Fantezi ve Gerçek Arasında “Büyük Yer Değiştirme Teorisi”
Büyük Yer Değiştirme Teorisi, özellikle son yıllarda Avrupa ve Amerika kıtasında siyasetin göbeğinde yer alan bir komplo teorisi. Peki Büyük Yer Değiştirme nedir ve neler vaaz etmektedir? Bu komplo teorisi farklı coğrafyalarda nasıl yaygınlaşıp şiddet ve terörizme sebep oluyor?
11 Eylül 2001 küresel terör ve güvenlikçi politikalar için dünyanın tanıdığı bir milat oldu. Ancak 11 Eylül sonrası aynı zamanda göçmen karşıtlığı, zenofobi ve İslamofobinin de yükselişe geçtiği bir dönemdi. 2000’li yıllar beyaz üstünlükçü terör saldırılarında önemli artışlara sahne oldu.
Bu saldırılar her ne kadar dünyanın farklı coğrafyalarında gerçekleşse de bazı ortak özellikleri bulunuyor. Saldırı motivasyonunun arkasındaki ideolojik görüş ve bunları besleyen kaynaklar çoğu zaman ortak. Genelde saldırganlar ideolojik olarak komplo teorilerinden besleniyorlar. Komplo teorileri bu anlamda radikalleşmeyi ve şiddeti arttıran bir güce sahip. Aşırı sağ hareketlerin komplo teorileri ile ilişkisi incelemeye değer bir mesele, çünkü aşırı sağ hareketler komplo teorilerini aktif olarak kitlelerini genişletmek ve yeni üyelere sahip olmak için kullanıyorlar. “Büyük Yer Değiştirme” olarak bilinen (İng. “Great Replacement”) teori de aşırı sağ grupların öne çıkardığı yaygın bir komplo teorilerinden birisi.
“Büyük Yer Değiştirme Teorisi” Nedir?
Basit bir ifadeyle “Büyük Yer Değiştirme Teorisi” birkaç nesil içinde, “küreselci ve insan hakları savunucularından oluşan elitlerin” suç ortaklığıyla, bir halkın yerini bir başkasının alacağını iddia eden bir komplo teorisidir. Örnek verecek olursak, gelen göç dalgaları ile Fransa’nın zamanla Fransızların değil yüksek doğum oranlarına sahip göçmenlerin ülkesi hâline geleceği fikridir diyebiliriz. Bu teoriye özellikle Amerika ve Avrupa ülkelerindeki politik söylemde ve medyada rastlamak mümkün. Hatta, son yıllarda Türkiye’de de karşılaştığımız “Batı tipi” aşırı sağ partilerin de bu teoriyi Batı’dan ithal ettiği söylenebilir.
Büyük Yer Değiştirme Teorisi, göç politikalarının -özellikle de beyaz olmayan göçmenlere dair politikaların- Batılı ülkelerde yaşayan beyazların siyasi gücünü ve kültürünü baltalamak veya “değiştirmek” için tasarlanmış bir komplonun parçası olduğu kabulü üzerine kuruludur. Büyük Yer Değiştirme Teorisinin öncülleri ve öncüleri, Batı dünyasında göç konusundaki tartışmalarda her zaman mevcut olmuştur. Bu daha geniş tarihin bilincinde olarak, Büyük Yer Değiştirme Teorisinin modern kullanımının Fransız milliyetçi yazarlarından aşırı sağcı yabancı düşmanlarına ve de ana akım kanallarda tanıtılmasına kadar izini sürebiliriz.
Bir Komplo Teorisinin Entelektüel Kökenleri
Büyük Yer Değiştirme Teorisi, modern köklerini Fransız yazar Jean Raspail’in 1973’te yazdığı Azizler Kampı (Fr. “Le Camp des Saints”) kitabında bulmaktadır. Bu ırkçı kitapta açlıktan ölmek üzere olan ve aynı zamanda cinsel açlık da yaşayan Hint mültecilerin hiç silah kullanmadan Fransa’yı nasıl ele geçirdiği ve koca Fransız halkını nasıl istedikleri gibi yönettiklerini anlatan kurgusal bir distopya anlatılır. Kitabın verdiği ana mesaj ise Batı medeniyetinin öteki insanlara hiçbir şekilde acımaması gerektiği, aksi hâlde kendi kurdukları medeniyetin yönetimini kaptıracakları ve ötekilerin boyunduruğu altına girecekleri anlatısıdır. Raspail’in bu romanı yalnızca Avrupa’da değil 1980’lerde ve 1990’larda Amerikalı beyaz üstünlükçü ve göçmen karşıtı gruplar arasında yaygınlaşarak bu gruplar için bir ideolojik kaynağa dönüşmüştür.
2012 yılında ise, Raspail’den büyük ölçüde etkilenen bir başka Fransız yazar Renaud Camus, doğrudan “Büyük Yer Değiştirme” (Fr. “Le Grand Remplacement”) başlıklı bir kitap yazmıştır. Kitapta Camus, beyaz Avrupalıların “kıtayı dolduran siyah ve kahverengi göçmenler tarafından tersine sömürgeleştirildiğini” iddia etmiştir. 2010’lu yıllar boyunca bu terim ve teori yavaş yavaş Avrupa ve Amerika’da aşırı sağ ve beyaz üstünlük yanlısı figürler arasında yayılmaya başlamıştır.
Büyük Yer Değiştirme Komplosu: Marjinal mi Kitlesel mi?
Geleneksel aşırı sağ partiler genelde bu teoriyi doğrudan adını vermeden söylemlerinde kullanırken son yıllarda Fransa’da Büyük Yer Değiştirme Teorisini doğrudan sahiplenen Eric Zemmour gibi figürler de ortaya çıkmıştır. Büyük Yer Değiştirme Teorisini yayınlarında ve kitaplarında sıkça işleyen yazar Eric Zemmour “aşırı sağdan daha sağ” bir parti kurarak son Cumhurbaşkanlığı Seçimlerinde yüzde 7 oy almıştı. Kurduğu partinin adının “yeniden fetih” anlamına gelen “Reconquête” olması da bir tesadüf değildi. Bu adın aynı zamanda 1492’de Endülüs’ün Müslümanlar ve Yahudilerden temizlenmesi hadisesine verilen ismin Fransızca çevirisi olduğunu gözden kaçırmamak gerekir.
Ancak bu teoriye yapılan atıflar yalnızca marjinal siyasi partiler ile sınırlı kalmıyor. 2022 yılında partisi seçimleri yeniden birinci sırada tamamlayan ve dördüncü kez Macaristan Başbakanı seçilen Victor Orban da yaptığı zafer konuşmasında, “Avrupa’daki büyük nüfus değişimine ve Avrupalı, Hristiyan çocukların yerini diğer uygarlıklardan gelen yetişkinlerle (göçmenler) doldurmaya yönelik bir intihar girişimine” karşı mücadele ettiğini dile getirmişti.
Komplonun Şiddetle Buluştuğu Nokta
Bu komplo teorisi yeni ya da önemsiz bir mesele değil. Politikacılar tarafından benimsenen, medya tarafından dillendirilen bu komplo teorisi, terör ve şiddet ile buluşarak saldırıların da motivasyonlarından birine dönüşüyor. Örnek vermek gerekirse, 2019 yılında Yeni Zelanda’da gerçekleşen Christchurch Saldırısında bir cami ve İslam merkezini hedef alarak 51 kişinin ölümüne sebep olan terörist Brenton Tarrant, saldırıdan önce bir sosyal medya forumu olan 4Chan’de “The Great Replacement (Büyük Yer Değiştirme)” adında 87 sayfalık bir manifesto yayınlamıştı. Bu metinde terörist Tarrant, Avrupa, Amerika, Avustralya ve Yeni Zelanda olarak tanımladığı Batı’da doğum oranlarının giderek düştüğünü ancak nüfusun giderek arttığını belirterek bu artışın sebebini ise Batı ülkelerine yapılan toplu göç dalgaları ile etnik, kültürel ve ırksal yer değiştirme olarak açıklamış ve bunun beyaz ırka yapılan bir soykırım olduğunu söylemişti.
Medyanın “yalnız kurt” olarak adlandırdığı bu saldırganların eylemlerini salt münferit olaylar olarak görmek artık mümkün değil. 2022 yılında ABD’de yapılan bir YouGov anketi, Trump seçmenlerinin yüzde 61’i ve Fox News izleyicilerinin yüzde 53’ünün Büyük Yer Değiştirme Teorisine inandığını gösteriyordu. Bu araştırma sonuçları bize aslında komplo teorisi deyip geçtiğimiz inanışların ne kadar kitleselleşebildiğini göstermesi açısından önemlidir.
Büyük Yer Değiştirme Teorisinin Temel Unsurları
Göçmen karşıtı gruplar, beyaz üstünlükçüler ve diğer aşırı sağ gruplar tarafından bu teorinin birçok versiyonu kullanılmış ve kullanılmaya devam etmektedir. Bütün farklı versiyonlarda öne çıkan hususları birkaç başlık altında toplayabiliriz.
Öncelikle hem Avrupa hem de Amerika’daki grupların söylemlerinde bir “istila” retoriğini görmek mümkündür. Teori sıklıkla, “beyaz Batı’yı fethetmeden durdurulması gereken bir göçmen istilasının” askerî ve şiddetli retoriğini kullanmaktadır. Bu durum uyguladıkları/uygulayacakları şiddeti de kendi içlerinde normalleştirerek bir “meşru müdafaa” hissi uyandırmaktadır.
İkinci olarak Büyük Yer Değiştirme Teorisinin taraftarları genel itibariyle seçimlerin güvenilir olduğunu reddetmektedirler. Teori, beyaz olmayan göçmenlerin belirli bir yönde oy vereceği yönündeki yanlış varsayımı içermektedir. Bu nedenle onlara göre göçmen yanlısı politikalar, seçkinler tarafından beyaz vatanseverlerin siyasi etkisini azaltmak için tasarlanmaktadır. Bu noktadaki elit-halk karşıtlığı da komplo teorilerinin popülizm ile ittifakının önünü açmaktadır.
Üçüncü olarak özellikle Amerika’daki örneklerde “Antisemitizm” Büyük Yer Değiştirme isimli komplo teorisinin olmazsa olmaz bir unsuru olarak öne çıkmaktadır. Teori, Yahudi elitlerinin “yer değiştirme” komplosundan sorumlu olduğu şeklindeki antisemitik görüşler de dâhil olmak üzere diğer yabancı düşmanı bütün komplolar ile ittifak etmektedir. Tabii ki özellikle Avrupa bağlamında “İslamofobi”nin bu teorinin temel unsuru olduğunu, hatta neredeyse tamamen Müslüman karşıtlığı üzerine kurulu olduğunu dile getirmek gerekir. Bu teorinin destekçileri, Avrupa’nın Hristiyan köklerinden uzaklaşarak Müslüman göçmenlerle dolmuş bir kıtaya dönüştüğüne ve bu medeniyet savaşında göçmenleri geri göndererek Avrupa’yı savunacaklarına inanmaktadırlar.
Hangi versiyona referans verilirse verilsin, Büyük Yer Değiştirme Teorisinin savunucuları neredeyse her zaman “beyaz Amerika”nın (Amerika yerine Fransa, Almanya ya da herhangi bir Avrupa ülkesini ve hatta son yıllarda artan ırkçılık ve öne çıkan yeni aşırı sağ partilerle Türkiye’yi düşünebilirsiniz) kaderine ilişkin bir ölüm kalım senaryosu çizmektedirler. Bu teori, göçün durdurulması gerektiğini, aksi takdirde ülkenin “intihar” yoluna gireceğini ileri sürmektedir. Bu varoluşsal terimlerin bir sonucu olarak Büyük Yer Değiştirme Teorisi sıklıkla doğrudan veya dolaylı olarak şiddet çağrılarıyla öne çıkmaktadır.
Fransa Örneği: Sayılar Bize Ne Söylüyor?
Büyük Yer Değiştirme’nin isim babası Renaud Camus’a göre teorinin sayılarla ispat edilmeye ihtiyacı yok sadece çıplak gözle dışarıya bakmak yeterli. Ancak yazarın bu özgüvenine rağmen demografi çalışmalarının ancak sayı ve istatistikler ile mümkün olduğunu bilenler olarak Fransa örneği üzerinden bilimsel veriler bize ne söylüyor, bakalım:
Aşırı sağın temel iddiası Fransa’nın on yıllar içinde Müslüman bir ülkeye dönüşeceği şeklinde. Ancak Fransa’nın Ulusal İstatistik ve Ekonomik Araştırmalar Enstitüsü’nün (INSEE) yayınladığı düzenli raporlar bu durumu yalanlıyor. INSEE verilerine göre temel olarak Fransa’da İslam değil inançsızlık yükselişte: Ankete katılanların yüzde 51’i herhangi bir dine sahip olmadıklarını söylüyor. INSEE’ye göre bu durum on yıl önce yüzde 45’ti. Hatta göçmen kökenli nüfus içinde de herhangi bir dine mensup olmadığını beyan edenlerin sayısında son on yılda yüzde 3’lük bir artış eğilimi görülüyor.
Bu veriler bir “göçmen istilası” yahut “Fransızların elinden gitmiş Fransa” komplolarının vaaz ettiklerinden çok uzak sonuçlar veriyor. Yine INSEE verilerine göre Fransa’daki göçmenlerin nüfus içindeki oranı 1960’ların sonunda yüzde 6,5; 2011’de yüzde 8 ve 2021’de yüzde 10’dur. Uluslararası Göç Örgütü’ne göre 2020 yılında dünya çapında 281 milyon insan, doğduğu ülkeden başka bir ülkede yaşıyordu. Bu sayı 1990’a göre 128 milyon fazla, 1970’e göre ise üç kat daha fazladır. Dünyadaki genel yer değiştirme trendindeki bu artış ile beraber düşünüldüğünde Fransa’nın göçmenlere dair verilerinin gayet mütevazı olduğu görülmektedir.