'Dosya "Köln Yılbaşı Olayları"'

Köln Olaylarının Siyasi İstismarı

Köln olaylarının istismar edilmesinin ardından ihtiyaç duyulan şey cinsiyetçilik ve cinsel içerikli şiddete dair toplumsal alanda yapıcı bir tartışma. Zira dışlama, ön yargı ve kutuplaşma ile hiçbir sorun çözülmez.

Dünya kamuoyu geçtiğimiz aylarda Almanya’da anarşinin çıktığına veya olağanüstü hâl ilan edildiğine yönelik bir izlenim edinmiş olabilir. Zira medyamız çok kısa bir sürede son derece rahatsız edici kareleri tedavüle soktu: Açık sokakta kalabalık bir sürü erkek tarafından saldırıya uğrayan ve kanlar içinde olan kadınlar… Mavi ışıklar altında telaşlı bir şekilde savunma durumu alan üniformalı polis birimleri… Tüm bunlar devletin başarısızlığının veya kanunsuz bir ortam oluştuğunun kanıtları olarak kullanılırken bu karelerin çoğunun aslında Mısır, Macaristan veya başka yerlerde çekildiği gözden kaçıyor. Bununla birlikte bu taraflı haber yayını vazifesini yerine getiriyor. Şimdi yabancı muhabirler Köln, Düsseldorf veya Berlin’e gelip bir hayal ürünü olan “mağrip mahallesinin” nerede olduğunu ve kadınlara karşı cinsel taciz için randevulaşan sözüm ona bin kişilik genç erkek kolektifinin nerede kaldığını öğrenmek istiyorlar.

Peki Gerçekte Ne Oldu?

Köln’de yılbaşı gecesi ne olduğu artık yavaş yavaş belli oluyor. Kesin olan şu ki birçok kadın sadece gaspa değil, aynı zamanda cinsel tacize ve saldırıya da uğradı. Faillerin çoğu belli değil ve maalesef hiçbir zaman hesap vermek zorunda kalmayacaklar. Bilhassa bu saldırılara uğramış kadınlar için bu durumun ne büyük bir incinme olduğu açık, ne yazık ki kadınlar toplumumuzda on yıllardır cinsel şiddete maruz kalıyorlar. Almanya’da kadınlara karşı uygulanan şiddetin oranı Avrupa Temel Haklar Ajansı’na (FRA) göre yüz kızartıcı bir şekilde yüzde 35 civarında ve böylece Avrupa ortalamasının üstünde yer alıyor. Karnaval veya Ekim Festivali gibi her sene kutlanan geleneksel festivallerde kadınlar için artık güvenli alanlar kurulmak zorunda. Dolayısıyla Almanya’daki cinsel ayrımcılık ve cinsel şiddet hakkında zaten gecikmiş olan tartışma, belki de Köln’deki olayların en mantıklı neticesi. Fakat yıllardır talep edilen cinsel suçlara dair ceza kanunlarının ağırlaştırılması yerine sürekli genç şüphelilerin uyrukları hakkında tartışıyoruz. Sanki kadınların nezdinde kimin tarafından tacize uğradıkları veya aşağılandıkları daha önemliymiş gibi…

Suçlular ve Şüphelilere Dair

Oysa suçlular hakkında çok az bilgiye sahibiz. Köln’deki yüz kızartıcı olaylardan sadece birkaç gün sonra polis bin erkek arasından bir grup şüpheli belirledi. Bu şüphelilerin sayısı sürekli düzeltildi. Ocak ayının ortasında şüphelilerin sayısı 21 kişiydi, aralarında İran ve Suriye asıllı kişiler olduğu gibi bir Amerikalı ve bir Sırp da yer alıyorlardı. Şu sıralarda Köln Polis Teşkilatı aralarında Almanların da bulunduğu 73 zanlıya karşı soruşturma yürütüyor. Fakat önümüzdeki günlerde bu sayı da son haftalarda olduğu gibi azalabilir.

Köln’deki olaylar büyüklüğü itibarı ile olağanüstü, fakat tek başına seyahat eden ve suç işleyen genç erkek fenomeni çok da yeni değil. Çoğu kez bu genç erkekler komşu Avrupa ülkelerinden geliyorlar. Genellikle o ülkelerde birkaç yılını yasa dışı eylemler içerisinde geçirmiş ve hem iş hem de ev piyasası ve sosyal bakımdan yoksun bırakılan insanlar bunlar. Oradayken suç işlemeye başlamışlar, kendileri için herhangi bir perspektif bulamamışlar ve oldukça sık olarak alkol ve uyuşturucu batağına düşmüşler. Takriben 2 ila 3 yıldan beri Alman büyük şehirlerinde bulunuyorlar ve hayatlarını şimdiye kadar sergiledikleri davranış biçimi etrafında sürdürüyorlar. Daha iyi bir gelecek arayışı ile Türk-Yunan sınırı üzerinden şimdi bir başka grup daha bunlara katılıyor. Mülteci kabul kuruluşlarındaki kayıtlarından sonra bir geçim temeline sahipler ama buna rağmen burada kabul edilme veya uzun vadeli oturum hakkı elde etme şansları yok. Bu genç erkeklerin hukuki ve sosyal açıdan son derece müşkül durumları davranışlarını kısmen açıklayabilir, fakat kesinlikle bu davranış için özür veya gerekçe olarak gösterilemez. İşledikleri suçların cezalandırılması tıpkı onlara karşı duyarsız kalmamızın doğru olmadığı ve bu durumla yüzleşmemiz gerektiği gerçeği gibi tartışılamaz. Ne yazık ki bu yüzleşmeyi henüz yeterli oranda gerçekleştiremedik.

Taraflı Haberler Ve Siyasi İstismar

Mülteci durumu hakkında giderek daha saldırgan bir şekilde cereyan eden toplumsal tartışmayı Köln’deki olaylar daha da güçlendirdi. Çoktandır mağdurlardan bahsedilmiyor; bunun yerine tacizleri bir inanç ve etnik gruba bağlamaya yönelik ısrarlı çabaları seyrediyoruz. Suçlular hayal ürünü bir “mağrip mahallesinde” konumlandırıldı ve uyrukları, kültürleri ve dinleri işledikleri suçlara sebep olarak gösterildi. Böylece sadece iki hafta içerisinde “Arap veya Mağrip asıllı erkek” etrafında yeni bir düşman profili geliştirildi. Bu durum dünya çapında Almanya’ya dair medyatik bakışa da ciddi oranda zarar verdi ve popülist ve Neonazi grupların değirmenlerine su taşıdı. Bu gruplar için bu durum başarısız mülteci politikasının kanıtı oldu. Bizler ise “endişeli vatandaş” maskesi düşen sağcı grupların giderek artan bir oranda radikalleştiklerini gördük. Şimdi bunu yine yaşıyoruz: Yine kamuoyunda ırkçı biyolojik üreme teorilerine dayanan çok açık nefret söylemleri, Alman polisinin mültecilere ateş açabilmesine yönelik talepler, Alman erkeğinin “erkekliğini” savunması ve çoktan üstesinden gelindiğini sandığımız çok ciddi ırkçı ve anayasa düşmanı talepler ve sloganlar var.

Sadece olayların mağdurları değil, aynı zamanda her gün bu ülkede birlikte yaşadıkları insanlar için çaba sarf eden ve ortak değerleri savunan milyonlarca vatandaş da unutuldu. Son haftaların tartışmalı haber yayınları, internetteki paylaşım dalgası ve kuşkulu gösterilerin yardımı ile giderek daha da radikalleşen bir azınlık, sanki kanaat önderleriymiş gibi siyasete, polise, medyaya ve sivil topluma baskı uyguluyor; hem de korku verici bir başarı oranı ile!

Son Derece Tehlikeli Sonuçlar

Tartışmanın merkezinde yarım asırdan daha uzun bir süre ahenkle yaşayan ve şimdi yeni düşman profili için kullanılan Alman-Mağrip cemaati yer alıyor. Ortak değerlere, dayanışmaya ve barışçıl birlikte yaşama dair 50 yıllık güven aniden unutuldu artık. Bu topluluk kendisini şimdi zan ve genel bir şüphe altında hissediyor. Köln’deki şüpheliler ve diğer yerlerdeki suç işleyen gençler ile dilsel arka planları dışında hiçbir ortak yöne sahip olmasalar da uyrukları, kültürleri ve dinleri üzerinden genelleştiriliyorlar.

Bu genellemenin sonuçlarını görmek için uzun süre beklemeye gerek yok. Şiddet eylemleri yapan milis gruplar Kuzey Afrika kökenli erkekleri avlamak için devriye dolaşıyorlar ve halk grupları bir bütün hâlinde silahlanıyor. Açık sokakta göçmenlere alenen saldırılıyor ve hatta kamusal alanlara girişleri engelleniyor. Mülteciler caddelerde kendilerine sataşan ayaktakımı tarafından alenen tehdit ediliyorlar, mülteci yurtlarına yönelik saldırılarda ciddi bir artış var. İnsanlar Clausnitz, Düsseldorf ve başka yerlerde kendilerine yöneltilen orantısız polis şiddeti ve ırkçı fişleme ile karşı karşıyalar.

Son haftalarda gerçekleşen olaylar sadece tehlikeli değil, aynı zamanda özgürlükçü demokratik temel düzen için de bir geriye dönüş. İhtiyaç duyulan tek şey ülkeler arasında seyahat eden kriminel genç erkekler hakkında temkinli çözüm önerileri ve cinsiyetçilik ve cinsel içerikli şiddete dair toplumsal alanda yapıcı bir tartışma. Zira dışlama, ön yargı ve kutuplaşma ile hiçbir sorun çözülmez. Bunu başarmanın tek yolu, bugüne dek her zaman başardığımız gibi gerçekleşebilir: Beraberce, dayanışma hâlinde ve hukuk devleti temelinde.

Fotoğraf: ©Shutterstock.com/ Shanti Hesse

Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Diğer Gündem Yazıları

Son Yüklenenler