Pozitif Değişimin En Önemli Aracı Birbirini Tanıma
Farklı dinî cemaatler arasındaki iletişim konusunda en zorlu alan Müslüman-Yahudi diyaloğu olsa gerek. Orta Doğu’daki sorunlardan doğrudan etkilenen bu iletişimi sorunsuz gerçekleştirebilmek için bazı adımların atılması şart.
Soğuk bir bahar sabahı bir düzine erkek ve kadından oluşan bir grup, güneş doğmadan önce California Santa Monica’nın rüzgarlı ve ıssız bir kumsalında bir araya geldi. Yere seccadelerini açıp sabah namazı için saf tuttular. 6 Müslüman sabah namazını kılarken aynı şekilde 6 Yahudi de şaharit ibadetlerini cemaatle eda ederek müşterek yaratıcılarına yakarışta bulundular. Güneşin doğmasıyla birlikte eşyalarını toplayıp metroya binerek günün geri kalan ibadetlerini de birlikte eda etmek üzere farklı mekânlara hareket ettiler. Güneşin batmasının ardından ibadetlerini 75 civarında Müslüman ve Yahudi’nin katılımıyla Los Angeles belediye binasının önünde eda ettiler. Gün içerisinde Müslümanlar beş, Yahudiler ise üç vakit olan günlük ibadetlerini yerine getirdiler.
“İki inanç, tek ibadet” adı verilen bu proje “NewGround: A Muslim-Jewish Partnership for Change” adlı inisiyatif bünyesindeki dostluk projesine katılan Los Angeles’lı bir grup Müslüman ve Yahudi’nin girişimi. Dışarıdan izleyen herhangi biri şu soruyu sorabilir: Los Angeles’lı bir avuç insanın yaptığı bu küçük projenin ne önemi var ki? Önemi var çünkü yaşadıkları tecrübeler hakkında çevirdikleri kısa belgesel sayesinde bu proje dünyada 125 bin kişiye ulaştı ve başkalarına da yaşadıkları şehirde benzer projeler üretme konusunda ilham oldu.
Los Angeles’ta Müslüman ve Yahudiler arası köprü oluşturma çalışmalarında yer aldığım on yıla yakın süre içerisinde bir araya gelme, tanışma ve yaşadımız şehir ve paylaştığımız dinî değerleri muhafaza için isteklice çalışma konularında her iki cemaatte de muazzam bir değişime şahit oldum. NewGround 2007 inisiyatifini başlattığımızda her iki taraftan da tanışma ve yaşadığımız şehir için el ele vererek güzel bir şeyler yapmanın yollarını arama çabalarımızı safça bulanlar vardı.
Fakat karşı çıkanlar bizi kenardan izlerken, bizler etkin dinleme ve sorunlara doğru yaklaşım becerileri edinmiş ve bu becerileri antisemitizm, İslamofobi ve İsrail-Filistin sorunu gibi konuları samimi bir şekilde tartışırken uygulayabilen 120’nin üzerinde Müslüman ve Yahudiden oluşan bir grupla ilişkilerin güçlenmesi için durmadan çalışıyor, ortak dinî değerlerin bir yansıması olarak kamu yararına proje ve programlar üretmek için iş birliği yapıyoruz. Yönetici müdürümüz aynı zamanda ABD Başkanı Barack Obama’nın dindarlar arası ilişkilerin geliştirilmesi konusunda faaliyet gösteren İnanca Dayalı ve Komşuluk Ortaklığı Beyaz Saray Ofisi danışma komisyonunun bir üyesi.
Pew Research Center tarafından 2008’de yapılan bir araştırma İslam ve Müslümanlar hakkında olumsuz düşüncelere sahip olduğunu ifade eden kişilerin antisemitik olma eğilimlerinin de diğerlerine nazaran iki kat fazla olduğunu gösterdi. Bu bize, Batı’da yaşayan Müslüman ve Yahudilerin iyi ve kötü günlerde kaderlerinin ortak olduğunu gösteriyor ve bu iki inanç topluluğu arasında bir iş birliğinin sadece mümkün değil, aynı zamanda elzem olduğu gerçeğini işaret ediyor.
Kadromuz, gönüllülerimiz ve kurum olarak beraber çalıştığımız müttefiklerimizin son on senede edindikleri tecrübelere dayanarak sorunlar karşısında yıkılmadan ayakta durabilen ve barışın inşası ve iş birliği odaklı sahici bir dostluğun teşekkülü için gerekli esaslar şu birkaç ana başlıkta toplanabilir:
Kuran ve Tevrat’taki İbrahimî Değerlere Odaklanmak
Hz. İbrahim, Hz. Musa, Firavun ve daha nicelerinin hikâyeleri Müslüman ve Yahudilere aynı ilahi öğretileri aktarmaya yöneliktir. Her iki inanç grubu da zulüm ve adaletsizliğin ne anlama geldiğini bilip eşitliğin sağlanması için çalışmanın ve ayrımcılıkla mücadelenin öneminin farkındalar. Her iki inanç grubu da güçlü bir kimliğe sahip. Fakat ne yazık ki Batı’da ayrımcılığa maruz kalıyor ve çoğunluğu Hristiyan olan toplumlarda azınlık olarak yaşamanın getirdiği müşterek zorluklarla mücadele ediyorlar. Birbirimizin tecrübelerinden biliyoruz ki İslamofobi ve antisemitizm aynı cehalet, güvensizlik, korku ve kalıpyargılardan kaynaklanıyor.
Etkin Dinleme ve Sorunlar Karşısında Kendi Yaklaşımını Anlama Becerisi
Sorunları aşmanın ilk adımı etkin bir iletişim. Bu anlamda “etkin dinleme” oldukça faydalı bir araç. Allah bize daha çok dinleyip daha az konuşmamız gerektiğini hatırlatmak için iki kulak ve bir ağız vermiş. Etkin dinleme aklımızı ve yüreğimizi açarak diğerinin duygu ve deneyimlerini gerçekten anlamayı gerektirir.
İnsanlar çoğunlukla dinler gibi görünüp aslında kafalarında karşı tarafı zorlayacak bir cevabı formüle etmekle meşguldürler. Bu dinleyici ve konuşmacının birbirleriyle bağ kurup ortak bir zeminde buluşabilmesinin ve iki tarafın da birbiriyle daha etkili bir iletişim kurabilmesinin önünde engel teşkil eder. Eğer biz zamanımızı ve enerjimizi gerçek anlamda dinlemeye vakfedersek, bunun sonucunda edineceğimiz anlayış karşı tarafla sahici bir yakınlık kurabilmenin temelini oluşturacak iletişimi mümkün kılar. Zira kimse derdi karşı tarafa tumturaklı bir cevap vermek veya tartışmayı kazanmak olan biri tarafından sözünün kesilmesini veya görmezden gelinmeyi istemez, aksine tüm insanlar dinlenmek ve anlaşılmak ister.
Bu nedenle iş birliği ve değişimin ilk adımı sağlıklı iletişimden geçer. Etkin dinleme bir konuşmayı tartışma olmaktan çıkararak yapıcı bir deneyime çevirir. Bizler samimi bir yakınlık ve karşılıklı saygıyı yakaladıktan sonra faydalı bir iş birliği geliştirebilir, hem mensubu olduğumuz dinî cemaatlerimize hem de tüm topluma yarar sağlayacak ortak hedeflerimiz doğrultusunda beraberce ter dökebiliriz.
Soruna Doğrudan ve Yapıcı Bir Şekilde Yaklaşma
İsrail-Filistin sorunu da dâhil, hassas konuları tartışmadan kaçınmanın hiçbir faydası yok. İki topluluğu kutuplaştıran en zor meselelerin üstesinden gelinmesi noktasında tarihî ve bölgesel gerçekleri göz önünde bulunduran akıllıca ve dürüst tartışmalar gerçekleştirmeliyiz. Bu tartışmalar ancak iki taraf da birbirine karşı saygı geliştirdiği takdirde ve birbirlerinin tecrübelerini açık kalplilikle dinleyerek diğerinin ne hissettiğini anlamaya hazır olduğu zaman gerçekleşebilir.
Bu tartışmalar tabii ki kolay değil, fakat zahmetsiz rahmet olmuyor. İşin en zor yanı ise, işler zorlaştığında kaçıp gitmek yerine bu tartışmanın gerçekleşmesini mümkün kılacak ve taraflara aralarındaki mevcut görüş ayrılıkExları üzerinde etraflıca düşünme tahammülü kazandıracak yakınlığı inşa edebilmek. Birbirlerini düşman olarak algılayan bir Müslüman ile bir Yahudi hiçbir zaman İsrail ve Filistin konusunda yapıcı bir tartışmanın tarafları olamazlar. Buna karşılık birbirine saygı besleyen ve arkadaşça davranan bir Müslüman ve Yahudi ise birbiriyle anlaşana dek günlerce tartışabilirler. Bu her konuda uzlaşacakları anlamına gelmiyor, fakat barış ve adalet gibi müşterek manevi hedefler doğrultusunda konuşup birlikte çabalama hususunda uzlaşabilirler.
Bu üç başlığın da ortak noktası zannın yerine tanışmanın tercih edilmesidir. İnsanlara bizden tamamen farklı oldukları, hatta bize inancımızdan ötürü düşmanlık besledikleri zannıyla yaklaştığımız zaman kendimize Kur’an’ın şu muhteşem cümlelerini hatırlatmalıyız:
“(Ey ümmetler!) Her birinize bir şerîat ve bir yol verdik. Allah dileseydi sizleri bir tek ümmet yapardı; fakat size verdiğinde (yol ve şerîatlerde) sizi denemek için (böyle yaptı). Öyleyse iyi işlerde birbirinizle yarışın. Hepinizin dönüşü Allah’adır. Artık size, üzerinde ayrılığa düştüğünüz şeyleri(n gerçek tarafını) O haber verecektir.” (Maide suresi, 5:48)
Avrupa ve Amerika’da var olan göç, inanç farklılıkları, aşırılık ve siyasi menşeli artan toplumsal ayrışmaların arka planında aynı korkuyu ve düşmanı görüyoruz: Kimlik ve aidiyet gibi çetrefilli meselelerin yanı sıra şiddet, aşırılık ve bölücü nefret.