Balkanların Mahzun Şehri Saraybosna’da İslam ve Müslümanlar
Saraybosna, Müslümanların zihninde oldukça mümtaz bir yere sahip. Peki 90’lı yıllardaki savaşta yerle bir olan Saraybosna, İslam ve Müslümanlara dair nasıl bir tarihi bünyesinde barındırıyor? Şehrin Müslümanları serisinde bu kez Saraybosna’da İslam ve Müslümanların izini sürüyoruz.
Bosna bölgesinin Dinar Alpleri’yle çevrili Saraybosna Vadisi içerisinde, Miljacka Nehri’nin çevresinde kurulu bir şehir: Saraybosna! Etrafı yeşilliklerle kaplı bu şehir, barındırdığı dinî çeşitliliğiyle de biliniyor. Müslüman, Katolik, Ortodoks ve Musevîler Saraybosna’da yüzyıllar boyunca barış içinde bir arada yaşamış. Tam da bu nedenle Saraybosna, Avrupa’nın Kudüs’ü olarak biliniyor.
Saraybosna’nın İslam ve Müslümanlara dair tarihi ise oldukça gerilere, 15 ve 16. yüzyıla kadar uzanıyor. Saraybosna’daki yerel nüfusun İslam’la tanışması, Osmanlı İmparatorluğu’nun Bosna-Hersek fetihleri sonucu gerçekleşti. Aradan geçen altı yüzyılın ardından bugün, Bosna-Hersek’teki dinî çeşitlilik -çoğu zaman gerginliklerle karakterize olsa da- hâlâ canlılığını koruyor. Ülkenin en büyük dinî topluluğu yüzde 51 oranıyla Müslümanlarken, diğer iki büyük grup olan ve Bosnalı-Sırplar olarak tanımlanan Doğu Ortodoks Hristiyanları yüzde 31 ve neredeyse tamamı Bosnalı-Hırvatlar olarak tanımlanan Katolikler ise yüzde 15’lik bir nüfus oranına sahip.
Saraybosna’nın Yıkımına Kadar Geçen Süreç
Bosnalı Müslümanların neredeyse tamamının “Boşnak” olarak tanımlandığını söyleyebiliriz. Osmanlı hâkimiyetinde hızla İslami bir kimlik kazanan Saraybosna’da Müslüman nüfus bugün önemli bir toplumsal ve siyasi güç. Bu demografik yapıdan hareketle Saraybosna’nın 16. yüzyıldan bugüne İslami kültür ve sanatın geliştiği bir merkez olduğunu da söyleyebiliriz.
Öte yandan Saraybosna, tarihte türlü çatışma ve gerilimlerin yaşandığı acı bir sahneye de dönüştü. 20. yüzyıl Saraybosna’daki Müslüman topluluğun büyük değişimlerle yüzleştiği bir dönem oldu. Yugoslavya’nın kurulmasıyla birlikte şehirdeki Müslüman topluluk, laik ve sosyalist bir devlet yapısı içinde kendini yeniden tanımlamak zorunda kaldı.
1990’ların başında patlak veren Bosna Savaşı’yla birlikte Saraybosna’nın kaderi de bütünüyle değişti. Bu dönemde Saraybosna, uzun süren kuşatma altında büyük bir yıkıma uğradı, camiler ve İslami yapılar zarar gördü. Savaş esnasında binlerce Saraybosnalı, kuşatma sırasında yapılan bombardıman altında ve çatışmalarda ölürken, hoşgörüsü ile Kudüs’e benzetilen bu güzel şehir, yaşadığı kuşatma ile bugünün Gazze’sine dönüştü.
Saraybosna’nın Üç Farklı Yüzü
Saraybosna’nın tarihsel ve kültürel hafızasının en güzel incisi olan Başçarşı’da, Rümeysa Hanım’la görüşüyorum. Başçarşı’da Osmanlı mimarisiyle inşa edilen dükkânlar, hanlar ve kervansaraylar, İslami kimliğin şehrin dokusuna nasıl entegre olduğunu da gösteriyor. Başçarşı’daki Sebil’in karşısında buluştuğumuz Rümeysa Hanım, şehrin mimarisini üçe ayırıyor ve şöyle anlatıyor:
“Saraybosna’nın bir kısmını Bursa’dan neredeyse pek farkı olmayan ve Osmanlı dönemini işaret eden kısım olarak görebiliriz. Şehrin bir diğer kısmı ise Avusturya-Macaristan izleri taşır. Son kısım ise 20. yüzyılla bağlantılı olarak Yugoslavya izini taşıyan kısımdır.”
Rümeysa Hanım, sosyalizm etkisinin hissedildiği bu son kısmı “biraz daha soğuk” olarak tanımlıyor.
Gerçekten de Saraybosna’yı herhangi bir “Türk” şehrinden ayıramayacağımız kadar köklü yapıların burada hâlâ ayakta durduğunu tespit edebiliriz: Bütün zorluklara ve savaşlara rağmen Saraybosna’da Hünkâr Camii, Gazi Hüsrev Bey Camii, Ferhad Bey Camii, Ali Paşa Camii, Çekrekçi Muslihuddin Camii, Hacı Osman Mescidi, Hoca Durak (Başçarşı) Camii, Çoban Hasan Camii, Hünkâr Köprüsü, Šeher-Ćehajina Ćuprija, Kozja Ćuprija, Principov Most; Hacı Sinan Tekkesi ve Gazi Hüsrev Bey Hamamı, Gazi Hüsrev Bey Medresesi (Kurşumliya), Gazi Hüsrev Bey Bedesteni, Brusa Bedesteni, Gazi Hüsrev Bey Camii yanındaki Saat Kulesi, Morića Han gibi eserler hâlâ ayakta. Bu eserler yalnızca şehrin değil, küresel İslami mimarinin mümtaz örnekleri olmaları nedeniyle İslam medeniyetinin de önemli parçaları.
“Saraybosna’daki Ayrım Hatları Patlamaya Hazır Bomba Gibi”
Rümeysa Hanım, şehirdeki bu dönemsel ayrımı mekân üzerinde keskin bir şekilde görmenin mümkün olduğunu ekliyor:
“Başçarşı civarında yer alan ve ortasında Doğu ve Batı’yı gösteren pusulanın Doğu’su Osmanlı izlerinin olduğu tarafı gösterirken pusuladaki Batı işareti ise Avusturya-Macaristan etkisinin olduğu kısmı gösterir.”
Gerçekten de Batı kısmında İsa’nın Kalbi Kilisesi’yle bu ayrımı görmek mümkün. Rümeysa Hanım’a göre şehirdeki bu ayrım sadece fiziki değil, bir anlamda toplumsal yönleriyle de keskinleşmiş. Ona göre, insanlar artık bu ayrımları daha fazla deşmek istemese de şehre ürkütücü bir gerilim hâkim: “Bu ayrım hatlarından insanlar yoruldu. Ama mevcut bıkkınlık, patlamaya hazır bir bomba hissi veriyor.”
Saraybosna’daki bir diğer mihmandarımız olan ve burada doğup büyüyen 24 yaşındaki Ahmed, kendisini şehrin çok kültürlü bir yapısının parçası olarak tanımlıyor. Bosna Savaşı sonrasında doğan Ahmed, şehrin değişen dinamiklerini şu sözlerle ifade ediyor:
“Müslüman olmak Saraybosna’da her zaman anlamlıydı. Bizim kimliğimiz, şehirle bütünleşmiş durumda. Ancak bugün dışarıdan bakıldığında Müslüman kimliğimizin sürekli bir tartışma konusu olduğunu hissediyorum.”
Ahmed’in bu sözleri, şehrin hem yerel hem de uluslararası siyasetteki rolü ile de yakından bağlantılı. Özellikle 1990’lardan sonra Bosna-Hersek’in Avrupa Birliği ile ilişkileri, şehrin Müslüman topluluğu üzerinde belirgin etkiler yarattı. Saraybosna, bir yandan Avrupa ile bütünleşmeye çalışırken diğer yandan da Batı medyasında sıkça İslamofobi ile ilişkilendirilen tartışmaların merkezinde yer aldı. 2000’li yılların başından itibaren Saraybosna’daki Müslüman kimlik, Batı’daki İslam karşıtı söylemlerin etkisiyle zaman zaman sorgulanır hâle geldi.
Örneğin, Bosna Savaşı sonrası Saraybosna’daki bazı İslami organizasyonlar, dış basında “radikal İslam” ile ilişkilendirilmiş ve bu, şehrin Müslümanları üzerinde derin bir etki yaratmıştır. Ahmed, medyada çıkan bu tür haberlerin günlük yaşamlarına nasıl yansıdığını şöyle anlatıyor: “Sürekli olarak dışarıdan gelen baskıyı hissediyoruz. Bir Müslüman olarak Saraybosna’da yaşamak her zaman kolay, ama dünya bizi bazen farklı bir şekilde algılıyor.”
Şehirdeki Müslüman topluluk, hem kendi tarihî mirasına sahip çıkmaya çalışırken, hem de Batı dünyasındaki İslam algılarıyla başa çıkmak zorunda kalıyor. Özellikle Batı medyasındaki İslam karşıtı söylemler, şehrin Müslüman kimliği üzerinde büyük bir baskı oluşturuyor.
Sivil ve Siyasi Haklar İçin Aktif Mücadele
Ahmed, bu baskının bazen anlamlı bir sivil mücadele alanına dönüştüğünü de ekleyerek 2013 yılında düzenlenen “Bebolucija” (Bebek Devrimi) protestolarına dikkat çekiyor. Bosna-Hersek’in bağımsızlık tarihindeki en büyük sosyal hareket olan bu protestolar, Müslüman ve Hristiyan toplulukları bir araya getiren ortak bir sivil hareket oldu.
Protestolar, Bosna-Hersek hükûmetinin yeni doğan bebeklere kimlik numarası vermeyi reddetmesi üzerine başlamıştı ve farklı etnik gruplarla dinî toplulukların bir araya geldiği önemli bir dayanışma hareketine dönüştü. Müslümanlar, bu hareketin ön saflarında yer aldı.
Saraybosna’daki Müslüman topluluğun sivil ve siyasi haklar için aktif olarak mücadelesini gösteren bu eylemleri Ahmed şöyle yorumluyor:
“Bu protestolarda Müslümanlar olarak hep birlikte sokaklardaydık. Orada kimse kimseyi dinî kimliğiyle görmedi. Yalnızca insan olarak yan yan ageldik. Bu da Saraybosna’nın esas ruhudur. Fakat dışarıdan bakıldığında bu ruhu görmek yerine sürekli Müslüman kimliğimiz üzerinden yargılanıyoruz.”
Şehirdeki Radikalizm İthamları
Bosna-Hersek’teki hemen hemen tüm Müslüman cemaatler, dinî örgütleri olarak Bosna Hersek İslam Birliği’ni tanıyor. Bosna-Hersek İslam Birliği, Bosna Hersek dışında Sırbistan, Hırvatistan, Slovenya, Karadağ, Macaristan olmak üzere Balkan bölgesindeki Müslümanların en yüksek dinî temsil organı olarak kabul ediliyor. Topluluğun merkezi de Saraybosna’da. Aliya İzzetbegoviç’in cumhurbaşkanlığı döneminde Bosna Hersek İslam Topluluğu Boşnak ulusal kimliğinin önemli bir unsuru hâline gelmişti.
Son yıllarda ise, Avrupa genelinde artan İslamofobik söylemlerin Saraybosna’ya da sıçradığını tespit etmek mümkün. Bosna-Hersek hükûmeti, özellikle Avrupa’dan gelen baskılar sonucu, ülke içinde radikal İslamcı grupların varlığına ilişkin soruşturmalara başladı. Ancak Saraybosna’daki Müslümanlar, bu tür grupların sayısının çok az olduğunu ve genel Müslüman topluluğu temsil etmediğini defalarca dile getirdi.
Ahmed, bu süreçte Müslüman olmanın Saraybosna’da nasıl algılandığını şöyle anlatıyor:
“Müslümanlar olarak kendi kimliğimizi sürekli savunma ihtiyacı duymak yorucu. Oysa biz burada barış içinde yaşıyoruz.” 2010 sonrası dönemde Saraybosna’da Müslüman kimliği, bir yandan şehirde barışı sürdürme çabası ile şekillenirken, diğer yandan da uluslararası arenada İslam’a karşı oluşan önyargılarla mücadeleyle şekilleniyor.