'Kudüs'

Kudüs Müslümanlar İçin Neden Bu Kadar Önemli?

Ortadoğu'da devam eden savaş bilhassa Müslümanları derinden etkiliyor; zira Müslümanlar ve Filistin arasındaki manevi bağ ilk vahiylere kadar uzanıyor.

©Shutterstock.com

Kudüs, dünyadaki tüm şehirler arasında tarih boyunca pek çok ulus tarafından belki de en fazla sahiplenilmiş, kimi zaman yüzyıllar süren çatışmalara ve savaşlara neden olmuş şehirden biridir. Bu nedenle her zaman ilgi odağı olduğuna şüphe yok. Ancak Kudüs’ün insanlık üzerindeki derin etkisini kentin dinî karakterinden ayrı düşünmek mümkün değil. Kudüs gerçekten de üç büyük din, yani Yahudilik, Hristiyanlık ve İslam tarafından kutsal bir şehir olarak kabul edilir. Bu kutsallık dinî metinlerde köklü bir şekilde yer almaktadır. Buna rağmen zaman zaman İslam’ı Kudüs’ten uzaklaştırmaya çalışan ve Kudüs’ün İslam’da bir kutsallığı olmadığını öne süren bazı iddialar ortaya atılmaktadır. Çoğunluğu Batılı olan bazı yazarlar, Kudüs’ün kutsallığının İslam’da ancak Emeviler döneminde, Hazreti Muhammed’in vefatından yaklaşık 60 yıl sonra tesis edildiğini iddia etmektedir. Bu iddialardan bazıları, İslam’da Kudüs’ün kutsallığının tesis edilmesini siyasi nedenlere, yani Emevi Halifesi Abdülmelik İbn Mervan ile rakibi Abdullah İbnü’z-Zübeyr arasındaki savaşa bağlamaktadır. Bazıları ise İslam’ın basitçe Yahudiliği taklit ettiğini ve bu nedenle Yahudilerin İslam üzerindeki etkisinin bir parçası olarak Kudüs için kutsal bir statü oluşturduğunu iddia etmektedir.

Kur’an’da Kudüs’e Yapılan Atıflar

Ancak bu iddialar, Hz. Muhammed’in zamanından bu yana Kudüs’ün İslam’daki statüsünü sağlam bir şekilde inşa eden yüzlerce İslami dinî ve tarihî metni göz ardı etmektedir. Hz. Muhammed’e vahyedilen birçok Kur’an ayeti Kudüs’ten bahsetmekte ya da Kudüs’e atıfta bulunmaktadır. Kudüs’ün kutsallığından ve İslam’daki yüksek statüsünden bahseden Kur’an ayetlerinin çoğu aslında Medine’ye hicretten yıllar önce Mekke’de nazil olmuştur.

Kur’an, Kudüs ve çevresine birçok şekilde atıfta bulunur, örneğin (İncire, zeytine, Sina Dağı’na ve bu güvenlik şehrine andolsun ki) (95:1-3) ayetleri, bu bölüm, yani et-Tin (İncirler), Kur’an’ın ilk vahyedilen bölümlerinden biridir. Müfessir İbn Kesir bu ayetleri şöyle yorumlar “Bunlar, Allah’ın yasaları getiren büyük elçilerden birini gönderdiği üç yerdir. Birinci yer incir ve zeytindir ki, Beyt-i Makdis (Kudüs) Allah’ın Meryem oğlu İsa’yı gönderdiği yerdir. İkinci yer, Allah’ın Omran oğlu Musa ile konuştuğu Sina Dağı’dır. Üçüncü yer Mekke’dir ve oraya girenlerin güvende olduğu emniyet şehridir ve Allah’ın Muhammed’i gönderdiği yerdir.”

Ayrıca, İsra suresinin ilk ayeti, Kur’an’daki Kudüs ve Mescid-i Aksa’ya yapılan en önemli atıflardan biridir. Ayet, Hz. Muhammed’in “gece yolculuğu”nu şöyle yorumlamaktadır: “Kendisine ibadet edenleri, ayetlerimizden bir kısmını gösterelim diye, bir gece Mescid-i Haram’dan çevresini bereketlerle donattığımız Mescid-i Aksa’ya götüren Allah’ın şanı yücedir” (17:1). Bu ayet özellikle Mescid-i Aksa’nın etrafındaki toprakların bereketini onun varlığına bağlamaktadır. Bu nedenle, Kudüs’ün etrafındaki toprakların Kuran’da dört kez geçtiği gibi (7:137, 21:71, 21:81, 34:18) “Mübarek Topraklar” olarak değil de “Mübarek Kıldığımız Topraklar” olarak adlandırılması şaşırtıcı değildir. Zira toprak kendi başına mübarek değil, Kudüs’teki Mescid-i Aksa’nın varlığı nedeniyle mübarektir; bereket camiden kaynaklanır ve onu çevreleyen toprağı kapsar.

Hadislerde (Hz. Muhammed’in sözlü gelenekleri) ise Kudüs’ten 900’den fazla kez bahsedilmekte ya da Kudüs’e atıfta bulunulmaktadır. Hz. Muhammed’in Kudüs’e nasıl baktığını ve ashabını Kudüs’e saygı duymaya teşvik ettiğini gösteren birçok örnekten biri, Ahmed İbn Hanbel’in aktardığı Peygamber’in arkadaşı Zi’l-Esâbi’ hadisidir: (Sordum: “Ey Allah’ın elçisi! Şayet biz senden sonraya kalıp da sıkıntıya düşecek olursak bizim nereye gitmemizi emredersin?” Peygamber şöyle buyurdu: “Beytü’l-Makdis’e gidin ki, gece gündüz o mescide giden zürriyetler yetiştiresiniz”).

Kudüs’ün Evrensel Statüsü

İslam’ın Kudüs felsefesi, İslam’daki çok derin ibadet kavramına oldukça derin bir şekilde kök salmıştır. Birçok dinin aksine İslam, kutsal bir mekânın statüsünü belirli bir hikâye ya da bir kişinin varlığı üzerine inşa etmez. İslam daha ziyade belirli bir mekânın kutsallığını, bir yaşam biçimi olarak İslam’ın özünü oluşturan ibadet kavramı etrafında şekillendirir. İslam ibadeti özel ritüeller olarak değil, bir yaşam kavramı olarak görür ve bu nedenle bir Müslüman belirli zamanlarda veya yerlerde İslamî değerlerden ayrı tutulamaz. İslam’da bir Müslüman, İslam’ı gece gündüz hayatın her alanında uygular. İslam’daki “ibadet” kavramının bu özgün anlayışı kutsal mekân felsefesine de yansıyabilir.

İslam bir yaşam biçimi olduğuna göre, kutsallık anlayışı da yaşam, yani ilişkiler etrafında dönmektedir. İslam’daki üç kutsal mekân da bu noktada ortaya çıkar. İslam, bir Müslüman’ın hayatındaki ilişkileri üç ana kategoride görür: Müslüman ile Allah arasındaki kişisel ilişki, Müslüman ile Müslümanlara Allah’a nasıl ulaşacaklarını öğreten Allah’ın Elçisi Hz. Muhammed arasındaki ilişki ve son olarak Müslüman ile diğer insanlar, yani insanlık arasındaki ilişki. İslam’daki üç kutsal mekân bu ilişkileri yansıtır: Mekke, Allah’ın yegâne mabedini temsil eder; burada ibadet eden kişi Rabbiyle sınırsız bir şekilde buluşur. Medine, her zaman Müslüman ulusun yolunu açan ve Allah’tan gelen son mesajı insanlığa ileten Muhammed Peygamber ile Müslüman arasındaki ilişkiyi temsil eder.

Kudüs ise bu denklemde insanlığı temsil eder. Bu nedenle, örneğin Mekke ve Medine “Harem”, yani mabet olarak kabul edilir ve sadece Müslümanlara özeldir. Oysa Kudüs öyle değildir. İslam düşüncesinde Kudüs insanlığı temsil eder ve bu nedenle İslam’a göre evrensel statüsünü yansıtan kapsayıcı bir vizyonla yönetilmelidir. Bu aslında İslam tarihi boyunca açık bir şekilde yansıtılmıştır, zira örneğin Müslümanları ve Yahudileri ve hatta Ortodoks Hristiyanları Kudüs şehrinden dışlayan Haçlıların aksine Müslümanlar bu kutsal şehirde “ötekini” kabul etmişlerdir.

Kudüs insanlığı ve insanın içsel ilişkilerini temsil ettiğinden, Kudüs’ün Hz. Muhammed’in gece yolculuğunun toprağı olması garipsenecek bir şey değildir. Adem’den İsa’ya kadar tüm peygamberlerin imamı (önder) olarak Mescid-i Aksa’da namaz kılmak Kudüs’ün bu resmini teyit eder. Bu namaz, diğer Peygamberlerin mirasını ve insanlığın liderliğini devralmayı ifade eder. Farklı geçmişlere ve memleketlere sahip çeşitli peygamberlerin özellikle Kudüs’teki liderliği, Kudüs’ün uluslararası doğasını ve İslam’a göre dünya çapındaki vizyonunu sembolize eder. Hz. Muhammed, peygamberlere, Müslüman inancının merkezini sembolize etmesine rağmen Mekke’de değil, insanlığın merkezini sembolize eden Kudüs’te namaz kıldırmıştır.

Müslümanların İlk Kıblesi

Ayrıca, Hz. Muhammed’in hayatının erken dönemlerinden beri Mescid-i Aksa ve Kudüs’e atıfta bulunulduğu için, Kudüs’ün ilk kıble (namaz yönü) olmasının anlaşılabilir olduğu açıktır. İslam’dan önceki Araplar Mekke’deki Kabe’ye hayranlık ve saygı duyuyorlardı. Ancak hiçbirinin o dönemde Bizans egemenliği altında olan Kudüs veya Mescid-i Aksa ile bir bağlantısı yoktu. Bu nedenle İslam, Mekke’de İslam’ın başlangıcından itibaren inananlara Kudüs’e doğru namaz kılmalarını emrederek Müslümanlar ile Kudüs arasında benzersiz bir ilişki kurmaya başladı. Bu husus, namazın Müslümanlar ve Kudüs arasında kurduğu bağın ne kadar derin olduğunu fark etmeyen birçok yazar tarafından genellikle gözden kaçırılır veya ihmal edilir. Burada İslam’da namazın Hz. Muhammed’in peygamberliğinin çok erken bir aşamasında emrolunduğunu belirtmek gerekir. Kur’an’ın vahyedilen en eski bölümlerinden biri olan Müzzemmil suresinin ilk iki ayeti şöyledir: (Ey örtüsüne bürünmüş olan! Küçük bir kısmı hariç, gecenin tamamında uyanık ol) (73:1-2). Bu, namazın İslam’ın çok erken bir aşamasında başladığı ve kıblenin Kudüs’e doğru olduğu anlamına gelir. Bu, ilk Müslümanlar ile Kudüs arasında günlük yaşamda bağ kurmanın bir yoluydu.

Ahmed İbn Hanbel’in İbn Abbas’tan naklen rivayet ettiği bir hadis bu çok eski bağı açıklamaktadır: (Hz. Muhammed Mekke’deyken Kabe’yi önüne alarak Beyt-i Makdis’e doğru namaz kılardı. Hicretten sonra on altı ay [Kudüs’e doğru namaz kılarak] kaldı, sonra [Allah’tan gelen bir emirle] Kabe’ye doğru döndürüldü).

Bu hadis, Hz. Muhammed’in Mescid-i Aksa’ya doğru Mekke’ye doğru kıldığı namazdan daha fazla namaz kıldığını göstermektedir. Aslında, müfessirlerin ve tarihçilerin çoğunluğu Kudüs’e doğru namaza gereken önemi ve statüyü vermemiştir. Oysa Kudüs’e doğru namaz kılmak, Müslümanlar ile o bölge arasındaki manevi bağı kuran en önemli unsurlardan biriydi. Bu bağ, Kudüs ile aralarındaki uzun mesafe nedeniyle Mekke’deki Müslümanlar için çok önemliydi. Kudüs’e doğru 14 yıldan fazla bir süre boyunca namaz kılmak, Peygamber Muhammed’i ve Müslümanları o bölgeyle bağlayan temel unsurlardan biriydi.

Kudüs’e doğru dua etmek, Hz. Muhammed ve dolayısıyla Müslümanlar ile Kudüs arasında günlük bir temas kurmuştur. Bu bölgeyi Müslümanların günlük hayatının merkezi hâline getirmiştir, çünkü bir Müslümanın her gün Allah’ın huzurunda durması gereken yön burasıdır. Müslümanları Kudüs’e doğru namaz kılmaya yönlendirmenin o dönemde namaz meselesinin özünü oluşturduğu açıktır. Dolayısıyla, daha sonra kıblenin Mekke olarak değiştirilmesinin nedeni asıl mesele olamazdı. Kabe her zaman Müslümanların Allah ile ilişkilerinin merkezi olmuştur. Kudüs daha önceki Müslümanlar için eksik bir noktaydı. Bu nedenle, bu bağ sağlam bir şekilde kurulduktan sonra, Kıble ilk başta olması gereken yere, yani İslami anlayışa göre yeryüzünde Allah’a ibadet için inşa edilen ilk ev olan Kabe’ye yönlendirildi.

Kudüs’ün İslam’da yüksek bir statüye sahip olmasında bu faktörlerin çok önemli bir rol oynadığı artık açıkça görülmektedir. Kudüs’ün Mekke veya Medine’den “daha az kutsal” olduğunu iddia etmek kabul edilemez. Kutsallık, dua sevap katlanması veya hac ritüelleri ve formaliteleri gibi herhangi bir pratik faktörle ilişkilendirilemeyecek bir değerdir. İslam’ın Müslümanların zihinlerinde ve ruhlarında özenle inşa ettiği manevi bir kavramdır. Bu nedenle Kudüs’ün Müslümanların sevgi, saygı ve hayranlığının kalbi olması tabiidir.

Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler