlanması şart. Müstakbel CDU/CSU-SPD koalisyonu, 23 Şubat’taki Federal Meclis Seçimlerinin sonuçlarına göre dizayn edilmiş yeni meclis kurulmadan önce, şu anda görevde olan eski meclis aritmetiği ile bu değişikliği yapmayı planlıyor. Zira yeni mecliste aşırı sağcı Almanya için Alternatif Partisi (AfD) ve Sol Parti bir “blokaj azınlığı” (Sperrminorität) oluşturabilir.
Müstakbel koalisyon için sorunlar burada da bitmiş değil: Federal Mecliste Anayasa değişikliğinin geçmesi için SPD ile Hristiyan Birlik, sandalye sayısı açısından Yeşiller’e muhtaç. 10 Mart’ta Almanya’da patlak veren çiçeği burnunda krizin taraflarından biri olan Yeşiller ise öfkeli. Yeşiller Partisi Eş Başkanı Felix Banaszak, Hristiyan Birlik ile SPD’nin anayasa değişikliği için Yeşiller’e ihtiyaç duymalarına rağmen süreç hakkında yeteri kadar bilgi sahibi olmadıklarını belirtti. Diğer Eş Başkan Franzicska Brantner ise, Yeşiller’in “Birlik ve SPD’nin seçim hediyelerini finanse etmek için destek sunmayacağını” açıkladı. Bu durumda Yeşiller, perşembe günü Federal Mecliste düzenlenmesi planlanan anayasa değişikliği oturumuna destek vermeyecek.
Yeşiller, SPD ile Hristiyan Birliğin önerdiği Anayasa değişikliğini, temel bazı konularda değişiklikler olmadığı sürece kabul etmemekte kararlı. Federal Mecliste Anayasa değişikliği oylanmazsa, değişiklik önerisi yeni parlamentonun gündemine gelecek. Burada da AfD ile iş birliği yapmayı reddeden Birlik ile SPD, Anayasa değişikliği için Sol Parti’ye mecbur kalacak. Sol Parti ise, borçlanma frenini gevşetme taraftarı olmadığını, savunma için 100 milyar avronun yeterli olduğunu ve altyapı için borçlanma fonu ile ilgili ise bazı kriterleri olduğunu açıklamış durumda.
Tüm bu karmaşa içerisinde, SPD ile CDU/CSU’nun bu kadar hızlı bir uzlaşı elde etmiş olmalarının sevincinin kursaklarında kaldığını gösteren başka bir gelişme de var: Almanya’da 25 Mart’ta yeni seçilen Federal Meclisin ilk kez toplanması planlanıyor. 13 ve 18 Mart’ta ise SPD ve Hristiyan Birlik taraflarına ait ortak borçlanma planları Federal Meclise sunulacak. Fakat AfD, Federal Meclisin toplanmaması için Anayasa Mahkemesine acil bir başvuru sundu. AfD’li vekiller, Federal Meclis başkanının anayasa değişikliği konusunun gündeme alınmasını yasaklamasını talep ediyorlar.
“Sayın Merz, Bu Yoldan Dönün!”
Almanya’da savunma donanımının modernizasyonu için 400 milyar, ulaşım altyapısının modernizasyonu için ise 500 milyar avro gerek. Koalisyon savunma harcamalarını borçlanma freninin dışında tutarak devasa bir özel borçlanma ve yatırım fonu tesis etmeyi amaçlıyor. Bu, Almanya tarihinde benzeri görülmemiş bir borçlanma paketi.
SPD ve Hristiyan Birliğin şaşırtıcı bir hızda uzlaşıya kavuşturduğu ön görüşmeler, bize merkez sağ ile merkez solun, Almanya’nın karşı karşıya kaldığı sorunların ve bu dönemde üstlenmeleri gereken sorumluluğun farkında olduğunu gösteriyor. Fakat borçlanma frenini modernize ederek “sıfır borç” ilkesinden ayrılan koalisyon, yalnızca ülkede senelerdir süren “yatırım tıkanıklığı”nı aşmış olmayacak. Aynı zamanda federal hükûmetin yalnızca 2024 yılındaki toplam bütçesi kadar da (467 milyar avro) borçlanmış olacak.
FDP’ye yakın Friedrich Naumann Vakfı Başkanı ve eski Saksonya-Anhalt Maliye Bakanı Prof. Karl Heinz Paque’ye göre SPD ile Birliğin borçlanma freni ile ilgili reformları, sosyal piyasa ekonomisinin de sonu demek. CDU’nun bir “borç devleti” oluşturduğunu söyleyen Paque, seçim kampanyası boyunca borçlanma frenini reforme etmeyeceği sözünü veren Merz’in şimdi Almanya’yı devasa bir borca sokacak planın bayraktarlığını taşımasını, “Alman tarihinde benzeri görüşmemiş bir siyasi manevra” olarak nitelendiriyor. Yine Paque, köklü yapısal reformlar olmadan borçlanma freni reformunun yapılamayacağını, bunun bütçe disiplinini bozacağını, kompleks bir bürokrasi, eksik iş gücü ile altyapı yatırımlarının sadece “para” ile gerçekleşemeyeceğini, hatta bu durumun sermaye piyasası için korkunç sonuçları olacağını iddia edip
Üstelik devletin borçlanarak harcamalarını artıran, ancak özel sektörün üretimini teşvik etmeyen Merz’e “bu yoldan dönün” diyen tek kişi, Paque değil.
Frankfurter Allgemeine Gazetesi’nin ekonomi departmanı yayın yönetmeni Johannes Pennekamp da SPD ile CDU/CSU’nun, Almanya’nın düşük borçlanma oranını riske attığını ve uzun vadede daha fazla ekonomik büyüme de sağlamadığını belirtip Almanya’nın rekor seviyede borçlanmayla karşı karşıya kalacağını belirtenlerden biri. SPD ile Hristiyan Birliğin planının muhtemel tehlikelerini Pennekamp’tan dinleyelim:
“Bu hesap tutmazsa, yüksek faiz ödemeleri ve kaynakların paylaşımı konusundaki mücadeleler ülkeyi yıllarca felç edebilir ve bölebilir. Görünen o ki, tam da bu yönde ilerleniyor. Birlik Partileri ve SPD, Almanya’nın en büyük avantajı olan düşük borçlanma oranını kaybetme riskini alırken, bunun karşılığında gerekli kazanımı elde edemiyor. En olası senaryo, altyapıda ve ekonomik büyüme istatistiklerinde yalnızca yüzeysel iyileştirmeler olması, ancak bunların kalıcı olmaması.”
Peki Şimdi Ne Olacak?
Müstakbel koalisyonun uzlaşısında eleştiri toplayan tek konu, elbette borçlanma ve muhtemel yatırımlar değil. Vatandaşlık maaşı reformu ve göç konusundaki düzenlemeler de çeşitli uzmanlar ile sivil toplum kuruluşlarından yoğun tepki almaya devam ediyor. Fakat her halükârda SPD ile Hristiyan Birlik koalisyonu önündeki ilk ve en büyük engelin, borçlanma frenine dair reform olduğunu söyleyebiliriz. Koalisyon, henüz resmî olarak kurulmadan bu konuda anayasa değişikliği yapabilecek bir ikna kabiliyeti kazanırsa, önümüzdeki 5 yıl, koalisyonun istikrar karnesini güçlendirebilir. Fakat tüm bunları yapabilmek için uzmanların eleştirilerine kulak vermek, meclis aritmetiğini aşmak ve acil çözüm bekleyen sorunlar için aceleci değil, uzun vadeli ve sürdürülebilir çözümleri geniş bir uzlaşı ile hayata geçirebilmek zorunda.
Hugo’nun hendeklerle yolu gibi gözüken bu sürecin, Almanya’nın geleceği açısından tarihî bir dönüm noktası olacağı ise kesin.