Avrupa ve Türkiye’nin Başarısız Sınavı: Sığınmacıların “Gönüllü” Dönüşü
Geçtiğimiz günlerde yayınlanan bir araştırmaya göre Türkiye'de son yıllarda artan sınır dışı etme vakaları AB fonları ile sürdürülüyor. Peki Türkiye'ye yönelik kötü muamele suçlamalarının içeriği nedir? Türkiye sığınmacılar konusunda ne kadar başarılı bir sınav veriyor?

Suriye iç savaşının başlamasının hemen ardından Türkiye’ye gelmeye başlayan Suriyeli sığınmacılar meselesi özellikle son on yıldır Türkiye’de siyasetin ve medyanın gündemini meşgul ediyor. Son on yılda, Suriye iç savaşı kaynaklı göç dalgaları dışında ayrıca Taliban yönetiminden kaçan Afgan sığınmacılar da Türkiye’ye gelmek zorunda kaldı.
Son yıllarda, özellikle Türkiye’de yaşanan ekonomik problemler ve sığınmacı karşıtlığının artmasıyla birlikte Türkiye’nin göçmenleri sınır dışı etme çabalarını artırdığı da görülüyor. Yüz binlerce Suriyeli ve Afgan sığınmacı Türkiye’den geri gönderiliyor. Avrupa Birliği’nin “para öderim, sığınmacı kabul etmem” yaklaşımı ile Türkiye’nin yer yer insan insan hakları ihlalleri barındıran uygulamaları arasında kalan sığınmacılar ise korku içinde yaşamaya devam ediyorlar.
Sınır Dışı Etme Altyapısı AB Fonları ile Kuruldu
Lighthouse Reports’un farklı Avrupalı medya organları ile işbirliği içinde yaptığı bir araştırma, Türkiye’deki sınır dışı etme sisteminin AB fonları kullanılarak kurulduğunu ortaya çıkardı.
Araştırma, Türkiye’de yaklaşık 30 geri gönderme merkezinin inşası ve bakımı için 213 milyon avroluk AB fonu kullanıldığı bulgusuna ulaştı. Türkiye’nin bu fonları, göçmenleri sokaklarda takip etmek ve toplamak için kullanılan parmak izi sistemlerini genişletmek ve geri gönderme merkezlerini dikenli tel ve yüksek duvarlarla donatmak için kullandığı belirtiliyor. Lighthouse Reports‘un araştırması geri gönderme merkezlerinde tutulan sığınmacıların genellikle hukuki yardımdan mahrum bırakıldığını, sağlıksız ve aşırı kalabalık merkez koşullarının yanı sıra tacize ve hatta işkenceye maruz kaldığını gösteriyor. Birçoğu ise kaçtıkları ülkelere gönüllü olarak geri döneceklerini belirten belgeleri imzalamaya şiddetle zorlanıyor.
Suriyeli ve Afgan erkekler, kadınlar ve çocuklar, işkence ve istismara maruz kaldıkları AB tarafından finanse edilen geri gönderme merkezlerinde tutuluyor ve ardından bazen ölümcül koşullara zorla sınır dışı ediliyorlar.
22 farklı AB fonlu geri gönderme merkezinde gözaltına alınan 37 kişi, Türk, Suriyeli ve Afgan yetkililer ve eski geri gönderme merkezi personeli de dahil olmak üzere 100’den fazla kaynakla görüşerek hazırlanan raporda kötü koşullar, sistematik şiddet ve “gönüllü” geri gönderme belgelerini imzalamaya zorlanma gibi tutumlar kaydedildi.
AB’nin İkircikli Yaklaşımı
Yayınlanan raporda AB tarafına da çok fazla eleştiri var. AB’nin yürütme gücünü elinde bulunduran Avrupa Komisyonu’nun fonların kullanım şekline dair sivil toplumdan, diplomatlardan ve hatta kendi personelinden gelen uyarıları defalarca görmezden geldiği de ortaya koyuluyor.
Lighthouse Reports’un araştırmasının ardından AB tarafından açıklama da gecikmedi. AB, Türkiye’yi AB tarafından finanse edilen geri gönderme merkezlerinde sığınmacılara kötü davranıldığı iddialarını araştırmaya çağırdı. AB’ye yönelik eleştirilere karşı açıklama yapan Avrupa Komisyonu’nun Komşuluk, Genişleme ve Uluslararası Ortaklıklar sözcüsü Ana Pisonero ihlal edildiği belirtilen temel hakların uygulanması ve korunmasının Türkiye’nin sorumluluğunda olduğunu dile getirdi.
Komisyon, göçü yönetmek için sınır dışı etme merkezlerinin gerekli olduğunu ve AB‘nin bunların iyileştirilmesini finanse ettiğini savunuyor. Sözcü Pisonero ayrıca “AB’nin sınır dışı etme merkezlerine yardımı, Türk makamlarının merkezlerdeki fiziksel ve maddi koşulları iyileştirme çabalarına önemli ölçüde yardımcı oldu” diyor.
AB, Suriyelileri ve Afganları kendi ülkelerine geri göndermeyi güvenli görmeyip milyarlarca avro karşılığında geçiş ülkesi olan Türkiye’yi sığınmacıların Avrupa’ya ulaşmalarını engellemek için bir tampon bölge hâline getiriyor. Özellikle 2016 yılında yapılan Türkiye-AB Göç Mutabakatı ile Türkiye hükûmeti AB’nin ödeyeceği 6 milyar avro karşılığında Suriyeli sığınmacıların Avrupa’ya ulaşmasını engelleyerek onları Türkiye’de tutmayı taahhüt etmişti. 2021 yılında bu ödeneğe ek 3 milyar avro daha eklenmiş ve toplam 9 milyar avroyu bulmuştu.
AB’nin Suriyeli ve Afgan sığınmacılar konusunda elini taşın altına koymayarak Türkiye’yi “Avrupa sınırlarının muhafızı” olarak konumlandırması insan hakları kuruluşları ve sivil toplum tarafından bolca eleştiriye tabi tutuluyor.
AB’nin göç ile imtihanında kendi değerlerini görmezden gelen tavrı alışılmadık bir şey değil. Daha öncesinde Lighthouse Reports, Bellingcat ve Der Spiegel gibi medya organları, Yunan kara sularında defalarca gerçekleşmiş olan, AB ajansı Frontex’in geri itmelerdeki suç ortaklığını zaten açıkça ortaya koymuştu. Ayrıca geçtiğimiz aylarda yayınlanan bir araştırma da Avrupa Birliği’nin, Kuzey Afrika ülkelerindeki on binlerce siyahi göçmenin Avrupa sınırlarına girmesini engellemek için tenha bölgelere gönderilmesini amaçlayan gizli operasyonları finanse ettiği iddiasını dile getirmişti.
Türkiye’nin Sığınmacılar Konusunda İhlalleri
Geçtiğimiz Ağustos ayında medyaya konuşan İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya Türkiye’nin düzensiz göç ile mücadelede en iyi dönemini yaşadığını ve sığınmacıların artık Türkiye’ye gelmek istemediğini dile getirmişti. Lighthouse Reports’un araştırması neden sığınmacıların artık Türkiye’ye gelmek istemediğine dair bilgiler sağlıyor.
Raporda önemli tanıklıklara yer veriliyor. Dört yıldır Türkiye’de yasal olarak yaşayan 28 yaşındaki Abdul Eyse, sokakta gözaltına alınıp, AB tarafından finanse edilen bir merkezde hapsedildiğini dile getiriyor. Ardından zorla “gönüllü dönüş” belgesini imzalatılarak üzerinde AB bayrağı bulunan bir otobüsle Suriye’ye sınırdışı edildiğini belirtiyor. Geri gönderme merkezinde işkence, dayak, hakaret ve kötü muameleye maruz kaldığını söyleyen Abdul, 2019’da bir bombardımanda yaralandıktan sonra Suriye’den ayrılarak eşi ve kalp rahatsızlığı olan dört yaşındaki oğluyla Türkiye’ye sığınmış bir Suriyeli. Kendisi sınır dışı edildikten sonra geride kalan eşi ve hasta çocuğunun Türkiye’de onsuz geçinemedikleri için, Suriye’ye geri dönmek zorunda kaldığını bildiriyor. Aile şu anda AB’nin “terörist” olarak nitelendirdiği bir grup tarafından kontrol edilen ve tıbbi bakımın ciddi şekilde eksik olduğu bir şehirde yaşıyor.
Bazı durumlarda, Türkiye’den sınır dışı edilmenin sonuçları ölümcül olabiliyor. Bir çocuk babası olan Jamshid, Afgan özel kuvvetlerinin bir üyesi olarak görev yaptıktan sonra Taliban Kabil’e ilerlediğinde Afganistan’dan kaçarak 2023 yazında Türkiye’ye sığınmış birisi. İki akrabasının bildirdiğine göre, Türkiye’ye varışından bir ay sonra tutuklandı ve önce İran’a, ardından Afganistan’a sınır dışı edildi. Haftalar sonra ise boynundan ve kafasından vurularak öldürüldü.
Başka araştırmalardaki tanıklıklara göre de bu merkezlerde sıkça başvurulan bir uygulama daha var: Soğuğa maruz bırakma. Bu uygulamanın, çoğunlukla Suriyeli sığınmacılardan oluşan Şanlıurfa ve Gaziantep Geri Gönderme Merkezlerinde sıklıkla gözlemlendiği belirtiliyor. Bazı sığınmacılar zorla kıyafetleri çıkarılıp merkezlerin bodrum katlarına, 6-8 saate kadar soğuk hava verilerek bekletiliyorlar. Bu, gözaltı merkezinde bir süre geçiren birçok Suriyeli tarafından doğrulanan bir uygulama. İlgili sınır dışı merkezlerinde ikamet eden sığınmacılar tarafından defalarca tanık olunmasına rağmen, bu işkence yöntemi yetkililer tarafından reddediliyor ve uygulanmaya devam edildiği iddia ediliyor.
Türkiye tarafından yapılan hukuksuz sınır dışı işlemleri 2019 yılında Avrupa Parlamentosunda da gündem olmuştu.
Gönüllü Geri Dönüşler Gerçekten Gönüllü mü?
Bir başka tanıklık ise yine “gönüllü geri dönüş” kağıtlarının zorla imzalatıldığını gösteriyor. Gaziantep’te geri gönderme merkezi görevlilerinin sadece eşyalarını belgelediklerini iddia ederek ona ve diğerlerine imzalamaları için Türkçe evraklar verdiklerini anlatan ve Türkçe konuşan Davud, bunların gönüllü geri dönüş talebinde bulunan kağıtlar olduğunu fark ettiğini ve imzalamayanlara şiddet uygulandığını belirtiyor.
Başka araştırmaların da eski tutuklulardan topladığı bilgiler, “gönüllü geri dönüş” belgesini imzalamayı reddeden sığınmacılara karşı fiziksel ve psikolojik şiddet kullanıldığını doğuruluyor. Özellikle Şanlıurfa ve Gaziantep geri gönderme merkezlerinde kalmış sığınmacılar, zorla “gönüllü geri dönüş” için parmak izi alma sırasında el ve parmakların kırılması olayları olduğunu bildiriyor.
İçişleri Bakanlığının bildirdiğine göre “gönüllü geri dönüş” birkaç bürokratik adımdan oluşuyor. Herhangi bir geri dönüşün gönüllü, güvenli ve onurlu niteliğini sağlamak için ilgili yabancının gönüllü geri dönüş talep formunun, Birleşmiş Milletler Mülteci Yüksek Komiserliği (UNHCR) temsilcisi tarafından imzalanması gerekiyor. UNHCR memuru yoksa, bir Kızılay yetkilisi imzalayabilir; UNHCR ve Kızılay yetkililerinin bulunmaması hâlinde ise valiliklerce uygun görülen sivil toplum kuruluşu temsilcisi veya Valilik İnsan Hakları ve Eşitlik Kurulu görevlisi tarafından imzalanabiliyor.
Avrupa Komisyonunun Türkiye ile ilgili 2022 raporunda, o yıla kadar 503 bin Suriyeli’nin “gönüllü olarak geri gönderildiği” ancak UNHCR temsilcisinin imzasının bulunduğu geri gönderme sayısının ise yalnızca “yaklaşık olarak 125 bin” olduğu belirtiliyor.
İçişleri Bakanı Yerlikaya, bir önceki yıl Suriyelilerin “gönüllü” geri dönüşlerinin yüzde 113 oranında arttığını söylemişti. Göç İdaresi’ne göre, 2016 ile bu yıl 19 Eylül tarihleri arasında 715 binden fazla Suriyeli’nin “gönüllü, güvenli ve onurlu bir şekilde” geri döndüğü belirtiliyor. UNHCR sitesindeki veriler ise 2016’dan 2024 Haziranına kadar arasında yalnızca 186 bin 400 gönüllü geri dönüş dosyasında bir UNHCR yetkilisinin imzası olduğunu belirtiyor.
Avrupa Sayıştayı: Türk Makamları Yeterince Bilgi Sağlamıyor
Avrupa Birliği’nin hesap mahkemesi olan Avrupa Sayıştayı, Türkiye’deki Suriyeliler için AB finansmanına dair 2024 raporunu geçtiğimiz Nisan ayında yayınlamıştı. Bu raporda da Türkiye’de yürütülen projelerden takdirle bahsedilirken aynı zamanda Türk makamları projelerin içeriği ve finansmanın harcanma şekline dair yeterince bilgi paylaşmamaları nedeniyle eleştiriliyor.
Avrupa Sayıştayının raporunda ayrıca 2018’den beri iyileştirmeler yapılmış olmasına rağmen kaynakların yeterince optimize edilmediği ve daha somut bir etki yaratabileceği belirtilerek hem Avrupa Komisyonu hem de Türkiye’ye yönelik bir eleştiride bulunuluyor.