'Dosya: "Komplo Teorileri"'

Türkiye’de ve Diasporada Komplo İnancı

Komplocu bakış, daimî bir kötü olan “öteki” anlatısını merkeze alıyor. Peki Türkiye’de ve Türkiye dışındaki azınlıklar arasında hangi komplo teorileri yaygın?

Fotoğraf: 3d factory - Shutterstock.

Komplo inancının genellikle paranoyakça bir histeriden kaynaklandığı düşünülür. Doğrusu bir çeşit hastalık olan paranoya ve komplo inancı arasında yakın ilişkiler kuran çalışmalar vardır. Komplo teorilerine inananlar, genellikle birilerinin onların kuyusunu kazdığına dair örtülü ve istikrarlı bir inanca sahiptir. Ancak mesele bu kadar da basit değildir. Her türden komplo inancını paranoyakça hezeyanlar olarak görmek, epeyce cüretkâr bir tutum olur.

Komplolar dış dünyada çok sık rastlanan eylem biçimleri olarak karşımıza çıkar. Bunu gündelik yaşamın mikro bileşenlerinden, uluslararası ilişkilere kadar hayatın pek çok boyutunda görürüz. Kaynana-gelin ilişkisinden işçi-patron ilişkisine, hatta gizemli örgütlerin ajandalarına kadar komplolar vardır ve açıkçası birilerinin de bunu teorize etmesi gerekir.

Komplolar varsa, o zaman gerçek komplo teorileri de olmalıdır. Dolayısıyla bu anlatılara olan inancı kaçıklara veya toplumun belirli bir fraksiyonuna atfetmemek gerekir.

Ya Bütün Anlatılanlar Doğruysa?

Pek çok bilim insanına göre aklı olan, dünyayı ve insanı tanıyan, azıcık ahlakı, biraz da kamusal alana dair kaygısı olan herkes, komploların varlığına inanmak durumunda kalır. Komplolar önemlidir. Çünkü bizi ilgilendirir. Onun için komplo teorileri ciddiye alınmalı ve günün sonunda iddialara karşı şu can alıcı soru sorulmalıdır: Ya bütün anlatılanlar doğruysa?

Ve fakat! Komplo teorilerini ciddiye almak onlara topyekûn inanacağımız anlamına gelmez. Hatta genel anlamda inanacağımız anlamına da gelmez. Çünkü komploları teorize etmek iddiasında olan aktörlerin, epeyce sorunlu bir mantık örgüsü vardır.

Bundan daha önemlisi, bazı komplo teorisyenleri âdeta bir komplo ozanı gibi sürekli komplo söyler durur. Ve olan biten her şeyi bir komplo gibi görür. Aynı komplo iddiası, farklı farklı makamlarla söylenir de söylenir.

Komplo teorisyenlerine göre her zaman sonumuzu hazırlayan şeytani bir öteki vardır. Bu öteki, hayatımızı öyle bir kuşatır ki bundan kurtulmak neredeyse imkânsızdır. Bu anlatıya göre komplocular, kadirimutlaktır. Hatta el-meliktir. El-müte-kebbir ve el-kahhardır.

İlk bakışta bu ifadeler abartılı gibi görülür. Ama pek de öyle değildir. Komplo teorisyenleri, komplocuları Tanrı gibi görürler. Yoksa insan neden, “Orta Doğu’da İngilizler istemezse yaprak bile kıpırdamaz” minvalinde cümleler kurar ki?

Hikâyeye göre komplocular, tohumların genetiği ile oynar. Bunların amacı çoğu zaman maddi kazanç değildir. Şeytani ve gizli ajandaları vardır. Burada iktisadi olgular, teolojik bir perspektifle açıklanır. En nihayetinde bu anlatılar, zimmi bir servet düşmanlığını içerir. Kötülük ve servet arasında değişmeyen bir korelasyona işaret edilir.

Bireyin Ancak “Kötü” Olduğunda Var Olduğu Bir Algı

Anlatıya göre düşen her helikopter ve her uçak, aslında bir komplodur. İstihbarat örgütleri alelade insanları bile sürekli izler ve dinler. Aslında hiçbir siyasal erk, seçimle işbaşına gelmez. Devletler bir avuç adam tarafından, karanlık bir odada kurulur. Ve yine başka adamlar tarafından yıkılır.

Komplo teorilerinde toplum yoktur. Birey ise ancak ve ancak kötü olduğunda vardır. Çünkü iyilerin iradesi, dünyanın değişim ve dönüşümüne katkıda bulunamaz.

Pek çok komplo teorisinde kitleler, tanıdık ve inciten bir ifadeyle, koyundur! Komplocular bu koyunları arzu ettiği gibi güderler. En nihayetinde dünyadaki bütün koyunları 5 büyük aile güder. Gerçi 7 olduğu da rivayet edilir.

Her ne kadar komplo teorisyeni, bu türden bir üslupla muhataplarına yaklaşmasa da alt metinde sürekli bu hakaretleri işitirsiniz. Yeter ki azıcık söylem analizi yapın. Hakaretin bini bir para olur ve ortaya çıkar. Şöyle der bir teorisyen: Kendimizi kandırmayalım. Dünyanın hiçbir yerinde halk düşünmez.

Elbette ki hiçbir halkın epistemolojik meziyetlerinin kefili veya avukatı olamayız. Fakat ne hikmetse, yalnızca komplo teorisyeni rasyonel düşünme meziyetine sahiptir.

Görece genç ve parlak bir siyasetçinin aniden öldüğü duyulsa, mesela umulmadık bir adamın umulmadık bir başarısı olsa, bir darbe veya devrim olsa, hatta bir köyde bir adam, umulmadık bir şekilde muhtar olsa, zengin olsa bizim teorisyen yeteneklerini konuşturmaya başlar. Ve şunu söyler: Hiçbir şey göründüğü gibi değildir!

Türkiye’de Komplo Teorileri

Türkiye’de komplo inancını teşkil eden en önemli temalar, genelde siyasal alanla ilişkilidir. Çünkü bilinir ki değişim ve dönüşümü belirleyen temel kurum, Türkiye’de siyasettir. Bunu biliriz ve buraya dikkat kesiliriz.

Derin devlet anlatısını artık hepimiz duymuşuzdur. Buna göre görünen devletten daha derin, daha stratejik, daha kompleks ve kimine göre daha kötücül bir devlet daha vardır. Bu devlet adeta Hegel’in tanrısal bir nitelik atfettiği devlete benzer.

Türkiye’de derin devlet pek çok olayın faili olarak düşünülür. Derin devletin bir özne olarak yer aldığı komplo teorileri, bizim teorilerimizdir. Yani “yerli ve millî”. Bunu icat edip, dünyaya da pazarladık.

Sayemizde dünyada “derin devlet” diye bir şeyden bahsediliyor artık. Daha geçenlerde Trump, “2024 bizim son savaşımız. Sizlerle birlikte derin devleti yıkacağız” dedi seçmenlerine. Trump’ın tevatür haznesine bu kavramı biz ekledik.

Türkiye’de derin devlete hem sağcılar hem de solcular inanır. Fakat solcular, genellikle bunu kötü bir şey olarak düşünür ve pek çok hukuksuzluğu onunla ilişkilendirir. Oysa bazı sağcıların gözünde derin devlet, aynı zamanda övünülmesi gereken bir güvence, bir sigortadır.

Derin devlet Türkiye’deki en önemli komplo iddialarını kategorize etmek için kullanılsa da başka türden siyasal komplo iddialarımız da vardır. Masonlar, dönmeler ve elbette ki Yahudiler. Bunlar Osmanlının son döneminde başlayıp, erken Cumhuriyet döneminden beri komplo teorilerinde merkezi aktörler olarak yer alır.

Bilhassa İsrail’in Filistin’e yönelik her saldırgan ve zalimane tavrından sonra Yahudi efsanesi tekrar tekrar gündeme gelir. Her türlü istenmeyen olay, onlarla ilişkilendirilir. Yahudiler, kadirimutlaklaştırılır.

Ne var ki bu teorileri dile getiren “İslamcı” ve ulusalcı kuşak, yerini yeni kuşağa bırakmaya başladı. Kadir Mısıroğlu veya Aytunç Altındal artık yok. Ve artık siyasal alanda çok daha orijinal komplo iddiaları ortaya atılmaya başlandı.

Komplo Teorilerinin Değişen Gündemleri

Türkiye’de bu teoriler sadece siyaset üzerinden inşa edilmiyor. Bilhassa gençlik sosyalleşmesini 90’ların pop kuşağı içerisinde tamamlamış ve tüketim, medya ya da internet gibi yeni sosyolojik olgularla yoğrulmuş bir kesim, farklı teoriler gündeme getirmeye başladı.

Yeni kuşak önceki kuşağa nispetle, bölünme korkusunu ve Soğuk Savaş’ın atmosferini daha gevşek yaşadı. İstihbarat örgütlerinin aleni çekişmelerini daha az gördü. Dolayısıyla artık yeni bir kurgu yapmanın zorunluluğu ortaya çıktı.

Bilhassa pandemiden bu yana teorisyenin ilgisi siyasal alandan gündelik hayata, endüstri ve ilaç sektörüne kaymaya başladı. Özellikle sosyal medyanın yaygınlaşmasıyla beraber sağlık alanındaki komplo teorilerinin hızlı bir şekilde yayıldığını biliyoruz.

Sağlıkla alakalı komplo teorilerinin 90’larda hatta 80’lerde basılan kitaplarda bile işlenmeye başlandığı görülür. Aşılar, ilaçlar, gıdalar, tohumlar ve hatta çizgi filmler, 80’lerden bu yana komplo teorilerinin içerisinde bir meze olarak kullanılır.

Ama bu türden iddiaların yaygınlaşması pandemiyle mümkün oldu. Yoksa 80’lerde bile bize çip takılacağını ve irademizin elimizden alınacağını söyleyen pek çok kişi vardı.

Buna göre insan bedenini ve zihnini dönüştürmek, onu kontrol altına almak isteyen kötücül güçler vardır. Meşhur bir ifadeyle fıtratımıza karşı bir mücadele veriliyor. Komplocular gündelik hayatımız üzerinden büyük bir toplumsal dönüşümü tasarlamış durumdadırlar.

Türkiye’deki teoriler için en net bildiğimiz şey, bu teorilerin çoğunun ithal hikâyeler olduğudur. Hatta belki de çalıntı hikâyeler demek daha uygun olur. Çünkü bu hikâyeler bizim hikâyelerimiz değil. Bizim yaptığımız şey, tam olarak başkasının hikâyelerini alıp kendi olaylarımıza uyarlamaktır.

Modern komplo teorilerinin ilk defa Avrupa’nın Aydınlanma süreci içerisinde ortaya çıktığını biliyoruz. Batı dünyası kendi yaşadığı bunalımları bu hikâyeler üzerinden açıklamaya yöneldi. Ama ilginçtir, bu hikâyeler farklı milletlerin kendi acılarını anlamlandırmak için neredeyse değiştirilmeden kullanılıyor. Bunu farklı ülkelerde yaşayan insanların, neredeyse aynı hikâyeye inanmasından anlıyoruz.

Diasporada Komplo Teorileri

Komplo inancının diasporadaki Türklerde de benzer olduğunu tahmin etmek çok zor değildir. Çünkü küreselleşme komplo teorilerine neredeyse evrensel bir nitelik kattı. Artık herkes benzer şeylere inanıyor.

Türkiye’dekine benzer temalar diasporada da dile gelir. Buna göre iklim değişikliği iddiası sahtekârlıktan başka bir şey değildir. Siyasal figürler, kendi iradesi ile hareket edemez. Ama en önemlisi de bu liderler, şeytani amaçlar doğrultusunda gizli gündemlere sahiptirler. Özellikle de göçmenlere karşı.

Zekeriya Aktürk ve arkadaşlarının Münih’te Türkçe konuşan bir örneklem üzerinde yaptığı araştırmada, aşı karşıtlığının ciddi bir orana ulaştığı görülmüştür. Göçmen kökenli katılımcıların yüzde 42,3’ü aşı olmayı düşünürken, bu oran yerli Almanlarda yüzde 76,5 olarak bulunmuştur. Burada aşı karşıtlığı yerlilere nispetle iki katından daha fazladır.

Çalışmada aşılanmayı reddetme nedenleri içerisinde komplo teorileri önemli bir gerekçe olarak sıralanır. Göçmenler yüzde 12,6’lık bir oranla Kovid-19’un gerçek olmadığına inanıyordu. Hâlbuki bu rakam yerlilerde yüzde 5,6 olarak bulunmuştur. Yine göçmenlerin yüzde 30,6’sı, Kovid-19’un dünyayı kontrol etmek için kasten üretildiğini düşünüyordu.

Avrupa’daki araştırmacılar bu inancın ayrımcılık, ırkçılık ve yetkililere duyulan güvensizlikten beslendiğini düşünüyor. Bu rakamlar Avrupa’da yaşayanlara göre yüksek olsa da Türkiye için görece düşük rakamlardır.

Komplocu Bakış Hollanda’daki Müslümanlarda Gayrimüslimlere Kıyasla Daha Fazla

Veysel Bozkurt’un ve benim çeşitli zaman dilimlerinde yaptığımız farklı araştırmalarda, Türkiye’de Kovid-19’un kasten üretildiğini destekleyen görüşler yüzde 40 ila 60’lar arasında değişiyordu. Bu rakam Avrupa’da yüzde 30 gibi daha mütevazı bir noktada bulunmaktadır.

Komplo teorileri konusunda oldukça prestijli çalışmalar yapan Jan‐Willem van Prooijen, arkadaşları ile yaptığı bir araştırmada, Hollanda’daki Türkleri örneklemine dâhil etmiştir.

Çalışmada 11 Eylül’ün Amerikalılar tarafından tezgâhlandığı, IŞİD’in İsrail ve ABD tarafından kurulduğu, ilaç sektörünün insanları hasta ettiği veya 2007 ekonomik krizinin aslında bilerek çıkarıldığı gibi iddialar katılımcılara yöneltilir.

Araştırmada, içlerinde yoğunluklu olarak Türkleri barındıran Hollandalı Müslümanların, komplo teorilerine gayrimüslimlerden daha fazla inandıkları bulunmuştur. Dahası, Müslümanlık kimliğinin, azınlık kimliğinden daha az komplo inancını tetiklediği görülmüştür.

Benzer araştırmalar, diasporadaki komplo inancının orada yaşayan diğer unsurlara nispetle yüksek olduğunu gösteriyor. Ancak yine de göçmenler, azınlıklar ve hassaten diasporadaki aktörler üzerine yapılan çalışmalar oldukça sınırlı.

Batı’da yaşayan göçmen özne, Türkiye’ye nispetle daha usturuplu teorilere inanıyor görünmektedir. En azından “Coca cola tersten okunduğunda Allah yok anlamına geliyormuş” şeklindeki paranormal bir iddiaya teveccüh gösterilmiyor.

Diasporadaki aktörün yabancı özne ile etkileşim imkânı bulması, komplo iddialarına karşı daha temkinli yaklaşmasına neden olmaktadır. Özellikle Batı’nın büyük anlatılarına teveccüh gösterme eğiliminde olanlar, oradan daha az kötülük beklemektedir.

Ancak diasporadaki aktörün, göçmen siyasetine dair daha komplocu bir yaklaşım geliştirmesi kaçınılmaz görünüyor. En nihayetinde yükselen aşırı sağın, bu türden inançları beslemek için materyal ürettiğini biliyoruz.

Genelde azınlıkların teveccüh gösterdiği kısırlaştırma iddiası, Batı’da da yaygın bir şekilde dolaşıma girmiş vaziyettedir. Buna göre Avrupalı Müslümanları -ama özellikle de Türkleri- kısırlaştırmak için gizli çabalar mevcuttur. Gerçi Amerika özelinde bu inancın siyahilerde de olduğunu biliyoruz.

Kısırlaştırma iddiası görece iktisadi yetkinlikleri daha az olan azınlıkların sıklıkla inandığı bir teoridir. Buna göre çoğunluktakiler, azınlıkların ülkeyi ele geçirmesinden korkar ve onların nüfusunu azaltmak için çaba gösterir. 90’ların sonu ve 2000’lerin başında Türkiye’deki Kürtlerde de yaygın olan bu inanç, şimdilerde Türkiye’deki Suriyelilerde de görülmeye başlandı.

Nuh Akçakaya

Selçuk Üniversitesi Sosyoloji Bölümünde Araştırma Görevlisi Doktor olan Nuh Akçakaya komplocu bakış ve komplo teorileri alanında çalışmalar yapmaktadır.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler