'Dosya: "Avrupa'da Düğün"'

“Eyvah Türk Düğünü!” – Avrupa’ya Gelen Misafir İşçiler ve Düğün

60’lı yıllarda Avrupa’da düğün ve nişanlar daha çok Türkiye’de yapılsa da zamanla Türk işçilerin ve ailelerin sayılarının artması, kız alıp vermelerin başlamasıyla lokallerde, kiralık salonlarda ve derneklere ait ortak alanlarda yapılmaya başlandı. Bazı düğün fotoğraflarında arkada görülen derneğe ait masa ve dolaplar ile duvardaki haritalar o yıllarda hiç şaşırtıcı değildi.

27 yılını Köln’de geçiren rahmetli Neşet Ertaş’ın maddi sıkıntıda olduğu yıllarda birçok düğüne giderek türkü söylediği biliniyor. | Fotoğraf: DiasporaTürk

Yaklaşık 40 sene önce Alman televizyon kanalı ARD’de yayınlanan Türk düğünleriyle ilgili programın, bugün benzer şekilde ele alınması galiba pek mümkün değil. Düğünler sayesinde örf ve âdetlerin yaşatıldığı, Almanlar tarafından da bu düğünlerin hayranlıkla izlendiği yönünde kullanılan dil, zaman içerisinde bir gazetenin manşet attığı gibi “Eyvah Türk Düğünü!” şekline nasıl evirildi? Son yıllarda Alman ve Türk medyasına yansıyan haberlerde Türk düğünleri; trafiği tıkayan konvoylar, sabah erkenden çalan davul-zurnalar, uzun uzun korna çalma seansları, yolda oynayıp halay çekme ve aşırılıklar üzerinden ele alınıyor. Bu dönüşümün nasıl gerçekleştiğini anlamak için Almanya’ya giden ilk nesil işçilerin başlattığı düğün, nişan ve merasim geleneğinin kısa tarihine bakmak fikir verebilir.

Konuk İşçiler ve Eğlence Kültürü

1950’li yıllarda Almanya’nın ikili anlaşmalarla ülkesine davet ettiği “Gastarbeiter”, yani konuk işçiler açısından eğlence kültürünün yaşatılmasına baktığımızda karşımıza yalnızca Türkler çıkmaz. İtalya, Yunanistan, İspanya, Portekiz ve Yugoslavya gibi ülkelerden gelen konuk işçilerin, yeme içme alışkanlıklarından müziğe, giyim kuşamdan eğlenceye değin birçok konuda kendi gelenek ve göreneklerini yaşatmaya çalıştıklarını arşivlerden biliyoruz. Türk konuk işçiler de buna dâhil.

Avrupa'da düğün işçiler lokal 1965

Bayerischer Rundfunk’un 1970’te Almanya’da yaşayan konuk işçilerin bir arada olma ve eğlenme kültürünü araştırdığı televizyon programında Münih’teki mekânlar geziliyor. Hemen her ülkeden gelen işçilere ait lokallerde özellikle haftasonları yerel müzikler çalınıp halk şarkıları söyleniyor. Elbette programda ziyaret edilen lokallerden biri de Türklere ait. Gösterilen mekânların hepsinde olduğu gibi Türklere ait lokalde de yerel müzik ve eğlence kültürü hâkim. Saz eşliğinde Anadolu türküleri söyleyip halay çekiyorlar. Türklere ait mekânda dikkat çeken bir şey var ki, o da diğer ülkelerin lokallerine göre burada işçilerin dışında eşlerin ve çocukların daha kalabalık şekilde bulunması. Ailelerin bir araya gelmesine yalnızca eğlence açısından bakmamak gerekir. Zira o dönemde sayıları az olan Türk ailelerinin bir arada olma ve kültürlerini yaşatma arzusunun da bunda payı olduğunu söyleyebiliriz. Henüz aile birleşiminin yoğun olarak başlamadığı yıllarda geleneğin yaşatılması adına bu durumun erken dönem örneği olarak dikkat çekici olduğunu söylemek gerekir.

Lokallerden “Düğün Derneğe”

1960’lı yıllarda başlayan lokal kültürü, konuk işçiler açısından dernekleşme sürecinin de öncesine dayanıyor. Henüz o yıllarda Almanya’ya yerleşme ve kalıcı olma fikri işçiler arasında çok yaygınlaşmadığından mekânsal inşanın sınırlı olduğu, kurumsal yapılanmanın ise az olduğu bir dönem. Konuk işçiler, geçici süreli anlaşmayla gelmişlerdi ve kısa bir süre sonra ülkelerine geri döneceklerdi. Dolayısıyla bir çatı altında toplanabilecekleri, bir araya gelip kendi dillerinde konuşup kendi yemeklerini yiyebilecekleri, şarkılar, türküler söyleyecekleri lokaller onlar için ilk başlarda yeterli olabiliyordu. Münih, Köln, Berlin ve diğer şehirlerde konuk işçilere ait lokaller kurulmuştu. Bazı işçi yurtlarında da ülkelere göre küçük salonlar tahsis edilmişti.

1962 yılında kurulan Almanya’daki ilk Türk derneği olan “Köln ve Çevresi Türk İşçi Derneği”nin ilk faaliyetlerinden biri de lokal açmak olmuştu. Hatta bu lokalin yaşlı Alman sahibesinin nişanlanacak ya da düğün yapacak Türk işçiler için lokalin orta yerine boş bir şişe koyarak para toplattığı ve bunun o işçiye hediye edildiği arşiv kayıtlarında geçiyor. O yıllarda düğünler, nişanlar daha çok Türkiye’ye giderek yapılsa da zamanla Türk işçilerin ve ailelerin sayılarının artması, kız alıp vermelerin başlamasıyla işte bu lokallerde, kiralık salonlarda ve derneklere ait ortak alanlarda görece daha mütevazı nişan, sünnet ve düğün merasimleri yapılmaya başlandı. Bazı düğün fotoğraflarında arkada görülen derneğe ait masa ve dolaplar ile duvardaki haritalar o yıllarda hiç şaşırtıcı değildi.

Lokal kültürü bir süre daha canlılığını korusa da kalıcı olma ve yerleşme fikri beraberinde mekansal inşa ve kurumsal yapılanmayı getirdi. Kısa zamanda dernekler, onlara bağlı yapılar, bakkal, manav, market, berber, seyahat ofisi, Türkçe sınıfı, okul, Kur’an kursu, mescit, cami, export dükkanları, video-kasetçiler, çeyiz mağazaları ve düğün salonları gibi ihtiyaç olan hemen her alanda yeni yerler açıldı. İşçi alımının resmî olarak durdurulduğu 1973 yılı bu anlamda milat sayılabilir. Bu dönemden sonra aile birleşimlerinin hızla arttığını görüyoruz. İşçi yurtlarından ve pansiyonlardan çıkan işçilerin aileleriyle birlikte evlere yerleşerek “mahalle”nin bir parçası olmaya başladıkları bu dönemde, hiç şüphesiz mekânın inşası ve kültürün taşınması da kendi doğal süreci içerisinde gelişiyordu. Bu bağlamda düğünlerin de Türk toplumunda köklü geleneğe dayanan, bölgesel ritüelleri ve yerleşik kalıpları olan başlıca kültürel olgulardan biri olarak 1970’li yıllarla birlikte Türkiye’den Almanya’ya taşınmaya başladığına şahit oluyoruz. 

Avrupa’da Düğünler ve Gelenek

Dünyanın her ülkesinde evlilik ve düğünlerle ilgili kimi zaman birbirine çok benzeyen, kimi zaman da farklılaşan geleneklerin olduğunu söylemek yanlış olmaz. Evlilik ve düğün geleneklerinin birçoğu genellikle toplumdan ve aileden aktarılsa da zaman içerisinde değişen, dönüşen gelenekler ile yeni ortaya çıkan “âdetlerin” olduğunu görüyoruz. Eskiler yaşatılıyor, bazen eskilerin yerini yenileri alıyor ve bir şekilde evlilik ve düğüne dair ritüeller hayatımızda hep var oluyor.

Türklerin olduğu kadar Almanların da düğün gelenekleri var. Üstelik bunların bir kısmı birbirine benziyor. Almanların “Aussteuer” dedikleri gelenekte yeni evlenecek çiftin yakınları ve arkadaşları onların ihtiyaç duyduğu küçük ev eşyalarını hediye ederek çeyiz dizmesine yardımcı olur. Her ne kadar şimdilerde Almanya’da pek yaygın olmasa da, Türk örf ve âdetlerinde “çeyiz dizme” hâlâ canlılığını koruyan bir gelenek. Benzer şekilde “Reiswerfen” de Alman kültüründe yeni evlenecek çifte bereket getirsin diye üzerlerine pirinç atılmasına dayanan eski bir gelenek. Bizde de hâlâ evliliğin bolluk ve bereket içerisinde sürmesi için gelin ve damadın üzerine şeker, buğday, para ve pirinç atılıyor.

Avrupa'da düğün 1978 nişan

“Polterabend” ise düğünden önce tabak çanak kırarak uğursuzlukların defedilmesi ve ortalığa saçılan kırık parçaların gelin ve damat tarafından süpürülerek çiftin hayat boyu dayanışma içerisinde olması fikrinden ilham alıyor. Bizdeki gelinin testi kırması geleneğinde ise testinin içerisine konulan şeker, buğday ve bozuk para bolluk ve bereketin işareti olurken, bir yandan da testinin kırılmasının nazarı ve kem gözü kovduğuna inanılıyor. Örnekleri çoğaltmak mümkün, ancak bu örnekler bile evlilik ve düğün konusunda aileden ve toplumdan aktarılan ve neredeyse karşı koyması pek mümkün olmayan örf, âdet ve geleneklerin hemen her toplum içerisinde var olabildiğini ve birbirine benzeyebildiklerini göstermeye yetiyor.

Peki Türklerin Almanya’ya taşıdığı diğer düğün gelenekleri nelerdi? Kız istemeden gelin almaya, çeyizden nişana, gelin arabasından davullu zurnalı düğün salonlarına kadar birçok gelenek ve göreneğin Almanya’ya aktarımının süreç içerisinde bir şekilde gerçekleştiğini söylemek mümkün. Ailelerin sayısının artmasıyla Almanya’da yapılan nişan ve düğünlerin sayıları da hızla artmaya başladı. Zamanla açılan çeyiz salonları, kuaförler, kuyumcular, çiçekçiler, videocular, fotoğrafçılar, pastacılar ve düğün salonlarının sayısı bu alanın aslında oldukça büyük bir sektöre dönüştüğünü göstermesi bakımından da önemli. 

Gelenekten “Like”a

İlk yılların bazı ikonik geleneklerine bakmak nereden nereye gelindiği konusunda yol gösterici olabilir. İlk yıllarda, sarı Mercedes’in, yeşil Ford Taunus’un ya da kırmızı bir Opel Record’un ön kaputuna serilen küçük bir kilim ve üzerine oturtulan gelinlik giymiş oyuncak bebek figürünün gelin arabalarında oldukça yaygın olduğu görülüyor. Henüz uzun uzun korna çalan kalabalık konvoyların “trend” olmadığı yıllarda, şehirde dolaşan bu bebekli arabalardan yakınlarda bir Türk düğünü olduğu anlaşılabiliyordu. Almanların dikkatini çeken bir başka gelenek ise birçok habere de konu olan “yakaya mark asma” ritüeli… Bizde takı töreni olarak bilinen gelenekte gelin ve damadın yakasına takılan paralar Almanya’da doğal olarak mavi mavi marklardan oluşuyordu. Yardımlaşma ve dayanışmanın biraz “fazlaca açık” bir hâli olsa da Almanlara göre Türk düğünlerinin en ilginç yanlarından biri buydu. 

ARD’nin 1983’teki haberinde “hayranlık” ifadesiyle anlattığı Türk düğünlerinin olmazsa olmazlarından biri de geleneksel Türk yemekleri ve müzikleriydi. Yöresel yemeklerin ikram edildiği düğünlere yerel müzik de eşlik ediyordu. Düğün salonlarına davet edilen sanatçılar ve yerel kıyafetli halk oyunları ekipleri genellikle gelin ya da damadın Türkiye’deki memleketinden esintiler taşıyordu. Kimi zaman horon, kimi zaman zeybek, bazen de halay… Düğünlerde peş peşe çıkan birkaç sanatçı olurdu ve bunlar özellikle hafta sonları “ring” yaparak diğer düğün salonlarını da dolaşırdı. Hatta 27 yılını Köln’de geçiren rahmetli Neşet Ertaş’ın da maddi sıkıntıda olduğu yıllarda birçok düğüne giderek türkü söylediği biliniyor. Düğüne giden bir misafirin gelin ve damadın sevincine ortak olmanın yanı sıra Zahidem’i ya da Gönül Dağı’nı dinlerken bir memleket tahayyülü ile oradakilerle aidiyet hissini paylaştığını söylemek çok mu öznel bir yorum olur? Düğünler belki buna da aracılık ediyordu kim bilir? Şimdiki düğünlerin bu tahayyüle müsaade edip etmediğini de tartışabiliriz.

İlk yıllara bakıldığında düğünlerin bir bakıma kültürel ögelerin harmanlandığı ve yöresel unsurların baskın olduğu bir havada geçtiği görülüyor. Kendi örf, âdet ve geleneklerini yaşatmaya çalışan ve kültürüne sahip çıkan bir toplum görüntüsü çıkıyor karşımıza. Belki de Alman medyasının o yıllarda Türk düğünlerini ele alış biçimi biraz da bu yaklaşımın bir sonucuydu. Elbette her toplumda olduğu gibi düğün ve evlilik gelenekleri zaman içerisinde değişip dönüşebilir. Yeni “trendler” de eklemlenebilir.

Özellikle son yıllardaki düğünlerin bir “organizasyon modası” içerisinde gerçekleştiğini ve geleneksel kültürün yerini “like kültürüne” bıraktığını söylemek tartışmaya değer bir başlık olarak görünüyor. Son yıllarda “trend” olan bekarlığa veda partisi, gelin ve nedimeleri ile damat ve arkadaşlarının özel dans performansları, sahneye çıkış ritüelleri, moda çekimlerini aratmayan gelin-damat albümleri, “story”ler ve “after party”ler düğünlerin artık başka bir kalıp içerisine girdiğini işaret etse de Türk düğünleri daha çok trafik tıkayan konvoylar, kulak yırtan kornalar ve sabah erken saatlerde gerçekleşen sokaktaki davul-zurna gösterileri ile anılıyor. 

Eskinin yerine gelen her neyse bunun hem Türk hem de Alman toplumuna bir takım yansımalarının olduğu aşikar. Zira bizdeki dönüşümün toplumdaki ve medyadaki yansımasına baktığımızda 60 yıllık göç sürecinde şimdiye kadar kullanılmayan bir dilin iyiden iyiye yerleştiğine şahit oluyoruz. Maalesef Türk düğünleri artık topluma karşı tehlike oluşturabilen ve dikkat edilmesi gereken bir olay olarak ele alınıyor. Bunun nedeni biz miyiz yoksa her şey bir algıdan mı ibaret? Unutmadan, “Eyvah Türk Düğünü!” başlığını atan bir Türk gazetesiydi.*

Gökhan Duman

Yazar ve editör olan Duman, “11. Peron” ve “Göçüp Kalanlar” isimli kitapların yazarı, ayrıca “DiasporaTürk” isimli sosyal medya hesabının kurucusudur.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler