İsveç ve Finlandiya’dan Başörtüsü Yasağına Tepkiler
Başörtüsü yasağı ile ilgili tartışmalar genelde Batı Avrupa’da yoğunlaşıyor. İsveç ve Finlandiya da bu tartışmaların etki alanında yer alıyor.
Kamusal alanlarda ulusal ve yerel düzeyde, ayrıca belli kurumsal ortamlarda başörtüsü ve peçe yasakları, ilk olarak Fransa’nın 2004’te devlet okullarında başörtüsü gibi görünür dinî sembollerin kullanımını yasaklamasının ardından Avrupa çapında bir gerçekliğe dönüştü. 2018 yılı, İngiltere, Almanya ve Avusturya’da da benzer yasal düzenlemelerin uygulanması olasılığına ilişkin daha derin tartışmalara sahne oldu. Müslüman nüfus Avusturya, Almanya, Fransa ya da İngiltere’ye oranla İsveç ve Finlandiya gibi İskandinav ülkelerinde daha az olmasına rağmen, Fransa örneğini takip etme konusu – başarısız olsa da – birçok siyasi platformda gündeme geldi.
İsveç Ulusal Eğitim Ajansı, her okula başörtüsü ya da peçe yasağı için ayrı ayrı karar verme özgürlüğüne izin vermekte, ancak genel yasaklara müsaade etmemektedir. Ne var ki, 2016 yılında Ilımlı Parti (İng. “Moderate Party”) siyasetçileri, başörtüsünü “alkol ve sigara kullanımı gibi zararlı davranış biçimleriyle” kıyaslayarak, Norrköping kentindeki okullarda 15 yaş altındaki kız öğrencilere yönelik başörtüsü yasağı girişiminde bulundu.
Finlandiya’da ise 2004 yılından bu yana parlamento tartışmalarında iki farklı tutum sergileniyor. Fransa’nın devlet okullarındaki başörtüsü yasağının hemen ardından, Hristiyan Demokrat Partili milletvekili Päivi Räsänen, Finlandiya’nın bu tür yasaklar konusundaki tutumuna dair yazılı bir soru önergesi sundu. Ancak Räsänen, Fransa örneğinin Finlandiya için örnek olmadığını kaydederek, bu yasakların insan hakları ile çatışacağı ve başörtüsünün başkalarının haklarını ihlal etmediği gibi konuları gündeme getirdi.
Daha sonra Eğitim Bakanı Tuula Haatainen, okul çocuklarına yönelik başörtüsü yasağının Finlandiya okulları için söz konusu olmadığı, zira öğrencilerin dinî inançlarını serbestçe ifade etme haklarının korunduğu yanıtını verdi. Fakat 2018’de Avusturya’daki tartışmalardan ilham alan Fin Partisi Milletvekili Laura Huhtasaari, partili arkadaşlarının da desteğiyle, hükümetin anaokulu ve okul öncesindeki kız çocuklarına başörtüsü yasağı getirilmesine yönelik çalışmalar yapması teklifiyle bir önerge sundu. Önerge hâlâ Eğitim ve Kültür Komitesi tarafından tartışılıyor.
Müslümanların Bedenleri ve Zihinleri ile İlgili Takıntılar
Hem İsveç’te hem de Finlandiya’daki başörtüsü yasağına yönelik argümanlar, başörtüsünün kızların diğerleriyle eşit fırsatlara erişimlerini engelleyebileceği düşüncesinden kaynaklanıyor. Milletvekili Huhtasaari vermiş olduğu önergede başörtüsünün, “paralel toplumların” ortaya çıkmasına katkıda bulunduğunu kaydetti. Gazeteyle yaptığı bir röportajda, İsveç’te Malmö gibi kentlerde paralel Müslüman toplumlarının oluştuğunu iddia eden Huhtasaari, aynı şeyin Finlandiya’nın da başına gelmesini istemediğini söyledi.
Ona göre, ebeveynleri tarafından başörtüsü takmaya zorlanan genç Müslüman kızların, çocukluk çağlarında bile çoğunluk tarafından dışlanma ihtimali artıyor. Huhtasaari ayrıca Müslüman ebeveynler erkek çocuklarını herhangi bir özel kıyafet giymeye zorlamadıkları için, başörtüsünün cinsiyetçi ayrımlara neden olabileceği iddiasında. Ne var ki, milletvekili Huhtasaari’nin argümanlarının doğruluğunun sorgulanması elzem. Herhangi bir giyim tarzı genç kızları tam olarak nasıl kamusal alandan uzaklaştırır? Tam aksine, bu başörtüsü yasağı gibi yasaklar Müslüman kızları kamusal alandan başka yerlerde “güvenli alanlar” arayışına iter ve böylece onları ötekileştirir. Ancak, bu ötekileştirme bazılarının görmek istediği gibi dinî inançlarından dolayı değil, bu milletvekili gibi karar alıcılar yüzünden gerçekleşmiş olur.
İsveç Norrköping Ilımlı Parti (İng. “Moderate Party”) temsilcisi Sophia Jarl, on beş yaş altı kızlara başörtüsü yasağı hakkındaki konuşmasında, “Bu kızların yanında olmalıyız” vurgusunu yaptı. Bu tür söylemler, Müslüman kadınların bedenleri ve zihinleriyle olan takıntıların ve Müslüman kadınları böyle “hapishanelerden” kurtarmanın ahlaki bir sorumluluk olduğu fikrinin en büyük örneği. Aynı şekilde, bu türdeki söylemler, Müslüman kızların seçme özgürlüğünün olmadığını ima ediyor. Örneğin peçe yasağıyla ilgili olarak, politikacılar düşüncesizce genelleme yaparak, peçe takan kadınlar için “ezilmiş Müslüman kadınlar” diyor. 2013 ve 2016’da Fin Partisi Milletvekili Vesa-Matti Saarakkala, teklif ettikleri peçe yasağının gerekliliğini, “Çünkü Finlandiya ya da Avrupa’daki herhangi bir ülkedeki kadınlar peçeyi kendi arzularıyla takmıyor.” diyerek savundu. (Bu önerge reddedildi). Başörtüsü tartışmaları bu nedenle temsil kavramı ve “kimin kimler adına konuşabileceği” sorusu etrafında dönüyor. Daha da önemlisi, tartışmalardan asıl etkilenenlerin düşünce ve konuşmalarının göz ardı edilip, siyasilerin olumsuz başörtüsü söylemleri haber yapıldığı düşünüldüğünde, elbette ki basının ön yargılı görüşlerin oluşmasında büyük etkisi var.
Siyasilerin Mesajı: “Kendi Bedeniniz Hakkında Siz Yetki Sahibi Değilsiniz”
Kadınlara uygulanan her türlü baskı biçimi, Müslüman ailelerde olası olduğu kadar diğer kültür ve inançlarda da mümkün. Zira kadın düşmanlığı ve erkin suiistimali evrensel patolojiler. Ne var ki, Avrupa’daki deneysel çalışmalarla da ortaya konulduğu üzere, kadınların deneyimleri Saarakkala gibi siyasilerin tasvir ettiği toplumsal gerçeklikten çok uzak. Kendi yaşamlarını anlatan kadınlar, peçe takmaya karar vermekle kalmadıklarını – ki bazen ailelerinin görüşüne karşı çıkarak yapıyorlar bunu – aynı zamanda bu kararın, kendi bedenleri üzerinde seçim yapma özgürlüğü anlamına geldiğini söylüyorlar. Nitekim, başörtüsü yasağı savunucuları ironik bir şekilde tam tersini savunuyorlar.
Özellikle de tartışmalarda başörtüsünün kızların bedenlerinin zorla cinsiyetleştirildiği iddia ediliyor. Başörtüsü burada yalnızca kızlara uygulanabilecek bir pratiğe indirgenmekle kalmıyor, aynı zamanda Jarl’ın da belirttiği gibi, namus, şeref gibi normlara dayalı zorla empoze edilmiş toplumsal cinsiyet kimliğiyle ilişkilendiriliyor. Ancak bu genç kızlar okul yıllarında cinsel eğitim derslerine katılırken ve bedensel bütünlük konusunda bilgilendirilerek, kendi bedenleri ve cinsellikleri üzerinde seçim gücüne sahip olma konusunda tek yetki sahibi olurken, yasağı savunan politikacılar ise nihayetinde bedenlerinin hangi kısımlarını örtmek istedikleri ya da mahrem alanlarını belirleme konusunda bu kızların aslında yetki sahibi olmadıkları gibi bir mesaj göndermiş oluyorlar.
İş Piyasalarında Ayrımcılık: Finlandiya ve İsveç’teki Düzenlemeler
Genel olarak bakıldığında, Finlandiya ve İsveç siyasetinde başörtüsü yasağı girişimleri başarısız olduğundan, İslam’a dair düzenlemeler şimdiye kadar Müslüman azınlığın lehine olmuştur. Eğitim alanındaki başörtüsü tartışmalarının dışında, Finlandiya ve İsveç’te çalışma ortamlarında genel başörtüsü yasağı bulunmuyor. Ne var ki, Müslüman kadınların iş başvurusunda başörtüleri nedeniyle reddedildikleri ya da iş yerinde başörtülü şekilde çalışmalarının yasaklandığı vakıalar da mevcut. Ancak her iki ülkede de Ayrımcılığı Önleme Yasası, dinî inançları nedeniyle ayrımcılığa maruz kalan Müslümanları koruma altına alıyor. Bu tür vakalar, uygulamaların hukuki yönlerinin soruşturulması için Ombudsman’a (Kamu denetçisi) götürülebiliyor.
Çalışanların başörtüsü takma serbestisi açısından iki ülke arasındaki tek fark, Emniyet Güçleri’nde. İsveç’te 2016’dan bu yana kadınların polis üniformalarının bir parçası olarak başörtüsü takmalarına izin veriliyorken, – hatta bunun için özel dizayn edilmiş eşarp bile var – Finlandiya’da görev başında eşarbını çıkarmaya hazırlıklı olmadığı gerekçesiyle bir polis adayı Polis Akademisi tarafından reddedildi.
Zamanın İçişleri Bakanı Päivi Räsänen – ki 2004’te Müslüman kız öğrencilerin okulda başörtüsü takma özgürlüğünü savunmuştu – polis memuru üniformasının kamu otoritesinin tarafsızlığını temsil ettiğini, dolayısıyla belirli bir dinî topluluğu temsil etmemesi gerektiğini savundu. Böylelikle Müslümanlara yönelik tutumlarda epistemik ırkçılığın ne derece kökleşmiş olduğu bir kez daha gözler önüne serilmiş oldu. Zira bu tarz söylemler aracılığıyla başörtüsü, başörtüsü takanların belirli entelektüel vasıfları haiz olmadığının göstergesi olarak lanse ediliyordu. Oysa başörtüsünü yasaklamak, nihayetinde kişinin fiilî dinî kimliğini değiştirmez ve bu nedenle tarafsızlığa mani olduğu iddia edilen engeller de bu yöntemlerle çözülemez.