Müslümanlar Arasında Bir Tabu Olarak İntihar Konusu
Almanya'da trafik kazalarındakinden daha fazla insan intihar nedeniyle hayatını kaybediyor. Dr. İbrahim Rüschoff ile intihar düşüncesinin psikolojik ve dinî nedenleri ile bu konu hakkında açıkça konuşabilmenin önemini konuştuk.
Okuyacağınız röportaj intihar ve bu konuya dair zorlukların ele alındığı hassas bir içerik olduğu için kimi okuyucular için rahatsız edici olabilir.
İnsanlar nasıl intihara sürüklenir? Bu süreçte önemli rol oynayan psikolojik faktörler neler?
İntihara eğilim, yani hayatına son verme isteği veya tehlikesi, çok yönlü bir durum. Temel olarak, dayanılmaz bir durumda bir çıkış yolu görememe hissi ve bunu çözebileceğine dair inancın yitirilmesi söz konusudur. Şiddetli fiziksel ve ruhsal hastalıklar veya iyileşme umudu olmayan dayanılmaz ağrılar da bu nedenler arasında sayılabilir. Aynı şekilde esaret, işkence veya aile içinde sürekli fiziksel ya da cinsel şiddet gibi kişinin içinden çıkamayacağını hissettiği durumlar da buna yol açabilir.
İnsanların dayanıklılıkları farklı olduğu için intihara eğilim gösterme sınırı net değildir. Ayrıca, bireylerin kendini yalnız hissettiği ve destek bulamadığı sosyal ve aile ortamları da psikolojik faktörler arasında yer alır. Yardım istemek bu konuda oldukça zordur; bireyler genellikle duygularını açığa vurmaktan utanır ve çevrelerini rahatsız etmek istemezler. Ayrıca aile ve arkadaşlar, bu konuyu açmanın tehlikeleri artıracağına ya da intihardan söz edenlerin aslında bunu gerçekleştirmeyeceğine inanabilir. Oysa çoğu zaman insanlar duygularını paylaşabilmekten büyük bir rahatlık duyar.
“Dindar insanlar psikolojik rahatsızlıklardan muaf olur” inancı hâlâ yaygın. Müslüman hastalar ve yakınlarıyla intihar konusunu nasıl ele alıyorsunuz?
İslam’da intihar yasak ve günah sayıldığı için çoğu kişi bu konuyu açmaktan kaçınır, intihara eğilim göstermenin zayıf bir iman ifadesi olduğunu düşünür. Ancak ağır depresyon gibi durumlarda bu konu neredeyse her zaman gündeme gelir; hasta Müslüman da olsa, Hristiyan veya ateist de olsa. Bu sorunu ele almamak, tıbbi bir hata olur. Diğer yandan, depresif semptomlar azaldığında intihar düşünceleri de çoğunlukla kaybolur. Psikoterapide, ilaçların pek rol oynamadığı bu süreçte, hastalarla intihar düşüncelerinin ardındaki nedenler anlaşılmaya ve alternatif çözümler üretilmeye çalışılır. Terapistler ve hastalar arasında “intihar anlaşması” olarak bilinen bir uygulama yapılır; hastanın bir sonraki görüşmeye kadar intihara teşebbüs etmeme sözü vermesi ve gerekirse terapistine ya da acil durum hizmetlerine başvurması sağlanır.
Aile üyeleriyle çalışmak çoğu zaman daha zordur; çünkü terapistler gizlilik ilkesine bağlıdır ve hasta izin vermedikçe bu ilkeyi ihlal edemez. Aile üyeleri ise konuyu açmaktan kaçınır veya panikleyebilir; çünkü böyle durumlarla nasıl başa çıkacaklarını bilemezler. Bir hasta intihar girişiminde bulunduğunda, aile üyelerine anlayışla yaklaşmak, durum hakkında yeterli bilgi sağlamak önemlidir. Böylece durumu daha iyi anlayıp hasta için daha faydalı olabilirler.
Müslümanlarda elbette dinî arka plan da göz önünde bulundurulmalıdır. Maalesef, bazı imamlar ve din adamları bu tür olayları sadece kınamakla yetinir ve arka planı anlamaya veya olayı ayrıntılı olarak değerlendirmeye çalışmaz. 40 yıllık meslek hayatımda, “özgür iradesiyle” yaşamdan ayrılan bir intihar vakasına tanık olmadım; bu kararda her zaman ciddi psikiyatrik rahatsızlıklar veya ağır ruhsal çatışmalar rol oynamaktadır.
İnançlı insanlar için intihardan caydırıcı tek neden, dinî inanca bağlı ahirette cezalandırılma korkusu (cehennem gibi) olabiliyor. Bu tür bir korku ne kadar sağlıklı?
İslam, tıpkı diğer dinler gibi, insanlara yaşamlarını Yaratıcı’nın belirlediği ölçülere göre sürdürmeleri için bir rehberlik sağlamayı amaçlar. İnsanların olumsuz sonuçlardan korkmadan doğru ve mantıklı bir şekilde hareket etmeleri harika olurdu; ancak maalesef bu her zaman böyle değil. Bu durum, okulda arkadaşından kopya çekmekten vergi kaçırmaya kadar çeşitli konular için geçerli olduğu gibi, intihar gibi hayatı şekillendiren önemli konular için de geçerli. Dini sonuçlardan duyulan bu “korku” aslında oldukça yararlıdır, çünkü insanları pratikte hayatta tutar ve onlara zor durumlarından çıkış yolu bulma şansı verir. Bu “korkunun” amacının tam da bu olduğuna inanıyorum.
Müslümanlar, psikolojik rahatsızlıkları genellikle dini yöntemlerle çözmeye çalışıyor, ancak çoğunlukla uzman olmayan kişilerle. Psikolojik rahatsızlıklar zayıf bir imanın sonucu olarak da yorumlanıyor. Bu durum hastalar için ne gibi sonuçlar doğuruyor?
Psikoterapide, terapist ile hasta arasındaki ilişki tedavi başarısı için en önemli faktördür. Bu nedenle, dinî yaklaşımlar da özellikle daha hafif psikolojik rahatsızlıklarda veya duygusal krizlerde anlamlı müdahaleler olabilir. Sadece hastaya gösterilen yoğun ilgi ve onları gerçekten anlama çabası bile yararlıdır. Ancak ağır psikiyatrik rahatsızlıklarda bu tür yaklaşımlar yeterli olmaz; burada sağlam bir uzman bilgisi ve klinik deneyim gereklidir.
Sadece sözde “uzmanlar” değil, hastalar da ruhsal durumlarını, özellikle depresyon dönemlerinde, sıklıkla zayıf bir inançla açıklarlar. Tüm çabalarına rağmen Allah’a veya ailelerine eskisi gibi sevgi hissetmezler, eskiden olduğu gibi namaz kılmaya motive olamazlar, ilgisiz, mutsuz ve bazen de yaşama karşı isteksizdirler. Ancak, şikayet ettikleri bu sözde “zayıf inanç” depresyonun nedeni değil, aksine bir sonucudur; çünkü bu hastalıkta duygusal çöküntü, isteksizlik, motivasyon kaybı, gelecek kaygıları ve bazen intihar düşünceleri hastalığın belirtileridir ve iyileştikten sonra ortadan kaybolur. Sorunlu olan, hastaların bu bakış açısı nedeniyle terapiye başvurmamaları ve bunun yerine artan bir çabayla Kuran okumak, dua etmek ya da hatta bir Umre ziyareti yapmaya çalışarak gereksiz yere kendilerini zorlamalarıdır, halbuki burada psikoterapi ya da ilaç tedavisi daha uygun olurdu.
İntihar düşüncelerinin temel sebepleri olarak en çok hangi nedenlerle karşılaşıyorsunuz?
Psikiyatride başhekim olarak, intihar eğilimi konusuyla sık sık karşılaştım; bu durum, genellikle ayakta tedavi edilemeyen depresyon ve şizofreni gibi daha ağır hastalıklarla ilgiliydi. Kendi muayenehanemde psikoterapist olarak ise bu sorunla daha nadiren karşılaşıyordum; burada daha çok anksiyete bozuklukları veya depresyon vakaları öne çıkıyordu. Ancak, birçok Müslümanın bulunduğu mülteci ve işkence mağdurları için hizmet veren danışma merkezlerinde, bu konunun çok daha sık gündeme geldiğini söyleyebilirim.
Almanya’da intihardan ölenlerin sayısı trafik kazalarından daha fazla. Neden günümüzde giderek daha fazla insan intihar düşüncelerine kapılıyor?
2023 yılında Almanya’da 2 bin 839 kişi trafik kazalarında hayatını kaybetti, 10 bin 304 kişi ise intihar etti. İntihar sayısı, yaklaşık 10 yıldır yıllık olarak 9 bin ila 10 bin civarında seyrediyor ve neyse ki 1980’lerin başındaki sayının yarısına inmiş durumda. Bu düşüşte, halkın konuya dair daha fazla bilinçlendirilmesi, medyada konunun daha hassas bir şekilde ele alınması ve uygun ilaçların daha küçük paketlerde sunulması gibi çeşitli önlemler etkili olmuştur.
Cinsiyet ve yaş farklılıkları ise oldukça önem taşıyor: Erkekler, kadınlardan yaklaşık üç kat daha fazla, boşanmalardan sonra ise dört ila altı kat daha fazla intihar ediyor. Ayrıca, intihar oranları 50-70 yaş aralığından itibaren belirgin bir artış gösteriyor ve 85 yaş grubunda en yüksek seviyeye ulaşıyor. Burada, hepimize—Müslüman ya da değil—sosyal boyutuyla da sorumluluk düştüğünü görüyoruz.
İntihar eden kişilerin yakınları bu olayın acısını taşımakta zorluk çeker. Bu, doğal bir ölüm veya kaza değil; yakınlar için açıklanamaz olabilir. Bu durumda nasıl bir yol izliyorsunuz?
İntihar, tıpkı diğer yaşam olayları gibi, sosyal bir çevrede gerçekleşir. Aile ve arkadaşlar, tehlikeyi fark edememiş veya yeterince ciddiye almamış olabilecekleri ya da çatışmalarda adil davranmamış oldukları için kendilerini suçlar ve böylece intihara sebep olduklarını düşünebilirler. İntihar eden kişinin inancının yeterince güçlü olmadığını düşünmek, bazıları için bir rahatlama sağlar. Ancak, geride kalanlar yine de ilgi ve uzman tavsiyesine, belki bir yaşam danışmanlığı merkezine başvurmaya ihtiyaç duyar. Bu konuda, imamlarımızın eğitim alması ve manevi destek verebilir hale gelmesi ideal olurdu.
Belki zor bir soru olacak ama, din intihar düşüncelerinin veya girişimlerinin nedeni olabilir mi?
İntihar düşünceleri ve girişimleri birçok farklı nedene dayanabilir. Din, her bir inanan tarafından kişisel yaşam öyküsü, ilişki deneyimleri ve sosyal çevre içerisinde yaşanır ve çoğu zaman adil olmayan koşulların dengelenmesi için kullanılır; bu da dini inancı bir neden hâline getirebilir. Ancak burada sorumluluğu taşıyan din değil, onu bu şekilde yorumlayan ve kötüye kullanan insanlardır.