“Gazze’deki Yıkım Karşısında ‘Soykırım’ İfadesi Yetersiz Kalıyor”
Ateşkesin ardından Gazze’deki yıkımın boyutu incelenmeye devam ediliyor. İsrail saldırılarının kapsamını ve yıkımın farklı boyutlarını değerlendiren uzmanlar altyapı, eğitim, sağlık, çevre ve kültürel miras alanlarındaki tahribata dikkat çekti. Uzmanların tespitlerine göre çok boyutlu yıkımın ölçeği nedir ve bölgenin yeniden inşasına dair büyük problemler neler?

İsrail’in 7 Ekim 2023 sonrasında Gazze Şeridi’ne yönelik askerî saldırılarının yol açtığı yıkım, farklı boyutları ile Birleşmiş Milletler (BM) raporlarında ve ilgili akademik çalışmalarda incelenmeye devam ediliyor. 19 Ocak’ta başlayan ateşkes sonrası Gazze’de “soykırım” iddialarını inceleyen uzmanlar, Gazze’deki fiziki ve beşerî kaynakların sistematik zarara uğratılmasının sonuçlarına dikkat çekiyor. Barınma, altyapı, sağlık, eğitim ve tarihî miras gibi alanlardaki tahribatın ne boyutta olduğunu inceleyen uzmanların tespitlerini derledik.
Gazze’deki Enkaz ve Barınak Sorunu
Eve dönen Gazzelilerin yaşadıkları en büyük sorunlardan biri enkazın büyüklüğü ve barınak sorunu oldu. BM Konut Hakkı Özel Raportörü Balakrishnan Rajagopal, İsrail’in saldırılarıyla Gazze’nin yaşanılmaz bir yere dönüştüğünü belirtti. Rajagopal’a göre İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana, Hiroşima ve Nagazaki’ye nükleer bomba atıldığından veya Dresden’in tamamen yok edildiğinden beri, bu seviyede bir yıkım görülmemiş; Dresden’de bile tüm şehir, Gazze’deki gibi yok edilmemişti.
“Gazze’deki yıkım, kapsamı, vahşeti ve orada yaşayan insanlar üzerindeki büyük insani etkileri açısından benzeri görülmemiş durum. 15 aydır aralıksız bombalama ve yıkımla karşı karşıyayız. Gazze’deki evlerin yüzde 80’inden fazlası tamamen yıkıldı. Fiziksel manzaranın neredeyse yüzde 100’ünün yok olduğu Gazze’nin kuzeyindeki bazı kesimlerde yıkım yüzde 80’den fazla.” ifadelerini kullanan Rajagopal, Gazzelilerin 19 Ocak’ta başlayan ateşkesle evlerine döndüğünü ancak karşı karşıya kaldıkları enkazla ve konaklama yeri konusunda ne yapacaklarını bilmediklerini bildirdi.
Acil ve Kapsamlı İnsani Yardım İhtiyacı
Ateşkesin ardından Gazze’ye giriş yapabilen insani yardım görevlilerinin de gördükleri manzara karşısında afalladığını vurgulayan Rajagopal, Gazze’yi yeniden inşa edilmesi ve insanların geri döndüklerinde yaşayabilmeleri açısından insani yardımların ulaştırılmasının öneminin altını çizdi. Ayrıca, Gazze’de barınak erişimine acil ve kapsamlı ihtiyaç duyulduğunu belirtti.
Ateşkes anlaşmasının ilk aşamasında, 60 bin mobil ev veya karavanın yanı sıra 200 bin çadırın temin edilmesi konusunda mutabakata varıldığı bildirilmişti. Gazze’nin kuzeyine neredeyse hiç yardım ulaşmadığını belirten Rajagopal, bu bölgelere yeniden inşa sürecinden önce acil insani yardımların ulaştırılması gerektiğini kaydetti. Gazzelilerin yardımlarla çadırlarını ve evlerini kurabildiklerinde, yeniden yapılanmayla ilgili planların hayata geçirilmesi gerektiğini söyledi. Ayrıca, Gazze’de öncelikle enkazların kaldırılması gerektiğine değinen Rajagopal, enkazlarda patlamamış mühimmatlar bulunmasının da çok tehlikeli olduğunu vurguladı.
“Tekrar Yıkım Korkusu Yeniden İnşa Yardımlarına Bir Engel”
Raportör Rajagopal, ülkelerin Gazze’ye yardım etme arzusunda olduğunu ancak çatışmaların yeniden başlaması hâlinde, inşa edilen yerlerin yeniden yıkılmayacağından emin olmak istediklerini belirtti.”Bu yüzden Filistinlilerin kendi kaderini tayin hakkına tam olarak saygı gösterilmesi, Filistin’in bölgede barış içinde yaşayan bir devlet olarak tam anlamıyla kurulmasının yanı sıra fiziksel ve insani altyapısının yeniden inşası için yeterli güvenliğin olması çok önemli.” ifadelerini kullanan Rajagopal, ateşkes anlaşmasının tüm taraflarca tam olarak saygı görmesinin önemine işaret etti. Rajagopal, ateşkes anlaşmasının garantör devletleri Katar, Mısır ve ABD’nin, uluslararası toplumun geri kalanından destek almasının daha da önemli olduğunu bildirdi.
Rajagopal, 7 Ekim 2023’ten bu yana Gazze’de yaşananlara ilişkin ise şunları aktardı:
“Gazze’de olanlar, yaşamayı imkansız kılan ve Gazze’yi yaşanmaz hâle getiren koşullar oluşturması bakımından gerçek bir soykırımdır. Orada yaşayan insanlar için bir bölgeyi veya yeri yaşanmaz hâle getirdiğiniz takdirde, bu aslında bir soykırım eylemidir. Soykırım Sözleşmesi’nin ikinci maddesi uyarınca tanım çok açık. Güney Afrika Cumhuriyeti’nin Uluslararası Adalet Divanı’na (UAD) sunduğu tam olarak budur. Dünya genelinde İsrail’in Gazze örneğinde yaptığı şeyin, bir soykırım eylemi olduğu konusunda ezici bir uzman görüşü var. Ateşkes anlaşmasının olması, soykırımın durduğu anlamına gelmez. Soykırım, Gazze’nin halk için yaşanamaz olmaya devam ettiği, halkın tamamının veya bir kısmının fiziksel olarak yok olmasına yol açacak koşullar olduğu sürece devam eder. Eğer bebekler soğuğa maruz kaldıkları için hayatını kaybediyorsa, bu hâlâ İsrail’in Ekim 2023’ten sonra başlattığı soykırım eylemlerinin devam eden insani etkisinin bir parçasıdır.”
“Üreme Sağlığına Yönelik Şiddet Soykırımın Bir Aracı”
Gazze’de konutlarla birlikte sağlık kurumlarının hedef alınması ve 36 hastaneden 33’ünü yıkması da tahribata dair raporların başlıca odak noktalarından biri oldu. Filistin asıllı İngiliz doktor ve Glasgow Üniversitesi Rektörü Dr. Ghassan Abu-Sittah, İsrail’in, Gazze’deki sağlık sisteminin yok edilmesini soykırım projesinin ön hazırlığı olarak gördüğünü belirtti:
“İsrail, ayrıca sağlık çalışanlarının tüm neslini yok etmek için 1000 sağlık çalışanı, doktor, hemşire, laboratuvar teknisyeni ve sağlık profesyonelini öldürdü. Daha sonra su ve kanalizasyon arıtma tesislerini yıkarak sağlık sistemini yok etti. İnsanların evlerini de yıktı. Böylece insanların bulaşıcı hastalıklara yakalanma olasılıkları daha yüksek oldu. İsrail, Gazze’deki sağlık sisteminin yok edilmesini gerçekten soykırım projesinin ön hazırlığı olarak gördü. Modern savaş tarihinde sağlık sisteminin sistematik bir şekilde yok edilmesinin savaşan orduların doktrininin merkezinde yer aldığı hiçbir savaş bilmiyorum. Sağlık sisteminin imhası, İsrail için Gazze’deki yaşamın altüst olmasında merkezi bir rol oynadı.”
Dr. Abu-Sittah, ayrıca İsrailli yetkililerin, askerlerin ve politikacıların Gazze’deki sağlık sisteminin yıkımı için Lahey’de yargılanmasının kritik önem taşıdığını vurguladı. Gelecekteki savaşların kasıtlı sağlık sektörünün imhası konusunda Gazze örneğini izleyeceğini söylen Abu-Sittah, İnterpol’ün İsrailli askerler, komutanlar ve politikacılar hakkında tutuklama emri çıkartması gerektiğine dikkati çekti.
Gazze Sağlık Bakanlığının verilerine göre, Gazze’de İsrail’in saldırılarında hayatını kaybedenlerin 17 bin 841’i çocuk, 12 bin 298’i kadın olmuştu. BM Özel Raportörü Reem Alsalem, İsrail’in Filistinli kadınlara yönelik saldırılarının sistematik bir soykırım stratejisinin parçası olduğunu vurgulayarak, özellikle de Filistinlilerin üreme kapasitesine (İng. reproductive capacity) yönelik saldırısında bu amaca hizmet ettiğinin açık olduğunun altını çizdi.
BM Soykırım Sözleşmesi’nin soykırım eylemlerinin bir grup içinde doğumları engellemeye hizmet eden eylemleri de yasakladığına işaret eden Alsalem, “Tüm parçaları bir araya getirdiğinizde, sağlık sektörünün yok edilmesi, yeni doğan bebeklerin terk edilmesi, hamile ve emziren kadınlar için insan eliyle yaratılan korkunç koşullar, Filistinlileri tamamen ya da kısmen yok etmek için neslin devamına yönelik soykırımsal şiddet in kasıtlı olarak araçsallaştırıldığını görüyorsunuz.” diye konuştu.
Sistematik Yıkımın Boyutlarını Anlatmaya “Soykırım” İfadesi Yetersiz mi Kalıyor?
BM Raportörü Alsalem, saldırıların kadın ve çocuklar üzerindeki yıkıcı etkisini UNFPA verileri üzerinden de dile getirerek, “800 bin kadın evlerinden zorla yerinden edildi. Yaklaşık 1 milyon kadın ve kız çocuğu ciddi gıda güvensizliği yaşıyor. Üreme çağındaki 700 bin kadın, en temel hijyen ürünlerine dahi erişemiyor. Yetersiz tıbbi bakım, psikolojik travma ve sürekli bombardıman nedeniyle düşük oranlarında yüzde 300 artış kaydedildi.” şeklinde ifade etti. Alsalem, Filistin Sağlık Bakanlığına göre İsrail’in Gazze Şeridi’ndeki saldırılarıyla en az 1410 Filistinli ailenin nüfus kayıtlarından tamamen silinmiş olduğuna dikkat çekti.
Akademisyenlerin, “soykırım”, “insanlığa karşı suç” gibi suçların ve mevcut yasal terminolojinin yaşanan bu trajediyi tanımlamak için yeterli olmadığı konusunda hemfikir olduğunu aktaran Alsalem, hukuk profesörü Rob Howse’nin kendisinin de katıldığı şu yorumunu aktardı: “Bu sadece soykırımla ilgili değil. Bu aynı zamanda hukuk-kırım (legicide) ve savaşta yasal sınırlar kavramını tamamen yok etmek anlamına geliyor.”
Kadınlara yönelik şiddeti tanımlamak için kullanılan “kadın kırımı” (İng. femicide) kavramının da Gazze’deki durumu açıklamakta yetersiz kaldığını da başka bir örnek olarak belirten Alsalem, “Bunu, bir kadın kırımı olarak tanımlamak yerine, bazı akademisyenlerin de belirttiği gibi kadın soykırımı (İng. femi-genocide) olarak ifade etmek daha doğru. Çünkü Filistinli kadınlar hem Filistinli oldukları hem de kadın oldukları için öldürülüyor ve bu, Filistinlileri bir grup olarak kısmen veya tamamen yok etme amacı taşıyor.” dedi. Alsalem, İsrail’in işgalci güç olarak uluslararası hukuk ve BM Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi (CEDAW) kapsamında kontrol ettiği topraklarda, Filistinliler dahil hiçbir kadına ayrımcılık yapmamasını zorunlu kıldığını vurguladı.
Ekolojik Kırım, Gelecek Nesillerin Sağlığını Tehdit Ediyor
Gazze’de uzmanların dikkat çektiği sıkıntılardan biri de İsrail’in düzenlediği saldırıların çevresel boyutu. Ekonomik açıdan tarımsal faaliyetlere bağlı olan Gazze’de tarım arazilerinin yüzde 70’inin yok edildiğini anlatan uzmanlar, bu tahribatın en önemli sebeplerinden biri olan beyaz fosfor kullanımının gelecekteki tarımsal faaliyetleri imkansız hâle getirdiğine işaret etti. Boston Üniversitesinden çevre uzmanı Dr. Amira Aker, Cape Town Üniversitesinden Prof. Leslie London ve Dartmouth Koleji Geisel Tıp Fakültesi Epidemiyoloji Bölümünden Dr. Ahlam Abuawad, İsrail’in Gazze’de su kaynaklarını, tarım alanlarını ve yerleşim yerlerini hedef alan saldırıların, bölgenin ekolojik yapısında geri dönülmez ve derin hasarlara yol açmasını “ekolojik kırım” (İng. ecocide) olarak nitelendirdirdi. Bu tahribatın gelecek nesillerin yaşam alanlarını yok ettiğini belirtti.
Aker, “Ekolojik kırım, çevreye ciddi, yaygın veya uzun vadeli zarar verme olasılığının yüksek olduğunu bilerek işlenen hukuka aykırı veya kasıtlı eylemler olarak tanımlanıyor. Gazze’de şu anda çevrenin çeşitli unsurlarının çok büyük ölçekte tahrip edildiğini görüyoruz. Bu, silahlı çatışmalardaki olağan çevresel hasardan farklı.” dedi. Su altyapısının ve kuyuların yok edildiğini, ağaçların söküldüğünü de anlatan Aker, “Çocuklar ve hamile kadınlar şimdi çeşitli çevresel kirleticilere, partiküler maddelere, asbest gibi yapı malzemelerine ve silahların içerdiği kimyasallara maruz kalacak.” diyerek BM’nin sadece enkazın temizlenmesinin 20 yıl süreceğini ve 1,5 milyar dolar gerektireceğini tahmin ettiğini de ilave etti.
Gazze’de var olan tüm toz ve kirin yalnızca bina malzemelerinden değil, aynı zamanda silahların kendisinden de kaynaklandığını vurgulayan Aker, binaların yıkılmasının sadece atık sorunu yaratmadığını aynı zamanda hava kirliliğine de yol açtığını belirtti. Aker’e göre ilk üç ayda gerçekleştirilen tahribat, 26 ülkenin yıllık toplam karbondioksit emisyonunu aştı ve sadece Gazze üzerindeki uçuşlar bile karbondioksit emisyonunda aşırı artışlara yol açtı.
Prof. London ise bombardıman ve ablukanın sonucu olarak ölenlerin sayısı, hastalık sebebiyle ölenlerin sayısı karşısında buz dağının sadece görünen kısmı kalabileceğine değindi. London, ayrıca Gazze’deki çevresel yıkımın giderilmesi için öncelikli ihtiyaçların su ve kanalizasyon hizmetlerinin restorasyonu olduğunu belirtti. Enkaz temizliğinin öncelikli olduğuna dikkati çeken London, “New York’taki İkiz Kulelerin enkazını temizleyen işçilerin karşılaştığı zorluğu düşünün ve bunu Gazze’de 100 katına çıkarın. Binaların yüzde 60’ından fazlası yıkıldı. Enkaz/toz kalıntılarının büyük bir kısmı toksik materyal olarak değerlendirilmeli.” dedi.
“Çevresel Hasarın Temizlenmesinden İsrail Sorumlu”
Aker, çevre tahribatının giderilmesi hakkında “İşgalci güç olarak İsrail uluslararası hukuk gereği işgal ettikleri bölgedeki insanlardan sorumlu ve temizliği yapması gerekiyor.” dedi ve uluslararası toplumun da başlangıçta bunu önleyemediği için sorumlu olduğunu ifade etti.
Dr. Abuawad da Gazze’deki çevresel tahribat ve bozulmanın onarılmasının on yıllar alacağını ve bunun gelecek nesilleri etkileyeceğini belirterek, “Uluslararası Adalet Divanı, İsrail işgalini yasa dışı ilan edip derhâl sonlandırılmasını talep etmesine rağmen bu yönde hiçbir adım atılmadı. Bu durum Gazze’de onarım ve yeniden inşa sürecini engelliyor. Bu nedenle ilk adım, saldırıların, yasa dışı işgalin ve ablukanın sona ermesi olmalı.” dedi.
Gelecek aylarda halk sağlığı açısından temiz gıda, su ve ilaca erişimin kritik önem taşıdığını vurgulayan Abuawad, “Topraklarını onarmak ve yeniden inşa etmeyi Gazze halkından daha iyi bilen yok. Yapılması gerekenleri daha iyi anlamak için çevresel hasar değerlendirilmeli, onarılabilecek altyapı önceliklendirilmeli ve ardından yeni altyapı inşa edilmeli. Bulaşıcı hastalıkların azaltılması ve daha fazla çevresel hasarın önlenmesi için katı atıkların bertarafı, geri dönüşüm ve kanalizasyon sistemlerinin onarımı kritik önem taşıyor.” dedi.
Abuawad, Gazze’nin uluslararası toplumun insani yardım ve desteğine acil ihtiyacının olduğunu söyleyerek “Kompost ve daha az tuzlu su kullanımı gibi çeşitli yöntemlerle toprak rejenerasyonu, tarım arazilerinin restorasyonu, yerel bitki türlerinin yeniden dikilmesi, orman ve kıyı ekosistemlerinin restorasyonu, uzun vadeli çevresel iyileşme için kritik önem taşıyor. Kısaca söylemek gerekirse yapılacak çok şey var.” ifadelerini kullandı.
“Eğitim Sistemi Tamamen ve Kasıtlı Olarak Yok Edildi”
Çocuk ve genç nüfusun yoğun olduğu Gazze’de, okullara yapılan saldırılar ile eğitim hayatının durması da Gazze’de yıkımın başlıca meselelerinden biri olarak ele alındı. BM Eğitim Hakkı Özel Raportörü Farida Shaheed’e göre ”eğitim kırımı” (İng. scholasticide), eğitim sisteminin tamamen ve kasıtlı olarak yok edilmesi anlamına geliyor. “Gazze’de okulların yüzde 90’ından fazlası tamamen veya kısmen yok edildi, artık işlevsel değil.” değerlendirmesini yapan Shaheed ayrıca okullara siviller için sığınak hâline geldikten sonra bile defalarca saldırılmasına, tüm üniversitelerin yıkılmasının yanı sıra 13 kütüphanenin bombalanmasına ve 150 yıllık Gazze tarihini barındıran merkezi arşivlerin tamamen yok edilmesine dikkati çekti. Bunların kasıtlı saldırılar olduğuna söyleyen Shaheed, Filistinlerin ancak barış içinde yaşamalarına ve hayatlarını istedikleri gibi yeniden inşa etmelerine izin verilirse toparlanmalarının mümkün olacağını söyledi. Shaheed ayrıca eğitimin sadece beceri kazanmakla ilgili değil aynı zamanda kolektif kimlik, insanlar arası bağlantılar geliştirmek ve sosyal birlik içinde ilerlemekle ilgili olması açısından da hedef alındığını vurguladı.
Savaş süresince her gün 10 çocuğun uzuvlarını kaybettiğini ve çoğu zaman ampütasyonların anestezi olmadan yapıldığını belirten Shaheed, “Bir milyondan fazla çocuk ve tüm öğretmenler, psikososyal danışmanlığa ihtiyaç duyacak. 2020’de yapılan bir çalışma, bunların hiçbiri olmadan önce bile Filistin’deki çocukların yüzde 88’inden fazlasının travmatize olduğunu gösteriyordu. Şimdi bu oran yüzde 100 ve travma çok daha yoğun.” ifadelerini kullandı.
Shaheed, Gazze’deki tüm üniversitelerin istisnasız şekilde yok edildiğini dile getirerek, “Sorunu çözmenin tek yolu, o yaştaki Filistinliler için büyük ölçekli burs programları oluşturmak. Ayrıca diasporadaki çok eğitimli Filistinlilerin bilgi ve uzmanlığından yararlanmalı, Gazzeli insanlarla, Filistinlilerle konuşup tam olarak neye ihtiyaç duyulduğunu, bunun onlar için en iyi nasıl işleyeceğini anlamalıyız. Bunu dışarıdan yapamayız.” dedi.
Öte yandan Shaheed, Filistin’deki faaliyetleri İsrail tarafından yasaklanan UNRWA’nın, sadece genç çocukların eğitiminin yüzde 50’den fazlasını sağlayan ana eğitim sağlayıcısı değil aynı zamanda yardım sağlama açısından da çok önemli olduğunu vurguladı.
Lübnan Amerikan Üniversitesi Sosyal ve Eğitim Bilimleri Bölümünden Dr. Jo Kelcey ise, saldırılarda 12 üniversitenin tamamının hedef alındığını dile getirerek, “Okulların yüzde 80’inden fazlası ya doğrudan vuruldu ya da yapısal bütünlüğünü tehlikeye atacak şekilde hasar gördü. Sığınak olarak kullanılan okullardaki insanların ve eğitimcilerin hedef alındığını gördük.” tespitini yaptı.
”Yıkım, Gazze’nin Tarihini de Siliyor”
Uzmanlar, Gazze’de tarihî mirasın da yıkımının önem taşıdığına dikkat çekiyor. Southampton Üniversitesinden öğretim üyesi ve Gazze Deniz Arkeolojisi Projesi (GAZAMAP) bünyesinde 2022-2023 yıllarında görev yapan Dr. Georgia Andreou ile University College London’dan (UCL) öğretim üyesi Anne Irfan, Gazze’deki kültürel varlıkların yıkımına ve kültürel mirasın yok edilmesine ilişkin değerlendirmelerde bulundu.
Filistin’deki kültürel varlıkların yok edilmesiyle ilgili oran çok büyük seviyelere ulaşmış olsa da bunun yeni bir olgu olmadığının altını çizen Irfan’a göre, bu yaşananların temeli, 1948’de binlerce Filistinlinin zorunlu göçe tabi tutularak vatansız kalmalarına neden olan “Nekbe olayı” ve İsrail’in kuruluşuna kadar uzanıyor.
Andreou’ya göre Gazze’de uydu görüntüleri dahil yıkımın son derece büyük ölçekli olduğuna dair görseller bulunsa da Gazze’de benzeri görüşmemiş bu yıkımda altyapının ne kadarının yok edildiğini ölçmek mümkün değil; ancak kuruluşlar aracılığıyla altyapı ve konutların yaklaşık 4’te 3’ünün yıkıldığına dair referanslar mevcut.
Gazze’nin savaşın uzun yıllar devam ettiği bölgelere kıyasla küçüklüğüne, nüfus yoğunluğuna ve bu sebeple benzersiz bir yıkımla karşı karşıya olduğuna dikkat çeken Andreou “Her yerin altında, çevresinde ve yıkılmış her bir binanın altında arkeolojik alan olma ihtimali var.” dedi. Andreou, bazı insanların özellikle arkeoloji ve kültürel miras bağlamında Gazze’deki yıkımı ‘kültürel soykırım’ olarak nitelendirmesini de açıkladı: “Bu, belirli bir bölgedeki belirli bir insan grubunun varlığına dair tüm kanıtları yok etmeyi içeriyor. Filistin yaşam tarzını temsil eden veya Filistin kimliğini sürdürmek için önemli olan birçok bina, altyapı ve hatta birçok doğal alan yok edildi.”
Gazze’de son 15 ayda ayakta kalan kültürel alana dair verileri elde etmenin zorluğuna değinen Irfan ise kuruluşlar tarafından açıklanan verilerin daha fazla olma ihtimaline dikkati çekti: “Şu ana kadar en az 17 kütüphane ve arşivin yok edildiğini biliyoruz. Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO), 69 kültürel miras alanının yok edildiğini doğruladı. Ancak daha geniş bir tablodan baktığımızda, en az 200 tarihî alanın yok edildiğini biliyoruz.”
Gazze’de Kültürel Miras Yok Oluyor
Öte yandan Arkeolog Simon Brelaud ise İsrail’in 7 Ekim 2023’ten bu yana Gazze’deki yıkımın kültürel boyutuna ilişkin değerlendirmelerde bulundu. 2013’te kendisi gibi arkeologlardan oluşan bir ekiple Gazze’de kazılardan çıkarılan eserler üzerine çalışan Brelaud, Gazze’de bulunduğu süreçte kazılarda zorluk yaşandığını gözlemlediğini ve arkeoloji çalışmalarının ne durumda olduğunu belgeleme hususunda ise sorun yaşadıklarını kaydetti.
Gazzeli tarihçi ve arkeolog Hayam al-Betar’ın, “İsrail’in saldırıları sonucunda tarihî alanlarının yüzde 95’inin etkilendiği” yönündeki değerlendirmesini aktaran Brelaud, bunun, söz konusu alanların çok fazla hasar gördüğü; tamamen veya kısmen yıkıldığı anlamına geldiğini ifade etti.
Brelaud, Gazze ve Refah’ta yıkılan birçok arkeolojik sit alanı olduğuna işaret ederek “Belki de daha önemli bir alan olan Tell es-Sakan’ın tamamen yıkıldığı hatta mevcut işgalci güçlerce buldozerlerle tesviye operasyonları yapıldığı belirtiliyor.” dedi. İsrail ordusunun tünel aramak için de girişimlerde bulunduğu ve bombardımanların henüz incelenmemiş arkeolojik alanları da etkilediğini kaydeden Brelaud, “Bu, Gazze’de arkeolojinin geleceği için birçok soruyu gündeme getiriyor. Birçok durumda artık bu soruları gündeme getiremeyeceğiz ancak araştırmaların geleceğinin tamamen yok olduğunu gözlemleyeceğiz.” değerlendirmesinde bulundu.
Brelaud, ayrıca Gazze’de yağmalanan müzeler olduğunu, Filistin ve Ortadoğu tarihi için önemli birçok tarihî yapının ve kazı yapılmayı bekleyen bazı arkeolojik sit alanlarının da yok edildiğini kaydetti. Öte yandan Fransız arkeolog, tütsü ticaretinin limanı olan Gazze’nin, tarihinin büyük bir diliminde zengin bir kent olduğuna dikkati çeken Brelaud, “Bu bilgi kayboluyor ve bu, Gazze halkının tarihi için çok önemli.” diye konuştu. (AA, P)