'Lübnan'

Beyrut Patlaması Çöküşe Giden Lübnan’ı Sarstı

Lübnan’ın başkenti Beyrut’ta ağustos ayının başında yaşanan yıkıcı patlama sonrasında Beyrutlular arasında yaşanan şok ve acı kısa bir süre yöneticilere karşı geniş bir öfkeye dönüştü ve bakanlar kurulunun istifasıyla sonuçlandı.

30 Ağustos 2020 Alessandra Bajec
Fotoğraf: Shutterstock.com/bearmoney/

4 Ağustos akşamı Beyrut limanında en az iki yüz kişinin ölümüne ve en az bin kişinin de yaralanmasına yol açan devasa bir patlama yaşandı. Bu patlama, başkentin büyük bir kısmına zarar verdi, şehrin yaklaşık 300 bin sakinini evsiz bıraktı ve şehirdeki evlerin dörtte birini hasara uğrattı. 

Binlerce insan, hâlihazırda Kovid-19 hastalarıyla dolu olan hastanelerde tedavi edilmeyi beklerken, ülkedeki koronavirüs sayılarında da hızlı bir artış yaşandı. Patlama ayrıca rıhtımda bulunan bir tahıl ambarını da yok etti; ülkenin şu anda sadece birkaç haftalık buğday unu rezervi bulunuyor.

Lübnanlı yetkililer, patlamaya 2013 yılından beri 2.750 ton amonyum nitratın tutulduğu bir depoda çıkan yangının yol açtığını açıkladı. Bu açıklama, olayla ilgili şeffaf bir soruşturma başlatmaya söz veren Cumhurbaşkanı Michel Aoun tarafından da doğrulandı. Çoğu Lübnanlı, yüksek derecede patlayıcı bir kimyasalın, denetimcilerin uyarılarına rağmen, yetkililerin bilgisi dâhilinde ve güvensiz bir şekilde tutulmasına izin verdiği için hükûmeti ihmalkârlıkla ve yolsuzlukla suçlayarak siyasi elitleri sorumlu tutuyor. Ölümcül kaza Lübnan’ı olabilecek en kötü zamanda vurdu. Zira ülke hâlihazırda, koronavirüs salgınıyla daha da şiddetlenen – yakın tarihinin en kötü- ekonomik küçülme sarmalıyla boğuşuyordu.

On Yıllardır Süren Beceriksizlik Ve Yolsuzluk

Lübnan halkı, liman felaketi öncesinde de yıkıcı bir ekonomik krizden mustaripti. Binlerce kişi işini kaybetmiş, iş yerleri kapanmış ve Lübnan sterlini geçtiğimiz eylül ayından beri yüzde 80 oranında değer kaybederek altüst olmuştu. Ülkeye gelen ithal gıdaların yüzde 60’ı şu anda enkaza dönüşen Beyrut limanı üzerinden geldiği için büyük bir gıda krizinden de korkuluyor. Lübnan buğday, petrol ve ilaç kalemlerinde ithalata bağımlı durumda.

Gıda fiyatları şimdiden üç katına çıktı ve Dünya Gıda Programı nüfusun yaklaşık yarısının temel gıda ihtiyaçlarını karşılama noktasında sıkıntı yaşadığını belirtti. Ülkenin gıda stokunun tonlarcasının yok olması ve altyapısı için kilit öneme sahip bir limanın enkaza dönüşmesiyle durumun hızla daha da kötüleşeceği kesin görünüyor. Dahası insanlar son yıllarda çöplerin toplanması, sağlık hizmetleri ve elektrik üretimi gibi temel kamu hizmetlerinde yaşanan kesintilerle uğraşıyordu. Bu felaket, hükûmetin on yıllardır süren ve Lübnan’ı felç eden ihmalkârlığının ve kronikleşmiş yolsuzluğunun son örneği. Söz konusu ihmalkârlık ve yolsuzluk Lübnan’ı halkın ihtiyaçlarına karşılık veremez hâle getirdi ve bu Akdeniz ülkesini ekonomik iflasa sürükledi.

Lübnan’daki iç savaş sonrasında (1975-1990) ülkedeki hizipçi siyasi liderlik kendisini iltimaslar, dışarıya tabiiyet ve yolsuzluklar ile koruma altına aldı ve nihayetinde sürdürülemez seviyelerde kamu borcuna yol açan yabancı para akışına bel bağladı. Yöneticiler o zamandan beri ülkeyi bir krizden diğerine sürüklüyor: Çöp krizi, serbest düşüşte bir ekonomi, hiperenflasyon ve yoksulluk aileleri açlıktan ölme noktasına doğru götürüyor.

“Zenginlerin Lehine, Orta Sınıfın Aleyhine Rejim”

Ülkede yıllardır devam eden iktidar felci ve hizipçi parti liderleri arasında süregelen sonu gelmez çekişmeler geçen sene Lübnan ekonomisini çöküşün kıyısına getirdi. Yabancı para akışının durması derin bir mali krize neden oldu. Bu da dörtnala giden enflasyona, işsizliğe ve yoksulluğa yol açtı. Son 30 yıldır gücü elinden bırakmayan yozlaşmış siyasetçilerin yanı sıra ülkedeki hizipçi siyasi sistemi reddetmek ve reformlar talep etmek için ülke genelinde yaygın bir protesto hareketi ortaya çıktı ve 2019 yılının ekim ayının ortalarından itibaren bir dizi gösteri düzenlendi.

Patlama sonrasında Sky News’e konuşan Orta Doğu ve Kuzey Afrika yorumcusu Sami Hamdi, “Partilerin kendi insanlarının temsilcilerinden ziyade uluslararası temsilciler gibi davrandığı günümüz Lübnan siyaseti, Beyrut patlamasını mümkün kılan yolsuzluğu ve beceriksizliği besliyor. Bu durum neden insanların bu siyaset ortamını şiddetli bir biçimde reddettiğine daha fazla odaklanılması gerektiğini açıklıyor.” dedi.

Daha önceki Başbakan Saad Hariri’yi istifaya zorlayan ve bakanlar kurulunu da devirmekle tehdit eden hükûmet karşıtı protesto dalgası sokağa çıkma kısıtlamalarına rağmen devam etti. Fakat Hariri’nin yerine, teknokrat bir kabineye geçiş görünümü altında, yozlaşmış siyasi sınıfı idame ettiren zayıf bir başbakan ve yönetici geldi. Rejim, ulusun ekonomik sorunlarına şimdiye kadar ezici bir şekilde zenginlerin lehine, alt ve orta sınıfınsa aleyhine olacak biçimde karşılık verdi.

Ağustos ayındaki felaketin arkasında ister ihmalkârlık, ister yolsuzluk ya da bunların her ikisi birden olsun; sorumluluk sadece liman yetkililerine yüklenemez. Zira bu olayın esas suçlusu onlar değil. Yıkım ülkeyi bölen, beceriksizce ve insanların acısına kayıtsız kalarak yöneten Lübnan’ın kendi yöneticilerinin elinden geldi. Başka bir deyişle, çökmekte olan bir devlet aygıtı kendi sermayesini mahvetti ve kendi vatandaşlarını öldürdü.

“Bugün Lübnan çökmüş bir devlet olma yoluna kaymaktadır.” Lübnan Dışişleri Bakanı Nasif Hitti patlamadan bir gün önce istifa ederken böyle uyarmıştı.

Halkın Öfkesinden Hükûmetin İstifasına

Beyrut’taki patlama sonrasında, Lübnan’ın üst düzey yöneticilerinin ve güvenlik görevlilerinin amonyum nitratın depoda tutulmasının yarattığı büyük tehlikeye dair uyarıldıklarına dair belgeler açığa çıktı. Böyle detayların ortaya çıkışı, bakanlar kurulunun bu ölümcül vakayı engellemeyişini protesto eden ve kurbanlar için adalet talep eden binlerce öfkeli göstericiyi sokaklara döktü.

Hükûmet halktan gelen eleştirileri sakinleştirmek için hemen bu yüksek oranda patlayıcı maddeyi depolamak ve muhafaza etmekle görevli 20 liman görevlisini ev hapsine aldı. Fakat bu trajedide rol oynayan Lübnan devletinin en tepesinde bulunanların birçoğunun hiçbir zaman adalet karşısına çıkmayacağıyla ilgili önemli endişeler var. Birçok Lübnanlı, bağımsız bir soruşturma yürütülmesi çağrısında bulunuyor, zira hükûmetin patlamanın sebebini gerçekten araştıracağına inanmıyorlar.

Bir dizi bakanın istifası geri kalan bakanlar üzerinde de aynı yolu takip etmeleri noktasında baskı oluşturdu. Başbakan Hassan Diab göstericilerin artan baskısı karşısında 10 Ağustos tarihinde yedi aylık kabinesinin istifasını açıkladı. İstifa eden başbakan, ulusa seslendiği bir konuşmada liman felaketiyle ilgili olarak, “Bu facia kronik yolsuzluğun bir sonucu. Yolsuzluk ağı devletten daha büyük.” dedi.

Hükûmetin istifası göstericiler tarafından olumlu bir hareket olarak karşılansa da, birçoğu siyasi elitin iktidarda kalabilmek için sadece bir kısım yöneticileri cezalandırıyor olduğundan endişe ediyor. Birçok gösterici aynı zamanda ülkenin, geçen baharda tecrübe ettiği gibi bir sekteye uğrayacağını ve siyasi elitin de iktidarda kalacağına inanıyor.

Göstericiler, ulusu iç savaştan beri yöneten hizipçi siyasi sistemin tamamen tasfiyesini talep ediyor. Onlar gücün Lübnan’ın Müslüman ve Hristiyan mezhepler arasında bölündüğü, hesap vermenin olmadığı ya da vatandaşların ihtiyaçlarına karşılık verilmediği şimdiki sistemin yerine nihai bir reform süreci görmek istiyor. Democracy Now’a konuşan Jadaliyya editör yardımcısı Ziad Abu-Rish hükûmetin istifası sonrası şu soruları sordu: “Bunlar, en azından şu aşamada, alışılagelmiş siyasi hamleler. İnsanların asıl cevabını almak istediği soru ise şu: Büyük can kayıplarına ve tahribata yol açan patlama sonrasında istifa eden, ekonomik, iktisadi, sağlık ve altyapı alanlarındaki çeşitli krizle baş etmeyi başaramayan bir kabinenin yerine ne gelecek?”

Geleceğe Yönelik Belirsiz Siyasi Rota

Limandaki patlamadan bir gün sonra Lübnan hükûmeti Beyrut’ta iki haftalık olağanüstü hâl ilan etti. Askerlere sokağa çıkma yasağı ilan edebilme, umumi toplanmalara müdahale etme, medyayı denetleme, askerî yargılama yapabilme ve gözaltındakileri uzun süre alıkoyabilme gibi geniş yetkiler verildi.

İnsan hakları örgütleri ve diğer muhalifler bu karara, hükûmetin zaten koronavirüs salgınından beri umumi seferberlik hâlinde bulunduğunu söyleyerek itiraz ettiler. Zira bu genişletilmiş yetkilerin muhalifleri susturmak için daha yoğun güç kullanımına imkân vereceğinden endişe ediliyor.

17 Ağustos tarihinde bir ay daha uzatılma kararı verilen olağanüstü hâl, devam eden kurtarma operasyonlarının yanı sıra göstericilerin hizipçi siyasetin sona erdirilmesi taleplerinin yoğunlaştığı, halkın öfkesinin arttığı bir ortamda devam ediyor. Protesto hareketi ise, yaşanan trajik olay için belli bir partiyi değil, sistemin bütününü sorumlu tutan bir noktada bulunuyor.

Bakanlar kurulunun istifası, Lübnan’da yeni bir hükûmet üzerine müzakerelerle dolu bir siyasi belirsizlik süreci başlattı. Bu sürecin acil reform çağrıları karşısında uzama riski var. Bakanlar kurulunun istifasından beri kapalı kapılar ardında, hem ulusal hem de uluslararası güçlerin onayını alacak bir hükûmetin kurulması için yoğun siyasi pazarlıklar yapılıyor. Küresel liderler daha fazla şeffaflık sağlanması ve reformlar yapılması hususunda Lübnanlı meslektaşlarına baskı yapıyor.

Yeni bir yönetimin kurulması çok karmaşık bir görev ve tüm siyasi partilerin temsil edildiği ulusal bir birlik hükûmetinin mi, yoksa acil bir geçiş hükûmetinin mi kurulacağı henüz netlik kazanmış değil. Diab’ın ekibi, görevi devralacak bir halef atanana kadar geçici hükûmet görevini sürdürecek. Geçici hükûmetin başbakanı erken seçim önerisinde bulundu, fakat bu öneri meclis sözcüsü ve diğer siyasi gruplar tarafından kabul görmedi.

“İhmalkârlığın ve Hesap Vermezliğin Sonucu”

Beyrut Amerikan Üniversitesi’nde siyaset bilimi profesörü olan Hilal Khashan’a göre liman patlamasının yankıları muhtemel bir “dönüm noktası”. Zira insanlar artık radikal bir değişimden daha azına rıza göstermeyecek. Göstericilerin kilit taleplerinden birisi de, yeni bir seçime gitmeden önce seçim yasasının hizipçi olmayan bir temelde değiştirilmesi. Onlara göre milletvekili seçimleri yeni seçim kurallarına göre yapılmalı.

New York Üniversitesi Gazetecilik Bölümünde öğretim üyesi olan Mohamad Bazzi, Dışişleri Bakanlığı için yazdığı bir makalede, “Beyrut’ta yaşanan –ve on yıllardır süren sistemik ihmalkârlığın ve hesap vermezliğin sonucu olan- trajedi yeni bir hükûmetin, milletvekili seçimlerinin ve yeni siyasi partilerin Lübnan’ı kurtarmak için yeterli olmayacağını net bir şekilde ortaya koydu.” ifadelerinde bulundu.

Lübnan’ın karmaşık yönetim sistemi göz önüne alındığında bu ara dönemde bütünsel yapısal reformlar aracılığıyla yeni bir sivil sistem inşa etmektense, aşamalı değişim daha gerçekçi duruyor. Uzmanlar, ekonomi ve reformlar hususunda adımlar atacak bir hükûmete acil ihtiyaç olduğunun altını çiziyor. Bu da yönetici elitin dışından gelen insanlardan oluşan dürüst, bağımsız ve becerikli bir yönetimin kurulması demek.

Uzun süredir siyasi aktivist olan ve Lübnan Amerikan Üniversitesi’nde öğretim üyeliği yapan Dr. Rania Masri, SABC News’e verdiği bir televizyon röportajında, Beyrut’ta yaşanan olayın, eğer duyulan öfke sorumlu olan herkese yöneltilebilirse trajediyi ve öfkeyi “yapıcı bir şeye dönüştürme” imkânı sunduğu yorumunu yapıyor.

Alessandra Bajec

Alessandra Bajec Tunus merkezli serbest gazeteci. 2010-2011 yılları arasında Filistin’de yaşadı. Metinleri rt.com, CounterPunch ve Avrupa Gazetecilik Merkezi dergisinde yayımlandı.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler