İptal Kültürü Hakkında Tartışırken Bilinmesi Gereken Kavramlar
Son yıllarda sosyal medyanın yükselişiyle birlikte, “iptal kültürü” toplumsal tartışmaların merkezine oturdu. Ancak bu kavramın etrafında dönen tartışmalar, yalnızca bireylerin dışlanmasını değil, aynı zamanda geniş bir yelpazede ahlaki, politik ve sosyal dinamiklerin de sorgulanmasını beraberinde getiriyor. Whataboutism'den gaslighting'e, tokenizmden ostracism'e kadar birçok kavram, bu karmaşık tartışmanın ayrılmaz parçaları. Peki, bu kavramlar ne anlama geliyor ve iptal kültürüyle nasıl bağlantıları var?
“Cancel” Etmek (Tr. “İptal etmek”)
“Cancel” yani iptal etmek, bir kişinin veya kurumun sosyal, kültürel veya ekonomik olarak dışlanması ve desteklenmemesi anlamına gelir. Bu durum, genellikle birinin hataları, söylemleri veya eylemleri nedeniyle meydana gelir. Sosyal medya platformları, bu uygulamanın hızla yayılmasında önemli bir rol oynar. İnsanlar, birinin yanlış bir şey yaptığına inandıklarında, onu kamuoyundan silme veya ondan desteklerini çekme yoluna gidebilirler. İptal etmenin amacı, toplumda zararlı veya kabul edilemez görülen davranışları cezalandırmaktır. Ancak, bu yaklaşım bazen aşırıya kaçabilir ve bireylerin ifade özgürlüğünü tehdit edebilir. Sonuç olarak, iptal etme, yalnızca bireylerin değil, aynı zamanda sosyal dinamiklerin de karmaşık bir şekilde etkilenmesine yol açabilir.
Whataboutism (Tr. “Buna Ne Diyeceksincilik”)
“Whataboutism”, spesifik bir konuyla ilgili bir eleştiriye yanıt vermek yerine, karşı tarafın yaptığı bir hatayı, olumsuzluğu veya başka bir konuyu gündeme getirme taktiğidir. Genellikle, muhatabın eleştirisine karşılık olarak, “Peki buna ne diyeceksin?” ya da “Fakat sen de şunu yapmıştın.” gibi bir yanıtla karşılık verilir. Bu yaklaşım ile tartışmanın odak noktası kaydırılarak eleştirinin geçerliliği azaltılmaya çalışılır. “Whataboutism”, yapıcı bir tartışma ortamını engeller; çünkü gerçek sorunlar üzerinde düşünmeyi ve konuşmayı zorlaştırır. Eleştirinin özünü saptırarak, çoğu zaman çözüm odaklı bir diyalog yerine, düşmanca bir atmosfere yol açar. Bu taktiğin yaygınlaşması, sosyal medya platformlarında ve politik tartışmalarda oldukça belirgindir ve sağlıklı bir iletişimin önüne geçer.
Ad Hominem (Tr. “Adam Karalama ya da Kişiliğe Saldırı Safsatası”)
Bir safsata, yani yanlış düşünme biçimi olan “Argumentum ad hominem” (kısacası “ad hominem”), bir tartışma sırasında karşı tarafın argümanlarını geçersiz kılmak yerine, o kişinin karakterine, kişiliğine veya özelliklerine saldırarak, karşı tarafın iddiasını reddetme taktiğidir. Bu tür saldırılar genellikle karşı tarafın fikirlerini çürütmek yerine kişisel itibarını zedeleyip onu değersizleştirmeyi amaçlar. Örneğin, bir politikacı eleştirildiğinde, eleştiren kişinin geçmişteki hataları gündeme getirilebilir.
Ad hominem, yapıcı bir tartışmayı baltaladığı için eleştirinin kalitesini düşürür ve mantıklı bir diyalog ortamını tehdit eder. Bu tür kişisel saldırılar, tartışmanın amacından sapmasına ve konunun tamamen yanlış yöne gitmesine neden olur. Dolayısıyla ad hominem taktiklerinin yaygın kullanımı, sağlıklı bir tartışma kültürüne zarar verir.
Tokenizm (Tr. “Sembolik Temsil / Sembolik Katılım”)
Tokenizm, bir grup veya bireyi kurumsal düzenlemelerde herhangi bir değişikliğe yol açmayacak yüzeysel bir şekilde dâhil ederek çeşitlilik, kapsayıcılık veya eşitlik görüntüsü yaratma çabasıdır. Tokenizm, bir kuruluşun cinsiyet, çeşitlilik, engellilik, ırk, yaş, din veya etnik kimliklere karşı duyarsızlık suçlamalarından kaçınmak amacıyla, sadece bir veya birkaç azınlık bireyi kendi bünyesine dâhil etmesi durumunu tanımlar. Tokenizm, gerçek eşitlik ve çeşitlilik sağlamaktan ziyade, görünüşte bir değişim yaratma amacı güder. Bu yaklaşım, uzun vadede, hedeflenen grupların sesini ve temsilini yeterince duyurmayarak daha fazla ayrımcılığa yol açabilir. Sonuç olarak, tokenizm, çoğulcu bir ortam yaratmak yerine, var olan güç dinamiklerini kamuoyundaki eleştirilerden sıyrılarak pekiştirmeyi mümkün kılabilir.
Gaslighting (Tr. “Zihinsel Manipülasyon”)
“Gaslighting”, bireyin algılarını, anılarını ve gerçekliğini sorgulatarak psikolojik manipülasyon yapma eylemidir. Psikolojide “gaslighting” teriminin kökeni, Patrick Hamilton’ın “Gas Light” adlı oyununa dayanır. Oyun, eşini delirdiğine inandırmaya çalışan bir adamı anlatır. Kadının servetini ele geçirmek isteyen bu adam, eşyaları saklayarak ve evlerindeki gaz lambasının ışığını kısarak eşini manipüle eder. Kadın durumu fark ettiğinde, gerçeklik algısını kaybetmeye başlar. Bu bilinçli manipülasyon ve duygusal istismar, literatürde “gaslighting” olarak tanımlanır; Türkçede tam bir karşılığı yoktur.
Bu kavram, iptal kültüründe de karşımıza çıkabilir; çünkü hedef alınan bireylerin, toplumsal normlarla çelişen davranışları veya ifadeleri, başkaları tarafından çarpıtılabilir. Bu durumda, “gaslighting” etkisiyle bireyler, kendi algılarını sorgulamaya başlayabilir ve bu da onları daha savunmasız hâle getirebilir. Sonuç olarak, “gaslighting” bireylerin psikolojik sağlıklarını olumsuz etkileyen bir davranış biçimidir.
Silencing (Tr. “Susturma”)
“Silencing” yani susturma, belirli seslerin ve bakış açılarının baskı altına alındığı veya duyulmaz hâle getirildiği bir kontrol türüdür. Bu durum, bir bireyin veya grubun, görüşlerini ifade etme fırsatının elinden alınmasıyla yahut göz ardı edilmesiyle kendini gösterir. Genellikle, eleştirel bakış açılarına sahip olan bireyler veya marjinalleşmiş gruplar sosyal ortamlardan dışlanabilir veya hedef alınabilir. Terim, postkolonyal araştırmalar çerçevesinde, kolonizasyon döneminde insanların seslerinin kısıldığı gerçeğini ifade eder.
Susturma, güç dengesizliklerini pekiştirirken, farklı bakış açılarını ortadan kaldırarak tartışmanın derinliğini ve çeşitliliğini azaltır. Bu durum, özellikle sosyal medya gibi platformlarda belirgin hâle gelir; zira bazı sesler, belirli ideolojiler tarafından bastırılır. Sonuç olarak, susturma, toplumsal diyalogların zenginliğini azaltır ve farklı görüşlerin ifade edilmesine engel olur.
Hypermoralism (Tr. “Hipermoralizm / Aşırı Ahlakçılık”)
Hipermoralizm, toplumda ahlaki değerlerin baskın hâle gelmesi ve yaşam alanlarının aşırı ahlakileştirilmesini ifade eder. Bireyler, kendi ahlaki değerlerini yücelterek başkalarını bu normlara göre yargılayabilirler. Bu yaklaşım, genellikle katı kurallar benimser ve bireylerin kendilerini ahlaki olarak üstün görmesine yol açar. Hipermoralizm, ifade özgürlüğünü kısıtlayarak toplumsal diyalogları olumsuz etkiler. Normlara uymayanlar iptal kültürüyle hedef alınarak dışlanır, bu da toplumsal tartışmaları engeller, çeşitliliği tehdit eder ve kutuplaşmayı artırır.
Doxing (Tr. “İfşa Etme”)
Doxing, bir kişi veya kuruluş hakkında özel bilgilerin araştırılıp kamuya açık platformlarda yayımlanmasıdır. Bu eylem, kişileri veya kurumları aşağılamak, tehdit etmek veya utandırmak amacıyla gerçekleştirilir ve siber zorbalığın bir türüdür. Doxing’de gerçek kimlikler, adresler, telefon numaraları ve sosyal güvenlik numaraları gibi bilgiler ifşa edilir. Terim, İngilizce “documents” (Tr. “belgeler, dokümanlar”) kelimesinin kısaltmasıdır. Kişisel bilgilerin izinsiz ifşası, internet öncesi dönemlerde de var olsa da doxing kavramı, ilk olarak sanal dünyada anonimliğin oldukça yaygın olduğu 1990’lı yıllarda çevrimiçi bilgisayar korsanları arasındaki anlaşmazlıklar sonucu ortaya çıktı. Bu grupların birbirlerinin kimliğini ifşa etmeye yönelik çalışmaları, “doxing” terimini hayatımıza soktu. Doxing, günümüzde bireylerin çevrimiçi kimliklerinin hedef alındığı bir saldırı biçimi olarak yaygınlaşmıştır. Günümüzde, özellikle tartışmalı konularda fikir beyan eden bireyler doxing eylemlerine maruz kalmakta, bu durum açıkça konuşma özgürlüğünü kısıtlamakta ve sosyal medyada ifade edilen fikirler üzerinde baskı yaratmaktadır. Sonuç olarak, doxing, bireylerin özel hayatını ihlal eden ve toplumsal tartışmaları olumsuz etkileyen bir uygulamadır.
Politically Correct (Tr. “Politik doğruculuk”)
Politik doğruculuk, farklı dil, din, kültür ve cinsiyetten insanları incitmemek için kullanılan özenli dil, düşünce ve davranışları ifade eder. Bu ifade ilk kez 1917 Rus Devrimi’nin ardından Marksist-Leninist sözlüğünde yer almış, Sovyetler Birliği’nde parti politikalarına bağlılığı tanımlamak için kullanılmıştır. 1980’lerde, özellikle retoriğe odaklanan sol meselelerdeki aşırılıklara esprili bir eleştiri olarak liberal politikacılar tarafından yeniden gündeme getirilmiştir.
Günümüzde dezavantajlı gruplara karşı dışlayıcı ya da aşağılayıcı olabilecek dil veya davranışlardan kaçınmayı ifade eden bir terim hâline gelmiştir. Bu yaklaşım, toplumsal duyarlılığın artmasına katkı sağlasa da bazı durumlarda ifade özgürlüğünü kısıtlayabilir, bireylerin düşündüklerini açıkça ifade etmekten çekinmelerine yol açabilir. Bazı eleştirmenler, politik doğruculuğun sadece yüzeyde kaldığını, ayrımcılığa ve toplumsal ötekileştirmeye yol açan temel duyguları değiştiremeyeceğini savunmaktadır.
Ostracism (Tr. “Dışlama, Toplumdan Dışlanma”)
Ostracism, Antik Yunan’da Atina’nın demokratik bir uygulamasıydı; herhangi bir vatandaşın on yıl boyunca sürgün edilmesini sağlıyordu. Genellikle bir tehlike olarak görülen bireyleri etkisiz hâle getirmek için kullanılıyordu. Günümüzde bu kavram, bir bireyin veya grubun sosyal olarak dışlanması anlamına gelir. Bu durum, bir kişinin belirli bir görüşü savunması veya kabul edilmeyen davranışları sergilemesi durumunda meydana gelebilir. Ostracism, bireyin sosyal çevresinden, iş yerinden veya topluluklarından izole edilmesiyle kendini gösterir. Bu uygulama, genellikle bir tür ceza olarak algılanır ve hedef alınan bireyin psikolojik sağlığını olumsuz etkileyebilir. Sosyal izolasyon, bireyde yalnızlık, stres ve kaygı gibi duygusal sorunlara yol açabilir. Ostracism, sosyal dinamiklerin karmaşık doğasına işaret eder; çünkü topluluklar, normlarına uymayan bireyleri dışlayarak kendi içindeki düzeni koruma çabası içinde olabilir. Ancak bu tür dışlamalar, toplumsal dayanışmayı ve çeşitliliği zayıflatır.
Wokeism (Tr. “Wokizm / Woke Kültürü / Uyanış Hareketi”)
Wokizm kavramı, sosyal adalet, eşitlik ve ırkçılıkla mücadele konularında aşırı duyarlılığı ifade etmek için kullanılır ve yapısal ve politik sorunlara işaret eder. 20. yüzyılın ortalarında Afro-Amerikan hareketlerinde ortaya çıkmış İngilizce kökenli olan “woke” terimi “uyanmış” veya “tetikte” anlamına gelir. Kavram, genellikle sosyal medya aktivizmi ile ilişkilendirilir ve toplumsal meseleler hakkında sürekli bir farkındalık yaratmayı hedefler. Wokizm, sosyal adalet taleplerinin güçlü bir şekilde savunulmasına odaklanırken, bazen aşırılığa kaçabilir. Örneğin, bazı bireyler, wokizm adına belirli davranışları veya söylemleri kınarken, diğerlerinin fikirlerini yok sayma eğiliminde olabilir. Bu durum, sosyal tartışmaların yapıcı bir şekilde ilerlemesine engel olabilecek bir iklim yaratabilir. Wokizm, olumlu değişim hedeflerken, bazen aşırı eleştiriler ve dışlamalarla sonuçlanabilir, bu da toplumsal diyalogun zayıflamasına yol açar.
Islamo-Gauchisme (Tr. “İslamo-goşizm / İslamcı Solculuk”)
İslamo-goşizm, siyasal İslam ile radikal solun olumsuz birleşimini ifade eden bir kavramdır. “İslamo” kısmı, Fransızcada siyasal İslam’ı; “goşizm” ise 1960’lardan itibaren radikal solu kötülemek için kullanılan bir terimi temsil eder. Bu bağlamda, İslamo-goşizm, siyasal İslam ile ittifak eden radikal solcuları tanımlar. Kavramın kullanımı, Fransa’daki laiklik tartışmaları sırasında (2003-2004 yıllarında) yaygınlaşmış ve aşırı sağcı gruplar tarafından sol gruplara yönelik eleştirilerde sıkça başvurulmuştur. Ayrıca bu terim, Fransız sağcı medya tarafından solun bazı kesimlerini damgalamak amacıyla da kullanılmaktadır. Günümüzde İslamo-goşizm, Fransa’nın kültür savaşının bir aracı hâline gelmiştir. Milliyetçi muhafazakârlar, İslamo-goşizmi, Müslümanların kamusal alandaki görünürlüğünü itibarsızlaştırmak için bir araç olarak kullanmakta ve böylece İslamo-goşizm, İslamcılarla liberal solcuları entelektüel ve politik alandan dışlamayı hedefleyen bir sentez olarak karşımıza çıkmaktadır.
Kontaktschuld (Tr. “Temas Suçu”)
Almanca bir kelime olan “Kontaktschuld”, yani temas suçu, bir kişinin, bir grup veya bireyle bağlantısı veya sadece aynı ortamda bulunması nedeniyle o grup ya da bireyin görüşlerinden veya eylemlerinden dolayı suçlanması anlamına gelir. Bu kavram, sosyal medya ve tartışma platformlarında sıkça görülür; bir kişinin belirli bir grupla veya kişiyle temas etmesi, o grubun veya bireyin ideolojilerini veya eylemlerini desteklediği varsayımıyla eleştirilmesine yol açabilir. Örneğin, bir kişi bir toplulukta bulunmasa bile, bir bireyle tesadüfen aynı ortamda yer almış olması, o bireyin olumsuz davranışlarından sorumlu tutulmasına neden olabilir. Temas suçu, çoğu zaman adaletsiz bir genelleme ve bireyselliği göz ardı etme anlamına gelir. Bu tür bir yaklaşım, bireylerin kendilerini ifade etme özgürlüğünü kısıtlayabilir ve toplumsal diyalogları zayıflatabilir. Sonuç olarak, temas suçu, bireysel sorumlulukların yerine toplu suçlama ve damgalama dinamiklerini öne çıkaran bir kavram olarak karşımıza çıkar.
Sosyal Adalet
Sosyal adalet, bireylerin eşit haklara sahip olmasını ve toplumsal kaynaklara adil bir şekilde erişim sağlamasını amaçlayan bir kavramdır. İptal kültürü bağlamında, sosyal adalet talepleri, belirli grupların ve bireylerin maruz kaldığı ayrımcılığı ve adaletsizliği ortadan kaldırmayı hedefler. Ancak sosyal adalet arayışında, bazen hedeflerin gerçekleştirilmesi adına aşırı tepki ve dışlama yöntemleri kullanılabilir. Bu da iptal kültürünün doğmasına neden olur. Sosyal adaletin sağlanması için mücadelenin önemli bir parçası, yapıcı diyalog ve farklı bakış açılarına saygı göstermektir. Aksi takdirde, sosyal adalet talepleri, iptal kültürü ile çelişebilir ve toplumsal kutuplaşmayı artırabilir. Bu bağlamda, sosyal adalet kavramı, iptal kültürü tartışmalarında denge arayışını simgeler.
Müzakere Kültürü
Müzakere kültürü, farklı bakış açılarına sahip birey veya grupların, yapıcı bir şekilde iletişim kurarak ve anlaşarak sorunları çözme yeteneğini ifade eder. İptal kültürü bağlamında, müzakere kültürü, karşıt görüşlerin saygı çerçevesinde tartışılmasını ve anlayışa yönelik diyalogları teşvik eder. Müzakere kültürü, çatışmaların çözümünde önemli bir araçtır; çünkü bireyler, karşıt görüşlere sahip olsalar bile, ortak bir zemin bulabilirler. İptal kültürünün baskın olduğu ortamlarda, müzakere kültürü, toplumsal birlikteliği sağlamak ve ön yargıları azaltmak için kritik öneme sahip olur.