“Son Kullanma Tarihi Geçmiş” Bir Barış Anlaşması: Dayton
Bosna Hersek'te 1992-1995 yıllarında yaşanan kanlı savaşı bitiren, ancak ülkeye dünyanın en karmaşık siyasi sistemlerinden birini getiren Dayton Barış Anlaşması, 26 yıl geçse de tartışılmaya devam ediyor.
Bosna Hersek‘te 1992-1995 yıllarında yaşanan ve çok sayıda masum insanın hayatını kaybettiği kanlı savaşı sonlandıran Dayton Barış Anlaşması, yıllar sonra da tartışılmaya devam ediyor.
ABD’nin Dayton şehrinde 21 Kasım 1995’te paraf edilen anlaşma, yaklaşık dört yıl süren savaşta silahları susturmuş olsa da getirdiği karmaşık siyasi sistem nedeniyle Bosna Hersek’in kalkınması, ilerlemesi ve kendi meselelerini çözmesi noktasında ayak bağı oluyor. Kamuoyunda “son kullanma tarihinin geçtiği” ve “güncellenmesi gerektiği” yorumları yapılan barış anlaşması ve getirdiği sistem, Bosna Hersek’in gelişmesinin yanı sıra Avrupa Birliği (AB) ve NATO üyelikleri yolunda ilerlemesinde de engel teşkil ediyor.
“Dayton 2” ya da “Yeni Dayton” tartışmaları sıklıkla gündeme gelse de karmaşık sistemden faydalanan kesimler ne böyle tartışmaların gündemde uzun süre kalmasına ne de gerekli değişikliklerin yapılmasına izin vermiyor. Dayton’un güncelleştirilmesi noktasında geriye sadece büyük güçlerin ve uluslararası toplumun müdahil olması kalıyor.
Bosna Savaşı
Yugoslavya’nın dağılmaya başlamasıyla Bosna Hersek’te de 29 Şubat-1 Mart 1992’de bağımsızlık referandumu yapıldı. Ülkedeki Sırpların önemli bir kesiminin boykot ettiği referanduma katılanların tamamına yakını bağımsızlıktan yana oy kullandı.
Bosna Hersek’in bağımsız bir devlet olmasının hemen akabinde “Büyük Sırbistan” ideolojisinin savunucusu Sırplar, Yugoslav ordusunun da desteğiyle Sırp olmayan halklara yönelik katliamlara başladı. Dört yıla yakın süren savaşta 2 milyondan fazla insan evlerini terk etti, büyük çoğunluğu sivil 300 binden fazla insan hayatını kaybetti.
Etnik temizlik yapmak isteyen Sırp güçleri, Bosna Hersek’in Prijedor, Visegrad, Foca, Bijelina, Zvornik, Srebrenitsa gibi birçok şehrinde çok büyük katliamlar gerçekleştirdi. Savaşın son yılında, Srebrenitsa ve civarında sadece birkaç gün içinde 8 binden fazla Boşnak sivil katledildi.
Ülkenin batısında ve güneyinde Hırvatlara, doğusunda ve kuzeyinde Sırplara karşı bağımsız Bosna Hersek’i savunan Boşnaklar, ağır silahlarla donatılmış düşmanlarına karşı önemli zaferler de kazandı. İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra Avrupa’daki en büyük katliamların yaşandığı Bosna Savaşı, Dayton Barış Anlaşması ile sona erdi.
Dayton’un Getirdiği Karmaşık Yapı
ABD’de günler süren müzakerelerin ardından 21 Kasım 1995 tarihinde paraf edilen anlaşma, 14 Aralık 1995’te ise Fransa’da Bosna Hersek Cumhurbaşkanı Aliya İzetbegoviç, Sırbistan Cumhurbaşkanı Slobodan Milosevic ve Hırvatistan Cumhurbaşkanı Franjo Tudjman tarafından resmen imzalandı.
Dayton’un ne kadar adil bir anlaşma olduğu yıllarca tartışıldı. Merhum Aliya’nın “Bu adil bir barış değil, ancak savaşın devam etmesinden daha adil. İçinde bulunduğumuz bu durumda ve böyle bir dünyada daha iyi bir barış sağlanamazdı.” sözleri, aslında Boşnak kesiminin de Dayton’a dair düşüncelerini net bir şekilde ortaya koyuyor.
Anlaşma ile Boşnak, Hırvat ve Sırplar “ülkenin kurucu halkları” kabul edildi. Dayton’a göre Bosna Hersek ülkesi, nüfusunun büyük çoğunluğunu Hırvat ve Boşnakların oluşturduğu Bosna Hersek Federasyonu (FBIH) ile Sırp nüfusun yoğun olduğu Sırp Cumhuriyeti (RS) entitelerinden ve özel bir statüye sahip Brcko Bölgesi’nden, FBIH entitesi de her birinin kendi hükümeti ve meclisi bulunan 10 kantondan oluşuyor.
Devletin en üst makamı olarak da Boşnak, Sırp ve Hırvat üç üyeden oluşan Devlet Başkanlığı Konseyi belirlendi. Dört yıllığına halk tarafından seçilen konsey üyeleri, dönüşümlü olarak sekiz aylığına “konsey başkanlığı” yapıyor. Konseyin Hırvat ve Boşnak üyeleri, FBIH’de yaşayanlar, Sırp üye ise RS’de yaşayanlar tarafından seçiliyor.
Dayton’un getirdiği sistem gereği ülkede bir de “Yüksek Temsilci” bulunuyor. Geniş yetkilerle donatılmış yabancı bir diplomat olan bu kişi, Devlet Başkanlığı Konseyinin üyeleri dahil olmak üzere ülkedeki tüm diğer devlet yetkililerini görevden alma ve yasalarda değişiklikler yapma hakkına dahi sahip.
Karmaşık Yapı, Karar Almayı da Zorlaştıyor
Anlaşmanın getirdiği karmaşık yapıda, kanton, entite ve devlet düzeyinde beş başkan (üçü konsey üyeleri), 13 başbakan ve 130’dan fazla bakan bulunuyor. Bu karmaşıklık, birçok kez hükümetler arasında yetki kargaşasına neden oluyor, karar alınmasını zorlaştırıyor.
Basit bir kanunun çıkarılması dahi Sırp, Boşnak ve Hırvat temsilcilerin onayını gerektirdiğinden uzun sürebiliyor. Örneğin, dış politika gibi önemli konularda alınacak kararlar, Devlet Başkanlığı Konseyinin üç üyesinin de uzlaşmasıyla alınabiliyor. Üyelerin mutabık kalamadığı hususlarda herkes kendi görüşünü ortaya atıyor, ama somut bir karar alınamıyor. Mesele Bosna Hersek’in AB’ye üyeliği üç kesimce de destekleniyor, ancak NATO’ya üyelik Sırplar tarafından desteklenmiyor.
Dayton’un Güncellenmesi Şart
Bosna Hersek’in birçok alanda elini kolunu bağlayan Dayton Barış Anlaşması, birçok kesin tarafından “son kullanma tarihi geçmiş” ya da “artık güncellenmesi gereken” bir anlaşma olarak görülüyor. İmzalandığı günden itibaren getirdiği sistemin işlemeyeceği aşikar olan Dayton Barış Anlaşması’nın belki de tek faydası silahları susturması, daha fazla insan ölümünü engellemesi oldu.
Dayton görüşmelerine katılan ABD’li diplomat Richard Halbrooke’un da “Bosna Hersek halkının en az 15 yıl bu anlaşma ile yaşaması gerektiği ve o zaman bunun değiştirilme zamanının da geleceği” yönündeki ifadeleri de anlaşmanın mimarlarının görüşlerini ortaya koyuyor.
Durum böyle olunca da Dayton da getirdiği sistem de yıllardır tartışılmaya devam ediyor. Bosnalı birçok siyasetçi ve uzman, ülkenin kalkınması, AB ve NATO üyelikleri doğrultusunda ilerleyebilmesi için “Yeni Dayton” ya da “İkinci Dayton” adı ne olursa olsun anlaşmanın yenilenmesi noktasında mutabık. Zira içinde diğer milletlere yönelik bir ayrımcılık da barındıran anayasa, AB yolunda Bosna Hersek’in önündeki en büyük engel.
Sistemde zaman zaman kantonlar entiteye, entiteler de devlete dayatmalarda bulunma hakkını kendinde bulurken, anlaşmanın ülkeye siyasi anlamda bir bütünlük getirmediği de görülebiliyor.