Amina Luise Becker: Müslüman Toplumda Bir Öncü ve Yol Gösterici
Hukukçu, İslam bilimci, din eğitimcisi, pedagog ve yazar Amine Erbakan (Amina Luise Becker) 28 Ağustos Çarşamba günü 85 yaşında hayatını kaybetti. 1939 yılında Köln'de doğan Amine Hanım, genç Müslümanların dinî eğitimi için mücadele etti. Eşi Akgün Erbakan ile Almanya'da birçok İslami cemaatin kurucuları arasında yer aldı. Bu sayede Almanya'daki Müslüman cemaatin şekillenmesine yardımcı olarak birçok genç Müslüman'a örnek oldu.
Eğer Almanca konuşan Müslüman cemaatte Müslümanlara ve onların eğitimine, İslam’la dostane ve entelektüel bir şekilde tanışmalarına hem insani hem de objektif olarak üstün hizmetlerde bulunmuş biri varsa, bu kesinlikle 1989’dan beri birçok vesile ve toplantıda tanıma şerefine nail olduğum sevgili ablamız Amina Becker’dir. Kendisi vefat eden annemle hemen hemen aynı yaşlarda olmasına rağmen İslami eğitime olan duyarlılığı ve adanmışlığı sayesinde genç kalmayı başarmıştı.
İlk görüşmemiz -hatırladığım kadarıyla- Almanya’da Müslüman kızların eğitim ve öğretimi için çok az öğrenme fırsatı ve buluşma yeri olmasıyla alakalıydı. Oda ve temel ekipman bulmakta zorlanmıştı ve bana – o zamanlar genç bir İslami ilimler öğrencisiydim – ona ve ilk ders grubuna özel dersler vermeye hazır olup olmadığımı sormuştu. Ebeveynlerin onayını aldıktan sonra bu dersleri birlikte organize ettik ve birbirimizin düşünce tarzına yakından tanıklık ettik.
Amine abla, İslami eğitim ve düşünceye yeni bir yaklaşımı tavizsiz ve aynı zamanda son derece nezaketle savunuyordu fakat aynı zamanda yetenekli danışmanlara da ihtiyacı vardı.
Sık sık istişare ederdik. Onunla konuştuğumda, aramızdaki yaş farkına rağmen, iyi ve anlamlı şeyleri gerçekleştirme fırsatlarının boşa gitmesi kadar neredeyse başka hiçbir şeye üzülmeyen, genç ve kendini tamamen adamış bir ruhla konuştuğum izlenimine kapılırdım.
Tipik Rheinland mizah anlayışına sahipti ve sorunlar ve zorluklar hakkında açıkça konuşmaktan çekinmezdi. Genellikle dinden uzak duran “özgürleşmiş” kadın kalıbına uymuyordu fakat haklı olduğunu hissettiğinde kenara itilmeyi de reddediyordu. Türkçe konuştuğu için, kişisel hayatında da- birkaç kez gördüğüm kadarıyla- oldukça karar verici güce sahip muhafazakâr erkeklerle tüm nezaket ve terbiyenin yanı sıra titizlik ve kararlılıkla tartışma yürütebiliyordu. Kendine yeterince güvenmediği tartışmalardan kaçınırdı.
Birçok kez bana kişisel olarak yardımcı oldu: 20 yaşını geçmiş genç bir Müslüman olarak henüz göremediğim bazı sosyal grupların ve toplulukların zihniyetini bana açıkladı. Birçok insandaki potansiyeli fark etti ve onları – elinden geldiğince – cesaretlendirdi ve eğitimlerinde ilim yolunda onları teşvik etti.
Almanya’daki Müslümanlar arasında yaşanan kimlik ve gelişim krizlerini bana şöyle anlatmayı severdi: “Almanya’daki uzmanlar ve akademisyenler insanlara erişmek için çıkmaları gereken merdivenin çok dik ve zorlu olduğundan bahsediyor, ancak ulaşmaları gereken odaları alev almış durumda.”
Ancak hayatının ilerleyen yıllarında, onu hâlâ etkinliklerde ve toplantılarda sık sık görüp konuştuğumda, tutumunun yavaş yavaş daha fazla destekçi kazandığını, eğitime erişimin ve karşılaşmaların artık tek taraflı görülmediğini, Müslüman topluluklarda da öğrenci ve eğitim kurumları olduğunu fark ettim. Bununla birlikte, her zaman bunun gerçekten İslami bir yol olması, bireyin her zaman Allah’ın bir kulu olduğunun farkında olduğu ve nihayetinde Allah rızası için her türlü çabayı gösterdiği bir yol olması gerektiği konusunda hemfikirdik.
Amina Becker’in öldüğü haberini aldığımda – yurtdışında bir seyahatte iken – birdenbire bu kaybın aslında bana ne kadar yakın olduğunu ve umut ile kesinliğin ne kadar tuhaf bir şekilde birbirine karıştığını fark ettim: Sadece iki gün önce onu düşünmüş ve hakkında bilgi almak istemiştim – şimdi ise haber geldi. Geride iyi eserler bıraktığına ve yaptıklarının hem bu dünyada hem de ahirette en iyi etkilere sahip olacağına dair umudum büyük. Ve Allah katında şu anda terk ettiği dünyadan daha iyi bir dünya bulacağına inanıyorum.
Allah onu sâlihlerin en hayırlısı kılsın. Kıyamet gününde Allah’ın nebî ve rasûllerinin yanında ona yer versin. Bütün amellerini sâlih kılsın, cennette ona şerefli yerler versin ve hepimizi -onu, ailesini, akrabalarını ve dostlarını- onu hatırladığımızda, dualarımızda ona yer verdiğimizi düşünerek rahatlatsın.