Almanya | “Büyük Koalisyon” Yenilik Değil İstikrar Vaad Ediyor
Almanya’da Hristiyan Birlik Partileri (CDU/CSU) ile Martin Schulz’un Sosyal Demokrat Partisi (SPD), “büyük koalisyon” konusunda uzlaştı. Kurulması ön görülen koalisyon hükümetinin Müslümanların hak ve özgürlükleri konusunda nasıl bir politika izleyeceği merak konusu.
Almanya’da SPD-CDU/CSU koalisyonunun göreve başlayabilmesi için SPD’nin 463 bin üyesinin çoğunluğunun plana onay vermesi gerekiyor. Bu sürecin Mart’ın başına kadar tamamlanması planlanıyor. Tersi daha muhtemel görünse de, eğer oylamada veto kararı çıkarsa, Almanya Şansölye Merkel liderliğinde erken seçime gidecek.
“Daha Sosyal Demokrat” Bir Statüko
Merkel’in Sosyal Demokrat desteği kazanmasında, onların ön gördüğü çok sayıda yatırım projesine destek sözü vermesinin etkili olduğu dillendiriliyor. Koalisyonun kurulması halinde, önümüzdeki dört yılda Alman hükümeti eğitim, iletişim teknolojileri ve ulaşım alanlarında kullanılmak üzere ek 30 milyar euroluk bir bütçe oluşturacak. Bu rakamın artması da, SPD’nin hükümetin kurulma sürecinde ve sonrasında elinin güçlü olması durumunda mümkün. Buradan yola çıkarak, üçüncü büyük koalisyonun, “biraz daha sosyal demokrat” olma dışında pek de büyük bir değişime sahip olmayacağı anlaşılıyor.
Özgür Demokratların (FDP) lideri Christian Lindner’ın 5 Şubat Salı günü yaptığı açıklamadaki ifadesiyle, müstakbel hükümet aslında “statükonun farklı bir versiyonu”ndan ibaret olacak. Ülkenin önümüzdeki yıllarda karşılaşacağı ve uzun soluklu stratejiler gerektiren dijitalleşme, iş gücünün dönüşümü, demografik değişim gibi meselelere dair bir eylem takvimi söz konusu dahi değil. Onun yerine, hem “Jamaika” hem “büyük koalisyon” görüşmelerinde vergiler, sigorta sistemi veya göçmenler için üst sınır uygulaması gibi daha kısa vadeli konular kamuoyuna yansıdı. Hal böyleyken, yeni büyük koalisyonun büyük bir değişim dalgasına sebep olacağı görüşlerine katılmak mümkün değil. Ancak değişiklik SPD içinde gerçekleşebilir. Kamuoyu araştırmalarında popülaritesi %17’lere kadar düşen partinin, şansölyeden sonra en önemli ikinci pozisyon olarak görülen maliye bakanlığını alma ihtimali hem eşsiz bir fırsat hem de büyük bir risk. Önümüzdeki dönemde sosyal demokrat politikalara ağırlık verecek bir hükümetin ekonomik performansı Sosyal Demokratların kaderini doğrudan etkileme potansiyeline sahip. Bu pozisyon için SPD’li Hamburg Belediye Başkanı Olaf Schorf’un adı geçiyor. Hükümet kurulursa, maliyenin dışında Sosyal Demokratlar Çalışma ve Sosyal Güvenlik, Adalet, Dışişleri gibi kritik bakanlıkları da elde edecek. Martin Schulz’un Dışişleri Bakanlığını alması durumunda, parti liderliğini Andrea Nahles’e bırakabileceği tartışıldı. Fakat geçtiğimiz hafta Schulz’un, daha önce Merkel kabinesinde yer almayacağı yönündeki açıklamaları medyaya yansıdıktan sonra Schulz, Merkel kabinesinde yer almayacağını ilan etti. Eğer büyük bir değişiklik olmazsa, Schulz kabinede yer almayacak.
“Geç Olsun Göç Olmasın”
Hristiyan Demokratların (CDU) İçişleri, Savunma, Tarım, Ekonomi ve Sağlık Bakanlıklarını almasına kesin gözüyle bakılıyor. İçişleri bakanlığına CDU’nun Bavyera’daki kardeş partisi Hristiyan Sosyal Birlik (CSU) lideri Horst Seehofer’in gelmesi, göçmen politikalarında daha katı bir tutum alınmasına sebep olabilir. Hatırlanacağı üzere CSU, yeni gelen mültecilere üst sınır uygulamasında uzun süre ısrar etmiş ve bu konuda CSU ile aralık ayında bir protokol imzalamıştı. Seehofer, Merkel’in 2015’te başlayan ve “bunun üstesinden gelebiliriz” (“wir schaffen das”) sloganıyla özdeşleşen açık kapı politikasına karşı sert muhalefetiyle biliniyor.
İstikrar Olsun da…
İhtilaflı konular sebebiyle büyük koalisyon görüşmelerinin sık sık tıkandığı günlerde, aralık ayının başında Merkel, “Dünyanın durumu Almanya’nın bir an önce istikrarlı bir hükümet kurmasını gerektiriyor” açıklamasını yapmıştı. Merkel’in bu dileği, iki ayın ardından gerçek olmaya çok yakın görünüyor. Ancak hükümetin büyük oranda istikrar beklentisi üzerine yaslanması, özellikle ülkedeki Müslümanların sorunlarının çözümü adına pek de iyimser bir tablo ön görmüyor.
Uzlaşı Metninde “Radikal İslam” Var, “İslam” Yok
Basına yansıyan koalisyon sözleşmesi taslak metninde İslam ifadesi 4 yerde, 2 yerde radikal İslam, 1 yerde “İslami terör”, 1 yerde de “İslam karşıtı yaklaşımlar” şeklinde geçiyor. “Demokrasiyi Güçlendirme ve Aşırılıkları Önleme” başlığında, İslami radikalizmle mücadele için Ulusal Önleme Programı’nın 2018’de de devam etmesi ön görülüyor. “Güvenlik Yapısı ve Operasyonel Kapasite” başlığında ulusal güvenlik bağlamında, Anayasayı Koruma Dairesi’nin (BfV) “İslamcı terör”le etkin mücadelesi vurgulanıyor. Benzer önlem önerilerine “Önleyici Tedbirler” başlığında da rastlamak mümkün.
Basına sızdırılan uzlaşı metin taslağında “İslam karşıtlığı” yalnızca bir yerde, “Sanat, Kültür ve Medya” başlığı altında kendine yer buluyor. “Antisemitizm ve İslam karşıtlığıyla kesinlikle mücadele edeceğiz.” cümlesinin yer aldığı başlıkta, bu mücadelenin nasıl yürütüleceğine dair bir ayrıntı bulmak mümkün değil. “Müslüman” kelimesi ise yalnızca bir yerde, “Müslümanların entegrasyonu” şeklinde geçiyor.
13 günde farklı şehirlerde 7 caminin ırkçı saldırıya uğradığı Almanya’da, müstakbel koalisyonun uzlaşı metninde Müslümanların sadece entegrasyonla değil, haklar ve özgürlükler bağlamında da ele alması, onlara yönelik ırkçı ayrımcılık, düşmanlık ve saldırılarla mücadele yönünde vurgu yapılması çok da büyük bir beklenti olmazdı. Ne yazık ki Avusturya’ya benzer şekilde Almanya’da da siyasi iktidar Müslümanlara tek yönlü, yaftalayıcı bir güvenlik perspektifinden bakmayı tercih ediyor.
Ekonomi, sosyal politikalar ve reformlar da eklendiğinde, yeni büyük koalisyonun, ardıllarından pek de farklı bir grafik çizmeye niyeti olmadığını görmek mümkün. Şartlar böyle de olsa, daha özgürlükçü, farklılıklara daha saygılı bir Almanya için mücadeleden geri durmamak gerek. Koalisyon gerçekleşse de gerçekleşmese de uzun vadeli sorunlar var olmaya ve çözüm beklemeye devam edecek.
*Twitter: @mehmetenesbeser