Belçika’da Valon ve Flaman Seçmenleri Hakkındaki Klişeler Sona mı Eriyor?
Belçikalı seçmenlerin federal ve eyaletler bazındaki seçimler için sandığa gittiği haziran ayından sonra yapılan bir araştırma, ideolojik konumlanma söz konusu olduğunda Valon ve Flaman seçmenlerin esasında birbirlerinden çok farklı pozisyonlara sahip olmadıklarını ortaya koydu. Peki iki seçmen grubu arasında siyasal tercihler hangi konularda benzerlik ve ayrışma gösteriyor?

Belçika’da 2019’da yapılan federal seçimlerde Flaman Bölgesi’ndeki seçmen ezici bir çoğunlukla sağ partilere, Valon Bölgesi’ndeki seçmen ise ağırlıkla sol partilere oy vermişti ve çıkan bu tabloda Belçika fiilen ikiye bölünmüş görünüyordu. Bu bölünmenin neticesinde Valon bölgesinde radikal sol (PTB) ve Flaman bölgesinde ise radikal sağ öne çıkmıştı.
Ancak geçtiğimiz 2024 Haziran ayındaki seçimler bu klişeye meydan okudu. Yedi farklı Belçika üniversitesi tarafından yürütülen bir çalışmada Valon ve Flaman seçmenlerin siyasi tercihlerinin ortalama olarak birbirlerinden o kadar da uzak olmadığı tesbit edildi.
En son seçimlerde Valon bölgesinde merkez sağ liberal MR ve merkez çizgideki Les Engagés (eski adıyla CDH) en çok oyu alırken, Flaman bölgesinde sosyal demokrat çizgideki Vooruit ve komünist çizgideki PVDA kayda değer bir artış kaydetti. Bu bağlamda Brussels Times gazetesinde öne çıkan bir yorumda bölgelerde faaliyet gösteren partilerin ve mevcut olan seçeneklerin seçmen davranışını etkilediği iddia edildi:
“Oy tercihi büyük ölçüde siyasi partilerin arzına bağlıdır. Bu durum iki bölgede farklılık gösteriyor. Flaman bölgesinde, aralarında Flaman milliyetçisi N-VA ve aşırı sağcı Vlaams Belang’ın da bulunduğu yedi ana parti var. Federal ve Bölgesel seçimlerde sadece beş ana partinin yarıştığı Valon bölgesinde insanların oy verebileceği böyle bir rakip yok. “Seçmenlerin farklı konularda benzer görüşlere sahip olmalarına rağmen, Valon bölgesinde seçenek havuzu daha küçük.”
Siyasi görüş haricinde seçmenlerin belirli konulara verdikleri önem de seçmen tercihlerini yönlendirmede dolayısıyla seçim sonuçlarını belirlemede kilit rol oynayabiliyor.
Cordon Médiatique Uygulaması
Bu hususta bir başka dikkat çekici mesele ise Fransızca yayın yapan medyada uygulanan ve aşırı sağcı partilerle röportaj yapılmayacağını veya onların etkinliklere davet edilmeyeceklerini belirten cordon médiatique (medya boykotu) pratiği. Belçika’da 30 yıldır uygulanmakta olan cordon médiatique uygulamasında ana fikir aşırı sağın siyasetini ve terimlerini meşrulaştırmaya veya yaymaya araç olmamak. Söz konusu siyasi partilerin temsilcilerine canlı yayınlarda yer verilmesinin engellenmesi üzerine tasarlanmış olan bu fikir, aşırı sağcılarla yüz yüze tartışmanın onları normal (demokratik) bir siyasi muhatap olarak kabul etmek anlamına geleceğini varsayar.
Bu uygulamanın Valon bölgesinde yürürlükte olması aşırı sağcı parti Vlaams Belang’ın bir benzerinin ortaya çıkmasını pek olası kılmıyor. Ülkenin kuzeyinde Vlaams Belang liderleri düzenli olarak medyada yer alıyor ve bazı uzmanlara göre seçimlerde bu kadar başarılı olmalarının temel nedenlerinden biri de bu.
Peki Seçmenler Hangi Konularda Benzerlik Gösteriyor?
Valon ve Flaman bölgesinde seçmenlerin çoğunun hükûmetin ekonomiye müdahale etmesini istiyor olması öne çıkan bulgular arasında. Flaman gazetesi VRT’de öne çıkan bir yorumda şu ifadeler yer alıyor:
“Hükûmetin ekonomiye müdahalesine ilişkin görüşler söz konusu olduğunda, Flaman bölgesinde çok hafif bir sağa kayma görüyoruz, ancak Valon bölgesinde böyle bir kayma yok”.
Göç söz konusu olduğunda Valonlar ve Flamanlar kadar siyasetin daha sağ yelpazesine kayarken, çoğu seçmen göçmenlerin Avrupa kültürünü benimsemesini istiyor. Ekonomi söz konusu olduğunda ise Flamanlar neredeyse Valonlar kadar sol siyasetin yaklaşımına sıcak bakıyor. Devlet reformu konusunda Flaman seçmenler statükoyu korumayı tercih ediyor, Valon seçmenler ise daha güçlü bir federal hükûmetten yana.
Seçmenlerden kendilerini hem genel olarak hem de kültürel ve sosyo-ekonomik olarak sol-sağ skalasında yerleştirmelerinin istendiği araştırmayla bağlantılı olarak, The Brussels Times gazetesine açıklama yapan bir siyaset bilimci şu ifadelerin altını çizdi:
“Devlet reformu ve hükûmet müdahalesine ilişkin görüşlerde küçük farklılıklar gördük, ancak genel olarak iki dil grubunun siyasi olarak birbirlerinden çok farklı olduğunu söyleyemeyiz.”
Yerel Seçimler Öncesi 3 Milyon Euroluk Harcama
Belçikalılar 13 Ekim’de 581 belediyede yerel meclis temsilcilerini (belediye başkanı, belediye meclis üyeleri ve yerel meclis üyeleri) seçmek üzere sandık başına gidecek. Yerel demokrasi için önemli olan seçimler vatandaşların önümüzdeki altı yıl boyunca belediyelerini kimin yöneteceğine karar vermelerini sağlayacak.
Seçim öncesi yapılan harcamalar bu seçimlerin partiler tarafından ciddiye alındığının bir göstergesi: Eylül ayından bu yana ülke genelindeki partilerin Instagram ve Facebook gibi sosyal medya platformlarında reklam vermek için yaklaşık 3 milyon Euro harcaması dikkat çekiyor.
Son olarak yaklaşan yerel seçimler sonuçlandığında merak edilen şu iki sorunun da cevabını almış olacağız: Birincisi acaba Liberal Reformcu Hareket partisi (MR), Sosyalist Parti (PS)’yi Liège, Mons ve Charleroi gibi tarihi sosyalist kalelerde zayıflatabilecek mi? Bir diğer soru ise, Sosyalist Parti son seçimlerde yaşadığı oy kaybının ardından yeniden toparlanmayı başarabilecek mi, yoksa yerel seçimler öncesinde olası görüldüğü gibi bazı kilit şehirlerdeki baskın etkisini kaybetme riskiyle karşı karşıya mı? 14 Eylül sabahı bu soruların cevabı büyük oranda netleşmiş olacak.
Oy Verme Zorunluluğu Kaldırıldı
Öte yandan bu seçimler başka bir açıdan da tarihî bir önem taşıyor: Belçika’da 1892’de genel oy hakkının yürürlüğe girmesinden bu yana Flaman bölgesinde oy verme ilk kez zorunlu olmaktan çıktı. Ancak oy kullanma zorunluluğunun kaldırılması hâlinde yerel demokrasinin zayıflayacağından endişe edenler var; bu bağlamda yapılan bir araştırmaya göre gençler, düşük eğitim seviyesine sahip kişiler ve dar gelirliler oy kullanamama ihtimali en yüksek olan toplum kesimlerini oluşturuyorlar.
Oy verme zorunluluğunun yürürlükten kaldırılmasını savunlar ise seçmenlerin özgür olması gerektiğini ve insanları oy vermeye motive etmenin siyasi partilerin görevi olduğu fikrini savunuyor.