Almanya Nereye Doğru Koşuyor?
Almanya Başbakanı Olaf Scholz'un tüm mesaisi Sosyal Demokratlar, Hür Demokratlar ve Yeşiller arasında uzlaşma sağlamakla ve koalisyonu ayakta tutmakla geçiyor.
Bugün Almanya’nın en güncel sorunu enerji ve enflasyon. Enerji fiyatları şartlara göre birkaç ay içinde düşebilir; enflasyon ise hemen düşmese de, bazı dengeler sağlanırsa düzene sokulabilir. Bu durumda toplumda ekonomik sorunların yaratacağı radikalleşme riski de ortadan kalkar. Ancak Almanya’nın esas sorunları daha uzun vadeli. Zira Almanya, birçok konuda dünya çapındaki liderliğine güvendi; teknolojide, altyapıda, hatta eğitimde de yerinde saydı, birçok gerekli reformları erteledi, yatırımlar yapmadı. Peki, Almanya nereye doğru koşuyor?
“Dakik ve Düzenli Almanya” Eskide Kaldı
Bir zamanlar güvenilir ve dakik insanların yaşadığı, her şeyin düzenli olduğu ülkeye “Almanya” deniliyordu. “Made in Germany”, Almanya’nın sadece üretiminde değil, insanlarında ve düzeninde de takdir edilen bir etiketiydi. Lufthansa havayolu olarak, Deutsche Bahn hızlı trenleriyle ve Deutsche Post hızlı ve güvenilir olmasıyla dünyada örnek gösterilirdi. Bugünlerin Almanya’sında bunlara inanan insan pek kalmadı. Lufthansa yolcuları artık zamanında uçmak bir yana, gecikmeli uçmaya da razı, şayet çalışanları grevde değilse. Yolcular kabin içi servis de aramıyor artık, yeter ki bagaj da aynı uçakla gelsin. Tren gecikmeleri artık o kadar olağan ki, komedyenler esprisini yapmayı bıraktılar. Mektup göndermek istiyorsanız, 5-6 gün içinde ulaşmasını umuyorsunuz. Bunlar yetmiyormuş gibi, futbol erkek milli takımı FIFA’da 11’inci sıraya düştü. Yani Almanların moralini bozacak bir değil, birçok sorun var.
Temmuz 2022’de yapılan bir ankete göre en büyük sorun enflasyon (yüzde 58); sonra enerji (yüzde 38), çevre/iklim (yüzde 19), ekonomik durum (yüzde 13) ve uluslararası konum (yüzde 13) geliyor [1]. Göç ise 8’inci sırada. Almanya’nın geleceğindeki en büyük sorun olan demografik yapısı, bununla doğrudan bağlantılı kalifiye eleman sorunu ve dijital dönüşüm ise ankette yer almıyor. Hükûmet bu sıralamaya göre icraat yapıyor; çok hızlı gelişen, vatandaşın sırtındaki enflasyon yükünü vergi düşürerek, doğrudan yardımlarla ve de doğal gaz fiyatlarına üst sınır getirerek hafifletmeye çalışıyor.
Enerji Krizi
Yeşiller ağırlıklı koalisyon hükûmeti, enflasyona olduğu gibi enerji sorununa da ideolojik yaklaşıyor. Elektrik üretiminin yüzde 26’sı rüzgar, yüzde 19’u linyit, yüzde 16’sı gaz, yüzde 12’si nükleer kaynaklı.
Hükûmet, Rusya’nın Ukrayna’ya saldırısının ilk günlerinden itibaren tedarikçisi Rusya’yı gaz musluklarını kapatması için provoke etti. Linyit santrallerini tekrar üretime alması ancak 1 Ekim’de kararlaştırılabildi ve bu karar Haziran 2023’e kadar geçerli olacak. Almanya’nın son üç nükleer santrali yıl sonu kapatılacaktı. Koalisyon hükûmeti içinde Sosyal Demokratlar ve en küçük ortak Hür Demokratlar gazın sorunlu olduğu bu kış için nükleer santrallerin kapatılmasının ertelenmesini istediler fakat Yeşiller bu konuda da ideolojik davrandı. Ana hedefleri olan nükleer enerjiden çıkmak planından vazgeçmek istemediler. Şansölye Olaf Scholz, ekim ortasında anayasanın da özellikle belirttiği siyasi çizgide makamın yönetmelik yetkisini kullandı ve Nisan 2023 ortasına kadar üç santralin çalışması talimatını verdi. Bu karar hem koalisyon hükûmetinin durumunu, hem de Scholz’un kabine içindeki yönetici kabiliyetini ortaya koyuyor. Federal Almanya Cumhuriyeti’nin ilk başbakanı Konrad Adenauer dışında hiçbir başbakan bu yetkiyi kullanmamıştı.
Bu haftalara kadar gerileme, enflasyon, faizlerin yükselmesi, avronun dolara karşı değer kaybetmesi gibi tüm krizlere rağmen sağlam duran Almanya iş piyasası sallanmaya başladı. Endeksler, barometreler geriliyor; Almanya ekonomisini ağır bir kış bekliyor. Sanayi istihdam barometresi de, hizmet sektörü de düşüşte. 70 yılın rekoru olan yüzde 10,4’lük resmî enflasyon piyasada talebi azaltmaya başladı.
Alman Toplumunun Radikalleşme İhtimali
Haftalardır bilhassa Doğu ve Orta Almanya’da insanlar sokaklara dökülüp hükûmeti protesto ediyorlar. Bu protestoların radikalleşme riski taşıyıp taşımadığı merak ediliyor. Kamu denetimli radyo televizyon kurumu MDR’nin ekim ortasında yayımlanan 30 bin kişilik bir anketinin sonuçlarına göre yüzde 59 radikalleşme riskine evet derken, yüzde 36 ise radikalleşmeyi öngörmüyor. Anket sadece MDR yayın alanı olan üç eyalette yapıldı. Protestolar da nerdeyse sadece bu eyaletlerde gerçekleşiyor. Aşırı sağcı AfD Partisi ve aşırı solcu Die Linke’nin en çok oy aldıkları eyaletler de yine bu üç eyalet.
Anket gerçekleştirilen 30 bin kişinin çok azı protestolara katıldığını belirtiyor. 30 binin yüzde 80’i protestoları anlayışla karşılıyor, yüzde 19’u ise protestoları reddediyor. Yüzde 45 bu sonbahar ve kış için “Ben de protestolara katılabilirim.”, yüzde 50 ise “Hayır, protesto etmem.” diyor. “Protestolara gidebilirim.” diyenlerin yüzde 90’ının motivasyonu ise siyaseti etkilemekken, yüzde 73’ü gelecek kaygısını ve yüzde 48’i ise öfkeli olmasını sebep gösteriyor [2].
Kaygı yaratan sorunları hükûmetin çözebileceğine inanların sayısı oldukça az: enflasyon yüzde 10, enerji yüzde 14, Rusya-Ukrayna savaşı yüzde 14, Kovid-19 salgını yüzde 21. Salgının kalktığı ilan edilen bu günlerde dahi 5 kişiden ancak biri hükûmetin çözüm getireceğine inanıyor, enflasyonun düşeceğine ise ancak 10 kişiden biri. Bu rakamlar da gösteriyor ki, en azından bu üç eyalette, federal hükûmetin çözüm getireceğine güvenen insan sayısı oldukça az.
Hükûmet en azından doğal gaz ve elektrik fiyatlarında ipin ucunu kaçırmazsa, 2021-2022 Kovid-19 protestolarından daha fazla insanlar sokaklara, meydanlara dökülür fakat hükûmeti devirecek derecede bir radikalleşme riskinin şimdilik görünmediği söylenebilir. Buna rağmen 5 doğu eyaletinin, yani 32 yıl önce Federal Almanya’ya dahil olan yeni eyaletlerin, içişleri bakanları 4 Kasım’da bir araya gelip bu radikalleşme riskini ve alınabilecek önlemleri konuşacaklar.
Bu konuda şu an için panik yok fakat sokak eylemlerinin çoğalacağından yola çıkarak eskalasyon yaşamamak için önlem alınıyor. Günlük hayatta insanlar pahalılığı bizzat yaşıyorlar ve birkaç ay içinde gerçekleşen fiyat artışlarını resmî olan yüzde 10,4’ten çok daha fazla şekilde hissediyorlar. Üstelik kirada oturanlar ev sahibinden veya yöneticiden yıllık gider tablosunu henüz almadılar.
Protestolarda Artış Riski
Muhtemelen ocak ayında doğal gaz, fuel oil, elektrik ve diğer müşterek giderler hesaplanıp kiracılara sunulacak. Hem 2021 gerçek giderleri hanelere bölünüp talep edilecek, hem de her ay kiranın içinde ödenen sabit kapora bedeli fahiş şekilde yükselecek. İşte bundan dolayı önümüzdeki yılın ilk iki ayında protestolara katılım sayısı yükselecek. Bu sadece Doğu eyaletlerinde değil, tüm Almanya’da gerçekleşecek. Kovid-19 protestoları da benzer şekilde başlamıştı. Öte yandan gençlere, üniversitelere yansımadıkça, düzeni bozacak derecede bir radikalleşmenin gerçekleşmesi henüz öngörülmüyor. Gençlerin ana gündem maddesi ise hâlâ iklim krizi.
Bunca sorun içinde Almanya’da yaşayan insanların siyasetten beklentileri tatmin edilene kadar protestoların artacağından yola çıkmamız gerekiyor. Alman toplumu, hükûmetin Rusya politikasından dolayı üşümeyi, refah seviyesinin ve alım gücünün düşmesini istemiyor.
Umut Verici Lider Eksikliği
Bugünün Almanya’sının en büyük eksiklerinden biri “umut veren ve yol gösteren” bir lider. Kutuplaşmış, korkmuş, kaygılı ve tedirgin bir toplum, sorunları çekinmeden dile getiren, hedefleri belirleyen, kolları sıvayan ve gerekirse en acı reçeteleri uygulayan, ama umut veren, kimlik vadeden bir lidere ihtiyaç duyar. Olaf Scholz bahsedilen liderlik vasfını taşımıyor. Bu sebeple de tüm mesaisi ideolojik ve kaygan bir alanda Sosyal Demokratlar, Yeşiller ve Hür Demokratlar arasında uzlaşma sağlamakla, koalisyonu ayakta tutmakla geçiyor.
Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier ise Almanya’nın durumunu yansıtan bir lider. Steinmeier kariyeri boyunca üstlendiği her görevde bürokrat yapısını icraatlarıyla ispatladı. Cumhurbaşkanı olarak Almanya’nın felcini, bir diğer deyişle yerinde sayan, inovasyon ve yaratıcı gücünden yoksun, reformları cömert bir sabırla bekleten, cesaretsizliği ve suskunluğu somutlaştıran bir Almanya’yı temsil ediyor. Geçtiğimiz hafta günlerce reklamı yapılan “ulusa sesleniş” konuşmasını gerçekleştirdi ve bu büyük “sesleniş” sonrası akıllarda sadece “Almanya’yı zor yılların beklediği, birlik ve beraberliğin gerekli olduğu” kaldı.
Evet, Almanya’yı zor yıllar bekliyor ama bunun yanında önlemler ve gerekli reformlar da bekleyişte. “Almanya nereye koşuyor?” diye sormuştuk. Şimdilik Almanya da bilmiyor nereye koştuğunu. Bu kış da yolunu arayacak ama yanlış yolda olduğunu hem meydanlarda, hem de uluslararası masalarda anlayacak.
*Anadolu Ajansı’nın Analiz sayfasında yayımlanmıştır.