3 Soruda 2022 Dünya Çevre Gündemi
İklim krizi sonucu yaşanan sel, kasırga, kuraklık gibi aşırı hava ve iklim olaylarının beraberinde getirdiği yıkımlar ve insani boyuttaki hasarla bunların maliyeti bu yıl sorunlu alanlar kapsamında insanlığın önünde durmaya devam etti.
1) 2022’de Dünyanın Çevre Gündemi Neydi?
2022 yılı dünya çevre gündemi; iklim krizinin neden olduğu aşırı hava olayları, Rusya-Ukrayna savaşının yol açtığı enerji krizi, yenilenebilir enerji yatırımlarının kazandığı ivmeye rağmen fosil yakıt kaynaklı karbon emisyonlarındaki artışın sürmesi ve dolayısıyla 2015’te küresel ölçekte imzalanan Paris İklim Anlaşması’yla sözü verilen küresel ısınmanın 1,5 derece ile sınırlanabilmesinin önündeki zorluklarda bir azalma olamaması şeklinde özetlenebilir.
Birleşmiş Milletler (BM) İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi 27. Taraflar Konferansı (COP27) bu yıl Mısır’da toplandı. Böyle geniş katılımlı zirvelerden düşünülenin aksine büyük beklentilere girmek mümkün olmuyor ve sonuçlar da yanıltmıyor. Zirvede, gelişmekte olan ülkelerin iklim değişikliği sonucu maruz kaldığı kayıp ve zararların tazmin edilmesi için fon kurulması kararı alındı. Bu, her ne kadar önemli sayılabilecek bir karar olsa da küresel ısınmaya yol açan petrol, doğal gaz ve kömür dahil her türlü fosil yakıt kullanımının kademeli azaltılması için bir anlaşmaya varılamamasıyla iklim değişikliğinin temel nedenleri ele alınamamış oldu. Küresel sıcaklık artışını 1,5 santigrat derecenin altında tutma hedefiyle ilgili bir strateji belirlenemedi.
Türkiye’nin 5 yıldır sürdürdüğü Sıfır Atık Hareketi ise BM Genel Kurulu kararıyla uluslararası arenada desteklenmiş oldu. 105 ülkenin görüş birliğiyle bundan böyle 30 Mart, “Uluslararası Sıfır Atık Günü” olarak kutlanacak.
2022’ye çevreci aktivistlerin iklim krizine ve iklim hedeflerine daha hızlı ulaşılmasına dikkati çekmek için müze ve sanat eserlerini hedef alan eylemleri de damga vurdu. Sanat eserlerine zarar vermedikleri iddiasıyla yola koyulan aktivistler, bu sayede dünyanın ilgisini iklim krizine çekebileceklerini düşündü ki olumlu-olumsuz eleştirilere ve tartışmalara bakılırsa ses getirmede başarılı oldukları da söylenebilir.
2) 2022’nin Sorunlu Alanları Nelerdi?
İklim krizi sonucu yaşanan sel, kasırga, kuraklık gibi aşırı hava ve iklim olaylarının beraberinde getirdiği yıkımlar ve insani boyuttaki hasarla bunların maliyeti bu yıl sorunlu alanlar olarak dünyanın gündemde kalmaya devam etti.
Rusya ile Ukrayna arasındaki savaşın beraberinde getirdiği enerji krizi ise birçok planı alt üst etti. Batılı ülkelerin yaptırımlarına yanıt olarak Rusya’nın enerji arzında kesintiye gitmesi Avrupa ülkelerini alternatif çözümlere yönlendirdi. Bunlardan biri nükleer enerji. Kapatılması planlanan reaktörlerin süreleri uzatıldı ve yeni santraller açıldı.
Şüphesiz, uzun vadede ideal olan, tüm enerjinin yenilenebilir kaynaklardan sağlanması. Ancak mevcut krizin getirdiği kısa vadeli çözümler arasında yenilenebilir enerji tesislerinin kapasitesini artırmak mümkün değil. Kısa vadeli çözümler ne yazık ki iklim hedefleriyle ters orantılı. Doğal gaz arzındaki kesintiler, sadece nükleer ile de telafi edilmedi; birçok ülke kendi imkanlarıyla üretebildiği ya da hızlıca tedarik edebildiği kömür gibi fosil yakıtlara yöneldi. Kömür tüketiminin bu yıl rekor kırması, yüksek doğal gaz fiyatlarına bağlı olarak elektrik üretiminde kömür kullanımındaki artıştan kaynaklandı. Hâliyle küresel ısınmayı sınırlandırma hedefinden biraz daha uzaklaşıldı.
3) Sorunlu Alanlardaki Beklentiler Neler?
Yaşanan her yıl artık “yıkıcı”. Bilimsel verilere göre son 8 yıl, en sıcak yıllar olarak kayıtlara geçti. 2022’de yaşanan felaketler 2023 için hızlıca aksiyon alınması gerektiğinin bir delili. İklim krizinde en az sorumluluğu bulunmasına rağmen bu krizden en çok etkilenen Afrika, Asya gibi bölgelerde durumun insani ve ekonomik maliyetleriyle mücadele edemeyen ülkelerden iklim göçünü daha sık konuşacağız.
COP27’de bu anlamda alınan “kayıp ve zarar tazmini” konusu ise bir muamma. Detayları 2023’teki ve yine yüksek emisyon üreten ülkelerden Birleşik Arap Emirlikleri’nde (BAE) düzenlenecek COP zirvesinde belirlenecek. Finansman konusuna odaklanan COP27’de sera gazı azaltımı konusu geri planda kaldı. Kayıp-kazanım dengesizliğiyle sona eren COP27’nin ardından COP28’de ülkelerin sera gazı salımı azaltmayla ilgili verdiği sözler konuşulabilir. Tabii, iklim krizi kaynaklı felaketlere yenileri eklenir, örneğin bu yıl Pakistan’daki sel felaketinde olduğu gibi finansman konusu yine öne çıkarsa bu yılın bir tekrarını yaşamak da mümkün.
Aslında umutsuzca değişmeyen bir beklenti küresel ısınmayı belirlenen hedef olan 1,5 derece ile sınırlandırmak için adımlar atılması. Burada kabul gören tek gerçek iklim değişikliğinin çözümünün kömür, petrol gibi yakıtların kullanımına son verilmesi olduğu. Ancak durum o kadar da kolay değil. Sera gazı emisyonları azaltılmadan bu hedef mümkün olmadığından emisyonların düşmesi beklenecek. “Temiz yol” fosil yakıtlardan uzaklaşılıp yenilenebilir enerji kapasitelerini artırmaktan geçiyor. Rusya-Ukrayna savaşının olumlu anlamda tetiklediği bu ivme hız kazanabilir. Zira enerji krizinde hızlıca açığı kapatmak için başvurulan kömür gibi alternatiflerin ayrıca geçici de olması bekleniyor.
Ülkelerin sözünü verdiği “net sıfır emisyona” ulaşmak için temiz enerji yatırımlarının 2050’ye kadar katlanması bekleniyor. Güneş ve rüzgar enerjisi, sıcaklık artışını 1,5 dereceyle sınırlandırmak için emisyonları azaltmanın en ucuz yolu. Bu kaynakların, 2030’a kadar düşürülmesi gereken emisyon miktarının 3’te 1’ini tek başına azaltması mümkün. Temiz enerji kapsamında görülen ancak süreçleri itibarıyla tartışmalı olan nükleer enerji de yine önemli başlıklar arasında olacak.
COP27’nin başlangıcında BM, iklim krizinin kronolojisiyle ilgili bir rapor yayımlamıştı. Deniz seviyelerinin yükseldiği, buzul erimelerinin arttığı belirtilen bu raporun tamamı 2023’te paylaşılacak. Yine BM bünyesindeki Hükûmetler Arası İklim Değişikliği Paneli’nin (IPCC) 7 yılda bir aşamalı paylaştığı değerlendirme raporlarından 6’ncısının nihai hâli de 2023’te tamamlanacak. Bizi ne kadar karamsar bir tablonun beklediğini bu bilimsel raporlarla bir kez daha göreceğiz.
*Anadolu Ajansı’nın Analiz sayfasında yayımlanmıştır. Hazırlayan: Hale Aydoğmuş.