Friedrich Merz’in Şansölye Olması Avrupa İçin Ne Anlama Geliyor?
Friedrich Merz’in seçim zaferi, Almanya ve Avrupa için yeni bir dönemin habercisi. Peki, bu değişim ne anlama geliyor?

Muhafazakâr lider Friedrich Merz ve siyasi grubu CDU/CSU, 23 Şubat günü yapılan Almanya seçimlerini ilk sırada tamamladı. Merz şimdi AB’nin en büyük ekonomisi Almanya’yı yönetmeye hazırlanıyor. Yeni Alman hükûmetinin tam olarak nasıl şekilleneceği konusunda koalisyon görüşmeleri bitmeden net bir şey söylemek mümkün olmasa da Almanya’yı Sosyal Demokrat Parti ile beraber yönetecekleri bir Büyük Koalisyon kurulacak gibi görünüyor. Önümüzdeki haftalarda koalisyon belli olacak ve Merz’in şansölyeliği kesinleşecek. Şimdilik belli olan tek şey ise önümüzdeki sürecin Olaf Scholz (SPD) liderliğindeki trafik lambası koalisyonundan farklı olacağı.
Merz ile aynı siyasi partiden olan ve Almanya’yı çok uzun bir süre yöneten Angela Merkel döneminden farklı bir döneme girildiği şüphesiz. Merkel 2015 yılında “mülteci krizi” yaşanırken “Wir schaffen das” (“Bunu başarabiliriz”) diyerek bir milyona yakın Suriyeli mülteciyi Almanya’ya kabul etmişti. Ancak Merz daha geçtiğimiz ayda aşırı sağ parti AfD’nin (Almanya için Alternatif) desteği ile göçe dair daha sert tedbirler koymak için Federal Meclis’e bir önerge vermişti. Bu durum aslında Alman Hristiyan Demokratların tarihinde ciddi bir kopuş anlamına geliyor. Çünkü bu durum Almanya’da geleneksel olarak aşırı sağ parti AfD’ye karşı “güvenlik duvarı” (Alm. Brandmauer) adıyla uygulanan siyasi tecrit ve yalnızlaştırma politikasının da sonunun geldiğini gösteriyor.
Merz’in seçimlerden birinci çıkması yalnızca Almanya’nın kaderini değil, Avrupa Birliği’nin de kaderini belirleyecek. Peki Friedrich Merz liderliğinde bir Almanya, AB için ne anlama geliyor?
AB, Savunma Alanında Kendi Kanatlarıyla mı Uçacak?
Avrupa’nın şu sıralar en önemli gündemini savunma meselesi oluşturuyor. Özellikle yeni Donald Trump yönetimi Avrupa’yı savunma konusunda yalnız bırakmayı gündeme getirirken ve Avrupa’yı dışarda tutarak Ukrayna sorununu çözmek için Rusya ile görüşmeler yaparken bu gündem daha da önem kazanıyor. Avrupa’nın kendi savunmasını ABD’den bağımsız bir şekilde gerçekleştirmesi gerektiği fikri AB içinde de güç kazanıyor. Friedrich Merz’in Almanya’da başbakanlık görevine geliyor olması da “bağımsız bir Avrupa savunması” isteyen kanadı güçlendirecek gibi görünüyor.
Daha seçimlerden iki gün önce Merz, Avrupa’nın ABD olmadan kendisini savunmaya hazırlanması gerektiği konusunda sert bir uyarıda bulunmuştu. “Donald Trump, NATO’nun karşılıklı savunma taahhüdüne koşulsuz bağlı kalmayabilir. Bu ihtimale karşı hazırlıklı olmalıyız.” diyerek bu konudaki pozisyonunu açıklamıştı. Merz aynı şekilde Birleşik Krallık ve Fransa gibi müttefikler ile yakınlaşarak ABD’den doğan boşluğun bu ülkelerin nükleer şemsiyesi ile dolmasını da umuyor.
Merz’in seçim kampanyası boyunca savunma konusu önemli bir yer tutmuştu. Almanya’nın savunma sanayisini büyütmek için geniş kapsamlı politikalar uygulanması, Scholz’un Ukrayna’ya uzun menzilli Taurus seyir füzelerinin gönderilmesini engelleyen kararının kaldırılması ve Alman ordusunun modernizasyonu için bütçe artışı gibi vaadlerde bulunmuştu. Bu vaadler de müstakbel şansölyenin, ABD’den gelen sinyalleri dikkate aldığı şeklinde yorumlanıyordu.
Böylece, Avrupa Birliği’nin iki en büyük üyesi olan Almanya ve Fransa “bağımsız savunma” konusunda ortak bir noktaya varmış olacaklar. Avrupa için bağımsız bir savunma sistemi oluşturulması ülkelerin NATO şemsiyesi altında olduğu geleneksel Atlantikçiliğin de sonu anlamına geliyor.
Berlin, şimdiye kadar Avrupa’nın stratejik özerkliği fikrine karşı mesafeli bir duruşa sahipti. Ancak müstakbel şansölye Merz’e göre, “sadece ‘Önce Amerika’ (America First) demekle kalmayıp, neredeyse ‘Tek Başına Amerika’ (America Alone) söylemini benimseyenlerin ABD’de iktidara gelmesi” en kötü senaryoyu beraberinde getirme ihtimali taşıyor. Tam da bu nedenle, Avrupalılar bir an önce kendi savunma yeteneklerini organize etmek durumundalar.
Geleneksel olarak Atlantikçi bir lider olarak tanınan Friedrich Merz, artık Almanya’nın “hem ABD hem Rusya tarafından büyük baskı” altında olduğunu ve Donald Trump hükûmetinin “Avrupa’nın kaderine büyük ölçüde kayıtsız” olduğunu söylüyor. Merz, ABD-Almanya ilişkileri açısından oldukça önemli bir figür. Hatta geçmişte, Atlantikçi lobi grubu “Die Brücke”nin başkanlığını da yapmıştı. Ancak şimdilerde Merz, ABD’ye olan bağımlılığı azaltma çağrısında bulunuyor ve Avrupa’nın kendi savunmasını güçlendirmesi gerektiğini savunuyor. Aslında bu ABD’nin Almanya’da, dolayısıyla da Avrupa’da önemli bir müttefik kaybetmesi anlamına geliyor.
Merz’in bağımsız bir Avrupa savunmasına taraf olması onu mevcut AB’nin diğer önemli aktörü olan Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile de buluşturan bir faktör. Önümüzdeki dönemde Merz ve Macron’un Avrupa savunmasının inşasına liderlik yapacağını söylemek hiç de zor değil.
Ukrayna’daki Savaş Nasıl Etkilenecek?
Merz’in Almanya’nın gelecek şansölyesi olması, Rusya ile savaşında kritik bir döneme giren Ukrayna için de önemli bir haber. Trump yönetimi ile Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’in, Avrupa liderlerini devre dışı bırakarak bir barış anlaşması müzakere ettiği bir dönemde, Almanya’nın Ukrayna’ya desteğinin süreceği mesajı Ukraynalılar için büyük bir kazanım olabilir.
Son haftalarda Avrupa ülkeleri, Trump yönetiminin Rusya-Ukrayna savaşını Kiev’i dahil etmeden sona erdirme baskısı karşısında birlik sergilemeye çalışıyor. Bu ortamda Merz, selefi Scholz’un aksine Ukrayna’ya daha fazla destek vermeye istekli olduğunu gösterdi. Scholz’un defalarca reddettiği uzun menzilli Taurus füzelerinin Ukrayna’ya gönderilmesine sıcak baktığı biliniyor. Merz ayrıca Macron ve Starmer’in Ukrayna’ya Avrupa barış gücü birlikleri gönderme fikrine de açıktan karşı çıkmıyor.
Avrupalı liderler Trump’ın girişimine karşı bir yanıt geliştirmeye çalışırken, Merz Rusya’nın tam kapsamlı işgalinin üçüncü yıl dönümünde Ukrayna’ya desteğini yineledi. X platformunda yaptığı paylaşımda şu ifadeleri kullandı: “Avrupa, Ukrayna’nın yanında durmaya devam ediyor. Şimdi her zamankinden daha fazla, Ukrayna’yı güçlü bir konuma getirmemiz gerekiyor.” Merz ayrıca, savaşın sona erdirilmesine yönelik herhangi bir müzakereye Ukraynalı liderlerin de dâhil edilmesi gerektiğini vurguladı.
Ancak, Ukrayna’ya açık destek veren siyasiler, yeni hükûmette önemli pozisyonlar alsalar bile, Almanya Parlamentosu’ndaki daha büyük ve Rusya sempatizanı kesimle mücadele etmek zorunda kalacaklar. Özellikle, Pazar günü yapılan seçimlerde oyların %20’sinden fazlasını alan ve Rusya’ya sempati ile yaklaşan Almanya için Alternatif (AfD) partisinin varlığı, yeni hükûmet için önemli bir zorluk oluşturuyor. Merz, Ukrayna’ya askerî destek göndermek istediği bir senaryoda aşırı sağ ve aşırı sol partilerin muhalefetiyle karşı karşıya kalacak.
Enerji, İklim, Ticaret, Tarım… Merz, AB Politikalarına Nasıl Yaklaşacak?
Son yıllarda Almanya, yenilenebilir enerji yatırımlarını hızlandırmaya, nükleer santralleri kapatmaya ve Rusya’dan gelen gazı ikame etmek için alternatif kaynaklar bulmaya odaklanan bir ülke. Merz’in CDU’su da yenilenebilir enerjileri tutarlı bir şekilde kullanma sözü verdi, ancak aynı zamanda AB’nin yeşil enerji hedeflerine karşı selefi Scholz’dan daha mesafeli bir duruş sergiliyor. Merz, Scholz’a kıyasla nükleere daha sıcak bir bakışa sahip. Almanya’nın kapatılmış nükleer santrallerini yeniden açması pek olası olmasa da, Berlin’in önümüzdeki süreçte daha ılımlı bir nükleer politika benimsemesi, nükleer enerjiyi savunan ülkelerin AB’deki konumunu güçlendirebilme potansiyeli taşıyor. Ayrıca Merz’in vaadleri arasında yer alan “bina enerji yasasını yürürlükten kaldırma” planı gerçekleşirse, bu durum da Avrupa’daki iklim politikalarına şüpheyle yaklaşan kesimlere bir mesaj olabilir. Almanya’nın yeni dönemde AB’nin yeşil dönüşüm politikalarına daha mesafeli yaklaşacağı düşünülüyor.
Merz’in iklim konusuna yaklaşımını da ekonomik sıkıntılar belirleyecek gibi görünüyor. Merz liderliğindeki bir hükûmet, iklim değişikliği konusuna Scholz dönemine kıyasla daha az önem verecek gibi görünüyor. Almanya’nın içinde bulunduğu ekonomik çıkmazdan ötürü Merz, kampanya sürecinde iklim politikalarının iş dünyasına etkisinden duyduğu endişeyi sürekli olarak dile getirmişti. Alman sanayisinin istikrarını sağlamak için iklim koruma hedeflerinden tavizler verilmesi bekleniyor. Yani kısacası, yeni şansölye ekonomik büyümeyi diğer her şeyin önüne koyacak gibi görünüyor. Bu çerçevede Merz, Almanya’nın sanayisini canlandırmak için dijital dönüşümü kilit faktör olarak görüyor. 2020’lerin sonuna kadar Ar-Ge harcamalarını GSYİH’nin %3,5’ine çıkarmayı hedefliyor. Uzay, kuantum bilgisayar, yapay zeka ve bulut teknolojilerine yatırım yapılmasını savunurken bu süreci yönetip koordine edecek bir Dijital Bakanlık dahi kurmayı planlıyor.
Friedrich Merz’in Almanya şansölyesi olmasının “ticaret savaşları” açısından da bazı sonuçları olacak. Özellikle Rusya ve Çin’e karşı daha sert bir tavır alınacağını söylemek zor değil. Ayrıca, AB’nin Mercosur ülkeleri (Brezilya, Arjantin, Paraguay, Uruguay), Meksika ve Güneydoğu Asya ile daha fazla ticaret anlaşması yapmasını destekleyeceği öngörülüyor. Bunları yaparken de Merz büyük ihtimalle Macron liderliğindeki Fransa ile ortak hareket edecek.
Merz’in CDU’sunun Avrupa Parlamentosunun en büyük grubu Avrupa Halk Partisi’nin (EPP) üyesi olmasının avantajları da var. EPP böylece Avrupa Birliği Konseyindeki ağırlığını arttırmış oldu. Merz yönetimindeki Almanya, tarım politikalarında Avrupa Parlamentosu’ndaki en büyük grup olan EPP ile uyumlu bir çizgi izleyecek. Bu da Ortak Tarım Politikası’nın çiftçileri daha fazla desteklemesi yönünde AB düzeyinde adımlar atacağı anlamına geliyor. Ayrıca Merz, Scholz hükûmetinin organik tarımı teşvik eden politikalarına da daha mesafeli yaklaşıyor.
Kısacası, AB’nin en büyük ekonomisinin rotasının değişmesi, kıtanın siyasi ve ekonomik dengelerini de ciddi şekilde etkileyebilir.