'ABD Başkanlık Seçimleri'

Gazze’nin Gölgesindeki ABD Başkanlık Seçimlerinde Sonuç Ne Olacak?

ABD'de 5 Kasım'da yapılması planlanan başkanlık seçimleri öncesi en çok merak edilen konulardan biri Müslüman seçmenlerin oy tercihinin ne yönde olacağı. Amerikalı akademisyen Dr. Adam McConnel, İsrail meselesinin ve başkan adaylarının Filistin'le ilgili tutumlarının Müslümanların oy tercihlerine ve başkanlık seçimlerine olası etkilerini yazdı.

28 Ekim 2024 Dr. Adam McConnel
©DW labs Incorporated / Shutterstock.com

Geçen hafta, Joe Biden yönetiminin kararlı bir şekilde İsrail yanlısı ama aynı zamanda İsrail hükûmetinin aşırılıklarını frenliyor gibi görünmek için verdiği mücadelenin bir başka örneğini gördük. Gazze’deki insani durumun iyileştirilmemesi hâlinde İsrail hükûmetini silah sevkiyatını kesmekle tehdit eden ve sadece Dışişleri Bakanı Antony Blinken ve Savunma Bakanı Lloyd Austin tarafından imzalanmış bir mektup basına sızdırıldı. Fakat bu adımın kimseyi kandırmadığını söyleyebiliriz.

Bu, Biden yönetminin İsraillilere “sert konuşuyormuş” gibi görünürken, özellikle 2024 başkanlık kampanyası son düzlüğe girerken Başkan Yardımcısı Kamala Harris‘e makul bir inkar edilebilirlik sağlamak için açıkça hesaplanmış bir girişimdi. Biden yönetimi geçtiğimiz yıl boyunca bu çelişkili tutumu sürdürdü. Seçime sadece haftalar kalmışken ve anketler yarışın son derece yakın olduğunu gösterirken, Demokrat Parti seçmenlerini yanında tutmak için elindeki her yöntemi kullanıyor.

Ancak Austin/Blinken mektubunun sızdırılması bir çaresizlik eylemi gibi algılandı ve yakışıksız bir tutumdu. Birkaç hafta önce basında çıkan haberlerde Bakan Blinken’ın İsrail’in Gazze’ye yardım sevkiyatını engelleyip engellemediği konusunda Kongre’ye yalan söylediği ortaya çıkmıştı. Sadece birkaç gün önce de Blinken’ın İsrail’in yardım konvoylarını hedef aldığını kabul ettiğine dair haberler basına yansıdı. Mektubun sızmasından bir gün sonra Politico, Biden yönetiminin Orta Doğu’daki insani meselelerden sorumlu özel temsilcisi Lise Grande’nin “ağustos ayında yardım gruplarına, gıda ve ilaç girişini engellediği için ABD’nin İsrail’e silah vermekten vazgeçmeyeceğini söylediğini” bildirdi. Bu arada Biden, ABD’nin kendi hava savunma sistemlerini, bunları kullanacak ABD askerleriyle birlikte İsrail’e gönderdi.

Dış Politika Daha Önce Kilit Bir Faktör Olmadı Ama Bu Değişebilir

Basına yansıyan bu ifşaların hiçbiri geçen yıl boyunca Gazze’deki gelişmeleri takip edenler için şaşırtıcı değil. Aksine bu durum uzun zamandır aşikar olan bir şeyi teyit ediyor. Biden yönetiminin geçen yıl boyunca Gazze’ye yönelik benimsediği temelde samimiyetsiz yaklaşım sağlam bir şekilde yerleşmiş durumda ve anlaşılabildiği kadarıyla Kamala Harris de bu politik duruşun sürdürülmesine açıkça ve isteyerek katılım sağlıyor.

ABD başkanlık seçimlerinde dış politikalar medyanın ilgisini çekebilir, ancak vatandaşlar nadiren yalnızca bu tür konulara göre oy kullanırlar. Bunun yerine, seçmen davranışını en çok etkileyen konulara ilişkin anketlerde ekonomi ve diğer yerel konular genellikle daha üst sıralarda yer alır. Öte yandan, seçimlere çok az zaman kalmış olması, bir ya da iki kilit eyaletin her iki aday için de zafer marjını sağlayabilmesi nedeniyle, dış politika konusunun sonucu belirlemesi olasılığını ortaya çıkarıyor.

ABD Seçiciler Kurulu’nun Rolü

Bu noktada okuyuculara ABD başkanlık seçimlerinin halk oylamasıyla belirlenmediğini hatırlatmalıyım. Bunun yerine, her eyalette halk oylamasının galibi önceden belirlenmiş sayıda Seçiciler Kurulu oyu alır – bu sayı eyaletin nüfusuna göre belirlenir, ancak her eyalet en az üç oy alır. [1] Birkaç küçük istisna mevcuttur, ancak genel olarak bir eyaletin tüm seçici oyları o eyaletin halk oylamasının galibine gider. Seçiciler Kurulu oylarının çoğunluğunu alan aday daha sonra galip ilan edilir.

Seçiciler Kurulu 25 yıl öncesine kadar ABD tarihinde önemsiz bir rol oynuyordu. Aslında halk oylamasının galibi Seçiciler Kurulunu kaybedebilir ve dolayısıyla seçimi de kaybedebilir. 2000 yılında Demokrat Al Gore halk oylamasını kazanmış ancak Seçiciler Kurulunu kaybettiği için Cumhuriyetçi George W. Bush’u başkan olmuştu. 2016 yılında ise Demokrat Hillary Clinton halk oylamasını büyük bir farkla kazanmış ancak Seçiciler Kurulunu Cumhuriyetçi Donald Trump’a kaptırmıştı.

Son yıllarda demografi ve iç politika birleşerek bazı eyaletleri Amerikan deyimiyle “salıncak eyaletler” hâline getirdi. Bu eyaletler büyük oy oranlarına sahip olmakla birlikte aynı zamanda bu eyaletlerin seçim sonuçlarının tahmin edilmesini zorlaştıran kentsel ve kırsal seçmenlerin bir karışımına sahiptir. Bu seçim döngüsünde Georgia, Kuzey Carolina, Pennsylvania ve Wisconsin gibi eyaletler bu kategoriye giriyor, ancak bir başka salıncak eyalet farklı bir nedenle dikkati çekiyor.

Michigan ve Gazze

Michigan, Demokrat Parti’nin Kararsızlar Hareketi‘ne ev sahipliği yapmaktadır; bu hareket, genellikle sadık Demokrat Parti seçmeni olan ancak Biden yönetiminin Gazze çatışması konusundaki tutumu ve ABD’nin İsrail’e silah sevkiyatını durdurmayı reddetmesi nedeniyle ya oy vermeyeceklerini ya da üçüncü bir parti adayına oy vereceklerini açıkça ifade eden, çoğunluğu Arap ve/veya Müslümanlardan oluşan bir seçmen bloğudur.

Şu anda Michigan’da adaylar kimin kazanacağı hakkında bir öngörüye mahal vermeyecek derecede birbirine yakın görünüyor. Ancak Trump 2016’da Michigan’ı 10 binden biraz fazla oyla kazanmıştı. 2020’de Trump Michigan’daki oy sayısını 350 binden fazla artırdı ancak Biden onu 150 bin oyla geçti. Michigan’ın 2020’deki katılım oranı da 2016’dakinden yüzde 8 daha yüksekti. Bu veriler, Michigan’da hangi adayın kazanacağını katılım oranının belirleyeceğini gösteriyor ve Michigan’da çıkacak sonuç bir sonraki ABD Başkanının kim olacağını belirleyebilir.

Michigan aynı zamanda Amerika’nın en büyük Arap ve Müslüman nüfuslarından birine sahip. Çoğu tahmine göre eyalette 300 binin üzerinde Arap ve Müslüman nüfus yaşıyor. Bu sayı Biden’ın 2020’deki zafer marjının son derece üzerinde ve son haftalarda yaşanan olaylar Biden yönetiminin Gazze’ye yönelik duruşunun ve Kamala Harris’in bu duruştan ayrılmayı reddetmesinin Michigan’da Demokrat Partiye verilen desteğin azalmasını tetiklediğini gösteriyor.

Kararsızlar Hareketi’nin yaklaşımı ya üçüncü bir partiye oy vermek ya da Trump’ın Müslümanlar ve göçmenlerle ilgili geçmişteki açıklamaları nedeniyle hiç oy vermemek. Ancak Michigan’daki bazı Arap ve/veya Müslümanların Trump’ı kucakladığı görülüyor.  Trump’ın İsrail yanlısı duruşu Biden veya Harris’inkinden daha radikal olsa da, bu fırsatın farkında olan Trump, Michigan’daki Arap ve Müslüman seçmenlere aktif bir şekilde kur yapıyor.

Böylece, Demokrat Başkan Harry Truman’ın 1948 başkanlık seçim kampanyası sırasında İsrail’i tanımasından 75 yıl sonra, İsrail’in Gazze’yi yok etmesinin yarattığı rahatsızlık, Demokrat başkan adayı için yenilgi marjı sağlayabilir. Biden yönetiminin Amerika’nın Arap ve Müslüman seçmenleriyle dürüstçe ilgilenmeyi reddetmesi, Kamala Harris’e giderek tarihi gelişmelerin habercisi gibi görünen bir seçime mal olacak mı?

Dipnot

[1] Seçiciler Kurulu’ndaki toplam oy sayısı her eyaletin Kongre’deki toplam temsilci sayısına eşittir, yani 3 oy 2 Senatör ve 1 Temsilci demektir.

*Bu yazı Anadolu Ajansı’nın analiz metni olarak yayımlanmıştır. Makalelerdeki fikirler, yazarına aittir ve Perspektif’in editöryal politikasını yansıtmayabilir.​​​​​

Dr. Adam McConnel

Dr. Adam McConnel, 9 yıl boyunca Türk Tarihi dersleri verdiği Sabancı Üniversitesinde Tarih alanında yüksek lisans ve doktora derecesine sahiptir.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#0

*Tüm alanları doldurunuz

Son Yüklenenler