'Fransa 2015 Seçimleri'

Ulusal Cephe’nin Zaferi: Söyledikleri ve Söylemedikleri

Fransa’da aralık ayında gerçekleştirilen seçimlerde Ulusal Cephe’nin başarısı tüm Avrupa genelinde aşırı sağın yükseliş trendini destekler nitelikte oldu. Partinin Müslümanların oylarını alarak bu başarıya ulaşmış olması değerlendirilmesi gereken önemli bir diğer konu.

Fransa’daki seçimler öncesi kamuoyu yoklamalarında Ulusal Cephe’nin (FN-Fr. “Front National”) yüksek oy alacağı öngörülmesine rağmen Ulusal Cephe’nin seçimlerin birinci turunun galibi olarak çıkması Fransa’da yine de şok etkisi yarattı. 6 Aralık 2015 tarihli seçimlerde Marine Le Pen’in başkanlığını yaptığı Ulusal Cephe oyların yüzde 27,96’sını alırken solun temsili Sosyalist Parti yüzde 23,33, 3 partiden oluşan Sağ Birliği ise yüzde 26,89 oy oranlarında kaldılar.

Fransa’da Ulusal Cephe ivme kazanırken diğer birçok Avrupa ülkesinde aşırı sağ partiler girdikleri seçimlerden oylarını artırarak çıkıyorlar. Örneğin İngiltere’de AB ve göçmen karşıtı UKIP, aşırı sağcı Danimarka Halk Partisi, Avusturya Halk Partisi (ÖVP), Finlandiya’da Finler Partisi, Belçika’da Vlaams Belang yükselişe geçen partilerden. 28 Avrupa ülkesinin katıldığı 2014 Avrupa Parlamentosu seçimlerine de kısa bir zaman öncesine kadar marjinal sayılan ırkçı ve aşırı sağ partilerin zaferleri damgasını vurmuştu. Bu durumda neredeyse bütün Avrupa ülkelerinde olduğu gibi Fransa’da da halkın aşırı sağ ve ırkçı partilere yönelmelerinin sebebinin ne olabileceği sorusu önem kazanırken bu soru kısaca “korku ve nefretten beslenen söylemlerin halk tarafından kabul görmesi” şeklinde cevaplandırılabilir.

Ulusal Cephe ve dolayısıyla Marine Le Pen’in söylemi iki başlık altında ele alınabilir. İlki Avrupa Birliği, ikincisi ise göçmen ve Müslümanlar. Marine Le Pen 2014 seçimleri öncesi Le Figaro gazetesine verdiği röportajda 2017’de seçildiği takdirde Avrupa Birliğinden çıkmak için referandum düzenleyeceğini belirtmiştir (Le Figaro, 27 Kasım 2014). Ayrıca “ultra liberal Avrupa”, “vahşi kapitalizm”, “küreselleşmenin hasarları” ve “ABD’nin emperyalist ekonomisi” gibi konular da Ulusal Cephe lideri tarafından şiddetle eleştirilmektedir. Bu söylemin emekçi sınıf tarafından desteklendiği kamuoyu yoklamalarında ortaya çıkmıştır.

Bunun yanında Marine Le Pen’in en çok üzerinde durduğu konular “yabancı”, “göçmen” ve “Müslüman” temel kelimelerinden oluşmaktadır. Kimlik tartışmalarının “göçmenlerin istilası” gibi retorikler üzerinden ve işgücü piyasası sorunlarıyla birlikte anılması 1970 yıllarında Yves Le Gallou tarafından gündeme getirilmiştir. Bu yaklaşım göçmen karşıtı olmayı etnik veya kültürel sebeplere değil, ekonomik boyutlara dayandırarak meşrulaştırmaya çalışmaktadır. Marine Le Pen de bu argümana sarılarak partisinin Fransa’daki tek işçi partisi olduğunu iddia etmektedir. Bu söylem 2012 seçimlerinin ilk turunda işçilerin yüzde 29’nu cezbetmiştir. Böylece ülkenin içinde bulunduğu sıkıntılar “dışarıdan” kaynaklanan sorunlar olarak görülmekte, açık ve hoşgörülü bir toplum fikri sürekli reddedilmektedir. Aynı şekilde Ulusal Cephe göçmen karşıtlığını ırk üzerinden yapmaktan ziyade medeniyet ve kültürel boyuta dayandırmakta, Avrupa/Batı medeniyeti ve kültürü ile Müslüman medeniyet ve kültürünün uyumsuzluğuna vurgu yapmaktadır.

Bu minvalde Müslüman ülkelerden gelen göçmenlere Avrupa kimliğini tehdit ettiği gerekçesiyle Ulusal Cephe seçmeni tarafından şiddetle karşı çıkılmaktadır. Bu anlayışa göre İslam, Katolik Fransa için büyük tehdit oluşturmaktadır. Bu konuda tartışmalar Müslüman varlığını simgeleyen helal kesim, sokakta namaz kılma, katedral camiler üzerine odaklanmaktadır. Marine Le Pen’in “Müslümanların Fransa’ya göçünün bir gerileme emaresi olduğu”na dair açıklamasını da bu çerçevede değerlendirmek gerekmektedir.

Sosyolog Jean Baubérot’un da ifadesiyle Ulusal Cephe “Müslüman istilası”na karşı sahte bir laiklik anlayışı geliştirmektedir. Bu doğrultuda Marine Le Pen’in 2012 seçimlerinde Müslüman cemaatlerin tanınmamasına dair bir ilkenin Anayasa’da yer alması gerekliliğine dair seçim vaadi iyi bir örnektir. Marine Le Pen 2012 seçim kampanyası esnasında Le Monde gazetesinde çıkan röportajında, “Laiklik, özgürlük gibi tartışılmasına imkân olmayan bir konudur. Her zayıflama sürecinde yeni talep alanları oluşacaktır. Bu anlamda cemaatleşmeyle ve sokakta dinî simgelerle mücadele etmek gerek.” ifadeleriyle bu sahte laiklik anlayışının da altını çizmiştir (Le Monde, 21 Eylül 2012).

Marine Le Pen’in toplayıcı unsur olarak gördüğü “Cumhuriyetleşme” fikrinin kökünde laikliği reddettiği gerekçesiyle karşı çıktığı İslam yatmaktadır. Avrupa’nın milliyetçi popülist gruplarında oluşan İslam karşıtlığı artık toplumun geniş bir kesimine hızlı bir şekilde yayılmaya devam etmektedir. Bunun yanında Marine Le Pen Yahudilerin de desteğini almak istediğini belirtmiştir. Nitekim Paris saldırıları ardından Ulusal Cephe’ye destek veren Yahudilerin sayısında artış gözlemlenmektedir.

Ulusal Cephe’yi oluşturan üyelere bakıldığında partinin farklı amacı güden birbirine zıt kesimleri bir araya getirdiği söylenebilir. Örneğin eşcinsel evliliklere karşı çıkan katı Hristiyanlık anlayışını benimseyen kesimlerle, Müslümanların homofobik olduğu iddiasını taşıyan bazı eşcinseller aynı anda Ulusal Cephe’de buluşabilmektedir. Öte yandan Ulusal Cephe’nin “İslam’ı ve Müslümanları şeytanileştirme” politikalarının en çok Hristiyan gençleri cezbetmekte olduğu da görülmektedir. 2012 seçimlerinde Ulusal Cephe’ye oy veren Hristiyan gençlerin oranı yüzde 27 olarak kayıtlara geçmiştir.

Ulusal Cephe’nin göçmenler, Müslümanlar ve Müslüman bir kültürün baskın olduğu ülkelerden gelen kişiler hakkındaki yaklaşımının dışlayıcı ve ötekileştirici olduğu gerçeği ortadayken isimleri Ali, Musa, Hamid, Farid, Karima, Meryem olan Kuzey Afrika, yani göçmen kökenli olan birçok kişi seçimlerde Ulusal Cephe’yi desteklediğini belirtmiştir. Çelişkili gibi görünen bu durum, bu kimselerin hem Fransız toplumu tarafından hem de kendi Müslüman cemaatleri tarafından dışlanmaları ve ayrımcılığa maruz kalmaları ile açıklanabilir. Bu kişilerin tamamı, iddia ettikleri sözde bir İslamcılığın yükselmesi ve Müslümanların görünürlüklerinin artması gibi “sorun”lar üzerinden ortak noktada buluşmaktadır. Medyaya yansıyan örneklerden bir tanesi durumu aydınlatmaya yetecektir: Evli ve iki çocuk annesi Karima, 2002 yılında Fransız vatandaşlığına geçmiş ve her seçimde Ulusal Cephe’ye oy verdiğini ifade etmiştir. Karima bu tercihi şu şekilde gerekçelendirmektedir: “Ulusal Cephe’ye verdiğim oy ‘ayaktakımı’ olarak tanımladığım bazı Arap Müslümanlara tepkidir. Bunlar Fransız toplumunu çürütmüşlerdir. En azından önceden banliyölerde yaşıyorlardı, şimdi ise benim de yaşadığım Paris’in en şık semtinde yaşıyorlar.” Karima’ya göre Fransa’da doğmuş Fas kökenli Fransızların ülkelerine (Fransa) hiçbir bağlılık göstermemeleri kabul edilemez ve Ulusal Cephe iktidar olduğu takdirde bunların elinden hak etmedikleri Fransız vatandaşlığını alacaktır (France24, 27 Nisan 2012).

Kültürel açıdan uyumlu oldukları görülürken sosyal veya ekonomik uyumlarını gerçekleştiremeyen bu gençlerin çok bağlandıkları ve idealize ettikleri “ana vatanları” tarafından da reddedildikleri bir gerçektir. Böyle bir durumda nasıl oluyor da bu gençler Ulusal Cephe’ye yönelebilmektedir? Bu tutumda Ulusal Cephe’ye oy vermekle Fransız toplumuna entegre olunacağına dair bir algı rol oynamaktadır. Bir başka deyişle uyum sağlamak için milliyetçi söylemler taşıyan bir partiye oy vermek, herkesten daha çok milliyetçi olma çabasının bir göstergesi olarak düşünülmektedir. Ulusal Cephe üyesi olmak, “Ben Fransız’ım, beni rahat bırakın!” demenin bir başka şekli olarak görülmektedir. Bu gençlerin birçoğu kendi kültürel köklerini reddederek her şeyleriyle “Fransız” olduklarını ispatlama çabasına girmişler, bu çabayı da Ulusal Cephe destekçisi olmakla taçlandırmışlardır.

Öte yandan Ulusal Cephe şiddetle eleştirdiği Müslüman ve Arap kökenli kişilerin kendi saflarında olmasını nasıl açıklamaktadır? Bu anlamda Ulusal Cephe’de aslında bir Müslüman “sevgisi” olduğu bile söylenebilir. Ancak bu sempati herhangi bir Müslüman tiplemesine yönelik değildir. Kökten dincilere karşı “ılımlı” Müslümanları savunan Ulusal Cephe seçimlerde özellikle Paris Saint-Denis gibi banliyölerde yaşayan Müslümanlardan oy istemiş, Aralık 2015’teki seçimlerde Paris Île-de-France’yi Müslümanların ittifakı ile almak istediğini açıklamıştır. Bu durumda Marine Le Pen’in “kullanışlı Müslümanlar”ı devreye sokarak “İslam’a karşı İslam”, “Müslümana karşı Müslüman” yaklaşımlarının Ulusal Cephe’nin başarısındaki payı gözden kaçırılmamalıdır.

Fotoğraf: ©Flickr.com/blandinelc

Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler