Belçika: “Tarafsızlık Bahanesiyle Müslümanlar Dışlanıyor”
Batı Avrupa’da azınlık olarak yaşayan ülkelerdeki Müslümanlardan devletin beklentileri büyük. Peki ya Avrupalı bir Müslüman; siyasilerden, devlet kurumlarından ve çoğunluk toplumundan ne bekler? Bu sorunun cevabı için altı ülkeden altı Müslüman temsilciyle konuştuk.
Nur Sultan Alkış, Belçika İslam Federasyonu Kadınlar Teşkilatı Kurumsal İletişim Sorumlusu, genç bir hukukçu. Alkış, Müslümanların Belçika siyasetinden en önemli beklentisinin “vatandaşlar arasında eşit davranılması, ayrıştırıcı ve Müslümanlara yönelik nefret hissi uyandıracak söylemlerden uzak durulması” olduğunu söylüyor.
22 Mart 2016’da 33 kişinin hayatını kaybetmesiyle sonuçlanan terör saldırılarının ardından Belçika İçişleri Bakanı Jan Jambon (N-VA), ülkedeki Müslümanların “önemli bir kısmının sokakta dans ettiğini”, söyledi. Bakan bu sözleriyle Müslümanların saldırıdan sözde mutlu olduklarını ima ediyordu. Jambon’un bu ifadelerine dair ortada hiçbir kanıt olmamasına rağmen İçişleri Bakanı’nın hassas bir atmosferde bu söylemde bulunmasını Alkış şöyle değerlendiriyor: “Halkın bir kesimi kendi içişleri bakanına güvenemeyecek ve yine kendi devlet yetkilisi tarafından hedef alınmış durumda. Bu içler acısı bir durum!”
Siyasi söylemlerin yanı sıra Belçika’da helal kesim anlamında da ciddi sıkıntılar yaşanıyor. Son duruma göre Valonya bölgesinde elektroşok olmadan hayvan kesiminin 1 Eylül 2019’dan itibaren yasaklanması ön görülüyor. Avrupa Birliği Konseyi’nin 2009 yılında, hayvanların öldürülürken korunmasına yönelik düzenlemesinde dinî ritüeller kapsamında hayvanların elektroşoksuz kesilmesi istisna olarak kabul edilirken Belçika’da bu istisna kabul görmedi.
Alkış, Müslüman toplum temsilcilerinin karara itiraz edip Flaman devletine dava açtığını ve Avrupa Adalet Divanı’nın konuyla ilgili cevabının beklendiğini söylüyor. Bunun üzerine Belçika kamuoyunda meselenin farklı bir boyuta taşındığına da işaret ediyor: “Bu olaylar medyaya büyütülerek yansıdı. Yerel toplum da ilgili bakana destek çıkarak, ‘Müslümanların her istediğine boyun eğmemeliyiz. Bu ülkedeki kurallara onlar da uyacak.’ tarzında bir tepki içerisine girdi.”
Öte yandan Alkış, ülkede hayvan haklarıyla ilgili gerçek sorunlara, örneğin kaz ciğeri imalatında ya da diğer kesimhanelerdeki işkencelerle sirklerdeki kötü muamelelere kadar birçok konunun görmezden gelindiğini söylüyor. Belli ki kurban meselesi bir süre sonra “dinî cemaatlere taviz verilmeyeceği” söylemine dayanak olarak görülmeye başlamış ve siyasi malzeme olarak kullanılmaya başlanmış.
Bunun ötesinde ülkede camilerin tanınması konusunda da sorunlar var. Flaman Bölge Hükûmeti İçişleri Bakanı Liesbeth Homans, geçtiğimiz aylarda kendisine İstihbarat ve Federal Adalet Bakanlığı tarafından onaylı olarak sunulan ve Homans’ın son onayını bekleyen 20 caminin tanıma dosyasını reddetti. Kendisine sunulan onayları yeterli bulmayan Homans, görev dönemi bitene kadar bir daha cami tanımayacağını da bildirdi. Alkış bu durumu şöyle değerlendiriyor: “Sayın Bakan aslında şartlara uygun olan ve tanınmaya hak kazanan 20 camiyi tanımayarak, şartlara uymak için çaba sarf eden camilere ve Müslüman cemaate şu mesajı vermiş oldu: ‘Her şarta uysanız da burada yeriniz yok.’”
Homans’ın 20 camiyi tanımayı reddetmesine, bir de Beringen şehrinde bulunan ve Belçika Diyanet Vakfı’na bağlı Fatih Camii’nin tanınmasını iptal edeceğini duyurması eklendi. Bakan, sorumlu mercileri haberdar etmeksizin medya üzerinden, istihbarat raporlarına dayanarak bu kararı aldığını söyledi. Fakat istihbarat kurumları, Homans’a bu kararı almasını gerektirecek hiçbir bilgi sunmadıklarını belirttiler. Alkış, “Bu tartışma günlerce medyada yer alınca yerel toplum yine dinî cemaatlerin devletten neden para aldıklarını tartıştı. Camilerin devlet tarafından finanse edilmeleri sorgulandı ve Müslümanlara karşı cephe daha da güçlendi.”
Belçika’da Müslüman cemaate yönelik tartışma, çoğu zaman aslında ülkede mevcut bile olmayan, suni bir gündem üzerinden şekilleniyor. Polis teşkilatındaki başörtüsü tartışması da buna bir örnek. Flaman Bölgesi İltica ve Göç Bakanı Theo Francken, Amsterdam’daki polis teşkilatının “belki” başörtüsüne izin verecek olması üzerine, konu Belçika’da hiç söz konusu olmamasına ve başörtüsü Belçika polis teşkilatında yasak olmasına rağmen, alakasız bir biçimde Türkiye’de ve Fas’ta başı açık görev yapan polis resimlerini paylaşarak “Başörtülü polislerin Belçika’da yeri yok” paylaşımında bulundu. Bu paylaşım destek de gördü.
Alkış bu durumu şöyle değerlendiriyor: “Her çokkültürlü toplumda olduğu gibi barış ve huzuru sağlamanın ilk şartı, bu çoğulculuğun devletin her katmanına yansıtılması ve devletin temsil görevinin hakkının bu şekilde verilmesidir.” Oysa Belçika’da bunun tam tersi bir siyaset mevcut. Dinî sembollerin tartışmaya açılmasıyla özellikle başörtülü kadınlar hedef alınıyor ve devlet kurumlarında çalışmalarına izin verilmiyor. Bu “istenmeyen dinî sembol” algısı, özel sektörde de birçok şirketin de facto başörtüsü yasağı uygulamasına yol açıyor. Alkış, “Burada devletin tarafsızlığı bir bahane olarak kullanılıyor. Başörtüsü yasakları Müslümanların çok ciddi bir kısmının toplumsal katılımı önünde açık bir engel.” ifadelerinde bulunuyor.
Toplumun ileri gelenleri ve devlet yetkilileri ülkedeki azınlığa karşı sözlü saldırılarda bulununca, bu söylemlere muhatap olan, buna ek olarak da her terör saldırısında kendilerinden açıklama beklenen Müslümanlar, bu toplumun “hâlâ” reşit birer üyesi olarak görülmediklerini, bu gidişle de görülmeyeceklerini düşünüyorlar. Alkış meseleyi şöyle değerlendiriyor: “Birçok Müslüman bu durum karşısında topluma bir katkı sağlama isteğini de kaybediyor. İnananları sosyal hayata dâhil olmaya teşvik eden bir dinin mensuplarına, kendi kimliklerinden vazgeçmeleri yönünde imalarda bulunmak, hatta bunu açıkça istemek, her şeyden önce çokkültürlü bir toplumun temel ruhuna ters.”
Alkış’a göre bu söylemin taşıyıcısı olan devlet yetkilileri, aslında normal zamanlarda yerel toplum tarafından eleştiri topluyorlar. Fakat bu kişiler Müslüman karşıtı söylemlerde bulunduklarında, aynı toplum tarafından destek görüyor.
Devletin Belçika Müslümanlarından beklentileri, İsviçre’den Önder Güneş’in söylediğine benzer bir şekilde, onların “görünmez” olmaları aslında. Alkış, “Bu ülkede uzun yıllardır var olan ve toplumu şekillendiren aktörlerden birinin de Müslümanlar olduğu, onların bu ülkedeki değerlerin birer parçası oldukları göz ardı ediliyor. Avrupa değerlerinin öncülüğünü yapan bir ülkede, insanların evlerinin kapısını kapatıp sokağa çıktıkları andan itibaren devletin istediği bir kalıba girmeleri bekleniyor. Sürekli istenen ‘Belçika İslam’ı biraz da bu. Sadece dilde ve gönülde olan, kimi dinî esasların yadsınıp hayatın hiçbir alanına yansımayan bir İslam…”
Bu açıdan bakıldığında Belçika Müslümanlarının devletten beklentileriyle, devletin onlardan beklentilerinin birbirine hayli uzak düştüğünü söylemek mümkün. Üstelik bu uzaklık yakın zamanda kapanacağa da benzemiyor.