Avrupa’da Geleneksel Cami Mimarisini Yeniden Düşünmek: Yeşil Camiler
Cami mimarisinde geleneksel mimariyi mi taklit etmeli? Yoksa yenilikçi çözümler mi benimsenmeli? “Yeşil cami” konsepti, camilerde estetik ve manevi bir bütünlük sağlamak açısından da önemli bir alternatif olabilir.
Camilerimiz, İslam mimari kültürünün en önemli mekânsal kurgularıdır. Geleneksel olarak, cami mimarisi tarih boyunca belirli formlar ve estetik değerlerle özdeşleşmiştir. Ancak modern dünyanın getirdiği yeni ihtiyaçlar ve çevresel sorunlar, cami mimarisinde de “yeşil camiler” gibi yenilikçi yaklaşımları gerekli kılmaktadır.
Özellikle gayrimüslim dünyadaki camilerin alışılageldik geleneksel formlarda inşa edilmesinin de ayrı problemleri göz önüne alındığında cami tasarımlarının yeniden düşünülmesi kaçınılmaz hâle gelmektedir. Yeryüzünün halifeleri olarak sorumluluk bilinciyle, cami tasarımlarında yeni yaklaşımları dile getirmek zorundayız. Bu bağlamda küresel ısınma gibi çevresel felaketlerin ve insanları doğadan koparan hızlı kentleşmenin etkileri göz önüne alındığında, doğayı “Allah’ın boyası” olarak gören biz Müslümanlar için, cami tasarımlarında yeşil konseptler ve çevreci yaklaşımları nasıl entegre edebileceğimizi düşünmek son derece önemli bir yaklaşım olabilir.
Cami Mimarisinde Yenilikçi Çözümler
Geleneksel cami mimarisi, kubbeler, minareler, geniş avlular ve süslemelerle karakterizedir. Bu formlar, tarih boyunca estetik ve sembolik anlamlar taşımış, ibadet edenlere manevi bir atmosfer sunmuştur. Geçmişte inşa edilen bu camiler, dönemin en yenilikçi ve yüksek sanat eserleriydi. Ancak, bu formların günümüzde olduğu gibi taklit edilmesi, o dönemlerin ana fikrinin pek anlaşılmadığının işaretidir.
Bugünün şartlarında ve teknolojisiyle, cami mimarisinde yenilikçi yaklaşımlar benimsemek, geçmişin ruhunu yaşatmanın en etkili yolu olabilir. Geleneksel formları sorgulamadan kopyalamak yerine, kanaatimce onların işlev ve anlamını yeniden değerlendirmemiz gerekiyor. Özellikle Batı dünyasında inşa edilen camilerde, minare gibi bazı formlar işlevini yitirmiş ve çevreyle uyumsuz hâle gelmiştir. Büyük bütçeler harcanarak yapılan bu yapısal biçimler, işlevsellik ve anlam bütünlüğü açısından yeniden ele alınmalıdır.
Geleneksel formun ardındaki ana fikir, dönemin ihtiyaçlarına uygun ve yenilikçi çözümler sunmaktı. Aynı prensibi günümüzde de uygulayarak, cami mimarisinde çevreci ve sürdürülebilir yaklaşımlar benimsemeliyiz.
Bu bağlamda “yeşil cami” konsepti, sadece çevresel sürdürülebilirlik açısından değil, aynı zamanda estetik ve manevi bir bütünlük sağlamak açısından da önemli bir alternatif olabilir.
Yeşil Cami Konsepti Ne Demek?
Yeşil konsept cami tasarımlarında birkaç temel fonksiyonel yaklaşım mutlaka düşünülmelidir. Bu yaklaşımların ilki yeşil çatıların kullanımı olabilir. Yeşil çatılar, bitkilerle kaplanmış üst örtüler ve duvarlar olarak, ısı yalıtımı sağlayarak enerji tüketimini azaltır ve yağmur suyunu emerek su yönetimine katkı sağlar.
Bu yaklaşım, hakkın tebliğ edildiği yerlerin merkezi olan camilerin, söylem-eylem birliği mesajını mimari bir ifadeyle dile getirebilir.
İkinci fonksiyonel işlev ise güneş enerjisi panelleri olabilir. Bu yaklaşım, camilerin enerji ihtiyaçlarını yenilenebilir kaynaklardan karşılamasını sağlar. Bu paneller, elektrik maliyetlerini düşürürken caminin karbon ayak izini azaltır ve caminin çevre dostu bir ibadet yeri olmasını sağlar.
Su tasarrufu önlemleri ise bir sonraki yaklaşım olarak yeşil cami konseptinin temel anlayışını oluşturabilirler. Yağmur suyu toplama sistemleri, bahçe sulama ve temizlik gibi ihtiyaçlar için alternatif bir su kaynağı sağlar, böylece su tüketimini azaltır.
Karbon ayak izinin azaltılması ve sürdürülebilir bir yapı kullanımı için olmazsa olmaz bir diğer yaklaşım ise doğal havalandırma ve ışıklandırma sistemleridir. Camilerin enerji verimliliği mümkün olan doğal ışıklandırma ve havalandırma sistemleri ile artırılırken, ibadet edenler için sağlıklı ve ferah bir ortam yaratır. Büyük pencereler, doğal ışığın içeri girmesini sağlayarak elektrik kullanımını azaltır ve mekânın aydınlık olmasını sağlar.
Turgut Cansever’in İslam Mimarisine Dair Düşünceleri
Zikredilen bu yeşil çatı, güneş enerjisi panelleri, yağmur suyu toplama sistemleri ve doğal havalandırma gibi unsurlar, cami mimarisine hem işlevsel hem de estetik değerler katabilir. Bu yaklaşımlar mimarlık literatüründe elbette bir ilk değildir. Söz konusu mimarlık olunca akla gelen ilk isimlerden olan Turgut Cansever’in de bu yaklaşımı destekleyecek fikirleri uzun yıllar boyu mimarlık çevrelerince konu edilmiştir.
Cansever, geleneksel İslam mimarisinin estetik ve fonksiyonel değerlerini modern mimari anlayışla birleştirmeyi savunması bakımından son derece önemli bir isimdir. Ona göre, geleneksel cami formları, kendi dönemlerinde yenilikçi ve işlevseldi; bu formlar modern zamanlarda da yeniden yorumlanarak yaşatılmalıdır. Ancak bu yorumlama, sadece biçimsel bir taklitten ibaret olmamalıdır. Gelenekselin ardındaki felsefeyi ve işlevselliği anlamak, bunu modern dünyaya uyarlamak Cansever’in mimarlık anlayışının temelini oluşturur.
Cansever’in mimarlık anlayışında sürdürülebilirlik ve doğaya saygı son derece önemli bir yer tutar. Ona göre, mimarlık doğayla uyum içinde olmalı ve çevresel sürdürülebilirliği gözetmelidir. O, cami tasarımlarında fonksiyonelliğin ön planda tutulması gerektiğini de savunmuştur. Cami, sadece ibadet edilen bir mekân değil, aynı zamanda toplumsal ve kültürel aktivitelerin de merkezi olmalıdır. Bu nedenle, cami yapılarının çok yönlü kullanıma uygun, esnek ve işlevsel olması gerektiğine inanır. Caminin topluma hizmet eden bir mekân olarak tasarlanması, Cansever’in mimarlık anlayışında önemli bir yer tutar ve bu nedenle yeşil cami konsepti, Cansever’in düşünceleriyle örtüşen bir yaklaşımdır. Doğal malzemelerin kullanımı, enerji verimliliği ve çevre dostu tasarımlar, onun cami yapılarında savunduğu prensiplerdir.
Bir Örnek Olarak Schwabach Camisi’nin Hikayesi
Bahsini ettiğim bu konular ne mutlu ki hayata yavaş yavaş geçiyor. Yakın zaman önce EMUG ekibi olarak tasarımını bitirdiğimiz IGMG Kuzey Bavyera Bölgesindeki Schwabach caminin hikâyesinden burada biraz bahsetmek istiyorum.
Eskiden özel konut olarak kullanılan bir binanın satın alınmasıyla hikayesi başlayan Schwabach Cami, bir konut olarak tasarlanması sebebiyle cami yapısının gerekliliklerini bünyesinde taşımıyordu. Bu nedenle iç mekân kurgusu yeniden ele alındı ve bahçesine mescit kullanım amacıyla ek bir yapı tasarlandı. Bu süreç bazı gereklilikleri beraberinde getirdi.
Hâlihazırdaki yapının yeni işlevi ve inşaat süreci dikkate alınarak özellikle ek mescit yapısının çevreyle ilişkisi doğru kurulmalıydı. Geleneksel bir cami yapı formunun bu alana uyum sağlamayacağı çok açıktı. Ayrıca, çevrede oturan sakinler, yıllardır yaşadıkları mahalleye yapılacak olan bu caminin nasıl bir etki yaratacağı konusunda ciddi endişelere sahipti. Bölge kültürünün getirdiği sakin ve sessiz mahalle yaşamına, farklı bir kültür ve inancın merkezi olacak ve bir konut bölgesinin kapasitesini zorlayacak insan yoğunluğunu getirecek bir yapının, doğal olarak endişeye sebebiyet vereceği açıktı.
Tek problem bu yoğunluk ve kültürel fark da değildi. Ayrıca mimari peyzaj da düşünülmeliydi. Hâlihazırda var olan konut yapısına ek ve ondan kısa olmak suretiyle bir ek mescit yapısı düşünüldü ve bu yapı mevcut konut yapısının bahçesine gizlenerek mevcut mimari peyzaj korundu. Lakin çevredeki evlerden bu yapının çatısı açık bir biçimde gözüküyordu. Kültürel fark ve bazı ön yargılardan ötürü komşulardan kubbeli bir çatı sistemi endişeye sevk ediyordu. Hatta bu nedenle 85 yaşında olan bir kadın komşumuz bizlere izin için imza vermedi.
Firuzağa Camisi’nin Hikâyesi
Yukarıda da ifade ettiğim gibi zaten klasik bir kubbe ve cami formu en başından beri düşünülmüyordu. Bu endişe bize Osmanlı döneminde takdire şayan bir vakıa hatırlattı. O vakıa kısaca şöyleydi: Bugün Sultanahmet meydanında yer alan Firuzağa Camii, zamanında etrafı konut birimleri ile çevreli bir alanda inşa edilmişti. İnşa edileceği zaman tek minareli olması bakımından Osmanlı cami inşa geleneğine göre minaresi kıble yönüne doğru sağda olacak şekilde inşa edilmeye başlandı. Ancak minare komşu yapıya gölge yapacağı için bir mağduriyet yaratıyordu. Bu mağduriyeti yaşayan Ermeni tebaadan bir vatandaştı. Ve derhal kadıya giderek bu konuyu dile getirdi.
Kadı yaşanan bu olay karşısında Ermeni komşunun lehine karar vererek minarenin mevcut hâli ile sökülmesine ve sol tarafta inşa edilmesine hüküm verdi. İşte bu olay kültürümüzde komşu hakkına gelenekten daha büyük önem verildiğinin bir işaretidir.
Biz de aynı yaklaşımla anlayışlı düşünmek şiarıyla, 85 yaşındaki komşu hanımefendinin endişesini konu edindik. Çatı hem ekolojik ve estetik gerekçeler düşünülerek “yeşil çatı” olarak tasarlandı hem de komşuların manzarasına olumlu katkı verecek bir unsur olarak kurgulandı. Ayrıca kubbe klasik formun dışında bir konik form ve reflekte malzeme ile dekoratif peyzaj nesnesi biçiminde tasarlandı.
Cami İnşasında Komşu Hakkını Gözetmek
Konik kubbenin tepesinden ışık almaya imkân verecek bir pencere açıklığı da eklenerek -zaten düşük bir tavan yüksekliği ve bahçe duvarları arasında gizlenen nispeten karanlık bir mekân olma tehlikesiyle karşı karşıya kalan- camiye ek doğal ışık kaynağı sağlanmış oldu. Bu sayede hem klasik yaklaşımın çevreyle uyumsuz olma tehlikesi ve sıkıcı taklidî yaklaşımdan uzaklaşılmış olundu hem de komşuların hakları gözetilmiş oldu. En azında bu uğurda bir çaba verildi. Umarım bu niyetimiz caminin inşa edildiği muhitte bir nebze olsun karşılık bulabilmiştir.
Tüm bu bahisler sonunda, yeryüzünün halifesi olan insan, Allah’ın boyası olan doğayı korumak ve yeryüzünü güzelleştirmekle yükümlü olduğu bilincini asla unutmamalıdır. Bu sorumluluk bilinciyle, cami mimarisinde yeşil konseptleri ve çevreci yaklaşımları benimsemek, hem dinî hem de çevresel bir gerekliliktir.
Geleneksel cami formlarını körü körüne taklit etmek yerine, onların ardındaki yenilikçi ruhu anlamak ve günümüz ihtiyaçlarına uygun çözümler üretmek, cami mimarisinde sürdürülebilirliğin anahtarıdır. Yeşil cami konsepti, günümüz dünyasının mimari yaklaşımlarına uygun ve İslami perspektifte derin anlamlar taşıyan bir yaklaşım olabilir. Bu anlayışla, geleceğin camilerini inşa ederken, geçmişin ruhunu yaşatabilir, geleneğe ek yapabilir ve yeryüzünü mamur edebiliriz.