Geçmişten Günümüze Almanya’da Hristiyan Demokrat Birliği (CDU)
Almanya tarihinde önemli bir yere sahip Hristiyan Demokrat Birliği (CDU), Adenauer ile yükseldi, Kohl ile birleşmeyi sağladı ve Merkel ile istikrar kazandı. Ancak liderlik krizleri ve değişen koşullar, partinin bundan sonraki rotasını tartışmaya açmış durumda. Almanya tarihine damga vurmuş olan bu partiyi yakından tanıyalım.

Hristiyan Demokrat Birliği (Christlich Demokratische Union – CDU), şüpheye yer bırakmayacak şekilde, Alman siyasi tarihinin en başta gelen partilerinden biri. 1945’te kurulan parti, bu tarihten itibaren ülkenin demokratik gelişiminde, ekonomik yeniden kalkınmasında ve uluslararası sisteme adaptasyonunda en etkin rolü oynadı. Özellikle İkinci Dünya Savaşı’nın geride bıraktığı büyük siyasi enkazla mücadele eden Almanya’nın siyasi istikrarını sağladı ve “Avrupa bütünleşmesi” adı verilen uzun erimli ve hâlâ işlemekte olan çok boyutlu sürecin temel taşlarından biri oldu. CDU, farklı toplumsal kesimleri birleştiren geniş tabanlı bir halk partisi olarak Almanya’nın son asrında kuşkusuz kalıcı bir iz bıraktı.
Weimar Sonrasındaki Protestan ve Katolik Uzlaşısı: Mezhepler Üstü Parti Fikri
Birinci Dünya Savaşı’nın ardından kurulan Weimar Cumhuriyeti döneminde (1919-1933) CDU’nun öncülleri olarak sayılabilecek bazı partiler bulunuyordu. Bunlardan en önemlisi Katoliklerin çıkarlarını temsil eden Merkez Partisi (Alm. “Zentrumspartei”) idi. Merkez Parti, 1870 yılında kurulmuş ve 1932 yılına kadar hükûmetlerde önemli bir rol oynamıştı. Hatta bu partiden başbakanlar da çıkmıştı. Nasyonal Sosyalist Alman İşçi Partisinin (NSDAP) kurduğu diktatöryal rejimin yıkılması ve İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesiyle başlayan yeni dönemde ise Hristiyan demokrat siyasetçiler, Merkez Partiyi yeniden kurmak yerine hem yeni hem de toplumun genelini kucaklayan bir parti kurma fikrini benimsediler. Yeni kurulacak partinin yalnızca Katolikleri değil, Protestanları da içine alan mezhepler üstü bir halk partisi olması hedefleniyordu. Zira bu adımla birlikte Weimar dönemindeki dinî ve toplumsal ayrışmalardan gerekli ders çıkarılarak daha geniş bir siyasi tabanın oluşturulması amaçlandı.
Bu doğrultuda 1945 yılında kurulan Hristiyan Demokrat Birliği, adındaki “Birlik” (Union) ifadesiyle tam da iki mezhebi içeren bu bütünleşmenin altını çizdi. CDU zamanla ülke çapında ve 16 eyaletin neredeyse tamamında faaliyet gösteren bir parti konumuna gelmiş olsa da Bavyera eyaletinde doğrudan siyaset yapmıyordu: Bavyera kimliğini merkeze alan ve müttefik bir parti olan Hristiyan Sosyal Birliği (CSU) kendi adı ve Bavyera bayrağının mavi rengini taşıyan amblemiyle varlığını bugün de sürdürüyor. CSU’nun CDU’dan farklı ve bağımsız hareket ettiği konular bulunuyor. Kuruluş sürecinde CSU, kendi bölgesel kimliğini ve siyasi bağımsızlığını korumak için bilinçli olarak CDU’ya katılmamayı tercih etti. CSU, ulusal parti CDU’ya kıyasla daha muhafazakâr ve değer odaklı bir çizgiye sahip. Geleneksel aile değerlerini ve Hristiyan kültürünün korunmasını CDU’ya kıyasla daha güçlü bir şekilde vurguluyor. Farklı özelliklerine ve tüzel kişiliklerine rağmen CDU ve CSU, 1949’dan beri federal düzeyde ortak bir parlamento grubu oluşturan kardeş partiler.
Savaş Sonrası Almanya’nın İlk Başbakanı CDU’lu Konrad Adenauer
CDU’nun kuruluş sürecinde en önemli figürlerden biri, Köln’ün eski Belediye Başkanı olan ve 1946 yılındaki parti kongresinde CDU’nun başkanlığına seçilen Konrad Adenauer idi. 1876’da Alman İmparatorluğu’nda (1871-1918) doğan Adenauer, partinin siyasetini ve yönünü belirleyen en etkili isim oldu. Adenauer’in Nazilere karşı mesafeli duruşu, 1944’te Gestapo (Gizli Devlet Polisi) tarafından tutuklanmasına ve Köln’de hapis yatmasına yol açtı. Ancak Adenauer savaşın sonuna doğru Amerikan güçleri tarafından yeniden Köln Belediye Başkanı olarak atandı.
Konrad Adenauer, 1950–1966 yılları arasında CDU Genel Başkanı olarak partiyi muhafazakâr ve sosyalizm karşıtı bir çizgiye yönlendiren isim oldu. Aynı zamanda küçük muhafazakâr partileri de CDU çatısı altında birleştirerek partiyi geniş tabanlı bir bütünleşme hareketine dönüştürmeyi başardı. 15 Eylül 1949’da Adenauer’in —Batı Almanya olarak anılan- Federal Almanya Cumhuriyeti’nin ilk şansölyesi seçilmesi, CDU’yu ülkenin en güçlü siyasi partisi hâline getirdi. 1957’de seçimlerde kazandığı mutlak çoğunlukla gücünü pekiştirdi ve 1963’e kadar CDU’nun siyasi üstünlüğünü korudu. Bu üstünlük Almanya Sosyal Demokrat Partisini (SPD) yeni bir parti programı oluşturmaya ve sol çizgiden merkez siyasete yönelmeye zorladı.
Şansölye Adenauer’in en büyük hedefi, Almanya’nın uluslararası alanda yeniden eşit ve saygın bir konuma gelmesini sağlamaktı. Nitekim, 14 yıllık başbakanlığı döneminde Almanya’nın Avrupa ile iş birliğini derinleştirdi ve ülke ekonomisini canlandırdı ve Fransa gibi vaktiyle mesafeli olunan komşu ülkelerle ilişkiler güçlendirdi. Ancak Adenauer’in politikaları, aynı zamanda Alman siyasetine bazı büyük tartışmaları da beraberinde getirdi. 1962 yılında, SPD çizgisine yakın bir dergi olan Spiegel’de Alman askeriyesini eleştiren bir yazının yayımlanması sonrası iç siyasette çok derin tartışmalar cereyan etti. Bazı çevreler gibi Adenauer’in de bu yazıyı vatana ihanet olarak damgalaması ve bunun akabinde söz konusu metnin yazarlarının tutuklanması, ülkedeki basın özgürlüğünün tartışılmasına yol açtı. Bu tartışmaların içerisinde Adenauer’in imajı, otoriter bir devlet adamına dönüştü. Buna ilaveten; SPD’li siyasi rakibi Willy Brandt’ı Alman İstihbarat Teşkilatı (BND) aracılığıyla takip ettirdiğinin de ortaya çıkmasıyla Adenauer, bütünüyle siyasi tartışmaların odağına yerleşti. Nitekim 1963 yılında bu tartışmaların gölgesi henüz kalkmamışken görevinden istifa etti.
Erhard ve Kiesinger Dönemleri: Zayıflayan CDU ve Yükselen SPD
Adenauer’ın istifasından sonra şansölyelik makamına Ludwirg Erhard oturdu. Ludwig Erhard, serbest piyasa ekonomisini savunan ve Almanya’nın 1945’ten sonraki ekonomik kalkınmasında (Wirtschaftswunder) kilit bir rol oynayan Ekonomi Bakanı’ydı. Ancak 1963’te Adenauer’in yerine geçen Başbakan Erhard oluşan ekonomik zorlukların, parti içindeki anlaşmazlıkların ve eyaletlerdeki seçimlerde CDU’nun ciddi anlamda zayıflamasının önüne geçmeyi başaramadı. Nitekim 3 yıl sonra görevini Kurt Georg Kiesinger’e devretti.
1966’da başbakanlığa gelen Kiesinger, Adenauer’e karşı ve parti içindeki muhalif kanattan gelen bir isimdi. Lakin Kiesinger’in de göreve gelmesi sonrasında kendisinin Nazi geçmişi kamuoyunda sıklıkla gündeme getirildi. Hatta bundan ötürü 1968’de Beate Klarsfeld adında bir kadının ona tokat atmasıyla tartışmalar, zirve noktasına ulaştı. 1969 yılındaki Federal Meclis Seçimleri için sandığa gidildiğinde Sosyal Demokrat Partinin başbakan adayı Willy Brandt, koltuğun yeni sahibi oldu. CDU ise ilk defa ana muhalefet partisi konumuna geldi.
Almanya’yı Birleştiren Siyasetçi: Helmut Kohl
Brandt döneminde CDU’nun başına Rainer Barzel seçildi. Barzel’in liderliğindeki CDU, ana muhalefet partisi olarak, Brandt’ın Doğu Almanya’yla ilişkileri normalleştirme politikasına (Ostpolitik) ve ülke içindeki reformlarına sert bir şekilde karşı çıkan bir siyaset takip etmeye başladı. Barzel’in yönettiği CDU, ülkenin fazla sola kaydığı konusunda uyarılarda bulunuyor olsa da kendi siyasi konumunu netleştirmekte zorlanıyordu. Muhafazakâr değerler vurgusu ile bir diğer köklü ve büyük parti olan SPD’den nasıl ayrışacağı konusunda tartışmaların içindeydi. Aynı zamanda bu dönem kardeş parti olan CSU ile de gerginlikler arttı. Özellikle CSU Genel Başkanı Franz Josef Strauß, daha sert bir muhalefet çizgisi izlenmesi gerektiğini savunuyordu.
Partinin iç kargaşalarla çalkalandığı bu süreç, 1973 yılında Helmut Kohl’un önünü açtı ve CDU Genel Başkanı seçilmesini sağladı. Kohl, CDU’nun başına geçtiğinde muhalafetteki partisini yeniden şekillendirdi. Aynı dönemde dünyada patlak veren Petrol Krizi (1973) Almanya ekonomisini ciddi şekilde etkilemişti. Başbakan Helmut Schmidt (SPD), ekonomik kriz ve giderek yeniden güçlenen CDU’nun baskısı karşısında zayıflıyordu. 1982 yılında CDU yeniden iktidara geldi ve Başbakan Helmut Kohl ülke için yeni bir dönemin kapılarını açtı.
Helmut Kohl, 25 yıl boyunca CDU ve Almanya siyasetini derinden etkiledi. 1982’de başbakan olmasıyla ekonomi politikalarının istikrara kavuşturulması, vergi reformları ve Avrupa ile NATO’ya yakınlaştırılması yönünde önemli adımlar attı. Sovyetler Birliği’nin (SSCB) çöküşü Kohl’e Almanya’nın yeniden birleşmesini gerçekleştirme fırsatı sundu. Kohl döneminde, Batı Almanya ile Doğu Almanya birleşerek tek bir devlet hâline geldi. Bu süreçte oynadığı liderlik rolü sayesinde Helmut Kohl, Almanya’nın birleşmesini sağlayan Almanya Başbakanı olarak tarihe geçti. Ancak tarihler 1998 yılını gösterdiğinde CDU, büyük bir seçim yenilgisi aldı. Ertesi yıl patlak veren bağış skandalı ve yolsuzluk tartışmaları CDU’yu daha da derin bir krize sürükledi. Almanya’nın yeniden birleşmesi ve Avrupa entegrasyonunun mimarı olarak tarihe geçen Helmut Kohl, siyasetten tamamen çekilmek durumunda kaldı. 2000 yılı itibariyle ise Hristiyan Demokrat Birliğini tarihte ilk defa bir kadın yönetecekti: Dr. Angela Merkel.
Günümüz Almanya’sını Şekillendiren 16 Yıl: Angela Merkel Dönemi
Angela Merkel, 2005’ten 2021’e kadar Almanya’nın ilk kadın başbakanı olarak görev yaptı ve 16 yıl boyunca ülke siyasetini ciddi anlamda şekillendirdi. Angela Merkel pragmatik yönetim tarzı, finans, Avro Krizi ve Rusya-Ukrayna Savaşı’ndaki liderliği ve ekonomik istikrarı sayesinde hem halktan güçlü destek almayı başaran, hem de dünyada saygınlık kazanan bir CDU liderliği sergiledi.
Angela Merkel liderliğindeki CDU hükûmeti, 2006 yılında Almanya İslam Konferansı (DIK) adlı platformu başlatarak devlet ile Müslüman topluluklar arasındaki diyaloğu güçlendirmeyi amaçladı. Konferans, Müslümanların toplumsal katılımını desteklemek ve dinî ve sosyal konular üzerine tartışma platformu oluşturmak için önemli bir adım oldu. Aynı zamanda İslam’ın Almanya’nın bir parçası olarak tanınmasını sağlamada kilit bir rol oynadı.
2015’teki Suriyeli mülteci akını sırasında kendi partisindeki aykırı seslere dahi karşı çıkmayı göze alan bir duruş sergiledi ve siyaset tarihine geçen o ünlü “Wir schaffen das!” (Başaracağız!) sözüyle Almanya’nın sığınmacılara kapılarını açtı. Merkel, insani yardım politikalarını katı mali stratejilerle dengeleyerek temkinli ancak kararlı bir yaklaşımı savundu. Merkel’in kararlı tutumunu övenler olmakla beraber, dijitalleşme ve altyapı yatırımlarının eksik bırakılması gibi konular nedeniyle eleştirenler de oldu. Merkel’in Almanya’nın Avrupa Birliği’ndeki nüfuzunu arttırma ve uzlaşı oluşturma becerisiyle olumlu olarak anılan mirası, —özellikle görevden ayrıldıktan sonraki yıllarda- Alman ekonomisinin rekabetçiliğini korumak adına gerekli adımları atmamış suçlamalarıyla karşı karşıya kaldı. Merkel, partideki hâkimiyetini koruyarak 2017’de oy kaybına rağmen bir dönem daha başbakan seçildi. Ancak 2021’de aday olmayacağını açıklaması, CDU’da ciddi bir liderlik boşluğuna yol açtı.
Merkel Sonrası CDU’da Liderlik Krizi
Angela Merkel, 2021 seçimlerine kadar başbakanlık görevine devam etmiş olsa da CDU başkanlığını bırakma kararı aldı. 2018 yılında yapılan parti kongresinde CDU’nun başına Merkel’in de kendisinden sonrası için desteklediği Saarland Eyaleti Başbakanı Annegret Kramp-Karrenbauer seçildi. Ancak Kramp-Karrenbauer parti içinde güçlü bir lider olarak sivrilemedi ve Başbakan Merkel’in çizdiği rotanın gölgesinde kaldı. Özellikle, 2020 yılında Thüringen eyaletinde CDU’lu politikacıların AfD desteğiyle bir FDP’liyi başbakan seçmesiyle yaşanan siyasi kriz, Kramp-Karrenbauer’ın parti disiplini sağlamadaki zafiyetini gözler önüne serdi. Ağırlığını hissettiremeyen ve parti içinde gerekli desteği de alamayan Kramp-Karrenbauer’in CDU’yu Merkel sonrası döneme taşıyamayacağı düşünüldü. 15 ay sonra parti liderliğinden istifa etti. Kovid-19 pandemisi nedeniyle yaklaşık bir yıl sonra yapılan kongerede ise Armin Laschet, Friedrich Merz’i az farkla mağlup ederek CDU’nun başına geçti.
Armin Laschet CDU’nun başına geçer geçmez çok büyük bir sınavla karşı karşıyaydı: 2021 yılındaki Federal Meclis Seçimleri. Parti başkanlığını çok az farkla kazanması nedeniyle başlangıçtan itibaren parti içinde geniş bir desteğe sahip değildi. Hatta CDU’nun başbakan adayı olabilmek için CSU lideri Markus Söder’i de haftalarca ikna etmeye çalıştı. O dönem yapılan anketlerde CDU’nun başbakan adaylığı için Söder birinci çıkıyordu. Buna rağmen yoğun parti içi istişarelerden sonra Laschet, başbakan adaylığını ilan etti. Laschet’in siyasi kariyerinde dönüm noktası, Temmuz 2021’deki sel felaketi sırasında yaşanan olaydı. Almanya tarihinin en büyük doğal afetlerinden biri olarak kayıtlara geçen bu felakette yüzlerce kişi hayatını kaybederken, binlercesi evsiz kalmıştı. O dönemde Erftstadt’ta, Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier’in afetzedeler için taziye konuşması yaptığı sırada, Laschet’in arka planda partilileriyle gülüp şakalaşırken görüntülenmesi büyük tepki çekmişti. Saygısız ve duyarsız bir tavır olarak değerlendirilen bu olay, halkın gözünde Laschet’in imajına ciddi zarar verdi ve seçim sürecinde onu daha da zayıflattı. Nitekim CDU/CSU, oyların sadece yüzde 24,1 oy alarak tarihindeki en kötü sonucu elde etti. Laschet, seçim yenilgisinin ardından parti liderliğinden ayrılmak zorunda kaldı. Ocak 2022’de Merkel’in parti içindeki karşıtlarından biri olan Friedrich Merz, CDU’nun yeni lideri olarak seçildi.
İkitidarın En Güçlü Adayı: Friedrich Merz Liderliğindeki CDU
23 Şubat 2025’te yapılacak olan erken seçimlere dair anketlerde Friedrich Merz liderliğindeki CDU, yüzde 30 civarındaki tahminlerle birinci sırada yer alıyor. Merz daha muhafazakâr bir çizgi izleyerek Merkel döneminden net bir şekilde ayrışan çizgi takip ediyor. Merkel’in CDU’yu fazla merkeze çektiğini ve bu yüzden muhafazakâr seçmenleri kaybettiğini sıklıklar dile getiren Merz, özellikle göç politikalarına sert bir şekilde karşı çıkıyor ve 2015’te Merkel önderliğinde Almanya’nın çok sayıda mülteci kabul etmesini bir hata olarak değerlendiriyor. Göç politikalarında daha katı kurallar ve sınır dışı etme işlemlerinin hızlandırılmasını dillendiriyor. Geçtiğimiz aylarda bir televizyon programında “Küçük Paşalar” ifadesiyle Almanya’daki göçmen çocukların yeterince entegre olmadığını ve problemli olduklarını dile getirmesi kamuoyunda büyük tepki toplamıştı.
Merz, aynı zamandai Almanya’nın sosyal yardım sisteminin sığınmacılar için fazla cazip olduğunu iddia ediyor. Bu durumun göç etmek adına yanlış teşvikler yarattığını savunan Merz, CDU’yu güvenlik, düzen ve ekonomik istikrarın partisi olarak yeniden konumlandırmak istediğini ve göç politikasında daha sert önlemler alınmasını talep ediyor. Resmî düzeyde aşırı sağ parti Almanya için Alternatif (AfD) ile herhangi bir iş birliğini reddeden Merz, son dönemde aldığı bazı tartışmalı kararlarla eleştiri oklarının hedefi oldu. CDU, göç politikalarının sıkılaştırılmasını öngören bir yasa tasarısına destek verdi ve bu tasarı AfD oylarıyla meclise sunuldu. Her ne kadar doğrudan bir iş birliği olmasa da bu durum, ülke kamuoyunda büyük tepki topladı. CDU içinden kişiler de dahil olmak üzere birçok kişi, Merz’in AfD ile mesafesini kaybettiğini ve partiyi sağa kaydırmaya çalıştığını iddia etti. Selefi Angela Merkel bile Merz’in bu tutumunu yayımladığı bir mesajla eleştirdi.
Bu gelişmeler kuşkusuz CDU için büyük bir ikilem yaratıyor. Merz, bir yandan AfD’den sözlü olarak net bir şekilde ayrışmak isterken, diğer yandan AfD seçmenini CDU’ya çekmek için daha sert göç politikalarını savunuyor. Bu da partiyi gittikçe daha fazla bölünmeye sürüklüyor. CDU içinde, bir kesim AfD ile asla ortak hareket edilmemesi gerektiğini savunurken, diğer kesim daha katı bir göç politikası izlenmesini destekliyor. Sonuç olarak Friedrich Merz, CDU’yu güçlü bir muhalefet partisi olarak konumlandırmaya çalışıyor, ancak AfD ile arasına net bir mesafe koyamaması ve çelişkili sinyaller vermesi uzun vadede partiyi daha da zayıflatabilir ve merkez sağdaki konumunu tehlikeye atabilir.
Kaynaklar
- Baring, Arnulf (1994). Konrad Adenauer und seine Zeit: Politik und Persönlichkeit des ersten Bundeskanzlers. Band II: Beiträge der Wissenschaft. Stuttgart: Deutsche Verlags-Anstalt.
- Bösch, Frank (2002). Macht und Machtverlust: Die Geschichte der Kanzler von Adenauer bis Kohl. Zugriff am [07.02.25], unter: https://zeitgeschichte-digital.de/doks/frontdoor/deliver/index/docId/635/file/boesch_macht_und_machtverlust_2002.pdf
- Bundeszentrale für politische Bildung (BPB). Christlich-Soziale Union (CSU). Zugriff am [06.02.25], unter: https://www.bpb.de/kurz-knapp/lexika/politiklexikon/17295/christlich-soziale-union-csu/
- Konrad-Adenauer-Stiftung (KAS). Die Entwicklung der Bundespartei CDU. Zugriff am [06.02.25], unter: https://www.kas.de/en/web/geschichte-der-cdu/bundespartei-cdu-entwicklung?utm_source=chatgpt.com
- Schwarz, Hans-Peter (2012). Helmut Kohl: Eine politische Biographie.
- SPIEGEL (2022). Die Ära Merkel: SPIEGEL BIOGRAFIE. München: DVA.
- Winkler, Hans August (2000). Der lange Weg nach Westen. Band 2: Deutsche Geschichte vom Dritten Reich bis zur Wiedervereinigung. München: C.H. Beck.
- Zeit Geschichte (Hrsg.). Die Kanzler. Hamburg: Zeitverlag.