'Dosya: "Almanya'da Devlet Anlaşmaları"'

“Müslüman Organizasyonların Kurumsallaşması Gerek”

Georg Eckert Enstitüsü Okul Kitapları ve Toplum Bölüm Başkanı Prof. Dr. Riem Spielhaus ile devlet anlaşmalarıyla “tanınma”ya giden yolu konuştuk.

Müslümanlarla imzalanan devlet anlaşmalarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Anayasal din hukuku kapsamında imzalanan anlaşmalar ya da kısa adıyla “devlet anlaşmaları” dinî pratiği ve dinî cemaatlerle devlet arasındaki iş birliği gibi meseleleri kapsamlı bir şekilde düzenler. Pratikte bu anlaşmalar genelde dikkatli ve çekimser idari çalışanlara bir yönlendirme sunarak İslam’a dair meselelerde bir eylem güvencesi oluşturur.

Hamburg eyalet hükûmetiyle İslami organizasyonlar arasında imzalanan devlet anlaşması “tanınma”nın birçok farklı yolunun olabileceğini gösterdi. Kamu tüzel kişiliği İslam’ın Almanya’daki kiliselerle eşit bir statüye kavuşması etrafında cereyan eden tartışmayı uzun yıllar işgal etse de “kamu tüzel kişisi olarak tanınmak” bu yollardan sadece birini teşkil ediyor.

Mevcut durumda dernek olarak organize olmuş dinî cemaatlerin de kiliseler gibi neredeyse bütün hakları talep edebilecekleri ve bütün fonksiyonları yerine getirebileceği anlaşıldı.

Devlet anlaşmaları sizce Müslümanların konumunda iyileşmelere yol açtı mı?
Hamburg anlaşması her şeyden önce eyalet sınırlarını da aşan sembolik bir işleve sahipti. Bundan kısa bir süre sonra Bremen Müslümanlarla devlet anlaşması imzaladı. Schleswig-Holstein ve Berlin ise anlaşma imzalamaya dair mülahazalara başladı. Aşağı Saksonya ve Rheinland-Pfalz somut müzakerelere başladılar.

Hamburg ve Bremen’de dinin gereklerinin yerine getirilmesine dair önemli sorular, örneğin çalışan ve öğrencilerin İslami bayramlarda ücretsiz izin almaları gibi konular açıklığa kavuşturuldu. Bir diğer önemli konu da İslami usule göre defin meselesiydi. Bunun dışında eyalete ait arazilerin cami inşası amacıyla Müslüman tarafa satılmasının mümkün kılınması gibi maddeler de eyalette Müslümanların ihtiyaçlarının farkına varılması anlamında önemli bir adım teşkil etti.

Sizce diğer eyaletlerdeki devlet anlaşmaları niçin oldukça yavaş ilerliyor?
Anlaşmaların hayata geçirilmesi için bir çok şey gerek. Siyasetin zirvesindeki kişilerin bireysel angajmanı bu anlamda çok önemli. Anlaşmaların hayata geçebilmesi için bu siyasetçilerin halkın sahip olduğu duygu durumundan bağımsız olarak anlaşmanın arkasında dimdik durmaları gerekiyor. Aynı zamanda İslami organizasyonlar tarafında da süreci yapıcı bir şekilde oluşturabilmek için meselenin nasıl işlediğine dair bilgi ve zeki bir yaklaşım gerekiyor.

Yeşiller’in İslam’a dair yayımladığı pozisyon belgesini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Mümkünse değerlendirmiyorum. Bu belgeyi yapıcı bulmuyorum ve bazı yerlerde de içerik açısından yanlış olduğunu düşünüyorum. Biz meslektaşım Martin Herzog ile birlikte aynı konulara dair farklı değerlendirmeler ortaya koyduk.

Sizce siyaset İslami cemaatleri “dinî cemaat” olarak görmek konusunda ve onlara kiliselerle eşit muamelede bulunmak konusunda neden zorlanıyor?
Bunun nedenlerinden biri Almanya’daki İslami cemaatlerin burası için çok da alışıldık olmayan organizasyon yapıları, bir diğer nedeni İslam’ın Müslümanlara yönelik yabancı duygular sebebiyle ortaya çıkan ön yargılar ve terör saldırıları sonucu çok da iyi bir intibaya sahip olmadığı siyasi iklim. Dolayısıyla siyaset, idari yapı ve İslami cemaatler arasında kademeli bir yakınlaşmaya ihtiyaç var; bir de Müslüman organizasyonların profesyonelleşmesi ve kurumsallaşması gerek.

Müslüman cemaatlerle devlet arasında gerçekleşen iş birliği hangi fırsat ve riskleri beraberinde getiriyor? Sizce bu hususlar İslami dernekler tarafından yeterince tetkik edildi mi?
Bence devletle Müslüman cemaatlerin iş birliği yapmasında doğabilecek fırsatlar riskli yanları geçiyor. Zira İslami yaşamın pratiğe dökülmesi konusunda bazı hususlar devletle iş birliği gerçekleşmeden uygulanamayacak nitelikte. Örneğin hapishanelerde sunulan manevi rehberlik ve okullardaki din dersleri buna en açık örnek. Bunlar doğrudan devletin kendi alanlarında gerçekleşen hizmetler. İslami usule göre defnin gerçekleştirilmesi ve İslami mezarlıkların kurulması için de mezarlık yasasının değişmesi gerek. Fakat bunun da ötesinde mezarlığı işleten cemiyet belediyenin partneri hâline geliyor. Dolayısıyla iş birliği yapma kararı Almanya’da yerleşik, uzun vadeli bir hayat sürdürme kararı anlamına geliyor aynı zamanda.

Biraz önce de bahsettiğiniz Martin Herzog ile yaptığınız araştırmada şöyle bir ifade geçiyor: “Almanya’da anayasal din hukukunun ortaya koyduğu çerçeve dini sadece özel alanda konumlandırmaz, ona ayrıca kamusal alanda da bir yer biçer.” Başörtüsünün kamusal alandan dışlanmaya çalışıldığı sayısız örnek göz önüne alındığında bu durum İslam için ne kadar geçerli?
Anayasal Din Hukuku ya da 10 sene önceki ismiyle “Devlet Kilise Hukuku”, devletle dinî cemaatler arasında yapıcı bir ortak çalışma ve kiliselerle diğer dinî cemaatlerin toplumun refahı için katkı sağlaması gerektiğini ön görür. Bununla birlikte Müslümanlara ve kurumlarına yönelik güvensizlik oldukça büyük. Müslüman kurumların anayasal din hukukuna entegrasyonu oldukça tartışmalı ve Almanya’daki birçok kişi bu tartışmayı kendi kimlikleri ve “Hristiyan Batı” tasavvurları açısından sorguluyor. Fakat anayasa oldukça açık. Anayasa bütün dinlerin mensuplarına dinî pratik ve inanç özgürlüğü garanti eder. Fakat İslam ve onun sembolleri terör için kullanıldığı müddetçe bu sembollerin tehdit olarak algılanacağını görmemiz gerek.

Fotoğraf: ©Flickr.com/boellstiftung

Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Diğer Gündem Yazıları

Son Yüklenenler