'Dosya: "Güçlenme"'

Göçmenler Arasında Eleştirel Bilinç Gelişiminin Önemi

Eleştirel bilinç, bugün baskı görenlerin güçlenme süreçleri için merkezî bir öneme sahip. Baskının gerçekleştiği değişik seviyelerin farkına varmak eleştirel bilinç gelişiminin ilk basamağı.

© FTG Studio / Shutterstock.com

İnsanların göçe veya göçmen gruplara yönelik tutumlarını açıklamak için genellikle iki ana teori kullanılır. Ekonomi odaklı birinci teori, ekonomik açıklamalara veya kişisel çıkarlara odaklanır (Bevelander ve Otterbeck, 2010). İkinci teoriyse ideolojik temellidir ve ırksal ön yargılar gibi ekonomik olmayan açıklamaları merkeze alır (Sniderman vd., 2004). Bu ikinci model, göçle ilgili tutumları diğer siyasi ve sosyal inançların yanı sıra ırkçılığın beslediğini ve yönlendirdiğini öne sürmektedir: Göçmenlerin azınlık statüsünün bir sonucu olarak, kamuoyunun dikkati göçmenlerin ırkına/etnik kökenine odaklanabilir ve böylece ön yargılı tepkiler ortaya çıkabilir. Göçmenlere ve göçmenliğe yönelik bireysel ya da toplumsal tutumların köklerini tespit edebilmek, baskının görünmeyen nedensel mekanizmaları ile eşitsizlik ve sosyal adaletsizliğin gerçek ve somut sonuçlarını birleştirdiği için hayati öneme sahiptir.

Temelde Yatan Sosyal Yapılar

Eşitsizliğin ve sosyal adaletsizliğin yaratılıp sürdürülmesinde etkili olan sayısız sosyal etmen vardır. Fakat yine de birçok ülkede, mevcut güç dağılımından birinci derecede sorumlu olan dört sosyal yapıdan bahsedebiliriz. Bunlar kapitalizm, beyaz üstün(cü)lüğü, Hristiyanlık ve ataerkilliktir.

Kapitalizm farklı emek/iş türlerinin ekonomik değerlerini belirlemek için kullanılır. Kapitalizm beyaz ve Hristiyan olmayan topluluklar tarafından ortaya konan emeği daha değersiz görür, bu da azınlıktaki grupların sömürülmesini rasyonelleştirmek için kullanılır. Kapitalizm göçmenlerin ülkeye ekonomik katkı sağlayıp sağlayamayacağı ya da ülkedeki insanların iş güvenliğini tehdit edip etmediği veya refah devletine yük olup olmadığı gibi hususlara odaklanır. Böylece yukarıda bahsi geçen ekonomi temelli göç perspektifini destekler (Bevelander ve Otterbeck, 2010).

Beyaz üstün(cü)lüğü ve Hristiyanlık ise bir toplumun yaşam standardı olarak değerlendirilen ve kabul edilebilir bulunan bir dizi norm ve inancı oluşturur. Bu yapılar, göçmenlerin ulusun baskın dinî, etnik kökeni, kimliği ve genel kültürü için ne kadar tehlike olarak algılandığı sorusunu ortaya çıkaran göçün kültürel-sembolik tehdit algısını destekler (Sinderman, vd., 2004). Bunlar hep birlikte, bir yandan baskın grupların hegemonyasını meşrulaştırırken diğer yandan da azınlıkta olan sosyal kimlik gruplarına boyun eğdiren bir güç yapısı yaratır. Bu sosyal düzen, gücün nasıl dağıtıldığının yanı sıra ne tür işlerin değerli olduğunu ve bu değerli işlerin ancak kimler tarafından yapılabileceğini belirler.

Eleştirel Bilinç: Farkındalık ve Savunuculuk

Bu dinamiklere dayanan baskı, kişinin deneyimini -gizli ya da açık olarak- şekillendirir. Eleştirel bilinç (İng. “critical consciousness”), tam da bu kişisel deneyimin nasıl şekillendiğini ortaya çıkarır (Freire, 2005). Freire’ye göre eleştirel bilinç “gerçek olanı” deneyimleme becerimizde büyük rol oynar. Gerçek nedenselliği ne kadar doğru kavrarsak gerçeklik anlayışımız da o kadar eleştirel bir hâl alır.

Bu özel sosyopolitik farkındalık düzeyi, bireyin yalnızca var olan çok düzeyli “baskı” katmanlarını değil, aynı zamanda sosyal adaletsizliği sürdüren ve devam ettiren daha büyük sosyal yapı içindeki kendi konumunu da anlamasını gerektirir. Eleştirel bilinç, insanların hedef olabilecekleri, kendileri tarafından gerçekleştirilen veya tanık oldukları mikro saldırganlıkları tanımlayabilmeleri için gereklidir. Benzer şekilde, baskının gerçekleştiği değişik seviyelerin farkına varmak eleştirel bilinç gelişiminin hayati bir yönüdür. Çünkü neyin tecrübe edilip neyin edilmediğinin, tüm bunların baskıyı destekleyen nedensel mekanizmalarla nasıl bağlantılı olduğunun daha kapsamlı bir şekilde anlaşılmasını sağlar (Garran, vd., 2021). Baskıcı yapıların hedefindeki bireyler için bu eleştirel farkındalık, baskın grubun kendilerine yönelik davranış ve tutumlarını anlayabilecek bir sağlama imkânı sunar.

Eleştirel Bilinç Nasıl Geliştirilir?

Eleştirel bilinç geliştirmenin bir yolu diyalog kurmak ve özneler arası ilişkilere katılmaktır. Bu süreçler, bireylerin sistemik baskıya dair farkındalıklarını genişletir. Tek boyutlu bilgi birikimlerini nasıl aşmaları gerektiğini anlamalarına yardımcı olur. Irksal adalete ilişkin eleştirel bir anlayışı ve şahsi bağlantılar kurmayı destekler.

Var olan sosyal adaletsizliklere dair farkındalık geliştirmek eleştirel bilincin yalnızca bir yönüdür. En az bunun kadar önemli olan bir diğer husus da bu farkındalığı başkaları için de kolaylaştırmaktır. Eleştirel bilinç, diyalog yollu iletişim ve özneler arası ilişkiler, Freire’nin “action and reflection” (eylem ve tefekkür) olarak tanımladığı önemli sürece yol açar (Freire, 2005, 31). Eylemden yoksun bir diyalog canlılık ve yaratıcılıktan yoksun, değersiz bir dizi sözcükten ibaret olacaktır. Tefekkür barındırmayan eylemse bilgisiz ve bilinçsiz hâle gelir. Bu ikisi birlikte Freire’nin “praxis” olarak adlandırdığı şeyi, yani dünyada var olmanın dinamik bir yolunu oluşturur (Freire, 2005, s. 45). Bu da genel güçlenme (empowerment) sürecinin önemli bir unsurudur.

Sosyolojik ve psikolojik literatür, göçmenler arasında çeşitli ve önemli psikososyal alanlarda (fiziksel sağlık, ruh sağlığı, eğitim, istihdam, sosyal işlevsellik vb.) eşitsizlik üreten veya bu eşitsizliği sürdüren birçok yapısal koşulu ortaya koyuyor. Bu tür baskıcı yapısal koşullara tepki olarak eleştirel bilincin geliştirilmesi motive edici ve kamu refahı için avantajlı olabilir (Diemer & Li, 2011). Burada “praxis”, eleştirel bilincin iki boyutunun aktif bir birleşimi hâline gelir: Bilişsel (örneğin eleştirel düşünme) ve davranışsal boyut (örneğin savunuculuk veya aktivizm). Eleştirel analiz ve eylem eleştirel bilincin özünü oluşturmaktadır. Bu ikisinin birleşimi, baskı görenler ve ötekileştirme yaşayanlar arasında sağlıklı gelişimsel ve psikososyal sonuçların teşvik edilmesine yol açabilir (Diemer, vd., 2016).

Göçmenler, baskıcı göç politikalarının geniş çaplı olumsuz etkilerine bir yanıt olarak eleştirel analiz ve aktivizme dâhil olmak gibi eleştirel bilinç geliştirebilirler. Benzer şekilde, göçmenler arasında eleştirel bilincin gelişimi, göçmenlerin sistemik ve kişiler arası baskıyı tanımlama ve anlamanın yanı sıra bunları eleştirme, bunların üzerine düşünme ve bunlara meydan okuma becerilerini etkiler (Tran & Curtin, 2017). Aslında eleştirel bilinç, daha fazla sivil katılım ve aktivizm için bir katalizör görevi görmektedir. Özellikle sistemik ve kişiler arası ırkçılığa ve eşitsizliğe meydan okumak için sürekli düşünmeyi, motivasyonu ve hareketi güçlendirir. (Freire, 2005)

Eleştirel Bilinç ve Güçlenme İlişkisi

Eleştirel bir bilinç geliştirmenin göçmenler için hem sosyal hem de psikolojik düzeyde birçok avantajı var. Toplumun bazı üyelerinin göç ve göçmenlere yönelik olumsuz tutumlarının kökenini tespit etmek, daha geniş baskıcı yapı içinde yaşadıkları deneyimlerin daha iyi anlaşılmasını kolaylaştırıp mücadelelerini destekler. Böylece eleştirel bilinç, göçmenlerin ya da göç kökenlilerin güçlenmesi (empowerment) için çok önemli unsurlardan biridir.

Quijano (2007) iktidarın sömürgeciliği olarak adlandırdığı, toplumun dış hatlarına gömülü hegemonik güç yapısından bahseder. Eleştirel bir bilinç geliştirmek, bu hegemonik güç yapısının farkına vararak ayrımcılığa karşı koruyucu bir faktör olabilir. Eleştirel bilinç, göçmenleri hem fiziksel hem de ruh sağlığı ve eğitim açısından destekleyebilir. Ayrıca eleştirel bilincin iki boyutu olan eleştirel analiz ve savunuculuk/aktivizm, göçmenler için başa çıkma mekanizmaları ve sağlıklı çıkış yolları sunabilir (Cadenas, vd., 2021).

Kaynakça

Bevelander P ve Otterbeck J (2010), “Young people’s attitudes towards Muslims in Sweden”, Ethnic and Racial Studies, 33(3), ss. 404–425.

Cadenas, G. A., Peña, D., Minero, L. P., Rojas-Araúz, B. O. ve Lynn, N. (2021), “Critical agency and vocational outcome expectations as coping mechanisms among undocumented immigrant students”, Journal of Latinx Psychology, 9(2), s. 92.

Diemer, M. A. ve Li, C. H. (2011), “Critical consciousness development and political participation among marginalized youth”, Child development, 82(6), ss. 1815-1833.

Diemer, M. A., Rapa, L. J., Voight, A. M. ve McWhirter, E. H. (2016), “Critical consciousness: A developmental approach to addressing marginalization and oppression”, Child Development Perspectives, 10(4), ss. 216-221.

Freire, P. (2005), Pedagogy of the oppressed, NYC: Continuum Press, pp. 374-386.

Garran, A. M., Miller, J. L., Rozas, L. W. ve Kang, H. K. (2021), Racism in the United States: Implications for the Helping Professions, Springer Publishing Company.

Jemal, A. (2017), “Critical consciousness: A critique and critical analysis of the literature”, The Urban Review, 49(4), ss. 602-626.

Sniderman PM, Hagendoorn L ve Prior M (2004), “Predisposing factors and situational triggers: Exclusionary reactions to immigrant minorities”, American Political Science Review, 98(1), ss. 35–49.

Tran, J., & Curtin, N. (2017), “Not your model minority: Own-group activism among Asian Americans”, Cultural Diversity and Ethnic Minority Psychology, 23(4), s. 499.

 

Lisa Werkmeister Rozas

Connecticut Üniversitesi, Sosyal Hizmet Departmanında araştırma görevlisi olan Dr. Lisa Werkmeister Rozas, eleştirel bilinç ve güçlenme (Empowerment) alanlarında çalışmaktadır.
Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler