Aşılar ve Komplo Teorileri: Aşılarda Mikroçipler mi Var?
Pandemi döneminde komplo teorileri, daha önce hiç olmadığı kadar yaygınlaştı. Aşıların içinde mikroçipler olduğunu, virüsün 5G teknolojisiyle bağlantılı olduğunu, dünya nüfusunu kontrol etmek amacıyla kasıtlı olarak yaratıldığını iddia edenler oldu. Peki pandemi, aşılar ve komplo teorileri arasında nasıl bir ilişki var?
Aşılar olmasaydı, insanlığın sağlığı bugün ne durumda olurdu? Alanında saygın bilim insanlarına göre aşılar modern tıbbın en büyük başarıları arasında yer almaktadır ve bu konuda genel bir uzlaşı vardır. İnsanlık tarihinde büyük felaketlere neden olan salgınlar ve bulaşıcı hastalıklar, aşılar sayesinde çok daha az zararla atlatılmıştır. Aynı uzmanlar, aşıların bulunmadığı bir dünyada, ölüm oranlarının ve sosyo-ekonomik kayıpların çok daha fazla olacağını belirtmektedir.
Bilim, esasında sorgulamaya dayanır. Bilim dünyasındaki bulgular, kesin ve tartışmasız sonuçlar olarak kabul edilmez. Aşılar konusunda tereddütleri olan veya karşıt görüşte olan bilim insanları mevcuttur. Ancak bu kişilerin sayısı, genel kabul gören görüşleri savunanların yanında oldukça azdır. Dahası, aşı karşıtı görüşte olanların çoğunun uzmanlık alanı aşılar ile ilgili değildir. Bu kişilerin özelliklerine detaylı bir şekilde baktığımızda, birçoğunun modern bilime karşı şüpheci bir tutum sergilediğini görmekteyiz. Bazıları alternatif tıp gibi alanlara ilgi duyar, bazıları ise komplo teorilerine yatkınlık gösterir.
Kovid-19 pandemisi, bir virüsün tüm dünyayı nasıl evlerine kapatabileceğini gösterdi. Bu süreçte uzun süre dışarı çıkamadık, işlerimizi aksattık ve sevdiklerimize korkmadan sarılamaz hâle geldik. Korku ve endişe her geçen gün arttı. Aşılar bulunduktan sonra da aşıya ulaşma yarışı başladı. Aşı üretmeyen ülkeler, vatandaşlarını aşılamak için büyük miktarda para harcadılar. Ancak aşıların çok hızlı üretildiği ve yeterince test edilmediği endişesiyle, bazı kesimler aşılar hakkında şüphe besledi. Daha küçük bir grup ise aşı karşıtı tutum sergiledi. Bazıları alternatif çözümlere yönelirken, diğer bazıları doğal bağışıklık, yani “Ölen ölür, kalan sağlar bizimdir!” anlayışını benimsedi.
Kovid-19’la Birlikte Yaygınlaşan Komplocu Bakış
Ancak, pandemi bize başka bir şeyi daha gösterdi: Komplo teorileri, daha önce hiç olmadığı kadar yaygınlaştı. Aşıların içinde mikroçipler olduğunu, virüsün 5G teknolojisiyle bağlantılı olduğunu, dünya nüfusunu kontrol etmek amacıyla kasıtlı olarak yaratıldığını ya da küresel elitlerin yeni bir dünya düzeni kurmak için pandemiyi başlattığını iddia edenler oldu. Kimileri ise virüsü biyolojik bir silah olarak gördü. Pandemiyle birlikte ortaya çıkan komplo teorileri, bu örneklerle sınırlı kalmadı; liste oldukça uzun.
“Paranoyak olmak, takip edilmediğiniz anlamına gelmez.” derler. Virüsün doğal yollarla ortaya çıkması, onun başka amaçlarla kullanılmayacağı anlamına gelmez. Ancak bu kadar tutarsız komplo teorilerinin geniş kitleler tarafından kabul görmesinin arkasındaki sosyolojik veya sosyal psikolojik motivasyonlar nedir? Neden bazı insanlar veya toplumlar komplo teorilerine daha açık? Ve neden bazı dönemlerde bu teorilere ilgi ciddi şekilde artıyor?
Sosyolojik açıdan, komplo teorilerine olan inancı şekillendiren birçok faktör var. Risk ve belirsizliğin artış gösterdiği toplumlarda, komplo teorilerine olan rağbet genellikle yüksektir. Komplo teorisyenleri, tesadüflere yer vermez ve her şeyin yüzeyde göründüğünden farklı olduğuna inanırlar. Onlara göre karanlık güçler gerçekleri gizlemektedir. Kovid-19 döneminde, “pandemi” yerine “plandemi” ifadesini kullanarak, olayların arkasında kasıtlı bir düzen olduğunu iddia edenler oldu. Komplo teorilerine inanma eğilimi yüksek insanlar arasında sezgisel düşünme eğilimi, analitik düşünceye göre daha baskın bir rol oynar.
“Komplolar Sandığımız Kadar Yaygın Değil”
Karl Popper’a göre komplo teorisyenleri; gizli güçlerin savaş, işsizlik, açlık ve yoksulluk gibi toplumsal olayları kişisel çıkarları için manipüle ettiğine inanırlar. Bu teoriler, karmaşık sorunları basite indirger ve bu sorunları kötü niyetli kişilerin bilinçli eylemleri ile açıklamak yoluna gider. Popper, komplocu görüşleri modası geçmiş ve batıl olarak değerlendirdikten sonra, dünyada hiç komplo olmadığı fikrini de reddeder. Ona göre, komplolar her zaman sandığımız kadar yaygın değildir ve planlar istenilen sonuçları vermeyebilir.
Komplo teorilerinin kökeni eskiye dayanır. Örneğin, insanlar veba salgını sonrası ontolojik güvenliklerini tehlikede hissettiklerinde cadı avlarına başlamış ve günah keçileri aramışlardır. 19. Yüzyılda komplo teorileri büyük ilgi görmüştür. Aydınlanma çağı, tesadüf ve kaosu reddederken, “Tanrı’nın iradesine meydan okuyan akıl” kavramını öne sürmüştür. Dolayısıyla bazı yazarlara göre Aydınlanma, rasyonel açıklamalar dışındaki olayları gizli karanlık güçlerle açıklamaya çalışan komplo teorileri için uygun bir zemin sunar.
Komplo teorileri, hemen hemen her konuda yaygın olarak bulunur. Özellikle ABD, 1950’lerde bir tarihçinin “siyasi paranoya” üzerine dikkat çektiği bir yer olarak öne çıkar. Ancak komplo teorileri, sadece belli alanlara ya da ülkelere özgü değildir. Örneğin Ebola’nın Afrika’da yayılması sonrası, bu virüsün siyah nüfusu hedef almak için biyolojik bir silah olarak kullanıldığı iddiaları vardı. Komplo teorileri bazı yerlerde yaygınken, diğer yerlerde daha az rastlanır. Türkiye de dâhil olmak üzere 25 ülkede yapılan bir YouGov araştırması, birçok ülkede komplo teorilerinin genel kabul gördüğünü ortaya koyuyor. Komplo teorilerine inanma konusunda Türkiye’deki oranların ulusal ortalamadan biraz daha yüksek olduğu belirtiliyor.
Komplo Teorilerinin Zor Zamanlardaki Rolü
Komplo teorilerine olan inanış, bir dizi faktörden etkilenir. Hepimiz belirsizlik karşısında kaygı duyarız. Bu belirsizlik durumu, ormanda yol alırken karşılaşılabilecek ani tehlikelere benzetilebilir. Dolayısıyla belirsizliği azaltma, toplumsal bir hedef hâline gelir. Bilim bu belirsizliği kontrol altına alma çabamızın bir parçasıdır; felsefe de benzer bir yaklaşımı izler. Dinler, inanç sistemleriyle insanlara belirsizlikle başa çıkma konusunda yardımcı olur. Hinduizm’deki reenkarnasyon inancı, ölüm sonrası belirsizliği hafifletirken, Hristiyanlık ve İslam’da ahiret inancı, inananlara güven verir ve belirsizlikten kaynaklanan varoluşsal huzursuzluklarını hafifletir.
Ampirik kanıtlar, endişe, belirsizlik ve güvensizlikle dolu ortamlarda bireylerin komplo teorilerine daha açık olduğunu gösteriyor. Zor zamanlarda komplo teorileri net ve kesin açıklamalar sunarak, tehditlerle dolu durumlarda yön gösterici bir rol üstleniyor. Salgın sırasında virüs kapma kaygısı, ölüm korkusu ve sevdiklerini kaybetme kaygısı artmıştır. Bu da insanları bir anlam (öngörülebilirlik) arayışına itmiştir. Bu dönemde herkesin anlayacağı şekilde son derece az sayıda parametreye dayanan komplo teorileri kaygılı kitlenin anlam sorununun çözülmesine katkı sağlamıştır. Ayrıca gizli oyunları çözme duygusu da komplo teorilerine inananların özel oldukları duygusunu güçlendirmiştir; çünkü onlar gizli toplantılardan haberdar olmakta (!) ve başkalarının bilmediklerini bilmektedirler.
Komplo Teorilerinin Sunduğu Anlam Haritaları
Diğer taraftan heyecan arayan insanlar için komplo teorilerinin gizemli dünyası ayrı bir cazibe kaynağıdır. Hem sinemada hem de edebiyatta ustaca işlenmiş bir komplo konusunun kullanılması, eserin genel çekiciliğini ve büyüsünü artırır. Bireylerin endişe ve kaygılarının yanı sıra, merak güdüsünü de harekete geçiren komplo teorileri, çok sayıda insan için son derece ilgi çekici anlam haritaları sunmaktadır.
Özellikle sosyal medyanın “yankı odaları”, komplo teorilerinin filizlenmesi için elverişli bir ortam sağlamıştır. Belirli merkezlerden yayılan komplo teorileri, virüslerden bile daha hızlı bir şekilde sosyal medya üzerinden yayılmıştır. Günümüzde komplo teorileri, bilime ve otorite figürlerine olan güveni erozyona uğratan siyasi propaganda araçları hâline gelmiştir. Öte yandan post-modern sosyal teorinin “her şey mümkündür” yaklaşımı, bilimsel otoritelere duyulan güveni zayıflatmış ve komplocu düşünceye alan açmış bir diğer etken olmuştur.
PEW Araştırması, Amerika Birleşik Devletlerindeki Cumhuriyetçi kesimin önemli bir bölümünün Kovid-19 ile ilgili komplo teorilerine daha çok inandığını gösteriyor. Pandemi sürecinde bizim yaptığımız araştırmalar, insanların yaklaşık yarısının bu teorileri virüsle ilişkilendirdiğini gösteriyor. Araştırmalar eğitim seviyesi, siyasi eğilim, dinî inançlar, bilime güven, ekonomik durum, cinsiyet, yaş, devlete ve doğal tedavilere olan güven gibi faktörlerin, komplo teorilerine inanma olasılığıyla ilişkili olduğunu ortaya koyuyor. Komplo teorilerine olan inancın artışı, aşı karşıtlığının da artışına yol açmış, bu durum devletlerin aşı politikalarını uygulamasını zorlaştırarak bir halk sağlığı sorununa dönüşmüştür.
Komplo İnançları ile Zekâ Arasında İlişki Yok
Yapılan araştırmalar, düşük eğitim seviyesi ve düşük gelir düzeyine sahip kişilerin, komplo teorilerine daha fazla inanma eğiliminde olduğunu göstermiştir. Eğitim düzeyi düştükçe, komplo teorilerinin yaygınlığının arttığına dair güçlü bir bağlantı bulunmuştur. Pandemi sonrası dönemde, bu inançların tekrarlanması ve artan endişe düzeyleri gibi faktörler, eğitimli bireyleri de etkilemiştir. Düşük yaşam memnuniyeti ve ekonomik sıkıntıları olanlar ya da ev kadını olarak kendini tanımlayanlar, komplo teorilerini daha fazla kabul eğiliminde bulunmuştur.
Araştırmalar, komplo teorilerine olan inancın, dinî aidiyet, cinsiyet, siyasi görüş ve şizoid kişilik özellikleri gibi çeşitli faktörlerden etkilendiğini ortaya koymaktadır. Bilimsel bilgiye güvenen bireylerde, komplo teorilerine karşı daha az eğilim görülürken, eleştirel/bilimsel düşünce, komplo fikirlerine karşı en güçlü panzehir olarak ortaya çıkmıştır. Pandemi bazı yüksek eğitimli bireylerin, yoğun stres altında olduklarında, komplo teorilerine, ezoterik veya mitolojik düşünceye daha açık hâle gelebildiklerini göstermiştir.
Komplo inançları ile zekâ arasında doğrudan bir ilişki yoktur. Yüksek entelektüel kapasiteye sahip kişiler de belirli komplo teorilerine inanabilirler. Ayrıca her biri farklı çıkarları temsil eden büyük küresel güçlerin bu tür taktikler uygulamaktan veya komplocu faaliyetlerde bulunmaktan tamamen kaçınacaklarını iddia etmek saflık olacaktır. “Komplo Teorisi” filminden alınan “En iyi komplo, kanıtlanamayan komplodur” ifadesinde olduğu gibi, komplo iddialarının doğruluğunu ve güvenilirliğini bilimsel metodolojilerle kanıtlamanın zor olduğu bir gerçektir. Komplo teorilerindeki yüzeysellik ve tutarsızlıklar, dünyada komploların var olmadığı anlamına gelmez.