'Fransa Seçimleri'

Fransa’da Belediye Seçimleri ve “Bağımsız Listeler”

Fransa’da bağımsız listelerin varlığı belediye seçim kampanyasını sarstı. Özellikle Müslümanların yoğun yaşadığı bölgelerdeki listeler, yerleşik partilere bir alternatif niteliğinde.

Fransa’da yerel seçimlerin ilk turu 15, ikinci turu ise 22 Mart tarihlerinde gerçekleştirilecek. Bu seçimler vatandaşların belediye başkanlarını ve şehirlerini 6 yıl boyunca yönetecek olan belediye ekibini seçmelerini sağlayacak. Böylece, 2021’deki bölgesel seçimlerden 2022’deki Cumhurbaşkanlığı Seçimleri’ne kadar, baskın bir seçim gündeminin başlangıcı olan 36 bin belediyenin seçimi gerçekleşecek. 

Belediye seçimlerini önemli kılan şeylerden biri, belediye başkanları ve meclis üyelerinin, yasa teklif eden ve oylayan senatörleri seçmeleri. Hem yerel hem de ulusal alanda belirleyici olan bu seçimler, siyasi partilere karşı şüphelerin oluştuğu, sosyal kriz ve kimlik meselesi gerginliklerinin yaşandığı bir dönemde gerçekleştirilecek. Dolayısıyla bu seçimler, Fransa’nın karşı karşıya kaldığı siyasi sorunların dışında kalamayacak.

Öngörülemeyen Seçmen: İşçi Sınıfı Mahalleleri

Fransız siyasi ortamında belirsizlik hâkim. Siyasette merkez sağdan merkez sola kadar hâkim olan Yürüyen Cumhuriyet (LREM) Partisi arasındaki, bölünmüş siyasi ortamı en iyi “parçalanma” kelimesi nitelendirebilir. Solunda Sosyalist Parti (PS) ve sağında Cumhuriyetçi Parti (PR) yer almış durumda. Uçlarda ise, en solda Boyun Eğmeyen Fransa (FI) ve eski Ulusal Cephe olan Ulusal Birleşme (RN) var. Aşırı sağ partinin alacağı oy merak konusu. Halbuki Le Pen’in partisi Fransız bölgelerinin üçte ikisinde, bölge başına 5’ten az bir aday listesi sundu. Diğer yandan da bağımsız, yani herhangi bir klasik siyasi partinin taraftarı olmayan listeler çoğaldı.

Bir diğer belirsizlik ise oy kullanma oranının ciddi derecede zayıf olduğu banliyölerdeki durum. Örneğin Fransa’nın en fakir bölgesi olan ve Paris’in kuzey sınırında yer alan Seine-Saint-Denis’te 2014 belediye seçimlerinde neredeyse yüzde 60 oranında seçimlere katılım kaydedilmiş. Bu sayı Seine-Saint-Denis’i seçime katılım oranının en düşük olduğu bölge yapıyor.

Bununla birlikte göçmen adaylardan büyük siyasi partilerin listelerinde boy gösterenler de var. Paris’te görevi devredecek olan belediye başkanı Anne Hidalgo’ya karşı Fas-Cezayir kökenli Rachida Dati dişli bir rakip olarak adından söz ettiriyor. Ailesi Mağrip veya Afrika’dan göçmüş adaylarda da ciddi bir artış var. Seine-Saint-Denis’te sandığa gitmeyenler yüksek oranda olmasına rağmen, bölgede bulunan 9 binden fazla nüfuslu şehirlerde göçmen kökenli adayların sayısındaki yükseliş dikkat çekici. Bu şehirlerde 2001 yılında 131, 2008 yılında ise 272 (yüzde 19.41) göçmen kökenli temsilci seçildi. Tüm bölgenin istatistiğine göre ise 2008’de toplamda 323 (yüzde 23,05) göçmen temsilci seçildi. 2014 yılında bu oran yüzde 31,49’a yükseldi (1401 kişiden toplam 441 temsilci).

Yüksek oranda göçmen bulunan bu şehirlerde ırkçılık, İslamofobi, çeşitli ayrımcılıklar gibi işçi sınıfı mahallelerine özgü sorunlar ve meselelerin siyaseten bağımsızlaşması söz konusu. Bu durum “bağımsız” listelerin oluşmasıyla sonuçlanıyor.

İşçi Mahallelerinin Oyları ve Bağımsız Listeler

Görünüşe göre herkes, işçi sınıfı mahallelerindeki bağımsız listelerden endişe duyuyor. İktidardan ya da sağ partilerden yetkililer “komüniteryanizm”le mücadele adına bağımsız listelerin yasaklanmasını savunuyor. Ancak Cumhurbaşkanı, ayrımcılık sayıldığı için hukuken karmaşık olan böyle bir yasağa karşı çıkmıştı.

Senato yine de şubat ayı başında “komüniteryanist bölünme karşısında Cumhuriyet yasalarının üstünlüğünü güvence altına almayı” amaçlayan bir kanun teklifinde bulundu. Oysa hiçbir liste, kendini “komüniteryanist” olarak öne sürmüyor. Yetkililerin nezdinde “komüniteryanist”, yani Türkçeye “cemaatçi” olarak aktarılabilecek bu terim, etnik azınlık topluluklar ve Müslüman oldukları düşünülen insanlardan oluşan seçim listelerini nitelemek için kullanılıyor.

Medyada ise Le Point dergisi, bazı belediye başkanlarının Müslüman toplumun temsilcilerine sosyal barış sağlamaları veya bölgedeki Müslüman toplumun oyunu alma garantisine karşılık “bağlılık sözü” satın aldıklarını ve bunun kayırmacılık uygulamaları olduğunu iddia eden bir araştırma yayınladı. Ayrıca araştırmada, bağımsız listelerin çoğalmasının bağımsızlık belirtisi olduğu, hatta Fransa’nın “Cumhuriyetin kaybedilmiş bölgeleri” olarak nitelediği belirli işçi sınıfı bölge ve mahallelerinde bölücülük arzusundan endişe duyulduğu aktarılıyor. “Siyasal İslam”ın sızma meselesi de bir o kadar telaş sebebi. Bu analize göre gelecek belediye seçimleri göz önünde bulundurularak “siyasal İslam”ın siyasi laboratuvar olarak kullanılacağı düşünülüyor.

Bununla birlikte işçi sınıfı mahallelerinden vatandaşların veya bağımsız listelerin varlığı yeni oluşan bir husus değil. 1989’dan itibaren birçok şehirde bu durum gözlenmeye başlanmıştı. 2005’te yaşanan toplumsal isyanların sonuçlarından biri de siyasi alana yatırım yapılması oldu. 2008 belediye seçimlerinde ortaya çıkan bu listeler iyi oranda oy almış, bazen yüzde 10’a kadar ulaşmıştı. Bu da ikinci tura kalma olasılığının yüksek olması anlamına geliyordu. Bağımsız listeler son tahlilde belirli şehirleri devirebilen bir taraftar listeyle anlaşma yapıyordu. Bu nedenle bağımsız listeler, güç dengesi oluşturma ve “kralı belirleyen” olma imkanı sağlıyordu. 

“Bağımsız Listeler” Ne İstiyor?

Ancak günümüzde belki de gerçekten endişelendiren şey, güç dengesi kurulmasının ötesine geçen bir eğilimin olması. Bağımsız listeler, güç dengeleri arasında ağırlık oluşturmak için değil, seçilme veya bağımsız bir siyasi yerel grup kurma isteği ile oluşturulur. Göçmen asıllı adaylar için, klasik “parti taraftarı” yönelimine karşı çıkmanın yanı sıra, kendileri veya ebeveynlerinin göçmenliklerini savunmak da temel motivasyonlarının başında yer alıyor. Bu savunma onlar için şehirlerinin sosyal dokusuna tam olarak bağlandıklarının en ikna edici göstergesi. Programları genellikle yabancılara oy hakkı, görünüşe dayalı kimlik kontrolü yapılmasına karşı mücadele, azınlıkların veya kolonilerin tanınması meselelerinin kamuoyunda tartışılması gibi solcu partilerin temalarını işliyor. Bu listeler Fransız cumhuriyetçi evrenselciliğinin mücadele ettiği ayrımcılık, ırkçılık, eşitsizlik gibi sorunları ele alıyor. Eğitim, güvenlik, eşitlik ve çevresel konular da bu bağımsız listelerin odak noktasında yer alıyor.

İşçi sınıfı mahallelerinde bu bağımsız listeler çoğalıyor çünkü bu tür semt sakinleri artık geleneksel sol ya da sağ partilerde kendilerine yer bulamıyor. Bu “ne sağ ne sol” duruşu, her şeyden önce sol hükümetin iktidara geldiği dönemde yürütülen politikalar karşısında çok büyük hayal kırıklığı duyulduğunu gösteriyor. Nitekim yabancılar için yerel seçimlerde oy kullanma veya görünüşe dayalı kimlik kontrolü yapılması ile mücadele için kimlik kontrol makbuzunun şart koşulması gibi tutulmamış seçim vaatleri bu hayal kırıklığını açıklıyor. Daha geniş anlamda sol ve söz konusu mahalleler arasındaki işbirliğinin başarısızlığı, baskın ve üstün olmaya çalışan politikalar ve “gençlere meşguliyet sağlama politikalarının” kabul görmemesi ve garanti addedilen bir seçmen kitlesi olarak görülmeme arzusunu gösteriyor. 

Demokratik Fransız Müslümanları Birliği UDMF’nin Durumu

Bu yeni siyasi ortamda dikkat çeken bir parti var: Demokratik Fransız Müslümanları Birliği (UDMF). 2012 yılında kurulan UDMF kendini “dinci olmayan, laik ve tamamen cumhuriyetçi” bir parti olarak tanımlıyor. Programında ekonomik, sosyal, ekolojik ve demokratik konulara ağırlık veriyor. Bu nedenle 2019 Avrupa seçimleri sırasında UDMF ilgi uyandırdı: Mayıs anketlerinde yaklaşık 30 binden fazla seçmenin oyunu, yani kullanılan oyların yüzde 0.13’ünü kazandı. 

Parti başkanı Nagib Azergui, amaçlarının her şeyden önce sosyal birlikteliği savunmak olduğunu iddia ediyor. Sitelerinde sunulan siyasi söylem, “işçi sınıfı mahallelerinin gettolaşmasına” son vermeyi öneriyor. Bununla birlikte Fransa’nın hassas konularında da görüş beyan etmekten geri durmuyorlar. UDMF, okul kantinleri konusunda özgür seçimi destekliyor ve “kantinlerin tamamen helalleştirilmesinin, bizi eleştirenlerin düşüncesinde yer alan hayali bir fikir” olduğunu vurguluyor. Parti, başörtüsü takan annelerin okul gezilerine eşlik etme yetkisini destekliyor ve Arapça dili hususunda daha iyi bir eğitim sağlamayı öneriyor.

UDMF tüm vatandaşları temsil etmek niyetinde. Perspektif’e konuşan Nagib Azergui partinin çıkış fikrini, “Biz bir gözlemle başladık” diyerek özetliyor. “Fransa Müslümanları öcüleştirildi ve her şeyden önce her büyük seçimde sömürüldü. Bu siyasi bir durum ve varsayılan komüniteryenizmden kaynaklanmayan gerçek bir sorun. Örnek verelim: 2004 yılında Raffarin hükümeti altında memurların ciddi şekilde muhalefet ettiği emeklilik reformu üzerine çok hızlı bir şekilde, bugün hâlâ uygulamada olan, İslam ve başörtüsü sorununu gündeme getirmeyi amaçlayan bir strateji ortaya konuldu. Okuldaki dinî inancı gösteren işaretlere karşı bir yasa kabul edildi. Bu meseleler kamuoyu gündemini yoğun bir şekilde meşgul etti. Çok az insanı ilgilendiren bir meseleyle gündem ajite edildi. Oysa aslında ortada toplumsal bir sorun vardı ve bu sorun tüm Fransızları ilgilendiriyordu. Fransız bilinçaltına, nüfusun bir kısmının topluma uyum sağlamayı reddetme ve Cumhuriyet’e meydan okuma, hatta onu yönlendirme isteği duyduğu fikri işlendi.”

UDMF başkanı partisinin solcu bir parti olduğunu ve dinî yönünün olmadığını belirtiyor: “Partimiz dinî sahada yer almıyor. Şeriat hukukunun uygulanması veya ‘Büyük Yer Değiştirme’ (Fr. “Le Grand Remplacement”) teorisinin uygulanması gibi bir durum söz konusu değil. Partinin adında yer alan Müslüman kelimesi sadece dinî değil, farklı yönleri de ifade ediyor. Bu, yurttaşlık anlamında kendine yer edinme ve ötekileşen yerine tamamen uyum sağlayan vatandaş olma meselesidir. İslamofobi, Müslümanları değil Fransız toplumunu ilgilendirir. Bir iç düşman göstermenin nelere yol açtığı tarihî olarak kanıtlanmıştır.”

Aslında UDMF bir Fransız paradoksunu kurcalıyor ve şu soruları soruyor: Neden göçmen asıllı Fransızlar Cumhuriyet’in ilkelerini reddettikleri ve topluma uyum sağlamak istemedikleri iddiasıyla suçlanıyor? Fakat aynı zamanda aynı kişiler kentlerinin sosyal hayatına dâhil olmak isteyip seçimlere ve demokratik alana atılmaya çalıştıklarında olumsuz yönde tesir etmelerinden şüpheleniyorlar ve ötekileştikleri iddia ediliyor?

Nagib Azergui şu ifadelerle açıklamada bulunuyor: “Artık her türlü insan partimize katılıyor. Hepsi kendini geleneksel partiler tarafından ihanete uğramış hissediyor. Diğer tüm stratejiler başarısız oldu. Kendimizi temsil etmeyi ve güç dengesi yaratmayı içeren başka bir strateji deniyoruz; sadece yerel değil ulusal alanda bunu başarmak istiyoruz. Tarihimiz, özellikle sömürge tarihi, omuzlarımızda ağır bir yük. Mücadelemiz bağımsızlaşma ve meşruiyet kazanma mücadelesidir. Bu ülkede sadece ‘misafir gibi karşılandığımızı’ değil, bu ülkenin inşasına katıldığımızı anlamalı herkes. Aslında çok cemaatçi bir ülkede yaşıyoruz, ancak bu cemaatçilik elit kesimin kendi arasındaki cemaatçilik. ‘Eşitsizlik’ sadece bir kelime olarak kalıyor dillerde. Bunun en iyi ispatı Sarı Yelekliler hareketi. Kamu hizmetleri sisteminin bozulması Cumhuriyet’in çöküşüne sebep oluyor. Fransız kökenlilerle sömürgeye uğramışların torunlarını karşı karşıya getirme çabasını gözlemliyorum. Fakat toplumsal hareketler mücadelenin aslında ortak bir mücadele olduğunu gösteriyor.” 

Partinin uzun vadeli planları var. “Şimdiye dek bulunmadığımız bölgelerde yayılmaya başlıyoruz. Daha yeniyiz. İlk zamanlarda sadece Ile de France bölgesi yani Paris ve çevresinde bulunuyorduk. Artık Ile de France bölgesindeki on listeye ek olarak Lyon, Marsilya, Toulouse, Norde, Lille, Strazburg ve Colmar’da olacağız. Daha başka küçük şehirlerde de bulunuyoruz. Başlangıçta insanların bizi kabullenmesi zor olabilir, çünkü Müslüman kelimesi, cemaatçi olarak yaftalanmaktan korkan Müslümanları bile korkutuyor. 2021 yılında illeri ve bölgeleri kapsayacak olan seçimler üzerine uzun vadede çalışıyoruz. Amacımız belli bir konumda olabilecek siyasi yetkililerin seçilmesi. Ve tabii bazı garantiler edinerek, çeşitlilik vitrini olmadan, suiistimal edilmeden ve ‘hizmetçi Müslüman’ olmadan başarmak istiyoruz. Eşiği aşmak ve gerçek bir güç dengesi yaratmak istiyoruz.”

Diğer Şüphe Kaynağı: Post Sömürgecilik

Bağımsız listeler, genel anlamda geleneksel partilerin yaşadığı güvenilirlik, bağlılık ve tekel kaybını yansıtıyor. Halbuki belediye seçimleri bu partilerin yetkililerine bir çeşit baronluk sağlıyordu. Şimdiye dek belirli sınırları olan ve bu sınırların ötesine geçmeyen Fransız siyasi elitlerinin paçaları tutuşmuş görünüyor. Gizli ajandalara sahip olma, ülkeye sızma ve siyasal İslam tartışmaları yeniden ortaya çıktı. Hatta bağımsız listelerde siyasi İslam’ın postkolonyal fikirlerle birleştiği, hatta adayların bu amaç doğrultusunda “siyasal İslam’la” işbirliği yaptıkları iddia ediliyor. 

Paris’in kuzey banliyösünde bulunan Argenteuil şehrinde, Omar Slaouti ve Françoise Pacha-Stiegler tarafından müşterek yürütülen bağımsız liste de yerel yetkilileri endişelendiriyor. Omar Slaouti’nin Perspektif’e belirttiği şekliyle söz konusu liste “yurttaş” bir liste. Slaouti kariyeri boyunca polis şiddeti, İslamofobi, ırk ayrımcılığı, cinsiyet ve sosyal eşitsizlikler gibi sorunlarla uğraşan aktivist bir dernekte rol almış. Fizik ve kimya profesörü olan Omar, kariyerini yerel bir seçimde somutlaştırmaya karar vermiş: “Mülk paylaşımı sorununu ele alan Yeni Antikapitalist Parti içinde de bulunarak çifte siyasi kimlik oluşturdum. Bunlar birbirine zıt olmayan ancak birbirini tamamlayan iki mesele veya yaklaşım.” diye açıklıyor.

Omar’ın sunduğu liste, aday göstermeyen Boyun Eğmeyen Fransa Partisi ve Komünist Partisi dahil solcu partilerin geniş bir desteğini aldı. Ancak bu liste bu partilerden bağımsız. “Partiler aşağıdan yukarıya doğru bir yönelme olması gerektiğini anladılar. İşçi sınıfı mahallelerine özgü sorunlar var ve artık bu mahallelerde direniş biçimlerini düzenleyen ve bu sorunları gündeme taşıyan aktörlerin farkındalığı mevcut. Bu partiler artık bunu görmezden gelemeyeceklerini anladılar. Direniş, hem işçi sınıfı mahallelerinde hem de Sarı Yeleklilerle sokaklarda inşa edildi. Birleşmeleri planlı değil, kendiliğinden, mücadeleler ve direnişlerle oluştu.”

Omar Slaouti, “kentimdeki insanlar güvenilir bir alternatifin yanı sıra belediye konusunda uzmanlık da bekliyorlar. Geleneksel partileri ebedi alternatifler arasından çıkaracak olası, güvenilir, somut ve kökleşmiş eylemler üretiyoruz” şeklinde açıklamada bulundu. “Ayrıca sağcı partilerin biz rakiplerinden dolayı endişe duyduklarını düşünüyoruz, çünkü önemli bir güç yayı oluşturuyoruz. Listedeki insanların birçoğu işçi sınıfı mahallelerinden gelse bile ‘komüniteryenist’ bir liste olarak yer almıyoruz. Ancak bizi diskalifiye etmeyi çok istiyorlar; zira listemiz, herhangi bir partiye üyeliği olmayan ve şehre uyum sağlayan, siyahi veya beyaz, orta sınıftan düşük gelirli sınıfa kadar tüm insanları bir araya getiriyor.”

Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron belediye seçimleri öncesinde, “cumhuriyetçi fetih” stratejisi veya devlete ilişkin göç, güvenlik ve cemaatçiliğe karşı mücadele gibi konular hakkında konuşacak. Elysee Sarayı da bu belediye seçimleriyle beraber başka bir oyunun oynandığını anlamış gibi görünüyor.

Hassina Mechaï

Cezayir kökenli Fransız gazeteci Mechaï, hukuk yüksek lisansı yapmış ve uluslararası ilişkiler ile Afrika ve Orta Doğu ilişkileri konusunda uzmanlaşmıştır.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler