'Şehrin Müslümanları'

Viyana’nın Müslümanları: Kuşatmadan Bugüne Viyana’da Müslümanlar

Viyana, İslam ve Müslümanlarla ilintili köklü tarihe sahip bir Avrupa başkenti. Şehrin Müslümanları serisinin ilk yazısında Viyana’daki İslam ve Müslümanların izini sürüyoruz.

Fotoğraf: Nicholas Courtney/Shutterstock

Stefan Zweig, anılarında Avrupa’nın hiçbir kentinde kültürel yaşam bağlılığının Viyana’daki gibi tutkulu olmadığını söyler, Viyana kentinin merkezi olan eski kale surları yerine günümüzde muhteşem evlerle dolu uzun, birbirine halka ile bağlanmış cadde ve sokaklardan bahseder. Viyana’nın merkezi eskiden Habsburg İmparatorluğu ve soyluların eski sarayları ile doludur. Beethoven burada Lichnowsky’lerde çalmıştır. Haydn’ın “Yaratılış” adlı eseri ilk kez buradaki eski üniversitede duyulmuştur. Hofburg birçok imparator nesli burada görmüştür. Schönbrunn Napoléon’u ağırlamıştır. Hristiyan dünyasının birleşik prensleri Avrupa’nın Türklerin elinden kurtulması için Viyana’daki Stefan Katedrali’nde şükran duaları etmiştir. Viyana Üniversitesinin duvarları bilim insanlarının sayısız başarılarına tanık olmuştur.[1] 1529’da Osmanlı Devleti ilk kez Viyana’nın kapılarına dayanmıştır.

Viyana tüm bunların yanı sıra uzun yıllardır dünyada “en yaşanılabilir şehir” olarak en üst sıradaki yerini kimseye kaptırmıyor. Şehrin bu durumunu 1792’de “fevkalade elçi” ünvanıyla geçici elçi olarak Viyana’da bulunan Ebûbekir Râtib Efendi bu şehri “Avrupa’nın göbeği” ifadesiyle nitelemiştir.[2] İhtişamı nam salmış böyle bir şehirde, Viyana’da Müslümanların şehirdeki tarihî izleri, geçmişten günümüze değin şehir hayatındaki deneyimleri, toplumsal hayat içerisindeki konumları, Viyana’daki etkinlikleri gibi birçok soru canlılığını koruyor. Peki Viyana’nın Müslümanları nasıl bir tarihe sahip? Bugün şehrin Müslümanları Viyana ile nasıl bir bağ içinde? Bunun için önce tarihî seyre göz atalım.

Viyana Şehrinin Tarihi: Viyana Kuşatması ve Türk Hayranlığı

Viyana’nın mimari açıdan günümüzdeki hâlini almasında özellikle 1273 yılında Habsburg soyağacının en başındaki bulunan I. Rudolf’un Habsburg Roma-Cermen kralı olarak tarih sahnesine çıkması etkili olmuştur. Avusturya’nın akıbeti ile bu derece bağlantılı hanedan 600 yıldan uzun bir süre ülkeyi yönetmiş ve bu şekilde Viyana kentinin tarihini de belirlemiştir. Viyana bu dönemde Kutsal Roma İmparatorluğu’nun hükümranlık kenti olur. 1365 yılında Viyana Üniversitesi’nin kurulmasıyla hem şehrin hem de dünyanın kültürel ve bilimsel anlamda gelecek yüz yıllardaki ilerlemesinin temeli atılır.

Viyana ayrıca başkent ve hükümranlık şehri olarak büyümekte olan dönemin rakibi Osmanlı İmparatorluğu’nun savaştığı bir hedef hâline de gelir. Bunun sonucunda rakipler arasında iki yüzyıl boyunca çok sayıda insanın hayatını kaybetmesine neden olan birçok çatışma meydana gelir. Macaristan’ın fethinden sonra Osmanlı ordusu 1529 yılında ilk kez Viyana kapılarına ulaşır.

1529 yılının deneyimlerinden hareket ederek kentin surları takviye edilir ve Viyana’nın etrafını saran kuvvetli bir savunma duvarı inşa edilir. 1683 yılında üç ay süren İkinci Viyana Kuşatması esnasında kuvvetli duvarlar şehrin fethedilmesini engeller. 1718 yılında yapılan Pasarofça Antlaşması ile Osmanlı İmparatorluğu ile nihai bir barış sağlanır.

Barış antlaşmasını takiben uzun süreli ekonomik ilişkiler kurulur ve Avrupa’nın Doğu ile ticaretinin büyük bir kısmı Viyana üzerinden yapılır. İlk Türk büyükelçisinin Viyana’ya gelmesi de bu zamana rastlar. Bu dönemde Viyana’yı bir Türk hayranlığı sarar. Bu Mozart’ın Doğu ezgilerinden esinlendiği operalarına yansır. Mozart’ın en ünlü operalarından olan Die Entführung aus dem Serail (Saraydan Kız Kaçırma) Türk kıyılarında geçer ve dekoruyla, kostümleriyle, müzikal kurgusuyla Türklerden esinlendiğini hissettirir.

Eserin ilk gösterimi Temmuz 1782’de Viyana’daki Burgtheater’da gerçekleşir. Hatta o dönemde alaturka modasından etkilenen Viyanalı kadınların başlarına başörtüsü takmadan evden çıkmadıkları rivayet edilir. Ayrıca 1754’te Viyana Üniversitesi’ne bağlı olarak kurulan Orient Akademisi’nde (bugünkü Diplomat Akademisi) Türk dili ve kültürü, diplomatlar için zorunlu ders olmuştur.[3] Hatta aşağıdaki figürde görüleceği üzere Orient Akademisi’nde o dönem kullanılan bir Türkçe sözlükte, “Türklerle (kendi dillerinde) konuşabilen adama ne mutlu.” ifadesi yer alır.[4]

Zamanında Viyana’da Türkçe konuşmanın bir şans olarak ifade edilmesi bir süre sonra şehirde ve şehrin dokusuna işlenmiş korkuya dönüşür. Viyana hakkındaki ilk ayrıntılı bilgiyi Evliya Çelebi aktarır. Evliya Çelebi Viyana’da tahminî üç ay kalır. Hatta Viyana hakkında seyahatnamenin 7. cildinde “Viyana’da gördüğüm olayları, yaşadıklarımı, dilberleriyle yaptığım sohbetleri yazsam ayrı bir cilt olur.” der. Evliya Çelebi, Stefan Katedrali’nin kitaplığı karşısında hayranlığa düşer ve artık kendi döneminin Osmanlılarının kitaba Avusturyalılar kadar özen göstermediklerine dair serzenişte bulunur.[5]

Viyana ve Kızılelma Hayali

Viyana, Osmanlı dünyasında hakkında çeşitli efsaneler üretilmiş, ele geçirilmesi ana hedef olarak gösterilen (kızıl elma) şehirler arasında yer almıştır.[6] Hatta Richard Kreutel, 1952 yılında Evliya Çelebi’nin Viyana anlatısını özetleyerek, 1957’de eserin Viyana bölümlerinin tamamını Almancaya çevirmiş ve “Kızılelma Devletinde” başlığıyla yayımlamıştır.[7] Viyana’daki bu Kızılelma etkisi, Franziskanerplatz da bulunan Fransiskan Kilisesi içerisinde yer alan bir tabloya da yansır. Bu tabloda Meryem Ana’nın ayağı ile bir yılanın başını ve hilali ezdiği ve ezilen yılanın ağzında ise kızıl bir elmanın yere düştüğü tasvir edilmektedir.

Viyana kuşatması sonucunda tehlikenin savuşturulması ile Avusturya’nın tamamında bir rahatlama oluşur. Tüm bu zaferler efsanevi bir şekilde yüceltilmiş ve Viyana’da resim, heykel ve edebiyat alanında yenilen Türk ve Müslümanlara ait simge veya sembollere dair sayısız eser üretilmiştir. Meryem Ana’nın tasvir edildiği resim sadece şehirdeki bir örneğidir. Bir diğeri Stefan Katedrali’nin içinde duvardaki Türkenbefreiungsdenkmal (Türklerden Kurtuluş) anıtıdır. Her iki kuşatma esnasında şehir halkının buraya sığınması nedeniyle 1894 yılında, kuşatmanın 200. yılı anısına mermerden bu anıt yapılır. Bu anıt katedralin Batı tarafında güney kulesinin altındadır.

I. Viyana’da surların içerisinde yer alan bölgede bulunan bir anıt heykel de yine bu tarihle ilgilidir. Osmanlıda görevli olan lağımcıların sur içine girebilmek için yerin altından kazdıkları tünellerin Viyanalı fırıncıların fark etmesiyle yok edilişini tasvir eden kahramanlık anıtı yine I. Viyana’dadır. Yine I. Viyana’da Strauchgasse sokağına geçtiğimizde burada Viyana surlarını tek başına geçen Çerkez Dayı’nın at üstündeki bir heykeli ile karşılaşırız.

Heldenplatz’da Osmanlıya karşı birçok savaş kazanan Prens Eugen’in kahramanlar meydanında atlı heykelinde atının ayakları altında hilalin olduğu Osmanlı sancağı bulunur. Buradan biraz uzaklaşıp Viyana’nın 7. bölgesinde Kellermanngasse sokağında ise Kara Mustafa Paşa’nın heykeli yer alır. Paşanın çadırını buraya kurduğu belirtilir. Bunların yanında Viyana’nın önemli kiliselerinden olan Karlskirche’ye (Karl Kilisesi) dikkatle bakıldığında bu kilisenin bir kubbe ile iki minareyi andıran yapıya sahip olduğu ve kilisenin yönünün kıbleye baktığı görülür. Bu kilisenin Osmanlı kuşatmasından sonra şehirde kalan Müslüman Osmanlı esir askerleri tarafından yapıldığı söylenir.

Fotoğraf: C.Stadler-Bwag/Wikipedia Commons

Avusturya’da İslam’ın Tanınması ve İslam Yasası

Avusturya’nın Müslümanlarla tanışmasının önemli bir evresi 1878 Berlin Antlaşması ile Bosna-Hersek’i ele geçiren ve 1908’de bunu resmî bir ilhak hâline getiren Avusturya-Macaristan idaresinin önemli bir Müslüman nüfusu bünyesine almasıdır. Bu Müslüman nüfus ile ilgili din işleri doğrudan Viyana’ya bağlı bir müftülük eliyle yürütülmeye başlanmıştır.

Müslümanların hukuki anlamda etkinlikleri de 1900’lı yılların başına değin uzanır. Aşağıdaki resmî gazetede de görüleceği üzere 1912 yılında, Hanefi mezhebine göre İslam dini tanınmış ve Müslümanların kendi kaderlerini tayin etmelerini garanti altına alan “İslam Yasası” kabul edilmiştir. Bu yasanın gelişiminde o dönemde özellikle Avusturya-Macaristan ordusunda görevli olan ve Müslüman Bosnalı askerlerle ilgilenmek üzere istihdam edilen imamlar etkili olmuştur. İslam Kanunu’nun ilk çalışmaları olarak da belirtilebilecek nüveler bahsedilen imamlar sayesinde 1908’in sonunda Avusturya’da İslam’ın tanınmasını sağlamak için kurulan eylem komitesi “Svijest” Derneği tarafından başlatılmıştır.[8]

 

Bu kanun ile ilgili çalışmaların yapıldığı sırada dönemin Kültür Bakanı Karl Graf Stürgkh (1859-1916) Avusturya-Macaristan’ın en uzun hüküm süren imparatoru olan Franz Joseph’e hitaben yaptığı bakanlık konuşmasında 5 Haziran 1909 tarihli bir İslam Kanunu taslağı hakkında şöyle der:

“Muhammed’in dini hakkında Batılı kültürel bilince yabancı olan çok şey olsa bile, İslam’ın temel ahlaki fikirlerinin hiçbir şekilde Batı’nın ahlaki ve etik görüşlerine tamamen karşıt olmadığı haklı olarak iddia edilebilir. Zira İslam aynı zamanda doğruluğu, dürüstlüğü, göreve sadakati ve yasalara uygunluğu insan düşüncesinin ve eyleminin değişmez normu olarak belirtir. (…) Avusturya’da İslam’ı benimseyenlerin ne ibadetlerinin ne de diğer dinî faaliyetlerinin, buradaki hâkim kültürel görüşleri hiçbir şekilde rencide etmeyeceği veya bunlarla çelişmeyeceği de kesin olarak söylenebilir. Hiç şüphe yok ki, İslam’ın öğretilerinin çıkarılacağı kutsal metinler, birçok alanda büyüklüğü ve derinliği, bilgeliği ve şiirselliği inkâr edilemeyecek düşünceler içerir. (…) Bu gerçekler ışığında önerilen yasama faaliyeti bağlamında, ahlaki kültürel farkındalığımızın inancıyla uyumlu olmayan birçok aksesuarı göz ardı etmek pekâlâ mümkün olabilir. İslam’ı kabul edenlerin yaşamında, yüksek bir ahlaki görev duygusuyla birlikte Allah’a derin bir inanç ortaya çıktığı için, ne ibadet uygulamalarının ne de dinî inancın diğer tezahürlerinin, şu anda kültürel yaşamın şartlarına aykırı olmadığından ya da gelecekte olamayacağından da şüphe yoktur.”[9]

Viyana’da Müslümanlar açısından önemli bir diğer gelişme ise Viyana İslam Merkezi’nin (Alm. “Islamische Zentrum Wien – IZW) 40 yıl önce 20 Kasım 1979’de dönemin Federal Cumhurbaşkanı Rudolf Kirchschläger tarafından açılmasıdır. Avusturya ve özelde Viyana’da Müslümanlara ait birçok mescit olmasına rağmen IZW, Avusturya’da inşa edilen ilk ve hâlen tek minareye ev sahipliği yapar.

Dönemin kültür bakanının ifadelerinden de anlaşılacağı üzere Müslümanlara yönelik samimi ifadeler ve Kültür Bakanının umut dolu öngörüsü İslam Yasasının üzerinden geçen 112 yıl sonra yerini Müslümanları ötekileştiren ve onları insani bir perspektiften ziyade güvenlik temelli bakan bir anlayışa bırakır. IGGÖ 2012 yılında Avusturya’da İslam Yasasının 100. yıldönümünü kutlamıştır. 2012 yılında birçok Müslüman dernek, Viyana Belediyesi, Viyana İslam Merkezi 1912 yılında kabul edilen ve Avusturya’da İslam’ın yasal olarak tanınması açısından Avrupa’da tek olarak kabul edilen bu yasayı resmî olarak kutlamıştır.[10] 30 Mart 2015 tarihinde yeni bir İslam Yasası’nın yürürlüğe girmesiyle birlikte 1912 tarihli İslam Yasası yürürlükten kalkmıştır.

Viyana’nın İki Yüzü: Sadrazam ve Türk İşçisi

Viyana’da Müslümanlar ele alınırken hâlâ güvenlik ve korku eksenli bir dilin medyada, siyasette veya akademide yaygın olduğu söylenebilir. Örneğin İslam haritası çalışması ile Müslümanların hedef gösterilmesi ve sonrasında çıkan tartışmalar veya Avusturya Entegrasyon Fonu’nun (ÖIF) yaptırdığı “Viyana’da Camiiler” araştırmasının sonuçları bu minvaldedir. Ancak Viyana’daki Müslümanlar Viyana’nın sadece tarihinin bir parçası olmanın yanında Avusturyalı yazar Rubina Möhring’in (1955-2022) ifadesiyle “Sadrazam ve misafir Türk İşçisi -ikisi de- Viyana’nın Türk Yüzü’ne dâhildir.”[11]

Von Gerd Brendel, “Tanrı Viyana’da” (Gott in Wien) başlığındaki yazısı ile Viyana’da farklı dinlerin bir arada yaşadığını anlatır. Okuyucusunu Viyana’da tura çıkaran Brendel; Hristiyan, Yahudi veya Müslümanların şehirdeki izlerini anlatır. Müslümanlara dair izler arıyorsanız birinci bölgeden Ottakring’e giden tramvaya binmeyi öneren yazar bu küçük mahallenin artık halk arasında “Küçük İstanbul” olarak bilindiğini, Brunnenmarkt’taki tezgahlarda Türkçe, Arapça ve Boşnakça sesler duyabileceğimizi söyler.

Müslümanların Viyana’daki ortak yaşamını simgeleyen bir başka önemli örnek ise Viyana’nın 18. bölgesinde olan Türkeschanzpark’tır. Bu parkta 1991 yılında bir çeşme yapılmıştır. Bu çeşmenin en önemli özelliği, çeşmenin çevresinde Almanca ve Türkçe olmak üzere Yunus Emre’nin kardeşliğe, sevgiye dair olan “Nicht etwas zu behaupten kam ich – nur um der Liebe Willen wirk ich/ Des Freundes Wohnstatt ist das Herz – um Herzen aufzubauen kam ich” (Ben gelmedim dava için, benim işim sevi için, Dost’un evi gönüllerdir, gönüller yapmaya geldim) ifadesinin yazılı olmasıdır. Aynı zamanda her ne kadar Viyana’nda Melanj kahvesi (Wiener Melange) meşhursa da, Türk kahvesi de şehrin kahvecilerinde sunulan ve Viyanalılar tarafından tüketilen önemli bir kahve türüdür.

Viyana, İslam ve Müslümanlarla şekillenmiş tarihiyle geleceğe işte belki de bu şekilde gülümsemektedir.

[1] Stefan Zweig, Dünün Dünyası, 2016, s.31
[2] Nizâm-ı Cedit’in Kaynaklarından Ebubekir Ratib Efendi’nin “Büyük Layiha”sı (haz. V. Sema Arıkan, doktora tezi, 1996), İÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, tür.yer. s321.
[3] Heinrich Pfusterschmid-Hardtenstein, A Short History of the Diplomatic Academy of Vienna Training for international careers since 1754, 2008, s. 10
[4] Heinrich Pfusterschmid-Hardtenstein, A Short History of the Diplomatic Academy of Vienna Training for international careers since 1754, 2008, s. 8
[5] Nuran Tezcan ve Semih Tezcan, 2011, Evliya Çelebi. Ankara, T.C. Kültür ve Turizm Bakanlığı
[6] Karl Teply, 1980, Türkische Sagen und Legenden um die Kaiserstadt Wien, Brill Österreich, s. 34-73.
[7] Richard F. Kreutel, 1957, “Im Reiche des goldenen Apfels. Des türkischen Weltenbummlers Evliyâ Çelebi denkwürdige Reise in das Giaurenland und in die Stadt und Festung Wien anno 1665”. Graz
[8] Rijad Dautović, 2019, “”Islamitisch akademischer Verein ,Zvijezdaʻ”. Über den 1904 gegründeten ersten muslimischen Verein in Österreich”. In: Wiener Geschichtsblätter. Band 74, Nr. 4. Verein für Geschichte der Stadt Wien, s. 408.
[9] Richard Potz, 2012, 100 Jahre Österreichisches Islamgesetz, Bundesministerium für europäische und internationale Angelegenheiten, s.9.
[10] Zekirija Sejdini, Die Errungenschaften von 1912 sind weiterzuschreiben, derislam.at. 8. Juni 2012.
[11] Rubina Möhring, 1983, Türkisches Wien, Wien Herold Verlag.

M. Mustafa İyi

Orta Doğu Teknik Üniversitesi sosyoloji bölümünde lisans eğitimini tamamlayan İyi, ardından Georg-August Göttingen Üniversitesi ve Konya Necmettin Erbakan Üniversitesi sosyoloji bölümünde yüksek lisans eğitimini Almanya’daki Türk diasporası üzerine yapmıştır. Ankara Yıldırım Beyazıt Üniversitesi sosyoloji bölümünde doktora çalışmasına devam eden İyi, aynı bölümünde araştırma görevlisi olarak çalışmaktadır. Avrupa ve Almanya’daki Türk diasporası üzerine araştırma ve incelemelerde uzmanlaşmakta olan İyi, iyi düzeyde Almanca ve İngilizce bilmektedir.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#1

*Tüm alanları doldurunuz

  • Bekir Tank
    2024-05-13 07:53:40

    Tebrik ederim. Çok güzel bir özet olmuş.

Son Yüklenenler