'Dosya: "Avrupa Sendikaları ve Göçmenler"'

Çalışanların Gözünden Sendikalar: Almanya ve Fransa Örneği

Çalışanların hak ve çıkarlarını işveren ve devlete karşı koruyup gözeten sendikalar, Avrupa’da önemli bir lobi kuruluşu olma özelliği taşıyor.

@ Shutterstock.com değişiklikler: Perspektif

Çalışanların hak ve çıkarının savunulması ve gözetilmesini amaçlayan sendikalar, Sanayi Devrimi sonrasında Avrupa’da ortaya çıktı. Bu doğrultuda çalışanların işveren ve devletle olan ilişkilerinde aracı kurum işlevi gören bu kuruluşlar, Avrupa’da birçok ülkede önemli lobi kuruluşları olarak karşımıza çıkmakta. Almanya ve Fransa’daki sendikaların bu açıdan incelenmesi ise dikkate değer. Zira bu iki ülkede sendikaların yapısı, işleyiş biçimi ve ülke içerisindeki pozisyonları birbirinden farklı olsa da her iki ülkedeki sendika kuruluşları güçlü örnekler olarak karşımıza çıkıyor.  

Almanya ve Fransa’da Sendikacılık

Fransa’da büyük bir firmada uzun yıllar bilgisayar mühendisi olarak çalışan Fatih Bey, iş yerinde karşılaştığı adaletsizlik karşısında çözümü sendikalarda bulduğunu söylüyor. Tüm eğitimini Fransa’da alan Fatih Bey, o yıllarda maaşının piyasaya göre yüzde 20 daha düşük olduğunu söylüyor. Bu durumu bölüm yöneticisine defalarca dile getirmesine rağmen problemin çözülmediğini gören Fatih Bey, konuyla ilgili çözüm aramaya başlıyor ve sendikalar dikkatini çekiyor. Çalıştığı iş yerinde o dönemde devlet tarafından tanınan beş büyük sendikadan dördünün temsilciliğinin yer aldığını, fakat beşinci sendika olan Force Ouvrière’nin (FO) temsilciliğinin yer almadığını fark ediyor. Böylelikle bu sendikanın temsilciliğini kendisi yapmaya karar veriyor. Fatih Bey’in sendikacılık serüveni böyle başlıyor.

Fatih Bey 1968 yılının Fransa’da sendikacılık anlamında bir dönüm noktası olduğunu ifade ediyor. Sendikaların zaman içinde geçirdiği dönüşümü şöyle açıklıyor: “68 olaylarından sonra sendikalar şirketlere karşı çok ciddi bir güç elde ettiler. Fakat maalesef bu güç, seneler içinde erozyona uğradı. 2008’de Nicolas Sarkozy döneminde bir kanun değişikliği meydana geldi. Bu yeni kanuna göre bir sendikanın şirket düzeyinde temsilci olabilmesi için şirket içinde en az %10 oranında oy alması, endüstriyel düzeyde temsilci olabilmesi için en az %8 oranında oy alması, ulusal düzeyde temsilci olabilmesi için ise ülke genelinde %8 oranında oy alması gerekiyor.” Günümüzde Fransa, %8 ile sendikal katılımın en az olduğu Avrupa ülkelerinden biri. Fatih Bey bu duruma rağmen sendikaların burada çok güçlü olduğunu dile getiriyor. Özellikle de grevler konusunda. İşçilerin çoğu zaman grev yolunu tercih ettiklerini ve bu şekilde elde etmek istedikleri haklara sahip olduklarını söylüyor. 

Diğer taraftan Almanya’da ise durum biraz daha farklı. Her ne kadar Almanya’daki çalışanlar zaman zaman grevler yapsalar da, buradaki sistem daha çok sendika, çalışanlar ve işverenlerin ortaklaşa hareketiyle işliyor. Grev ise çoğu zaman en son seçenek olarak tercih ediliyor. Almanya’daki sistemde işçiler, işçi temsilcileri vasıtasıyla çalıştıkları iş yerinin yönetimine katılıyor ve burada alınan kararlarda söz sahibi oluyor. Bu nedenle çoğu zaman işçiler, istek ve ihtiyaçlarını işçi temsilcileri vasıtasıyla yönetime iletiyor ve karar alma mekanizmasında söz sahibi oluyor. 

İşçi Temsilcilikleri ve Sendika İlişkisi

Almanya’daki en büyük sendikalardan biri olan IG Metall’de 37 yıldır aktif olarak sendikacılık faaliyetleri yürüten Halis Bey, Almanya’daki sistemin daha iyi anlaşılabilmesi için buradaki işçi temsilcilikleri ve onların görevlerini anlamak gerektiğini söylüyor. Kendisi de uzun yıllardır işçi temsilciliği görevinde bulunan Halis Bey, buradaki görev ve sorumlulukları şöyle açıklıyor: “İşçi temsilcilerinin en önemli görevi burada çalışan işçilerin, emekçilerin haklarını korumaktır. Bununla beraber işçi temsilcileri devamlı olarak işverenle müzakere hâlindedir. Temsilciler, işçilerin her türlü ihtiyaç ve sıkıntılarını işverene iletir, bu konularda işverenle birlikte çözüm üretir. Ayrıca işveren, işçilerle ilgili alınacak çoğu kararda işçi temsilcilerine başvurur. Örneğin, işçilerin fazla mesai yapması gerekiyorsa işverenin önce bize danışması gerekiyor. Yahut taşeron işçi alınacaksa, kaç kişinin işe alınacağı, bu işçilerin ne kadar çalışacağı gibi konularda önce bizimle anlaşması gerekiyor. Yine iş emniyeti, iş yeri güvenliği, işçilerin çalışma ücreti gibi konularda da işveren ve işçi temsilcileri ortak karar alıyor.” 

Sendika çalışmalarında en başından beri Halis Bey’le birlikte olan Mustafa Bey de işçi temsilciliklerinin önemi konusunda Halis Bey’le aynı fikirde. Halis Bey, işçi temsilciliklerinin, çalışanların haklarını önemli ölçüde savunduğunu ve bu yapının Alman Toplu İş Hukuku’nun önemli bir ayağını oluşturduğunu dile getiriyor. Almanya’da iş yerlerinde sendikalar, tüm bu işleyişte temel aktör olmasa da işçilerin sahip oldukları birçok hakkın elde edilmesi ve korunmasında önemli bir etkiye sahip. Zira burada çalışma hayatına ilişkin hukuki konular toplu iş sözleşmeleri ile düzenleniyor. Toplu sözleşmelerde işçiler sendikalar tarafından temsil ediliyor. Sözleşmenin diğer tarafında ise, işveren birliği yahut birlik üyesi olmayan işverenler bulunuyor. Mustafa Bey, bir sendikanın ne kadar üyesi varsa o kadar güçlü olduğunu hatırlatıyor. Sendikanın üye sayısı arttıkça temsil etme oranı da o kadar artıyor ve işveren karşısında bir o kadar güçleniyor.

Sendikaya Katılımı Etkileyen Faktörler

Almanya’da aktif çalışanların sendikalara katılımı %18 seviyesinde seyrediyor. Fransa’da ise bu oran yaklaşık %8 seviyelerinde. Her iki ülkede de sendikal katılımda son yıllarda düşüş gözlemleniyor. Fatih Bey’e göre bu durumun nedeni işçilerin sendikalara bakışının negatifleşmesi. Fatih Bey bu durumu şöyle açıklıyor: “Eskiden Fransa’da, sendikalarda görev yapan işçilerin belirli avantajları vardı. Mesela sendika üyesi olan çalışanlar işten atılamıyordu. Ayrıca sendikada görevli çalışanlara sendika faaliyetlerini yürütebilmesi için iş yeri tarafından belirli bir zaman verilirdi. Maalesef çoğu sendika görevlisi bu zamanı doğru şekilde kullanmadı ve zaman içinde işçilerin gözünden düştüler.”

Almanya örneğinde de benzer bir durum görüyoruz. Çalıştığı fabrikada işçi temsilcisi olan Muharrem Bey, işçilerin sendikalara katılımındaki düşüşü şöyle açıklıyor: “Bizim fabrikada işçi temsilciği ilk kurulduğunda sendikaya katılma oranı çok daha yüksekti. Ama sendika temsilcileri ve çalışanlar arasındaki iletişim sorunları yüzünden bu oran zamanla azaldı. O dönemdeki temsilciler işçileri yanlış yönlendirdiler. Bizim fabrikamız doğrudan sendikaya bağlı değil. Bu nedenle toplu sözleşmeler doğrudan uygulanmıyor. Fakat o dönemin sendika temsilcileri ‘Eğer siz sendikaya üye olursanız toplu sözleşmeler bizim fabrikada da doğrudan uygulanacak. Daha az çalışacaksınız, daha çok kazanacaksınız.’ dediler.  Hâlbuki böyle bir durum yok. Fabrika doğrudan sendikaya bağlı olmadığı için böyle bir şey hiçbir zaman gerçekleşmedi. Hâliyle yavaş yavaş sendikaya üye olanların sayısı da azaldı.”

Sendikal katılımdaki düşüşte etkili olan tek faktör temsilciler değil. Halis Bey’e göre bu durum ayrıca işverenlerin uyguladıkları stratejilerle de ilgili. Halis Bey konuyla ilgili şöyle söylüyor: “Hiçbir işveren çalışanların sendikaya üye olmasını tercih etmez. Bundan dolayı bazı işverenler sendikanın kararlaştırdığı zammı sendika üyesi olsun olmasın tüm işçilerine veriyor. Böylelikle üye olmayanlar ‘Zaten zamdan faydalanıyoruz. Neden üye olup sendikaya aidat ödeyelim…’ diyerek üyelikten çıkıyor. İşveren, bunu bilinçli olarak sendika üyesi olan işçiler üyelikten düşsün diye yapıyor. Normal şartlarda bu zammı herkese uygulamakla yükümlü değil. Yahut Noel zamanı ikramiye olarak verilen para yalnızca üyelerin hakkı. Fakat işveren sendika üyeliğini azaltmak için bu ücreti herkese veriyor ki bunu almak için üye olmasınlar. Fakat burada işçilerin unutmaması gereken bir şey var: Bu hak birlikten geliyor. Tüm bu hakların kazanılması sendikalar sayesinde gerçekleşiyor. Bu sendikalar ne kadar çok üye sahibi olursa o kadar güçlü olur, o kadar çok hak elde edebilir.”

Almanya ve Fransa örneklerinde gördüğümüz üzere sendikalar her iki ülkede de işçilerin haklarının savunulması ve bu hakların korunması hususunda önemli bir rol üstleniyor. Diğer taraftan iki ülkenin siyasi yapısındaki farklılık, sendikaların ülke içindeki pozisyonu ve işleyişine de sirayet etmiş durumda. Bu nedenle Fransa’da çalışanlar haklarını sokağa inerek mücadele etmek suretiyle alırken Almanya’da ilk olarak masaya oturup anlaşmaya gitme yolu tercih ediliyor. Grev ise işçilerin başvurduğu son çare olarak görülüyor. Diğer taraftan sendikalar ve çalışanların ilişkisinin burada ele aldığımız birkaç hususun çok daha ötesinde olduğunu akılda tutmakta fayda var. 

Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Diğer Gündem Yazıları

Son Yüklenenler