'Dosya: "Avrupa'da Türk Esnaflar"'

“Bir Yere Ulaşmak İsteyenler Kendi İşini Kurmaya Mecbur Bırakılıyor”

Almanya’da 90’lı yıllarda kendi işini kuran tecrübeli Türk girişimcilerle hangi zor şartlar altında neleri başardıklarını konuştuk.

1 Mart 2021 admin
Fotoğraf: Perspektif

Avrupa’ya göç eden ilk nesil, dilini ve kültürünü bilmediği bir ülkede yaşamaya başladı. İşçi göçünden sonraki nesil ise bir yerde çalışmak yerine kendi işini kurmaya başladı. “Yabancı” olarak yükselme seçeneğinin olmaması ise bunun belki de en temel sebeplerden biriydi. Öte yandan kendi işini kurmanın da ayrı zorlukları mevcut. Kendi işini kurmak için, Almanya’nın sistemi, muhasebe ve hukuk sistemi hakkında temel bilgi sahibi olmak gerekiyor. Almanya’da çeşitli şartlar altında kendi işini kuran, iş hayatında zorluklarla karşılaşan ve nihayetinde başarılı olan girişimcilerle konuştuk.

“Her Zaman Daha İyi Olmak Zorundayız”

Hasan Taflan, 53 yaşında, Almanya’nın Warendorf şehrinde yaşıyor. 1978 yılında Trabzon’dan Almanya’ya, burada çalışan anne ve babasının yanına geldi. İki sene Türk sınıfına gittikten sonra “Hauptschule”yi, yani temel düzeydeki orta öğretimi bitirdi. O zamanlar karnelerde not verilmez, “derse katılmıştır” şeklinde not yazılırdı. Bu durum o zamanlar yabancı bir ülkeye yeni gelip zor şartlar altında okula başlayanların sınıfta kalmaması için bir avantaj oluşturuyordu.

hasan taflan türk esnaf

Almanya’nın Warendorf şehrinde araba boyama firması işleten Hasan Taflan

Boyacı olarak meslek okulunu bitiren ve ustalık sertifikası alan Hasan Bey, ön yargıların yaygın olduğunu ve yabancıların kolay kolay usta olarak işe alınmadığını deneyimlemiş. “Usta olarak müracaat ettiğim yerlerde beni işçi olarak alıyor, usta olarak almıyorlardı.” diyen Hasan Bey, yabancıların şansının Almanlar kadar iyi olmadığını, başarıya ulaşabilmek için her zaman “daha iyi” olmaları gerektiğini anlatıyor. O zamanlar ustalık belgesine sahip oldukları hâlde, Türk ve Müslüman olarak zorlanacaklarını tasdikleyen dönemin Entegrasyon Bakanı’nın bir açıklamasını hatırlıyor Hasan Bey: “Bizde pes etmek yok. O yüzden devam ettik.”

O zamanlar Almanya’ya gelenler için iki seçeneğin olduğunu söylüyor: Birincisi, bir fabrikada 50 yıl boyunca herhangi bir yükseliş beklemeden maaş karşılığı çalışmak. İkincisi ise kendi imkânlarınla iş yeri kurmak. Fabrikada aynı pozisyonda çalışmak istemeyen ve bir yerlere ulaşmak isteyen kişiler, kendi işini kurmaya mecbur bırakılıyor Hasan Bey’e göre: “50 yıl emir altında kalmak benim için zor olacaktı. Kendi işimi kurmak, kaderimi kendi elime almak istedim. Başarı, fedakârlık yapmadan ve gayret göstermeden olmuyor.” 

“Bir Şeylere Faydam Olsun İstiyorum”

Hasan Bey’in girişimci hayatı 1995 yılında, 120 metrekarelik küçük bir boyahane satın almasıyla başlamış. Dört yıl sonra 1000 metrekarelik ilk tapulu yerini alıp, araba boyası ve kaporta yapmaya başlamış. Herkesin imkânı ve iş yeri açma azminin olmadığını belirten Hasan bey, zanaatkâr olmanın önemli bir nitelik olduğunu ve ne kadar ayrımcılıkla karşı karşıya kalınsa da Almanya’da yaşayan Türklerin iki kültürlü olmalarının ve iki dil bilmelerinin avantaj olduğunu söylüyor.

Ailece zor zamanlarla karşılaştıklarını, çareyi ise her zaman kendisinin bulmak zorunda olduğunu anlatan Hasan Bey, hızlı karar vermenin faydasını gördüğünü söylüyor. “Bir işin sahibi olarak, yaşadığınız ilçede Müslümanlığı, Türk halkını ve ailenizi temsil ediyorsunuz. Bu yüzden işini severek ve en iyi şekilde yapabilmek çok önemli.”

İşine ileride sahip çıkacak, çocuğu yerine koyduğu yakınları olduğunu söyleyen Hasan Bey, yeğeniyle birlikte de Türkiye’de araba parçaları imalatı yapan ayrı bir şirket kurmuş. Türkiye-Avrupa arasında faaliyet gösteren bu şirketi büyütmek istiyor. On yıl sonra ise izine ne zaman gideceğine ve müşteri randevularına kendi karar vermek istediğini, her hâlükârda bir işle meşgul olmak istediğini söylüyor: “Ben çalışmadan duramam. Bir şeylere faydam olsun istiyorum.” 

“Düğün Takılarımı Vitrinlere Dizdik”

1980 yılında ailesiyle birlikte Almanya’ya gelen Ünzüle Güder’in (54) babası, bir süre çalışıp Türkiye’ye geri dönmek için Almanya’ya gelmiş. Şartlar el vermeyip geri dönemeyince, Ünzüle Hanım annesi ve üç kardeşiyle Almanya’nın Wuppertal şehrine gelmiş. Ablası ise yaşı tutmadığı için Türkiye’de kalmış. Almanya’daki okul dönemini şöyle anlatıyor Ünzüle Hanım: “Dil bilmiyorduk. Sarı sözlüklerimiz vardı. Sözlükten kelimeleri bulup ders yapmaya çalışıyorduk. Uyum sağlayabilmek zordu, yabancılar ve Almanlar arasında şimdiki gibi bir muhabbet yoktu.” 

Ünzüle Güder Türk esnaf

Ünzüle Güder, Wuppertal’da bir kuyumcu dükkânı işletiyor.

Altı ay Almanca kursuna giden ve daha sonra temel ortaöğretimi bitiren Ünzüle Hanım, o zamanlar yaygın olan ev işlerine başlamış ve örgü makinesinde kazak örerek ailesine destek olmuş: “O zaman imkânlar azdı. Babamın çalıştığı firmada sırf Türk arkadaşları olduğu için Almanca öğrenmeye ihtiyaç duymamış. Kağıt işlerini hep kardeşlerim ve ben yapardık.”

Evlendikten sonra kısa süre Metro’da çalışan Ünzüle Hanım, o sırada eşiyle birlikte kendi işini kurmuş. Eşinin toptancılıkla uğraştığını, kendi işini kurma niyeti olduğunu ve böylece kuyumculuğa başladıklarını anlatan Ünzüle Hanım’ın esnaflık hayatı 1994 yılında ilk sarraf dükkanıyla başlamış ve bugüne kadar sürmüş. İlk dükkanı dışarıdan fazla destek almadan, kendi imkânlarıyla açtıklarını belirten Ünzüle Hanım, mobilyaları ve vitrinleri kendilerinin kurduğunu anlatıyor: “Vitrinler boştu, çok az ürünümüz vardı. Düğün takılarımı vitrinlere dizdik. Taşları, altın içeriğini, kolay tamirleri yapmayı, inci dizmeyi kendi imkânlarımla öğrendim.”

“Keşke En Baştan Yabancılardan Almasaydım”

Esnaflığa devam eden ve tüm sorumluluğu üstlenen Ünzüle Hanım, birkaç yıl önce aldıkları yeni dükkânın müşteri kitlesinin çok farklı olduğunu anlatıyor: “Müşteri kitlemiz daha çok Alman, büyük markalarla çalışıyoruz. Birkaç sene önceye kadar işlettiğimiz ve Türklerin yoğun olarak geldiği dükkândan daha farklı bir konsept.” Esnaflığın bilinen zor yanı, müşteriyi memnun edebilmek. Fakat dükkânın Almanların yoğun olduğu bir bölgede olması bir zorluk daha teşkil ediyor: Ünzüle Hanım sık sık ırkçılıkla karşılaşıyor.

İki gün önce aldığı bir ürünü iade etmek için gelen bir müşteri tarafından yaşadığı ırkçı tartışmayı şu şekilde anlatıyor: “Müşteri, yeni aldığı ürünü tamamen çizmiş, iadeyi kabul etmem mümkün değil. Bir çözüm bulmayı önerdiğimde bana ‘Keşke en baştan yabancılardan almasaydım, başka yerden alsaydım.’ dedi.” Bunun üzerine Ünzüle Hanım müşteriye, aldığı ürünün de yabancı marka olduğunu, İsviçre’den geldiğini söylemiş. “Bu tarz olaylarla sık sık karşılaşıyorum. Mümkün olduğunca da cevabını veriyorum.” Başka bir seferde ise çalıştıkları bir marka temsilcisinin kendisine aşağılayıcı ve küçümser şekilde konuşması sonucu o markayı portföyden kaldırdıklarını ekliyor.

“Başkalarına İş İmkânı Sunabilmek Bizi Mutlu Ediyor”

Ünzüle Hanım ve eşi “Olursa olur, olmazsa başka bir işe gireriz” düşüncesiyle bu yolu seçmişler. “Bu kadar zor olacağını tahmin edemedik. Ama Allah nasip etti ve bir şekilde başardık. Şimdi ise başkalarına iş imkânı sunabilmek bizi mutlu ediyor.” Kendi işyerinin olmasının güzel olduğunu söyleyen Ünzüle Hanım, esnaflığın olumsuz yönlerinin 7/24 işle ilgilenmek, aileden kopuk olmak veya tam anlamıyla tatil yapamamak olduğunu söylüyor.

Birkaç yıl sonra işi bırakmayı düşünen Ünzüle Hanım, en azından tüm sorumluluğu üzerinden atmak istiyor. Çocukları ilgilenirse, geri çekilmeyi düşünüyor. “Çocuklarımın kendi meslekleri var. Büyük kızımla eşi salgında çevrimiçi satışa başlamamızda destek oldular. Online satışı onların yardımıyla ilerletmeyi düşünüyoruz.”

“Müslüman Olarak Herkesin Bir İş Yapması Gerek”

1981 yılında Ağrı’dan Almanya’nın Duisburg şehrine gelen Oktay Gökbak (58), ailesini sekiz yıl sonra, 1988 yılında getirebilmiş. İlk geldiğinde inşaatta çalışan Oktay Bey, bir buçuk yıl sonra işten ayrılıp arkadaşının çalıştığı manavda çalışmaya başlamış. Akşamları orayı toplamaya giden Oktay Bey iki yıl sonra satıcılığa başlamış. “Almanca bilmediğim için tabii biraz zorlandım ama severek çalıştım.” diyen Oktay Bey, 1986 yılında Alman Tren Yolları’na girmiş: “Orada yabancılara karşı daha soğuk bir tutum vardı. Yabancılara ikinci sınıf muamelesi yapılıyordu. Orada olamayacağını anladım ve manavdaki işime geri döndüm.” 

oktay gökbak türk esnaf

Oktay Gökbak Almanya’nın Duisburg şehrinde bir şarküteri dükkânının sahibi

2004 yılına kadar tezgahtar olarak çalışan Oktay Bey, daha sonra Mülheim şehrinde ortağıyla birlikte kaliteli meyve ve sebze sunan şarküteri açmış. Sabahları erken saatte toptancı pazarına gidip alışveriş yapmış, tezgahı dizip satışa başlamış. Müslüman olarak ticaretle uğraşmanın gerekliliğine değinen Oktay Bey, “Keşke daha önce başlasaydım. Ticareti çok seviyorum.” şeklinde konuşuyor. En büyük zorlukların ise erken kalkmak ve ailesine çok fazla zaman ayıramamak olduğunu söylüyor. 

“Kapitalist Düzende Bir Yerlere Geldiyseniz Güçlü Oluyorsunuz”

Birkaç müşteri haricinde iş hayatında büyük bir sorun yaşamadığını belirten Oktay Bey, bazı ırkçı sözlerle karşılaştığında kendi dükkânının sahibi olduğu için gereken cevabı verdiğini söylüyor. Bir seferinde, “Hanımın, kızların örtülü fakat sen çok modern gözüküyorsun” diyen bir müşterisine “Benim bir kızım doktor, diğerleri de meslek sahibi. Kendi kararlarını kendileri veriyorlar.” şeklinde cevap verdiğini anlatıyor. “Bunu desteklediğim için söylemiyorum, ama maalesef bu kapitalist düzende bir yerlere geldiyseniz, kendi işinizin patronu iseniz, daha güçlü oluyorsunuz. Başkasının yanında çalışırsanız istediğiniz şekilde hareket edemezsiniz, istediğiniz cevabı da veremezsiniz. Sizi patronunuza şikâyet ederler.” Çocuklarının esnaf değil, farklı meslekleri olduğunu söyleyen Oktay Bey, ileride işini sahipleneceklerini ümit ediyor. Oğlunun meslek eğitiminden sonra dükkânı işletmeye devam etmesini istediğini belirten Oktay Bey, üç dört yıl sonra Türkiye’ye kesin dönüş yapmak istiyor.

Çeşitli zorluklarla iş kuran ikinci kuşak, o zamanın şartlarına göre ve kendi imkânları çerçevesinde başarılı olmuş. Zorlu yollarla emek sarf edip kurulan işleri yeni imkânlarla sürdürebilmek ise çocukların elinde. Bilhassa dijital çağda önceki şartlara kıyasen çok fazla alanda iş kurma imkânı var. Bir alanda nitelik kazanmak için istekli olmak ve internete bağlanmak yeterli olabiliyor.

Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Diğer Gündem Yazıları

Son Yüklenenler