Avrupa’da İslami Düğün: Değişim, Prensip ve Kurallar
Düğünlerin camilerden salonlara taşındığı bir çağda, İslam’ın düğünler için çizdiği çerçeve de giderek unutuluyor. İsraf ve davet kurallarıyla İslami düğün, bugün yaygın olan düğün anlayışından oldukça farklı.
Düğün merasimi ile neticelenen nikah akdi İslam’da son derece önemli bir konudur. Nikâh, mahrem olmayan, yani evlenmeleri yasak olmayan bir erkekle bir kadın arasında yapılan akittir. İki insan müşterek bir hayatı paylaşmak ve evliliğin en önemli gayelerinden birisi olan nesil yetiştirmek üzere bir araya gelmişlerdir.
Nikâh, dinimizde hem Kur’an hem sünnet ve ümmetin icmaı (söz birliği) ile meşru kabul edilmiştir. Kur’ân-ı Kerîm’de Rabbimiz şöyle buyurur: “Sizden bekârları ve kölelerinizle cariyelerinizden salih olanları evlendirin. Eğer onlar yoksul iseler, Allah onları fazl-u kereminden zenginleştirir. Allah her şeye gücü yeten ve her şeyi bilendir.” [1]
Evlilik konusunda Efendimiz (s.a.v.), gençlere hitaben şöyle buyurmuştur: “Ey gençler topluluğu! Sizden kimin evlilik yükümlülüklerine gücü yeterse evlensin. Çünkü evlilik gözü daha çok öne eğer ve iffeti daha fazla korur. Kimin evlenmeye gücü yetmezse, oruca devam etsin. Çünkü oruç onun için bir kalkandır.”[2]
Evlenme akdinin dinimizce meşru bir akit olduğuna dair ümmetin görüş birliği vardır. İslam hukukuna göre nikah akdi hem medeni bir muameledir hem de bir ibadet hüviyeti taşır. Çünkü nikah akdinin rükûn ve şartları İslam hukukunca belirlenmiştir. Ayrıca evlilik sebebiyle eşler büyük mükafat elde ederler. Kemal İbnü’l-Hümâm, “Nikâh, ibadetlere daha yakındır. Hatta evlenmek, sırf ibadet niyetiyle bekar kalmaktan daha faziletlidir.”[3] der. İbn Âbidîn ise, Reddü’l-Muhtar adlı kitabında şunları ifade eder: “Bizim için Hz. Adem (a.s.) devrinden bugüne kadar meşru olmuş, sonra cennette de devam edecek, nikâh ile imandan başka ibadet yoktur.”[4]
Yapılan nikâhın cami içinde akdedilmesi ve mümkünse cuma gününe rastlaması müstehap görülmüştür. Bu da nikahın ibadet yönünü güçlendirmektedir.[5] Nitekim Peygamber Efendimiz (s.a.v.), “Bu nikâhı ilan ediniz, ilanı camilerde yapınız ve ilanda (düğünde) def (davul) vurunuz.” [6] buyurmuştur. Buradan anlıyoruz ki, düğünden maksat yapılan nikâhın ilan edilmesidir.
Camilerden Salonlara Taşınan Düğünler
Nikâhın dayanağı olan ayet, hadis ve ulemanın görüşleri ve nikâhın ilanı olan düğün geleneği hakkında Hz. Peygamber (a.s.)’ın tavsiyesi bu şekilde. Peki Avrupa ülkelerinde yaşayan Müslümanların düğün âdetleri nasıl? Ve de dinî tavsiyelere uygun bir düğün kültürü geliştirilebilir mi?
Neredeyse son kırk yıla yakındır mesleğimiz gereği Müslümanların düğünlerinde hazır olmaya çalıştık. Bu süre içerisinde, Türkiye’nin hemen her bölgesinden Avrupa’ya gelmiş olan insanımızın, nişan, nikâh ve düğün âdetlerini de beraberlerinde getirdiğine ve yaşattığına şahit olduk. Yine bu süre içerisinde gözlemlediğimiz diğer bir husus ise, bu âdetlerin saf olarak kalamadığı ve içinde yaşanılan ülkelerin yerel düğün örf ve âdetleriyle de değişime uğradığıdır.
Türkiye insanı bölgenin karakteristiğine göre, düğünde davul-zurna eşliğinde halay çeker; kemençe ve tulum eşliğinde horon teper. Bir bölge çifte telli oynarken, diğer bir kısmı harmandalı, zeybek veya üç ayak oynar. Bu oyunlar ve düğünlere mahsus çalgı aletleri yüzyıllarca Anadolu insanının tanıdığı oyun ve aletlerdir. Bunlar İslam ahkamının uygulandığı dönemlerde de vardı. Ancak bilhassa oyunlar oynanırken İslam’ın yasakladığı kadın-erkek ihtilatına dikkat edilmekteydi. Genellikle düğünler camilerde konferanslar, ilahiler eşliğinde yapılırdı. Erkekler kendi aralarında, kadınlar da kendi aralarında eğlenirlerdi. Sözlü oyun havalarında terennüm edilen şiir sözlerinde İslam’a mugayyir ifadeler bulunmazdı.
Avrupa’ya göç eden Türkiye insanından bir kısmı göç hayatının ilk onlu yıllarında dinî ve kültürel değerlerini olduğu gibi muhafaza etme noktasındaki duyarlılıklarını düğünlerde de sürdürmeye gayret ettiler. Ben yakinen biliyorum ki, geçen asrın 80’li yıllarında İslami hassasiyete sahip olanlar, aynı salonda kadın-erkeklerin dans ettiği düğünlerde hazır olmazlar; düğün sahiplerini evlerinde ziyaret ederek “hayırlı olsun” derlerdi. Kabaca bu durum 2000’li yılların başına kadar devam etti. Ancak bu tarihlerde bir dönemin muhafazakârlarının düğünleri de büyük oranda camilerden salonlara taşıdı. Duruma buradan baktığımızda “Avrupa’daki Müslümanların oturmuş ve yerleşmiş düğün örf ve âdetleri şöyledir” diyebileceğimiz bir olgu ile karşı karşıya olduğumuz söylenemez.
İslami Düğün Geleneği
İslami gelenekte düğün ile ilgili belli edep ve kurallar söz konusudur. Örneğin düğünlerde zengin ve fakir ayrımı yapılmadan o bölgedeki insanların davet edilmesi, bunların başında gelir. Elbette öncelikle düğüne gelmesi beklenen insanlar kişinin yakınlarıdır. Ama diğer insanların da katılımı için davetler yapılmalı ve düğün aynı zamanda kaynaşmanın vesilesi hâline getirilmelidir.
Düğünler çoğu zaman gereksiz masrafların amorti edilmesi gayesine matuf olmamalıdır. Düğüne katılanlardan “Ben sana yapmıştım, haydi sıra sende, sen de en azından benim sana verdiğim hediyeyi geri ver.” beklentisi olmamalıdır. Ne yazık ki bu beklenti bugün merkezdedir. Düğün sahipleri düğünü öncelikle az çok “ektiğini biçme” amacına matuf bir merasim gibi kabul ettiklerinden bazen çok yakın komşusunu düğününe davet etmezken yüzlerce kilometre uzaktaki akrabasını davet edebilmektedir. Elbette uzaktaki akrabalar da düğünde hazır olsunlar; ama yakın Müslüman ve gayrimüslim komşu da ısrarla düğüne davet edilmelidir. Gelecek insanlardan da maddi olarak bir beklenti içerisinde olmamak en güzelidir.
Allah’ın Emri ve Peygamberin Sünnetine İhtimam Göstermek
Biz kız isterken bile “Allah’ın emri, Peygamberin sünneti” sözleri ile talebimizi karşı tarafa iletiriz. Yani kuracağımız yuvamızda Allah emri, Peygamber sünneti geçerli olsun diye temenni ederiz. Bunun lafta kalmaması için uygulamada da hayatımızda yer almasına gayret ederiz. Düğünle iki insan yeni bir dünya evine giriyor. Bu yeni dünyanın giriş kapısı olan düğünde de Allah ve Resulü’nün rızası hazır olmalıdır. Bu rıza, kadın-erkek ihtilatına müsaade etmemek, alkol, isyan ve şehvet barındıran unsurlardan uzak durmak; giyim, kuşam, yeme ve içme konularında azami iktisada riayet etmekle mümkün olabilir. Binlerce avro verilerek alınan bir salon elbisesi, katılan misafirlerin sayısından kat be kat fazla yiyecek, içecek ve pasta hazırlanıp, arkasından çöpe atılması gibi israf alanlarına dikkat edilmelidir.
Dinimiz güzel giyinmeyi, israfa kaçmayan yeme ve içmeyi teşvik etmiştir. Düğün yemeği (velime) vermek sünnettir. Ancak bunun herkesin takati nispetinde olması gerekir. Verilen velime yemeği övünme vesilesi olmayacağı gibi, ayıplanma meselesi de olmamalıdır. Velime ziyafetine sadece hâli ve vakti müsait olanlar değil, fakir fukara da davet edilmelidir.
İslam edep ve haya dinidir. Efendimiz (s.a.v.), “Her bir dinin kendine has bir ahlakı vardır. İslam’ın ahlakı hayadır.”[7] ve “İman altmış küsur şubedir. Haya da imandan bir şubedir.”[8] buyuruyor. Kurulacak yuvaların İslami tesettür ve haya duyguları üzerine kurulması, güzel ahlak prensipleri dahilinde teşkil edilmesi, hem kurulan aile binasının teminatı hem de gelecek nesillerin hayru’l halef olacak nesiller olmasına sebep olur. İslami helal dairesi içinde kalınarak yapılan düğünlerdeki evli çiftler merhamet, sevgi ve huzuru aile yuvası içinde ararlar ve iki cihanda beraber olmanın işaret taşlarını döşemiş olurlar.
Kaynaklar
[1] Nûr suresi, 24:32
[2] Buhârî, Savm,10, Nikâh, II/III; Müslim, Nikâh, I/III; Ebû Dâvud, Sünen, Nikâh, I; Tirmizî, Sünen, Nikâh, I; Nesâî, Sünen, Sıyâm, 43, Nikâh, III; İbn Mâce, Sünen, Nikâh, I; Dârimî, Sünen, Nikâh, II; Ahmed b. Hanbel, Müsned, I/378; 424, 425.
[3] İbnü’l-Hümâm, Fethu’l-Kadîr, Bulak 1315, II/340
[4] İbn Âbidîn, Reddü’l Muhtar, II/258
[5] el-Askalânî, Fethu’l Bari Şerhu Sahihi’l Buhârî, III/229
[6] Tirmizî, Sünen, 4/268, H. No: 1009
[7] İbn Mâce, Sünen, 12/219, H. No: 4171
[8] Buhârî, Sahih, 1/13, H. No: 8