Suriye’den Türkiye’ye, Türkiye’den Suriye’ye: Geri Dönüşün Geleceği
13 yıl süren iç savaşın ardından Türkiye’deki Suriyeli sığınmacılar, anavatanlarına dönebilmeyi umuyor. Ancak Suriye’deki belirsizlikler ve Türkiye’de kurdukları düzen, geri dönüş sürecini zorlaştırıyor. Türkiye’nin bu süreçteki politikaları ve Suriye’nin yeniden inşasına yapacağı katkılar, geri dönüşün nasıl şekilleneceğini belirleyecek.
2011 yılında Suriye’de başlayan iç savaş, milyonlarca insanın hayatını etkileyen ve tarihin en büyük insani krizlerinden birine dönüşen bir trajediye sahne oldu. Türkiye, insani sorumluluk çerçevesinde hem sınırları içinde milyonlarca sığınmacıya ev sahipliği yaptı hem de sınırın diğer tarafında güvenli bölgeler oluşturarak insanları rejimin gayri insani muamelelerinden korudu. Bugün 6 milyondan fazla Suriyelinin yarısından fazlası Türkiye’de bulunuyor. Diğer yandan Lübnan, Ürdün ve Avrupa ülkeleri de toplamda yaklaşık 2,5 milyon sığınmacıya kapılarını açtı.
Suriye’de Aralık 2024’te 61 yıllık Baas rejiminin devrilmesi ve iç savaşın sona ermesiyle yeni bir dönem başladı. Bu gelişme, hem ülke içinde yerinden edilmiş 7 milyondan fazla insan hem de farklı ülkelerde yaşayan Suriyeli sığınmacılar için bir umut ışığı oldu. Savaş boyunca hayatını ve hatıralarını geride bırakan sığınmacılar için ülkelerine dönüş fikri heyecan uyandırıyor. Sürgünün etkisiyle büyüyen ya da çok küçük yaşta ülkesini terk eden milyonlarca Suriyeli, anavatanlarını yeniden tanıma ve yıllardır süren hasretlerini dindirme fırsatını değerlendirmek istiyor. Ancak bu dönüşler, hem bulundukları ülkelerde kurdukları düzen hem de Suriye’de devam eden belirsizlikler nedeniyle çok sayıda zorluğu beraberinde getiriyor.
Geçici Koruma Statüsü Altında Yaşayan Suriyeli Sığınmacılar
Türkiye, Suriyeli sığınmacılar için sadece bir sığınak değil, aynı zamanda ekonomik, sosyal ve eğitimsel açıdan yeni bir yaşam alanı hâline geldi. 2011’den bu yana Türkiye’ye sığınan 3,5 milyon Suriyelinin önemli bir kısmı geçici koruma statüsü (GKS) altında yaşıyor. Bu statü, sığınmacılara Türkiye’de bulundukları süre boyunca hukuki bir statü sağladı.
GKS kapsamındaki Suriyeliler, 13 yıllık süreç içerisinde Türkiye’de yeni hayat kurma çabası içinde oldular; iş kurdular, istihdama dahil oldular ve eğitimlerine devam ettiler. TEPAV’ın raporuna göre, Suriyeliler Türkiye’de 15 binden fazla şirket kurmuş ve bu şirketler 250 bin kişiye geçim kaynağı olmuştur. Bu şirketler, Türkiye’nin özellikle Ortadoğu ülkelerine ihracatına da önemli katkı sağlamıştır. Suriyeliler ayrıca tarım, sanayi ve hizmet sektörlerinde iş gücü olarak önemli bir rol üstlenmiştir. Bu katılım, sadece mavi yaka değil, beyaz yaka profesyonel mesleklerde de önemli bir insan kaynağı oluşturmuştur.
Demografik açıdan bakıldığında, Türkiye’deki Suriyeli nüfusun önemli bir kısmı gençlerden ve çocuklardan oluşuyor. 1,5 milyon civarında 15 yaş altı çocuk geçici koruma altında bulunurken, bunların 1 milyonu eğitim sistemine dahil edilmiştir. Yükseköğretimde ise 60 bin Suriyeli öğrenci eğitim görüyor. 2013 yılından beri yükseköğretimden mezun olanların sayısının 50 binin üzerinde olduğu tahmin ediliyor.
Geçici Koruma Altında Kurulan Hayatlar
Buradan da anlaşılacağı üzere, 13 yıldan fazla bir süredir Türkiye’de ikamet eden Suriyeli sığınmacılar, geçici olarak düşünseler de Türkiye’de yeni bir hayat kurdular. Avrupa’daki Türk kökenlilerde görüldüğü gibi, memlekete dönüş hayalleri tamamen kaybolmadı, ancak bulundukları yerlerde yaşamlarını inşa etme çabaları ön plana çıktı. Suriyeliler’in kurdukları şirketler, iş hayatına dahil olmaları ve Türk eğitim sistemi içerisinde okul hayatlarını devam ettirmeleri, bu anlamda geçici koruma statüsünde olsalar da yaşamlarını inşa etme telaşı içinde olduklarını gösteriyor. Bu durum, doğal bir insani refleks olarak tüm göç topluluklarında sıkça görülen bir olgu.
13 yıldan fazla bir sürede sonunu göremedikleri bir savaşın da etkisiyle sığındıkları ülkelerde yeni yaşam kuran bu insanların büyük kısmı için, gitmek isteseler de hem Suriye’deki belirsizlikler hem de Türkiye’de kurdukları yaşamların gereklilikleri kesin karar vermelerini engelliyor. Uluslararası Göç Örgütü’nün (IOM) araştırmaları, sığınmacıların dönüş oranının sığındıkları ülkedeki kalış süresiyle ters orantılı olduğunu gösteriyor. İlk 5 yılda geri dönüş oranı yüksek olurken, 10 yıldan sonra bu oran üçte bire düşüyor. Dünyadaki göç ve sığınmacı hareketliliğinde görülen bu eğilim Suriyeli sığınmacılarda da farklı olmayacaktır. Türkiye’de ortalama 10 yıldan uzun bir süredir yeni bir hayat kuran insanlar, her ne kadar bir an önce zorla uzaklaştırıldıkları ülkelerine dönmek isteseler de hem burada kurdukları hayat hem de anavatanlarının maruz kaldığı yıkım, bu dönüşü hemen uygulamaya geçirmelerini zorlaştıracaktır.
Geri Dönüşü Zorlaştıran Nedenler
Geri dönüşü zorlaştıran nedenler arasında Türkiye’de inşa ettikleri yeni hayatın yanında Suriye’nin ciddi şekilde zarar gören kamu hizmetleri altyapısı ile konutların kısmen veya tamamen zarar görmesi de bulunuyor. Humus, Hama, Halep, Şam gibi büyük şehirler ve birçok küçük kasaba çatışmalarda zarar görmüş durumda. 2023 yılındaki 6 Şubat depremi de Suriye’de ciddi hasara yol açmıştı. Dünya Bankası raporuna göre Türkiye’deki sığınmacıların yarısından fazlasının geldiği Halep’te konutların %8’i tamamen yıkılmış, %23’ü kısmen zarar görmüş ve şehir en çok etkilenen yerler arasında yer almıştır. Sağlık sektörü özellikle hedef alınmış, 15 şehirdeki sağlık altyapısının yaklaşık yarısı zarar görmüş ve %11,2’si tamamen yıkılmıştır. Eğitim kurumlarının da benzer şekilde %42’si zarar görmüş, %6,8’i tamamen yok edilmiştir.
Fiziki altyapının yeniden inşa edilmesi ciddi bütçe ve zaman gerektiriyor. Dünya Bankası’nın bir raporuna göre, Suriye’nin 14 şehrinin fiziki altyapısının maliyeti 7-8 milyar dolar civarında. Ekonomik olarak iflas etmiş bir ülke olan Suriye, hem kendisine zarara uğratan ülkelerden tazminat talep etmeli hem de uluslararası toplumun finansal destekleriyle altyapısını yeniden inşa etmeli. Bunun için başta ABD ve Avrupa Birliği olmak üzere ambargo uygulayan ülkelerin bu ambargoları şartsızca kaldırması gerekiyor.
Ayrıca Suriye’nin yeniden inşasını hızlandırmak için 2024 yılında sekizincisi düzenlenen Brüksel Bağışçılar Konferansı’nın yeni bir perspektifle ele alınması gerekir. Yeni dönemde bu konferansın koordinasyonu ve ev sahipliği, 13 yıllık kriz boyunca en büyük yükü alan Türkiye tarafından üstlenilmeli. Bu sayede, uluslararası yardımların etkin bir şekilde yönetilmesi sağlanabilir. Ayrıca, Suriye’de kurucu bir meclisin oluşturulması, anayasa yapımı ve demokratik seçim süreçleri gibi temel adımların hızlandırılmasında Türkiye’nin liderliği hayati bir rol oynayabilir.
Geçici Koruma Statüsünden Kalıcı Çözümlere: Yeni Göç Politikaları
Türkiye, Suriyeli sığınmacıları geçici koruma statüsünde barındırıyor. Ancak rejimin devrilmesiyle birlikte yeni bir dönem başladı ve bu statünün yeni şartlara göre kademeli olarak dönüştürülmesi gerekiyor. GKS zor dönemde Suriyeli sığınmacılara koruma sağladı. Ancak yeni dönemde Suriyeli sığınmacıların hem kendi hayatlarını öngörülebilir bir şekilde inşa etmeleri ve hem anavatanları hem de Türkiye için sağlayabilecek katkıları en üst düzeyde verebilmeleri için GKS statüsü yeterli değil.
Bu statünün artık yeni şartlarda Türkiye’nin göç politikaları ve Suriye’nin yeniden inşasına katkı çerçevesinde yeni hukuki statülere evrilmesi gerekiyor. Geçici Koruma Yönetmeliği’nin 11. maddesi, bu değişiklikler için idareye yetki veriyor. Bu kapsamda, yatırımları olanlar, çalışanlar ve öğrencilerin ülkede kalma statüleri yeniden tanımlanabilir. Ülkelerine dönmek isteyenler için, rahatça gidip gelebilecekleri bir vize uygulamasının hayata geçirilmesi önem arz ediyor. Kişilerin GKS statüsünü sonlandırıp Türkiye ile bağlarını bir anda kesmeye zorlamak insani olmadığı gibi stratejik vizyona da uymaz. Bu bağlamda, Türkiye’nin Suriye’deki istikrar ve kalkınma politikasına önemli insan kaynağı sağlayacak Türkiye’de yaşamış ve eğitim almış bu kişilerin iki ülke arasında kalıcı ve sağlam bir bağ inşa etmesine imkân sağlayacak esneklikte vize ve ikamete kavuşturulmaları esas olmalı.