'Beşşar Esed'

Bir Diktatörün Düşüşünü Görmek

Suriye'de 54 yıllık Baas rejimi çöktü. Yaklaşık olarak 14 yıldır iç savaşa sahne olan ülkede Beşşar Esed'in iktidarının çöküşü kutlanıyor. Peki, Suriye'deki aktörler kim ve bundan sonraki süreçte jeopolitik denklem nasıl değişecek?

Fotoğraf: Hanohiki/Shutterstock

Bir süredir artık pek de umursanmayan bir mesele olan Suriye iç savaşı, 27 Kasım’dan bu yana dünya gündeminde tekrar önemli bir yer işgal etmeye başladı. Yıllar boyunca Suriye’deki çatışma hâlinin donduğu ve Esed rejiminin -her ne kadar fiili olarak bölünmüş bir Suriye olsa da- kaçınılmaz galip olduğu görüşü hakimdi. Bu yüzden Avrupa ve Türkiye’de hem basında hem göçmen karşıtı siyasilerin dilinde “Suriye artık güvenli, savaş bitti” gibi cümleler sıklıkla duyulur olmuştu.

Bununla birlikte Suriye’ye yönelik uluslararası ilginin azaldığı, ve daha önce bölgede varlık gösteren devletlerin kaynaklarını  başka küresel sorunlara yönlendirdiği de biliniyordu. Bu şartlar altında bir çok Arap devleti 2023’ten itibaren Esed’le toplu olarak yeniden temasa geçerek Esed’in statüsünü normalleştirme adımını atmışlardı. Buna ek olarak ilk ayaklanmalardan itibaren Esed rejiminin karşısında bir pozisyon alan Türkiye’nin daha bir kaç ay öncesine kadar Esed rejimi ile diplomatik temaslar kurma yönünde adımlar attığı haberleri de medyaya yansımıştı.

Esed’in kalıcılığına kesin gözüyle bakılan bir durumdan bugüne nasıl gelindiğini anlamak için bazı noktaları açıklığa kavuşturmak gerekiyor.  Bunun için, 27 Kasım’dan itibaren, Beşşar Esed’in liderliğini yaptığı Suriye Rejimine muhalefet eden grupların art arda Halep, Hama, Humus ve son olarak 8 Aralık Pazar günü başkent Şam’ı ele geçirmesi ve rejimin düşmesi ile sonuçlanan sürece bir göz atalım.

Suriye’deki Aktörler Kimler?

Son günlerde yaşanan süreçlerde adını sıkça duyduğumuz üç temel Suriyeli rejim karşıtı aktör var. Ancak bu aktörlerin hiçbirinin homojen gruplardan oluşmadığını ve irili ufaklı bir çok örgütten oluştuğunu belirtmekte fayda var. İlk aktör olan Heyet-i Tahrir el Şam (HTŞ) El Kaide’den türemesine rağmen bu örgütten ayrılmış, hâlen Birleşmiş Milletler, Amerika Birleşik Devletleri ve Türkiye’nin terör örgütleri listesinde yer alan bir grup. İkinci önemli aktör olan Suriye Milli Ordusu (SMO) ya da eski adıyla Özgür Suriye Ordusu (ÖSO) Suriye’de Esed rejimine karşı ayaklanmanın başladığı yıllardan itibaren Amerika Birleşik Devletleri ve özellikle Türkiye tarafından desteklenmiş “meşru muhalif” olarak görülen oluşum. Sahadaki üçüncü önemli aktör ise özellikle Fırat’ın doğusunda hakimiyet kuran ABD destekli PYD/YPG yani Türkiye tarafından PKK’nın Suriye kolu bir terör örgütü olarak kabul edilen Kürt milisleri ve ana gövdesini bu yapının oluşturduğu ancak bazı Arap grupları da içine alan Suriye Demokratik Güçleri (SDG)’dir.

Yaklaşık iki hafta önce başlayan hareketlilikte İdlib bölgesinden başlayarak yapılan bu operasyonlar HTŞ, Halep’in doğusundan başlatılan operasyonlar ise SMO çatısı altında gerçekleştirildi. Bu örgütlerin koordineli bir şekilde yürüttüğü bir operasyon sonucu Suriye rejimi düşmüş oldu. Suriye’de bir kaç hafta öncesine kadar en önemli aktör kabul edilen rejim ordusu ise muhalif grupların ilerleyişine büyük bir direnç göstermedi ve 8 Aralık günü Esed rejiminin sona erdiğini duyurdu.

Neden Şimdi?

Peki bu operasyonlar neden şimdi yapıldı ve artık iktidarı bırakmayacağı düşünülen Beşşar Esed’in rejimi nasıl bir anda çöktü? Aslında bu sorunun cevabı dünyanın farklı bölgelerinde yaşanan farklı çatışmalarda gizli. Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki, Suriye rejimini yıllardır ayakta tutan şey kendi gücü değil müttefiklerinin gücü idi. Özellikle Rusya’nın ve İran’ın desteği ile ömrünü uzatan rejim, güncel konjoktürde bu devletlerin başka cephelerde yürüttüğü savaşın sonucu olarak korumasız kalmıştı.

Malum olduğu üzere 2022 yılından beri Rusya, Ukrayna’da bir savaş yürütüyor. Bu savaşın Rusya’ya maliyeti yüksek oldu ve bu yüzden Rus kuvvetlerinin Suriye’deki birlikleri ve Wagner özel ordusunun kuvvetleri Ukrayna’ya kaydırıldı. Hatta çok sınırlı olmakla birlikte bazı Esed yanlısı Suriyeli savaşçıların bile karşılığında maaş ve Rus vatandaşlığı verilerek Rus saflarında savaştırılmak üzere Ukrayna’ya götürüldüğü Suriye İnsan Hakları İzleme Örgütü tarafından raporlaştırılmıştı.

Diğer taraftan İran desteğini zayıflatan gelişmeler de oldu. Özellikle 7 Ekim 2023 sonrası süreçte İran-İsrail arasında gerginliğin yükselmesi ve İsrail’in Lübnan’a saldırması ile paralel olarak 2012 yılından beri Suriye’de rejim saflarında savaşan Hizbullah milisleri Lübnan’a çağırılarak İsrail’e karşı olan savaşta yerlerini aldı. İsrail saldırılarında Hasan Nasrallah ve lider kadrosundan bir çok önemli ismi kaybeden Hizbullah da yara aldı. Yani Suriye’deki rejim karşıtı güçlerin bu operasyona başlamaları için bütün şartlar oluşmuş durumdaydı. Rusya’nın, İran’ın ve Hizbullah’ın desteği olmadan rejime bağlı güçlerin alan hakimiyetini sağlaması pek de olası değildi.

ABD’de Donald Trump’ın seçimi kazanması da mevcut durumu değiştiren faktörlerden birisi oldu. Ukrayna’daki savaşı bitireceğini seçim süreci boyunca dile getiren Trump’ın resmî olarak başkanlık koltuğuna oturmasından önce Biden yönetimi Ukrayna Ordusuna verdiği silahların Rusya topraklarında da kullanılmasına izin verdi.

Ayrıca son aylarda Ukrayna özel kuvvetlerinin Suriye’de de Rusya’ya karşı operasyonlar yürütmek için sınırlı birliklerle de olsa bölgede yerini aldığı konuşuluyordu. Eylül ayında bu kuvvetlerin İdlib-Halep hattında olduklarına ve bir Rus askeri tesisine saldırı düzenlediğine dair haberler çıktı. Hatta ekim ayında İdlib’teki HTŞ yönetimiyle irtibata geçerek ortak düşman Rusya’ya karşı bazı ortak faaliyetlerin yürütülmesine yönelik girişimlerde bulundukları biliniyor. İran tarafından da Suriye’de rejim karşıtı güçlerin ilerleyişi ile ilgili olarak ABD ve Ukrayna’nın sorumlu olduğuna dair açıklamalar gelmişti.

Esed Rejimi Düştü, Peki Şimdi Ne Olacak?

54 senelik diktatörlük, 14 senelik iç savaşın perişan ettiği ülke Suriye’de rejimin düşmesi senelerdir Esed’in katliamlarına maruz kalan ve zorla yerinden edilen milyonlarca Suriyeli tarafından sevinç çığlıkları ile karşılandı. Yüz binlerce masumun katili Esed’in kanlı rejimi çökmüş olsa da, son bilgilere göre kendisi ailesi ile beraber Rusya‘ya sığındı ve muhtemelen işlediği savaş suçları için hiç yargılanmadan refah içinde ömrünü sürdürecek.

Şam’da yeni kurulacak rejim belli ki HTŞ liderliğinde kurulacak. Ancak belirtmek gerekir ki realitede kabaca -Türkiye’nin güvenliğini sağladığı bölgeler hariç- üçe bölünmüş bir Suriye var. Şam’ın ele geçirilmesi Suriye’deki iç savaşın tamamen bitmesi için yeterli bir gelişme değil. Suriye’de gerek Fergana Vadisi’nden, gerek Doğu Türkistan’dan, gerekse Çeçenistan’dan gelen bir çok yabancı savaşçı bulunuyor.

Mevcut durumda Şam’ı kontrolü altına alan HTŞ, Batı bloğunun “terörist” dediği bir grup. Özellikle de geçmişte El Kaide’ye bağlı bir grup oldukları düşünüldüğünde -her ne kadar sonrasında onlarla savaşmış olsalar da- ülkede teokratik bir düzen kurmaları bekleniyor. Bu durumda ülkedeki etnik ve dinî/mezhepsel çeşitlilik nedeniyle iç savaşın devam etmesi ya da yeni zulümlerin oluşması da olası. HTŞ lideri Muhammed el Colani’nin geçmiş yıllardaki söyleşilerinde “Aleviler ve Hristiyanlardan kurtulacağız” gibi sözler sarfetmiş olması Suriye’de yeni bir Sünni teokratik düzeninin kurulma ihtimalini göz önüne getiriyor.

Ancak o yıllardan beri Colani’nin repütasyonunda da değişiklikler oldu ve kendisini İran’ın Orta Doğu’daki etkisini sınırlamak için bölgesel ve Batılılar ile iletişim kurabilecek bir ortak olarak tanıttığını söyleyebiliriz. Özellikle, 2023’te IŞİD lideri Ebu Hüseyin El-Hüseyni el-Kureyşi‘nin öldürülmesi de dahil olmak üzere IŞİD’e karşı operasyonlar yürütmüştü. Colani’nin bir kaç gün önce CNN‘e verdiği söyleşide “kurumlara dayalı bir hükûmet ve halk tarafından seçilen bir konsey” oluşturma planlarından bahsettiğini göz önünde tuttuğumuzda eskisi kadar radikal fikirlere sahip olmadığını söylemek mümkünse de temkinli olmak gerekiyor.

Ayrıca belirtmek gerekiyor ki PYD/YPG liderlerinin “HTŞ ile anlaşabileceğimizi düşünüyorum” ifadelerini kullanmış olması Suriye’nin defacto olan bölünmüş durumunun resmileşme ihtimalini düşündürüyor. Suriye’deki en büyük gruplardan birisi olan Türkiye’nin desteklediği Suriye Milli Ordusu’nun alacağı tavır da Suriye’deki gelecek rejimin nasıl bir politika takip edeceğinin belirlenmesinde etkili olacaktır.

Rejimin Düşüşü Bölgesel Denklemi Nasıl Etkileyecek?

Suriye’de rejimin düşmesinin bölge üzerinde muhakkak ki önemli etkileri olacaktır. Suriye, Ortadoğu’daki İran-İsrail geriliminde önemli bir yere sahipti. Suriye’de rejimin düşüşünün bazılarının Direniş Ekseni, bazılarının da Şii Hilali olarak adlandırdığı İran-Irak-Suriye-Lübnan-Yemen hattını İsrail karşısında zayıflattığı su götürmez bir gerçek. Çünkü Esed’in düşüşü İsrail tarafından memnuniyetle karşılandı ve İsrail savaş cephesini Esed’in düşmesiyle daha net bir şekilde Suriye’ye kadar genişletme imkânı buldu. İsrail güçleri, İsrail-Suriye arasındaki tampon bölgede yer alan Hermon Dağı’nın Suriye tarafını işgal etti. Her ne kadar sınırdan açıklama yapan Netanyahu bunun İsrail’in sınır güvenliği için geçici bir önlem olduğunu söylese de, Esed sonrası Suriye’de birlik beraberlik içinde istikrarlı bir rejim kurulamaması hâlinde İsrail’in Suriye’yi hedefleyebileceği düşünülüyor.

Rejimin Düşüşünün Avrupa’ya Etkisi Ne Olabilir?

Esed rejiminin düşüşü, Avrupa’yı şu açıdan ilgilendiriyor: Esed’in zayıflaması, aynı zamanda Orta Doğu’da Rusya’nın etkisinin zayıflamasının bir göstergesi. Rusya ve İran’ın, Esed’in bu kadar hızlı düşmesini engelleyememiş olması yahut Rusya’nın Ukrayna’daki avantajını koruyabilmek adına Suriye’yi feda etmiş olması Batı Bloğu karşısında Rusya-İran hattını gerileten bir gelişme olarak okunuyor. Ancak Rusya’nın Suriye’den geri çekilişi Ukrayna’da daha güçlü bir şekilde savaşa devam ederek alan hakimiyetini arttıracağının da habercisi.

Trump, ocak ayında iktidara geldiğinde muhtemelen sahadaki durum ne ise o şekilde bir ateşkes ve anlaşma sağlanacak. Rusya’nın da bu yüzden Ukrayna’nın daha büyük stratejik öneme sahip olmasından ötürü güçlerini oraya kaydırarak ocak ayına kadar elindeki toprakları maksimumda tutmak istediği düşünülüyor.

En Önemli Soru: Mülteciler Geri Dönecek mi?

Suriye iç savaşı ve Esed rejiminin katliamları nedeniyle 13,8 milyon kişi yerinden edildi. Bunların yaklaşık yarısı Suriye içinde yer değiştirirken resmî sayılara göre 6,4 milyon Suriyeli başka ülkelere sığınmak zorunda kaldı. Dünya üzerindeki en büyük göç dalgaları Suriyeliler tarafından gerçekleştirildi. Resmî verilere göre yaklaşık olarak 4 milyon Suriyeli Türkiye’de yaşarken bir milyondan biraz fazlası Lübnan’da yaklaşık bir milyon kişi Avrupa’da, birkaç yüz bin kişi ise Ürdün’de yaşıyor.

Esed rejimin çökmesi ile birlikte gündeme gelen en büyük sorulardan birisi “Suriyeli sığınmacılar artık evlerine dönebilir mi?” sorusu oldu. Geçtiğimiz yıllarda Danimarka gibi bazı Avrupa ülkelerinin “Rejim kontrolündeki bölgeler güvenli” diyerek Suriyelilerin iltica başvurularını reddettiği basına yansımıştı. Aslında Suriye, iç savaş başladığından beri güvenli bir ülke değil. Esed rejimi düşmeden önce güvenli olmayan Suriye’de bugün de büyük bir değişiklik yok. Ülkenin farklı örgütler arasında paylaşılmış olması, bu örgütlerin ortak bir adil hukuk sisteminin olmaması gibi meseleler Suriyelilerin geri dönüşünün önündeki hayati engelleri oluşturuyor. Ayrıca ülkenin istihdam, sosyal ve eğitim politikaları açısından güvenli bir gelecek sunamayacağı da mevcut durumda bariz bir gerçeklik.

Bu açıdan bakıldığında mevcut belirsizlik içinde hem Avrupa hem Türkiye hem de diğer ülkelerde bulunan Suriyeli sığınmacıların Suriye’ye geri gönderilmesi gibi bir seçeneğin düşünülmemesi gerekir. Her ne kadar medyaya yansıyan haberlerde bazı Suriyelilerin aileleri ile birlikte rejimden kurtarılan bölgelere, kendi evlerine geri döndüğü görülse de bu ancak “gönüllü bir geri dönüş” çerçevesinde olabilir. Gitmek isteyenlere gitme hakkı verilmekle beraber, mevcut kaosun içindeki Suriye’ye geri göndermeler yapılamaz. Suriye’de işleyen adil bir hukuk sistemi oluşmadan, ülkenin toprak bütünlüğü anayasal bir demokrasi çerçevesinde güvence altına alınmadan Suriyelilerin geri dönüşüne dair çağrılar yapmak bu kişileri hedef göstermek anlamına gelmektedir.

Esed’in Ardından: Bir Diktatörün Düşüşü Kutlanacak Bir Şeydir

Esed hükûmeti Suriye iç savaşı boyunca çok sayıda savaş suçuna imza atmış ve kimyasal silahlarla dahi saldırılar gerçekleştirmiştir. Bundan 11 yıl önce henüz savaşın ilk yıllarında BM İnsan Hakları Yüksek Komiseri Navi Pillay, BM tarafından yürütülen bir soruşturmadan elde edilen bulguların Esed’in savaş suçlarıyla ilişkisini açığa çıkardığını ifade etmişti. Yeni kurulacak rejimde, Suriye’de yaşanan korkunç katliam ve acıların iyileşebilmesi için, sorumlular hukuk ve insan hakları ihlalleri konusunda hesap vermelidir.

2011’de Suriye’de ayaklanmanın başlamasından bu yana Uluslararası Af Örgütü, Suriye rejim güçlerinin, Rusya ve İran desteğiyle, muhalefet tarafından kontrol edilen bölgelerde sivil evlere, hastanelere ve tıbbi tesislere ayrım gözetmeksizin ve doğrudan saldırılar gerçekleştirdiğini, genellikle varil bombaları, yangın çıkaran silahlar ve uluslararası alanda yasaklanmış mühimmatları kullanarak yaptığı ihlalleri belgeliyor.

Esed’ın kendi sivil halkıma yönelik yaptığı zulüm saymakla bitmez. Bu yüzden Esed rejiminin düşüşü muhakkak ki memnuniyetle karşılanması gereken bir gelişmedir. Milyonlarca Suriyeli bugün Esed’in gidişini kutluyor. Bize düşen de Suriyeli kardeşlerimizle birlikte sevinmektir. Ancak temkinli olmakta da fayda var. Zira Suriye’deki mevcut durumda, kalıcı bir barış olduğuna inanmak da gerçekçi değil. HTŞ, SMO ve SDG gibi Suriye içi yapıların, rejim kalıntılarının nasıl bir Suriye inşa edeceğini görmeyi beklememiz gerekiyor. Ayrıca bölgesel jeopolitik denklemde özellikle İsrail’in neler yapacağı, yapmak isteyeceği de süreci belirleyen faktörlerden olacak. Bu nedenle Beşşar Esed rejiminin düşüşünü, bölgede daha büyük şiddet ve çatışmalar için bir başlangıç olarak gören uzman görüşler de mevcut.

Suriye’de insan haklarına saygılı, demokrasinin ve azınlık haklarının anayasa ile güvence altına alındığı bir rejim inşa edilmesi en büyük ümidimiz. Bu rejim de ancak BM Güvenlik Konseyinin 2015 yılında verdiği, 2254 sayılı karar çerçevesinde kurulabilecektir. Suriye’deki krizi çözmek için bir yol haritası sunan karara göre Suriye’nin egemenliği, birliği ve toprak bütünlüğü esastır.  Bir çok yerli ve yabancı aktöre bağlı olarak geleceği belirlenecek olan Suriye’ye dair ümitli olmayı kendime öğütlerken, Yanis Varoufakis‘in şu sözlerini tekrar ediyorum: “Bir diktatörün düşüşünü görmek her zaman büyük bir mutluluktur.”

Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler