Suriye’ye Dönüş: “Üzerime Yapışan Mülteci Gömleğini Çıkartmak İstiyorum”
"Suriyeli mülteci" ifadesi, son 10 yılda milyonlarca insanın üzerine yapışmış bir etiket. Bu etiketten kurtulmak isteyen insanlar ülkelerine geri dönerken, onlarla yolu kesişmiş olan toplumlara da insan onuru konusunda bir ders veriyorlar.

Geçtiğimiz hafta sonu HASENE Eğitim ve Sağlık Kompleksi’nin açılışı için Suriye’deydim. Orada kaldığım süre boyunca ülkenin kuzeyindeki tozlu çadır kamplarında kalan ve vatanlarına geri dönen mültecilerle konuşma fırsatı buldum. Karşılaştığım her insanda bir cümleyi tekrar tekrar duydum: “Artık sadece mülteci olarak tanımlanmak istemiyorum.” Bu sözler beni derinden etkiledi, zira bu ifadeler mültecilere ev sahipliği yapan birçok ülkede onlara yönelik muamelenin ne kadar sorunlu olduğunu da gösteriyor. Suriyeliler, küresel anlamda onlara yapıştırılan mülteci gömleğini artık çıkartmak istiyor.
Birleşmiş Milletler’e göre hâlihazırda yaklaşık 270.000 kişi Suriye’ye geri dönmüş durumda. Önümüzdeki aylarda bu sayı bir milyona kadar çıkabilir. Peki bu insanları hâlâ güvensizlik, ekonomik zorluklar ve siyasi istikrarsızlık içinde olan bir ülkeye geri dönmeye iten şey nedir? Bu sorunun cevabı ve sayılabilecek muhtemel sebepler oldukça karmaşık olsa da bir şeyin kesin olduğunu söyleyebiliriz: Suriyelileri yıkık bir hâldeki vatanlarına geri dönmeye iten şey, sadece umut ya da vatan özlemi değil, aynı zamanda ömür boyu “mülteci” olarak tanımlanmanın getirdiği hayal kırıklığı ve bıkkınlık.
Bir Yük Hâline Gelen Terim: “Mültecilik”
“Mültecilik” her şeyden önce yasal bir statüdür. Bu statü en başta koruma, bazı haklar ve destek sağlar. Ancak birçok kişi için bu kelime, zamanla kaçışı olmayan bir kimliğe ve ağır bir yüke dönüşmüş durumda. Ülkelerindeki savaş ve zulümden kaçıp Almanya, Türkiye veya Ürdün’de yaşamaya başlayan insanlar, kendi geçmişleri, becerileri ve gelecek hayalleriyle müstakil bireyler olarak değil, sadece “mülteci” kimlikleriyle anılıyorlar. Mültecilik, bir yönüyle kendisine tahammül edilen, fakat asla koruma talep edilen toprakların parçası olarak kabul görmeyen acı bir statü kazandırıyor insanlara.
Bireylerin korumaya muhtaç olma durumuna ve salt “mültecilik” rolüne indirgenmesi, bu insanlarda derin izler bırakıyor. Almanya’da, Türkiye’de ya da dünyanın farklı bir yerinde başta Suriyeliler olmak üzere dil öğrenip çalışan, çocuklarını okula gönderen, toplumla bütünleşen mülteciler eşit yurttaşlar olarak kabul edilmiyor. Onlara verilen mesaj âdeta şöyle: “Buradasınız, ama bu ülkenin tam anlamıyla bir parçası değilsiniz. Ne kadar çabalasanız, emek verseniz, yeni bir hayat kursanız da statünüz hep geçici kalacak. Aidiyetiniz sürekli sorgulanacak ve varlığınız koşullu kabul edilecek.”

Hasene Eğitim ve Sağlık Kompleksi’nin açıldığı Suriye’nin Azez kentindeki çocuklar ve Bekir Altaş. Fotoğraf: Camia Haber.
Gelecekten Beklentili Olamamak ve Umudun Yıkılışı
Bombalardan ve yıkımdan kaçan bir insan için ülkesine geri dönme kararı hiç de kolay bir karar değil. Birçoğu sığındıkları ülkelerde yıllar içinde bir yaşam kurdu, ancak her adımda zorluklarla karşılaşıyorlar. Bu zorluklar iş piyasasına entegrasyondan eğitime, oradan sosyal hayata katılıma kadar uzanıyor. Bazı ülkelerde Suriyeli mülteciler için uzun süreli oturma izni almak neredeyse imkânsız. Bunun yerine, pek çok insan yıllarca belirsiz bir statüyle, sıkışık barınma koşullarında ve gerçek bir yuva kurma şansı olmadan yaşamak zorunda kalıyor.
Avrupa’da da durum çok farklı değil. Mülteciler, genellikle geçmişlerine indirgenmiş hissediyorlar. Çalışsalar, okusalar veya sosyal hayata katılsalar da her zaman “mülteci” olarak kalıyorlar. Hakkında sıkça konuşulan, parlamentolardaki tartışmalarda daima ele alınan ancak nadiren gerçekten dinlenen bir grup mülteciler. Şu anda Almanya’da, popülist bir yönelime sahip seçim kampanyalarının odağında yer alıyorlar. Bu kampanyalar genellikle korkuları körükleyen, önyargıları pekiştiren ve mültecilerin seslerini duyurmak yerine, onların sırtından siyasi sermaye elde etmeye çalışan popülist sloganlarla şekilleniyor.
Kimlik, İnsan Onuru ve Kendi Kaderini Tayin Etme Arzusu
Suriye’de geçirdiğim günlerde kendilerini dinleme fırsatı bulduğum insanların çoğu, zorlu bir kaçış ve sığınma sürecinin ardından ülkelerine dönüş yapmış olanlar. Bu insanlar Suriye’de onları güvenli bir hayatın beklemediğini çok iyi biliyorlar. Ülkelerine de aniden barış ya da refah geldiği için geri dönmüyorlar. Geri dönmelerinin nedeni, kendi seçmedikleri bir kimliği taşımaktan artık yorulmuş olmaları. Artık el açan, ihtiyaç içinde görülen kişiler olarak algılanmak istemiyorlar. Toplu cezalandırmalara maruz bırakılmak da istemiyorlar. Sadece etnik kökenleri ve mülteci statüleri yüzünden, asla onaylamadıkları suçlardan sorumlu tutulmak istemiyorlar.
Suriye’ye geri dönüş, insanlık onurunu zedeleyen şartları ve söylemleri deneyimleyen Suriyeliler için tam da bir onur meselesi. Bu dönüş büyük oranda Suriyelilerin kendi hayatlarını belirleme özgürlüğüyle ilgili. Bu nedenle Suriye’ye geri dönüş kararı alan insanlar, yabancı bir ülkede asla kabul görmemektense, öz vatanın zorlu şartlarına göğüs germeyi tercih ediyorlar. Ve bu tercih, yolu Suriyeli mültecilerle kesişen tüm toplumlar için ağır bir mesaj taşıyor.