'Orta Doğu'

Yeni Yönetim, Eskimeyen Krizler: Suriye’ye Çok Yönlü Bir Bakış

Suriye’de 1.000’den fazla kişinin öldüğü Lazkiye ve Tartus’taki olaylar, bölgede yeni bir gerilimi daha doğurdu. Yaşananlar Suriye’deki siyasi istikrarsızlığın ve idari yapının kırılganlığının bir kanıtı.

Suriye'de yeniden organize edilen ordudaki bir birimin içtiması. 4 Şubat 2025. Fotoğraf: Mohammad Bash - Shutterstock.

Suriye’de son dönemde yaşanan gelişmeler, ülkenin içinde bulunduğu yönetim krizini bir kez daha gözler önüne serdi. Özellikle bölge ülkelerini yakından ilgilendiren, İngiltere merkezli Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR) raporuna göre 1.000’den fazla kişinin öldüğü Lazkiye ve Tartus’ta yaşanan olaylar, kuzeydoğu Suriye’deki siyasi belirsizlik ortamı, güneyde Dürzilerin geçici hükûmete karşı düzenlediği gösteriler ve tüm bu gelişmelere karşı iktidarın izlediği politikalar, Suriye’deki siyasi istikrarsızlığı ve idari yapının kırılganlığını ortaya koyuyor.

Bölgede yaşanan ve yaşanacak olaylar değerlendirilirken, gelişmeleri tekdüze okumak yerine toplumsal ayrışmalar, ekonomik çöküş, dış aktörlerin ülke içerisindeki varlığı ve müdahaleleri, savaşın yol açtığı psikolojik travmalar gibi çok boyutlu bir perspektiften değerlendirmek şart. Birleşmiş Milletler verilerine göre, Suriye iç savaşında 350.000 kişi (Bu rakamın yalnızca teyitli vakaları içerdiği, gerçek ölüm sayısının çok daha fazla olduğu bildirilmekte) yaşamını yitirdi. Bu sayı, Suriye İnsan Hakları Gözlemevi (SOHR) raporlarında 528.500 olarak geçiyor.

Suriye’de çatışmalardan etkilenen 7,2 milyon kişi iç göçe maruz kaldı. Bu kişilerin birçoğu kamplarda hayatını idame ettiriyor ve 6,2 milyon kişi başta komşu ülkeler olmak üzere dünyanın birçok yerinde mülteci olarak yaşıyor (UNHCR 2025 Raporu). Suriye toplumunun ciddi bir bölümü bedensel ve psikolojik engellerle yaşamını sürdürüyor. Altyapı, hastaneler, okullar, kamu ve özel mülkiyetler büyük ölçüde tahrip edilmiş durumda. Buna bağlı olarak Suriye halkı sağlık, barınma ve eğitim gibi temel insani ihtiyaçlardan mahrum. Son olarak, Birleşmiş Milletler 2025’in başından beri bir milyondan fazla Suriyelinin ülkelerine döndüğünü açıkladı. Bu veriler ışığında Suriye’de meydana gelen güncel olayları bugünden hareketle değerlendirmek derin tarihsel, toplumsal ve ekonomik çatlakları göz ardı etmek anlamına gelebilir. Bu kapsamda Suriye’de uygulanan askerî ve siyasi politikaları incelerken dikkate alınması gereken hususları adım adım ele alalım.

Suriye’de Zayıf Kadro Yapısı ve Yönetsel Sorunlar

İlk olarak, Suriye’deki geçici hükûmette uzman ve eğitimli kadrolar yerine, askerî ve ideolojik kadroların ön plana çıktığı görülüyor. Kabinenin ezici çoğunluğu, Ocak 2017’den Aralık 2024’e kadar İdlib gibi dar bir bölgeyi yöneten kadrolardan oluşmuş, bürokrasideki atamalar uzmanlaşmış insan kaynağı eksikliği nedeniyle yine askerî grupların belirli kadrolarından seçilmiş durumda.

Yeni hükûmetin bu eksikliğin farkında olduğu şu iki örnekten anlaşılıyor. Bölgesel barışı tesis etmek ve yetişmiş kadro istihdamı amacıyla Ocak 2025’te yapılan duyuruda, Esed döneminde görev yapmış asker ve polislerin silahlarını teslim etmesi ve yeni yönetimde görev alması çağrısında bulunuldu. Şubat 2025 tarihinde Dışişleri Bakanı Esad eş-Şeybani’nin Avrupa ülkelerine yaptığı ziyaretlerde, diaspora ile özel görüşmeler gerçekleştirip Suriye’nin özellikle siyasi ve ekonomik gelişimine katkı sağlamaları açıkça teklif edilmiş, yetişmiş kadrolara ülkelerine geri dönüp siyasi katılım çağrısı yapılmıştı.

Bu yapıcı çağrılar ve politikalar bürokrasinin sivilleşmesi için önemli adımlar olarak görülse de mevcut kadrolarla politika uygulamaları bir süre askerî ve ideolojik hesaplaşmaların gölgesinde şekillenmeye devam edecek. Dolayısıyla sahada meydana gelen şiddet olaylarını değerlendirirken, bunun doğrudan hükûmetin resmî politikası olup olmadığını iyi analiz etmek elzem. Hükûmette ve güvenlik birimlerinde görev alanlardan bazılarının, 14 yıldır süregelen savaşın etkisiyle rövanşist bir yaklaşım benimseyecekleri, merkezî otoritenin zayıflığı ve denetim mekanizmasının eksikliği nedeniyle militarize olmuş grupların ideolojik hesaplaşmalara girişeceği göz ardı edilmemeli.

Bölünmüş Ülke ve Sınırlı Etki

Suriye’de geçici hükûmetin karşı karşıya olduğu en büyük zorluklardan bir diğeri ise ülkenin her yerinde söz sahibi olamayışı ve ulusal ölçekte istikrarı sağlamakta zorluk çekmesi. Suriye’nin yönetim yapısının tam anlamıyla üniter bir sisteme evrilememesi, farklı bölgelerde oluşmuş askerî grupların başı buyruk hareket etmesine neden oluyor ve merkezî yönetimle sahadaki uygulamalar arasında kopukluk oluşturuyor.

Özellikle kuzeydoğudaki YPG unsurları kendi politikalarını belirliyorlar. Ülkenin güneyindeki Dürzi toplulukları merkezî hükûmetten bağımsız şekilde hareket edip kendi güvenlik alanlarını oluşturuyor, sahil bölgesinde Nusayri yapılanmaları ayrıcalıklarını yitirmemek için mücadele yürütüyor; son olaylarla birlikte etnik ve mezhepsel bölünmüşlük daha da belirginleşiyor. Ayrıca Esed rejimine karşı oluşturulmuş muhalif askerî gruplar hâlâ ülkenin kuzey bölgelerinde kısmi olarak söz sahibi ve yönetim mekanizmalarını bazı sınırlar içerisinde sürdürüyorlar.

Azez’den El-Bab ve Cerablus’a kadar uzanan hatta, hâlâ eski rejimin muhalifi askerî grupların varlığı söz konusu. Dolayısıyla yeni yönetimin sık sık tekrarladığı, tüm askerî unsurların silah bırakması yönündeki çağrısına tam anlamıyla uyulmadığı sahada net bir şekilde görülüyor. Bu nedenle, bir bölgede yaşanan bir olayın doğrudan hükûmet politikası mı yoksa yerel aktörlerin bağımsız hareketi mi olduğu iyi analiz edilmeli. Örneğin, Lazkiye’de yaşanan şiddet olayları, kuzeydoğudaki unsurların belirsiz durumu ya da güneydeki Dürzi protestoları gibi gelişmeler değerlendirilirken, bunların hükûmetin kontrolünde mi yoksa sahadaki güçlerin inisiyatifiyle mi gerçekleştiği dikkate alınmalı. An itibariyle Halep’in iki büyük mahallesinde (Şeyh Maksut ve Eşrefiyye) bile YPG unsurlarının varlığı bu kontrol zafiyetini gözler önüne seriyor.

Suriye’de Çökmüş Ekonomi ve Altyapı

Gelişmeleri sağlıklı bir şekilde analiz edebilmek için yalnızca siyasi ve askerî dinamiklere odaklanmak da yeterli değil. Ekonomik çöküş, altyapı sorunları ve temel insani yardıma muhtaçlık gibi unsurlar da göz önünde bulundurulmalı. Suriye, 14 yıl süren savaşın getirdiği yıkımı, altyapı tahribatını, ekonomik çöküntüyü ve buna bağlı olarak iktidarsızlığı derinden hissediyor. Dolayısıyla gerek bugün gerekse gelecekte vuku bulacak hadiseler ekonomik koşullardan bağımsız değerlendirilemez.

Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı (UNDP) tahminlerine göre, Suriye’deki yoksulluk oranı yüzde 90’ı aşmış durumda. Savaş öncesi var olan ekonomik yapılar hem savaşın yıkıcı etkisi hem de uluslararası yaptırımlar nedeniyle çöktü. En temel ihtiyaçların karşılanması bile ciddi bir sorun hâline geldi. Gıda güvensizliği, temiz suya ve elektriğe erişim eksikliği ve işsizlik, toplumun muhtaçlığını artırdı, halkın günlük yaşamını sürdürmesini dahi zorlaştı ve tüm bunlar Suriye halkını insani yardıma bağımlı hâle getirdi.

Yerinde müşahede etme fırsatı bulduğumuz Han Şeyhun, Serakib, Maarat el-Numan, Yermük gibi bölgeler başta olmak üzere şehir merkezlerinin özellikle kenar mahalleleri ve kırsal kesimler yerle bir olmuş durumda ve bu tablo, ülkenin ayağa kalkabilmesi için astronomik miktarda desteğe ihtiyaç olduğunu gösteriyor. Sahada müşahede ettiğimiz bir diğer konu ise Suriye’deki insani yardım koordinasyonunun hâlâ sağlanamamış olması. Ülkenin farklı bölgeleri arasında etkin bir haritalama ve koordinasyon eksikliği, yardımların doğru yerlere ulaşmasını engelliyor ve bu da halkın temel ihtiyaçlarını karşılamakta büyük zorluklar yaratıyor. Merkezî hükûmetin ve yerel otoritelerin yeterli altyapıya sahip olmamaları, insani yardımların etkin bir şekilde dağıtılmasını engelliyor. Ayrıca, birçok bölgedeki güvensizlik ve bölgesel ayrışmalar, yardım kuruluşlarının faaliyetlerini kısıtlıyor, bu da ülkenin ekonomik kalkınmasını ve sosyal iyileşmesini daha da zorlaştırıyor.

Yani Suriye’de istikrarın vazgeçilmez unsuru olan ekonomik güç sallantıda. Ülkenin kaynakları siyasi arenada ciddi pazarlık konusu hâline gelmiş, bölgesel unsurların coğrafi yayılımı hammadde kaynaklarına göre şekillenmiş durumda. Örneğin Suriye’nin kuzeydoğusundaki PYD unsurları, ülkenin en verimli petrol sahalarına ve tarım arazilerine sahip olması nedeniyle ekonomik olarak diğer bölgelere kıyasla daha güçlü bir konumdalar.

Bu gruplar ABD’nin sağladığı destek ve yerel gelir kaynakları sayesinde mali açıdan daha bağımsız hareket edebiliyorlar, bu da hem siyasi pazarlıklarda hem de askerî dengelerde bu grubun elini güçlendiriyor. Merkezî hükûmetin yaşadığı ekonomik kriz göz önüne alındığında, PYD’nin sahip olduğu bu ekonomik avantaj, bölgedeki güç dengesinde önemli bir unsur hâline geliyor.

Bu nedenle, Suriye’de yaşanan toplumsal olaylar değerlendirilirken savaşın mirası olan ekonomik çöküşe, altyapı yetersizliğine ve yönetim zayıflığına da dikkat edilmeli. Bu açılardan Suriye’deki gelişmeler daha geniş bir perspektiften değerlendirilmeli.

Suriye’de Ayrışmanın Tarihsel Süreci

Suriye, farklı etnik ve mezhepsel kimliklerin iç içe geçtiği bir ülke. Bu çeşitlilik zamanla büyük çatışmaların da müsebbibi hâline geldi. Baas rejimi, iktidara geldiği 1960’lı yıllardan itibaren mezhepsel farklılıkları kullandı. Özellikle Hafız Esed döneminden itibaren devletin kilit noktalarına ağırlıklı olarak Nusayri (Arap Alevisi) bürokratlar, ordu mensupları ve istihbarat görevlileri yerleştirildi. Böylece rejimin güvenliği mezhepsel bir yapıya dayandırıldı, dolayısıyla mezhepler militarize hâle geldi.

Özellikle muhalefete karşı izlenen sert politikalar, ülkedeki mezhepsel ayrışmayı daha da derinleştirdi. Suriye İnsan Hakları Ağı (SNHR) tarafından hazırlanan rapora göre 1982 yılında Hama il merkezinde en az 30 bin sivil öldürüldü ve en az 17 bin sivilden bir daha haber alınamadı. Bu katliam, Esed rejiminin muhalefete yönelik baskıcı yaklaşımının en önemli dönüm noktalarından biridir. Bu baskılar, sadece belirli grupları susturmakla kalmadı, aynı zamanda toplum içinde onarılamaz ayrışmalara da sebebiyet verdi. 2011’den sonra yaşanan katliamlarla bu ayrışmalar daha da derinleşti.

Bu ayrımlar, şu an Suriye’de ulusal birliğin önündeki en büyük engellerden biri. Her etnik unsur veya mezhep varlık gösterdiği bölgede kendi otoritesini güçlendirmeye çalışırken, merkezî yönetimin tüm ülkeyi kapsayan birleştirici bir güç olarak hareket etmesi her geçen gün daha da zorlaşıyor. Esed dönemlerinde temelleri atılan mezhepsel bölünmüşlük, bugün Suriye’deki siyasi istikrarsızlığın ve yönetim krizinin en önemli nedeni. Bu nedenle her yeni gelişmeyi, yalnızca mevcut siyasi atmosferin değil, yıllarca biriken mezhepsel gerilimlerin ve bölünmüşlüğün bir yansıması olarak ele almak gerekiyor.

Dolayısıyla, Suriye’de kurulan yeni geçici hükûmet, savaşın ve siyasi istikrarsızlığın etkisiyle birçok yönetimsel zorlukla karşı karşıya. Her ne kadar merkezî bir otorite oluşturma iddiasında olsa da mevcut yapısı nedeniyle ülke genelinde tam anlamıyla bir yönetim gücüne sahip değil. Bu durum, Suriye’de gerçekleşen olayların, uygulamaların ve alınan kararların hükûmetin doğrudan kontrolünde olmadığını gösteriyor.

Perspektif’le Avrupa gündemini günlük takip etmek ister misiniz? Perspektif bültenine kaydolun, Avrupa'daki gelişmeler e-posta kutunuza gelsin.

 

Abdulhamid Gülşahin

HASENE International Proje Koordinatörü olan Abdulhamit Gülşahin, lisans eğitimini Hatay Mustafa Kemal Üniversitesinde Siyaset Bilimi ve Kamu yönetimi alanında gerçekleştirmiştir.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler