Geçmişten Günümüze Almanya’da Birlik 90/Yeşiller Partisi
Almanya’da siyaset sahnesine ekolojist bir hareket olarak çıkan Yeşiller, idealizm ve pragmatizm arasındaki yolculukta birçok eşikten geçti. Barış yanlısı söylemlerden iktidarda olmanın sorumluluğuna giden yolda, krizler ve dış politikadaki gelişmelerle sarsılan bu partiyi yakından tanıyalım.

1970’li yılların “Yeni Sosyal Hareketleri”ni ve Doğu Almanya’daki sivil hak hareketlerini takiben ortaya çıkan Yeşiller Partisi, 12-13 Ocak 1980 tarihlerinde Karlsruhe’de düzenlenen bir kongrede resmen kuruldu. Kurucuları arasında Petra Kelly, Joschka Fischer ve Otto Schily gibi dönemin önde gelen aktivistleri bulunuyordu. Parti, özellikle çevreci hareketler, nükleer enerji karşıtları ve barış yanlısı grupların birleşmesiyle vücut buldu.
İlerleyen yıllardaki bir diğer birleşmeyle İttifak 90/Yeşiller (Bündnis 90/Die Grünen) adını da alacak olan ama çoğu zaman kısaca Yeşiller olarak anılan parti, kuruluşundan bu yana nükleer enerjiye karşı çıkan, yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımını savunan ve iklim değişikliğiyle mücadeleyi öncelikleri arasında tutan bir çizgide oldu. Yeşiller, toplumsal cinsiyet eşitliği, LGBT+ hakları ve göçmenlerin entegrasyonu gibi büyük toplumsal meselelere dair aktif politikalar üretmeye de ağırlık veriyor.
Yeşiller’in Tarihindeki Önemli Eşikler: İç Gruplaşmalar ve Birlik 90’ın Katılımı
Yeşiller Partisi, 1980’lerde radikal çevreci hareketlerden, feministlerden, barış yanlılarından ve nükleer enerji karşıtı gruplardan oluşan bir koalisyon olarak kurulmuş olsa da bu çeşitlilik, zamanla partinin ideolojik olarak bölünmesiyle sonuçlandı. Parti tarihindeki “Realos” ve “Fundis” çatışması, partinin aştığı ilk önemli eşiklerden biridir. “Realos” adı verilen kanat, pragmatik ve diğer siyasi gruplarla uzlaşmacı bir yaklaşımı öneriyordu. “Fundis” olarak anılan daha idealist ve radikal kanat ise, partinin değişmez bir ideolojik çizgide kalması gerektiğini savunuyordu. Örneğin, Joschka Fischer gibi Realos isimler, parti politikalarını daha geniş seçmen kitlelerine hitap edecek şekilde yumuşatmak isterken Fundis kanadı bu değişimlere karşı çıktı.
İçerideki bu çatışmalar, 1980’lerin sonlarına kadar partinin iç dinamiklerini olumsuz etkilese de 1989’da Berlin Duvarı’nın yıkılmasının ardından, Doğu Almanya’da demokratik reformları savunan “Bündnis 90” (Birlik 90) hareketi ile birleşen Batı Almanya menşeli Yeşiller Partisi arasında ortak değerler doğrultusunda bir hedef birliği sağladı. Yeşiller’e Doğu Almanya’daki sivil haklar hareketinin bir kısmını entegre etme fırsatı verdi. İttifak 90, böylece 1990’da sekiz Doğu Almanya menşeli milletvekilinin Yeşiller listesine yazılmasıyla, parlamentoya katılmayı güvence altına aldı. Bu birlikteliğin geliştirilmesi için öngörülen birleşme ise üç yıl sonra gerçekleşti ve parti günümüzdeki Birlik 90/Yeşiller adını almış oldu. Almanya’nın yeniden birleşmesini pekiştiren bir süreç olarak da görülen 1993’teki bu olay, partinin aştığı önemli eşiklerden bir diğeri olarak addedilebilir.
Yeşiller’in Alman Siyasi Arenasındaki İlk Adımları
Parti, ilk seçim başarısını, 1983’teki Federal Meclis Seçimlerinde yüzde 5,6 oy alarak ve parlamentoya 27 milletvekili göndererek elde etti. Böylece Yeşiller, aşırı sağ parti AfD’nin 2011’deki kuruluşuna kadar Almanya Federal Cumhuriyeti tarihindeki en başarılı yeni parti konumunda oldu. 1980’lerden bu yana Hristiyan Birlik Partileri (CDU/CSU), Almanya Sosyal Demokrat Partisi (SPD) ve Hür Demokrat Partinin (FDP) ardından gelen Yeşiller, ülkenin çok partili sisteminde kalıcı ve dördüncü güç olarak yer edinmeyi başardı.
Eyaletler düzeyine gelecek olursak; Yeşiller, 1985 yılında Hessen’de SPD ile kırmızı-yeşil olarak adlandırılan ilk koalisyonu kurdu. Bu koalisyon, diğer eyaletler ve federal hükûmet açısından bir örnek oluşturdu. Yeşiller, ilerleyen yıllarda SPD ile birlikte federal hükûmette (1998-2005) de yer alacaktı. Hessen’deki hükûmette Çevre Bakanı olarak görev alan Joschka Fischer’in yemin törenine spor ayakkabı ve kot pantolonla katılması ile Almanya’nın siyasi tarihine önemli bir enstantane olarak geçti. Bu dönemde parti, çevre politikaları ve nükleer enerji karşıtlığıyla kamuoyunda geniş yankı uyandırdı ve parti politikalarını geniş kitlelere anlatma fırsatına erişti.
Hessen’in yanı sıra Aşağı Saksonya, Kuzey Ren-Vestfalya, Schleswig-Holstein ve Hamburg eyaletlerinde SPD ile kırmızı-yeşil hükümet ittifakları kuruldu. Bu eyaletlerde SPD ile kurulan iş birlikleri, parti tabanında geniş bir destek buldu. Yeşiller, 1990’da Mecklenburg-Batı Pomeranya dışındaki tüm Doğu Almanya eyaletlerinde parlamentoya girebildi. Saksonya-Anhalt’ta ise bunu ancak 1994’te yapabildi. 2000’li yılların ortalarından itibaren Yeşiller, doğu eyaletlerinde aldığı oy oranında yukarı doğru bir ivme kazandı.
Yeni Bir Soluktan Ülke Siyasetinin Kalıcı Unsuru Olma Yolundaki Yeşiller
Parti, 1998 yılında federal düzeyde SPD ile bir koalisyon hükûmeti kurarak federal düzeyde ilk defa iktidara geldi. Joschka Fischer, bu hükûmette Dışişleri Bakanı ve Başbakan Yardımcısı olarak görev yaptı. Ancak Yeşiller’in 1999’da NATO’nun Kosova’ya askeri müdahalesine verdiği destek, parti içerisinde büyük bir tartışma yarattı. Partinin barış yanlısı tabanı, Fischer’i “savaşı destekleyen bir politikacı” olarak eleştirdi. Parti içindeki bazı radikal kesimler, bu kararı sert bir şekilde eleştirdi ve hatta bazı üyeler partiden istifa etti. Ayrıca Fischer, 1999’da bir kongrede protestocular tarafından üzerine atılan kırmızı boya ile bir saldırıya uğradı.
Yine bu dönemde SPD ile hükûmette yer alan Yeşiller, Başbakan Gerhard Schröder’in liderliğinde yürütülen ve bir anlamda pejoratif bir anlam bagajına sahip olan “Hartz IV” adlı sosyal reformlara destek verdi. Hartz IV, düşük gelirli çalışanlara ve işsiz durumdaki insanlara yönelik sosyal yardımları kısıtladı. Bu reformlar, partinin sol eğilimli tabanında ciddi bir hayal kırıklığına yol açtı. Bunun neticesinde, Yeşiller’in oy oranlarında önemli bir düşüş oldu ve parti, 2005 seçimlerinde ciddi yara aldı.
2000’lerden Günümüze Yeşiller Partisi
2000’li yıllarda parti, iklim değişikliği ve yenilenebilir enerji konularında öncü politikalar geliştirdi. Yeşiller, 2008 itibarıyla CDU liderliğinde kurulan koalisyonda da yer aldı ve hükûmetin oluşumunda bir menteşe rolü üstlendi. 2011 yılında Baden-Württemberg eyaletinde yapılan seçimlerde, Winfried Kretschmann eyaletin başbakanı seçilerek Almanya’da bir eyaleti yöneten ilk Yeşiller Partili politikacı oldu. 76 yaşındaki Kretschmann görevine devam etmekte.
Mülteci krizi sırasındaki kısa vadeli yükseliş dışında Yeşiller, 2013 yılının ardından oylarını arttırmada başarılı olamadı. Bunun önemli nedenlerinden biri, iklimi koruma adına yapılan mutabakatlara ve 2015’te patlak veren “Dieselgate” adı verilen skandala rağmen, ekolojik sorunların seçmenler açısından ikincil öneme sahip kalmasıydı. Bu durum, 2017’deki Federal Meclis Seçimleri için de geçerli oldu. Yeşiller, yüzde 0,5’lik bir artışla, sandıktan üçüncü parti olarak çıktı. FDP’den daha hazırlıklı bir durumda olan Yeşiller, koalisyon kurma amacıyla esnek davranmış olsa da “Jamaika Koalisyonu”nu (CSU, FDP, Yeşiller/Birlik90) kurmak adına yapılan görüşmeler çöktü.
Yeşiller, 2017’deki genel seçimlerde oldukça az bir oy artışı elde etmiş olsa da 2018’in sonu itibarıyla ülke genelindeki anketlerde SPD’yi de geride bırakarak ikinci en güçlü parti olmayı başardı. Yeşiller, 2018 sonbaharı itibarıyla ülke çapındaki anketlerde ilk kez SPD’yi kalıcı olarak geride bırakmayı başardı. Ayrıca, federal ve eyalet düzeyindeki çeşitli seçimlerde ve 2019’daki Avrupa Parlamentosu Seçimlerinde ikinci sırayı almayı başardı. Öte yandan, parti Greta Thunberg’in başlattığı uluslararası bir hareket olan Fridays for Future (FFF) protestolarıyla birlikte iklim meselesinin hızla en önemli iç siyasi konulardan biri hâline gelmesinden de faydalandı.
2021’de Yeniden İktidar Ortağı Olan Yeşiller
Yeşiller, 2021 federal seçimlerinde ilk kez kendi şansölye adayını aday göstererek iktidara gelme iddiasını ortaya koydu. O dönem Robert Habeck ile birlikte eş başkanlık yapan Annalena Baerbock, şansölye adayı olarak takdim edildi. Baerbock’un adaylığı açıklandıktan sonra yoğun bir tartışma dalgası başladı. Baerbock’in öz geçmişinde yer alan bazı başarıların abartıldığı, yanıltıcı bilgiler içerdiği ve bir kitabının ise intihal içerdiği iddia edildi. Bu suçlamalara karşısında yeterinci ikna edici cevap veremeyen Baerbock’in güvenilirliği zedelendi.
Yeşiller’in seçim kampanyasının başarısız kaldığı düşünüldü ve buna neden olarak profesyonellikten uzak bir kampanya yönetimi ve partinin nistepen zayıf örgütsel yapısı gösterildi. Bu sorunlara rağmen parti, yüzde 14,8’lik rekor bir sonuç elde etti. Fakat partinin beklentisi daha da yüksek bir oy oranıydı. Yeşiller, galip gelen SPD ve muhalefete geçen CDU/CSU’nun gerisinde kaldı.
Yeşiller, SPD ve FDP ile koalisyon kurma müzakereleri sırasında uzlaştırıcı bir unsur oldu ve özellikle de FDP ile aralarındaki büyük pozisyon farklılıklarını ortadan kaldırmayı başardı. “Trafik Işığı Koalisyonu” adlı, üç partili hükûmette yer alan Yeşiller’in son yıllardaki en çok öne çıkan isimleri ise şöyle: Dışişleri Bakanı Annalena Baerbock, Ekonomi ve İklim Koruma Bakanı Robert Habeck ve Gıda ve Tarım Bakanı Cem Özdemir.
İktidarda Olmanın Sorumluluğuyla Sınanan Yeşiller
İktidarda olmayla yeniden sınanan Yeşiller’in yüzleşmesi gereken en önemli çelişki, bir yandan adalet, barış ve iklim krizini savunurken diğer yandan Almanya’nın —uluslararası konjonktürün de etkisiyle- tüm bu hedefleri test edecek büyük krizlerle karşı karşıya kalması oldu. Ukrayna’daki savaş nedeniyle yapılan silah yardımları, partinin kimliği ile eylemler arasındaki çelişkiyi daha da belirgin hâle geldi. Bu çelişki 7 Ekim 2023’ten sonra başlayan Gazze’deki yıkıcı savaş boyunca İsrail’e verilen koşulsuz destekle daha da büyüyecekti. Rusya-Ukrayna savaşı, Almanya’nın enerji politikasını ve Yeşiller Partisi’nin nükleer enerji karşıtlığı gibi geleneksel duruşlarını sorgulattı. Yeşiller, enerji krizine yanıt olarak kömür santrallerinin yeniden devreye alınmasını ve doğal gaz altyapısına yatırım yapılmasını destekledi. Bu kararlar, partinin çevreci tabanında tepkiye neden oldu. Ancak Ekonomi Bakanı Robert Habeck, bu kararların “kaçınılmaz” olduğunu savundu. Tüm bu tartışmalara rağmen Yeşiller, iktidarın ilk yıllarında yapılan eyalet seçimlerinin neticesinde, CDU ile Kuzey Ren-Vestfalya’da ve Aşağı Saksonya’da SPD ile birlikte koalisyonların parçası oldu.
Fakat Eylül 2024’e gelindiğinde partinin yaşamakta olduğu oy kaybı daha belirgin bir şekilde açığa çıktı: Brandenburg, Thüringen ve Saksonya eyaletlerinde gerçekleştirilen seçimlerde parti ciddi oy kayıpları yaşadı ve bazı eyalet parlamentolarında temsil hakkını kaybetti. Bu seçim yenilgilerinin ardından, Yeşiller Eş Başkanları Ricarda Lang ve Omid Nouripour istifa etti.
Kasım 2024’te gerçekleştirilen parti kongresinde, Franziska Brantner ve Felix Banaszak yeni eş başkanlar olarak seçildi. Aynı kongrede, mevcut Başbakan Yardımcısı Robert Habeck’in 2025’teki seçimlerde Yeşiller’in şansölye adayı olması kararlaştırıldı. Partinin yaşadığı oy kaybı, Yeşiller’in federal düzeydeki konumunu ve gelecekteki stratejilerini yeniden değerlendirmesine neden oldu. Parti, özellikle enerji politikaları ve çevre konularında geleneksel duruşu ile hükûmet sorumlulukları arasındaki dengeyi bulma çabası içinde. Ayrıca, genç seçmenler arasında bulduğu desteğin azalması ve aşırı sağcı partilerin yükselişi gibi zorluklarla da mücadele ediyor.
Erken Seçimlere Giderken Yeşiller
Baerbock, Habeck ve Özdemir ile önemli kilit öneme sahip devlet kurumlarında bir yer edinen Yeşiller, ikinci kez iktidarda yer almış olsa da bu dönem 23 Şubat 2025’teki erken seçimlerin sonuçlarına göre kapanabilir. Avrupa Birliği’nin çıkarlarını odağına alan, kıtanın yenilenme gücünü ve güvenliğini arttırma adına pozisyonlar alan Yeşiller’in 2021’deki yüzde 14,8’lik oyunu yakalama şansı düşük gözüküyor. 23 Şubat’taki erken seçimlere kadar Habeck liderliğindeki partinin ani bir atılım yapıp yapmayacağını ve CDU liderliğinde kurulacak olası bir koalisyona dair tavrının ne olacağını zaman gösterecek.
Yeşiller, tarihinin her döneminde idealizm ile siyasi gerçekler arasındaki gerilimi yönetmek zorunda kaldı. 1980’lerde çevreci ve barış yanlısı bir hareket olarak ortaya çıkan parti, iktidara yaklaştıkça uzlaşmacı politikalar geliştirmek zorunda kaldı. Bugün geldiği noktada hem küresel krizler hem de iç siyasi dengeler nedeniyle kendi temel değerleriyle sınanmaya devam ediyor. 2025 seçimleri, partinin geleceği açısından kritik bir dönüm noktası olacak: Yeşiller, iktidarda kalabilmek için pragmatizmini derinleştirerek mi ilerleyecek, yoksa köklerine dönerek mi yeniden yükselmeye çalışacak?