Federal Meclis “Müslüman Karşıtı Irkçılık Ve Ayrımcılık” Önergesini Reddetti
Almanya'da Sol Partinin (Die Linke) Müslümanlara yönelik ırkçılık ve ayrımcılığa karşı kanun önergesi Federal Meclis'te reddedildi.
Sol Parti tarafından “Almanya’da Müslüman karşıtı ırkçılık ve Almanya’da Müslümanlara karşı ayrımcılık” başlığıyla meclise verilen önerge, iktidardaki Hristiyan Birlik partileri (CDU/CSU) ve Sosyal Demokrat Parti (SPD) ile ana muhalefet olan aşırı sağcı Almanya için Alternatif (AfD) Partisi ve Hür Demokrat Parti (FDP) oylarıyla reddedildi. Yeşiller Partisi (Die Grüne) ise çekimser oy kullandı.
Önergenin görüşüldüğü oturumda söz alan Sol Partili milletvekili Christine Buchholz, Almanya’da her iki günde bir camiye saldırı yapıldığını belirterek, “Müslümanlara karşı yapılan suçlar gün geçtikçe şiddet içermektedir. Bu gelişmeler alarm vericidir.” dedi.
Almanya’da sadece başörtüsü nedeniyle ırkçı bir şekilde saldırılara uğrayanların bulunduğuna dikkati çeken Buchholz, “Gross Gerau’da bir başörtülü kadın sırf başörtüsü taktığı için saldırıya uğradı ve kimse ona yardım etmedi. Wolfsburg’ta bir imam iki haftada bir ölüm tehdidi almaya devam ediyor. Aşırı sağcı teröristler Müslümanlara karşı nefreti kendileri için itici bir güç olarak görüyorlar. Bunlar AfD’liler tarafından kışkırtılmaktadırlar.” ifadelerini kullandı.
“Güvenlik Güçleri Müslüman Karşıtı Önyargıları Destekliyor”
Bucholz aynı zamanda, güvenlik güçlerinin Müslümanları, örneğin seçici kimlik kontrolleri veya camilere yapılan baskınlarla damgalayarak, Müslüman karşıtı önyargıları desteklediklerini belirtti. Berlin’deki Mevlana Camisi‘ne sabah namazı kılındığı esnada botlarıyla ve köpeklerle içeri giren Alman polisinin tutumunu da eleştiren Buchholz, “Korona yardımı müracaatında usulsüzlük iddiasıyla yapılan bu baskınla ülkedeki dinî kurumlar üzerinde potansiyel suçlu algısı yaratılmak istenmektedir. Oysa papazlık yapan bir dostum bana yanlış bir müracaat nedeniyle kiliseye böyle bir baskının tahayyül bile edilemeyeceğini söyledi.” diye konuştu.
Almanya’da Müslümanların günlük yaşamda ayrımcılığa uğradığını vurgulayan Buchholz, şunları kaydetti: “Türk ya da Arap isimli birisi ev bulmakta, iş bulmakta sorunlar yaşıyor. Bu durum, özellikle de başörtülü kadınlar için de geçerli. Kimse inancından dolayı dezavantajlı durumda olmamalı. Hükümetten eyaletlerle beraber Müslüman dinî cemaatlerinin devletçe tanınmasını, Ayrımcılıkla Mücadele Yasası’nda reform yapılmasını ve Müslümanlara ilave danışmanlık hizmetleri verilmesini talep ediyoruz.”
Reddedilen önergede dinî cemaatlere yönelik eşitsizliğin ortadan kaldırılması, camilerin güvenliğinin iyileştirilmesi, İslam konusunda manevi danışmanlık ve sosyal hizmetler ile diğer dinlerle eşit görülme gibi talepler bulunuyordu.
CDU Ve AfD: “‘Müslüman Karşıtı Irkçılık’ İfadesi Kusurlu”
Diğer partiler ise önergeyi farklı nedenlerle eleştirdi. Christoph de Vries (CDU), hükümetin 2024 yılına kadar bir milyar avroluk kaynak ile aşırı sağcılığa karşı tedbirleri teşvik ederek sorumluluğunu şimdiden yerine getirdiğini belirtti. Ayrıca, Sol Parti’nin kullandığı “Müslüman karşıtı ırkçılık” ifadesinin “sömürgecilik kelime dağarcığından kalma inşa edilmiş bir ırkçılık kavramı” olduğunu savundu.
AfD’nin parlamento yöneticisi Bernd Baumann da Müslümanlar bir ırk olmadığı için “Müslüman karşıtı ırkçılık” ifadesini “kusurlu” olarak tanımladı. Baumann ayrıca sol fraksiyonu, önergeyle “İslam’a yönelik her türlü eleştiriyi suç saymak” istemekle suçladı.
FDP Ve SPD: “Güvenlik Güçleri Zan Altında Bırakılmamalı”
Öte yandan SPD ve FDP önergede güvenlik güçlerine göndermede bulunulmasını eleştirdiler. Benjamin Strasser (FDP), ırkçı önyargılara, güvenlik güçlerine yönelik önyargılarla karşılık vermenin “hukuk devletiyle bağdaşmadığını” ifade ederek, bir dine mensubiyetin cezadan muaf olunacağı anlamına gelmemesi gerektiğini belirtti.
SPD Milletvekili Helge Lindh de polis memurlarının Müslüman karşıtı olduklarına dair genel bir zan altında bırakılmasına karşı çıktı. Ancak Lindh aynı zamanda “Almanya’daki Müslümanların her gün bu genel şüphe altında yaşadığını” vurgulayarak, “Dolayısıyla Müslümanların sadece dinlerini yaşama hakkı değil, kendilerini dinî olarak tanımlamama hakkı da olmalıdır.” dedi. (AA, P)