'Dosya: "Almanya'da Erken Seçim"'

“Almanya’da Merkezi Temsil Eden Bir Hükûmete İhtiyacımız Var”

Almanya seçimini yaptı. Peki kurulacak olan yeni hükûmeti bekleyen sorumluluklar neler? Aşırı sağcı Almanya için Alternatif Partisi'nin (AfD) korkutan başarısı ülkenin geleceği için ne anlama geliyor?

Fotoğraf: Juergen Nowak / Shutterstock.com.

Almanya’daki erken genel seçimler sürpriz sonuçlar doğurdu. Hristiyan Demokrat Parti (CDU) zafer kazansa da seçim öncesinde koyduğu, yüzde 30’un üzerindeki hedefine ulaşamadı ve anketlerde çıkan sonuçların gerisinde kaldı. Sosyal Demokrat Parti (SPD), Olaf Scholz’un başbakan adayı olarak belirlenmesiyle ciddi kayıplar yaşadı. SPD’nin Scholz’u şansölye adayı göstermesi, stratejik bir hata oldu ve partiye pahalıya patladı. Zira Scholz kamuoyu araştırmalarında da başbakanlık için favori bir aday olarak görülmüyordu. Boris Pistorius gibi bir aday belki olağanüstü bir değişim ortaya koyamazdı ancak SPD’nin Pistorius ile en azından pazarlık payının daha iyi olabileceğini söylemek mümkün.

Birçok seçmen, Scholz’a olan güvenini kaybetmiş gibi görünüyor, çünkü Scholz’un Almanya’da ihtiyaç duyulan konularda köklü değişiklikler yapabileceğini düşünmüyor.

AfD’nin Kaygılandıran Başarısı

Seçimlerde Yeşiller’in de ağır bir darbe almış olması, trafik ışığı koalisyonunun başarısız politikasının altını daha fazla çizen bir faktör. Erken seçimlere sebep olan Hür Demokrat Parti (FDP), yüzde 5 barajını geçemedi ve bu nedenle parlamenter temsilden yoksun kaldı. Parti, yalnızca trafik ışığı koalisyonundaki rolü nedeniyle değil, aynı zamanda koalisyonun gizlice feshedilmesi planı nedeniyle de seçmen nezdinde büyük bir bedel ödemek zorunda kaldı.

Almanya için Alternatif Partisi (AfD), bu seçimde önemli bir yükselme yaşadı. Aşırı sağcı parti 10 milyondan fazla oy alarak Federal Meclis’te ikinci en güçlü parti konumuna geldi. AfD’nin aşırı sağ eğilimleri ve açıkça İslam karşıtı tutumu sıkça gündeme gelmiş olsa da, çok sayıda seçmen bu partiye destek vermekten çekinmedi.

Seçim sonuçları, Almanya’da toplumun durumu hakkında endişe verici bir tablo sunuyor. Özellikle dikkat çeken bir diğer nokta ise, AfD’ye oy veren 10 milyon seçmenin arasında çok sayıda kamu kurumlarında çalışan öğretmenler, polisler, memurlar ve kamu görevlilerinin olabileceği gerçeği. Bu gruplar yalnızca kamu yönetimini etkilemekle kalmıyor, aynı zamanda toplumsal iklimi de şekillendiriyor. Bu durum, Almanya’da yaşayan insanlar olarak toplumumuzun birliğine ve ortak değerlerine uzun vadede etki edebilir.

Doğu-Batı Arasında Değişen Dengeler

Seçim sonuçları bir diğer önemli ve endişe verici trendi de ortaya koyuyor: Son seçimlerde yabancıların, göçmen kökenlilerin ve Müslümanların yoğun olarak yaşadığı şehirlerde AfD genellikle üçüncü ya da ikinci güçlü parti oldu. Kuzey Ren-Vestfalya eyaletindeki Duisburg, Oberhausen, Essen ve Gelsenkirchen gibi şehirler bunun sadece birkaç örneği. Eskiden, aşırı sağcılığın, İslam’a ve yabancılara karşı düşmanlığın özellikle Doğu Almanya’da yaygın olduğu düşünülüyordu, çünkü orada daha az yabancı ve Müslüman vardı. Anketler de genellikle bunu doğruluyordu. Göçmen kökenliler, Müslümanlar ve yabancılarla ilgili olumsuz medya haberleri, bu bölgelerde önyargıların daha yaygın olmasına neden oluyordu.

Ancak son seçimlerde Batı Almanya’daki, özellikle çok sayıda yabancı, göçmen kökenli ve Müslüman nüfusa sahip şehirlerde, ırkçı görüşlerin bir parti içerisindeki yaygınlığı eskisi kadar net bir şekilde reddedilmiyor.

Göç meselesi, seçim kampanyasında özellikle AfD, CDU, FDP ve Sahra Wagenknecht İttifakı (BSW) tarafından sürekli vurgulanan bir konu oldu. Göçün sürekli gündeme getirilmesi, AfD’ye korkuları körükleme ve sığınma ve entegrasyonla ilgili popülist söylemleri yayma konusunda yardımcı oldu. Bu retorik, kendini artık ana akım partiler tarafından temsil edilmeyen birçok seçmeni AfD’ye yönlendirdi ve parti, özellikle göçten en çok etkilenen bölgelerde daha da güçlendi.

Büyük Koalisyon Kapıda mı?

Bu sonuçlar göz önünde bulundurulduğunda, hükûmet kurma sürecinin büyük bir zorluk olduğunu söyleyebiliriz. Almanya’da muhtemelen CDU ve SPD’den oluşan “büyük koalisyon”un bir tekrarına gidilecek. Yeni koalisyon nasıl şekillenirse şekillensin, merkezî görevlerinden biri, siyasi istikrarı sağlamak ve toplumsal barışı aktif şekilde teşvik etmek olacak.

Yeni koalisyon uluslararası barış politikasına odaklanmalı ve kararlı bir şekilde deeskalasyon sağlayan bir dış politika izlemeli. Son yıllardaki savaşlar, toplumsal huzursuzluğa yol açtı ve bu huzursuzluğu barış, toplum ve ekonomi politikalarıyla aşmak gerekecek. Diğer ülkelerle diyalog ve iş birliğini teşvik eden barışçıl bir dış politika, Almanya’yı uluslararası toplum nezdinde aktif ve sorumlu bir aktör olarak yeniden konumlandırmak için oldukça önemli.

Ayrıca, ırkçılığın ve ayrımcılığın yayılmasına karşı kararlı bir eylem planı hayata geçirmek toplumsal birliği güçlendirecek ve bu tehlikeleri ortadan kaldıracaktır. Seçim sonuçları, nesnellikten uzak, genellemeci ve olumsuz anlamlarla yüklü bir göç politikasının merkez partilerini değil, yalnızca siyaseten marjinal olanları güçlendirdiğini ortaya koydu.

Son olarak, kararlı ve koalisyon kurma kapasitesine sahip bir merkez hükûmetine ihtiyacımız var. Bugünkü manzarada ancak siyasi merkezin güçlü ve kararlı bir şekilde hareket etmesi aşırı sağcıların sesini kesebilir ve toplumsal bölünmeyi engelleyebilir. Almanya’da geleceği sosyal adalet, eşitlik ve barış gibi değerlere dayalı olarak şekillendirme sorumluluğuna sahibiz.

Murat Gümüş

Siyaset bilimci olan Gümüş, İslam Toplumu Millî Görüş Genel Sekreter Yardımcısıdır ve Almanya İslam Konseyi Genel Sekreteridir.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler