'Dosya: "Avrupa'da Üniversite"'

İslam Dünyasında “Üniversite” Düşüncesine Dair

Bugün modern dünyada tartışılan üniversitelerin tarihi oldukça köklü. İslam dünyasında, bugünün tabiriyle “üniversite” olarak isimlendirebileceğimiz mekânların izini sürmek, geleceğe dair bize ilham verebilir.

Fotoğraf: shutterstock.com | Değişiklikler: Perspektif

Vahiy, insanlığı karanlıktan aydınlığa çıkaran bir çağrı olan “Oku” ilahi emriyle (Alak Suresi, 96:1) başlamış, bilgi ve öğrenme kutsal bir görev olarak insanların yolunu aydınlatmıştır. Bu ilkeden hareketle, Avrupa’da ilk üniversiteler kurulmadan önce, İslam dünyasında medreseler, kütüphaneler ve ilim merkezleri yükselmiş, bu mekânlar dünyanın dört bir yanından âlimleri kendine çekmişti. Bu ilim yuvaları yalnızca öğrenme merkezleri değil; aynı zamanda aklın, inancın ve bilimin buluştuğu, çığır açan keşiflerin yapıldığı ve ilmin korunduğu yerlerdi.

İslam medeniyeti, bilginin yalnızca dinî ilimlerle sınırlı olmadığı bir anlayışa sahiptir. Matematik, tıp, astronomi, felsefe ve doğa bilimleri gibi alanlarda derin araştırmalar yapılmış, bilginin tüm insanlığa hizmet etmesi amaçlanmıştır. Avrupa henüz Orta Çağ’ın karanlığında yol alırken, İslam dünyası entelektüel bir altın çağ yaşıyordu. Bu dönemde devasa kütüphaneler inşa edildi, araştırma merkezleri kuruldu ve büyük çeviri hareketleri başlatıldı.

Bağdat’taki ünlü Beytü’l-Hikme (Bilgelik Evi), dönemin en önemli ilim merkezlerinden biri hâline geldi. Farklı kültürlerden âlimler burada toplanarak bilgiyi korumuş ve geliştirmiştir. Kurtuba, Kahire ve Semerkand gibi şehirlerde de benzer akademiler kurulmuş, yalnızca İslam medeniyetinin değil, aynı zamanda Antik Yunan, Pers ve Hint kültürlerinin bilgi mirası gelecek nesillere aktarılmıştır. Bu ilmî atmosfer, el-Kindî, el-Fârâbî, İbn Sînâ gibi düşünürlerin eserlerini kaleme almasına imkân tanımıştır.

El-Kindî, Arap-İslam felsefesinin kurucularından biri olarak matematik, astronomi ve tıp alanlarında çığır açan çalışmalar yapmıştır. Aynı zamanda, yüzyıllar boyunca süregelen teolojik tartışmalara yön vermiştir. El-Fârâbî, yalnızca Doğu’da değil, Orta Çağ Avrupa’sında da yankı uyandıran mantık ve siyaset teorilerini geliştirmiştir. İbn Sînâ, tıp alanında yaptığı devrim niteliğindeki çalışmalarla tarihe geçmiş; onun “El-Kanun fi’t-Tıbb” (Tıbbın Kanunu) adlı eseri, Avrupa üniversitelerinde 500 yıl boyunca temel ders kitabı olarak okutulmuştur. Anatomi, bulaşıcı hastalıklar ve farmakoloji konusundaki bilgileri, modern tıbbın temellerini atan gelişmelerin başında gelir. Bu büyük âlimler yalnızca teorisyen değil, ilmi ilahi bir vazife olarak gören öncülerdi. Onlar için bilgi, yalnızca bireysel bir kazanım değil, insanlığa hizmet etmenin ve hakikate ulaşmanın bir yoluydu.

İslam Dünyasının Üniversite Geleneği

Günümüzde üniversiteler çoğunlukla Batı dünyasının bir başarısı olarak görülse de modern akademik sistemin temellerinin İslam medeniyetinde atıldığını söyleyebiliriz. Avrupa’da ilk üniversiteler kurulmadan yüzyıllar önce, İslam dünyasında sistemli bilgi aktarımını sağlayan ileri düzey okullar mevcuttu. Bu kurumlar yalnızca dinî eğitim veren yerler değil; felsefe, tıp, matematik, astronomi gibi pek çok alanda eğitim veren akademik merkezlerdi.

Bu okullardan biri, Fas’ın Fes şehrinde bulunan ve 859 yılında Müslüman bir kadın olan Fatıma el-Fihri tarafından kurulan Karaviyyin Üniversitesiydi. Bu üniversite günümüzde hâlâ faaliyet göstererek dünyanın en eski ve kesintisiz hizmet veren eğitim kurumu unvanını taşımaktadır. Karaviyyin Üniversitesinde yalnızca İslami ilimler değil, gramer, tıp, mantık ve astronomi gibi dersler de okutuluyordu. Avrupa’dan pek çok bilim insanı buraya eğitim almak için gelmiş, öğrendikleri bilgileri kendi ülkelerinde yayarak bilim ve felsefenin gelişmesine katkı sağlamışlardır. Özellikle Gerbert d’Aurillac, bu üniversitede eğitim aldıktan sonra Avrupa’ya Arap rakamlarını tanıtan kişi olarak tarih sayfalarına geçmiştir. Daha sonra Papa II. Silvester unvanını alarak, öğrendiklerini Avrupa’da yaymıştır.

Benzer şekilde, 970 yılında Kahire’de kurulan el-Ezher Üniversitesi, günümüzde hâlâ İslam dünyasının en köklü akademik kurumlarından biri olmayı sürdürmektedir. Başlangıçta bir medrese olarak faaliyet gösteren el-Ezher, zamanla mantık, matematik ve tıbbın da okutulduğu bir bilim merkezi hâline gelmiştir. Burada geliştirilen ders programı, akademik özgürlük anlayışı ve mezuniyet törenleri, Avrupa’daki üniversitelere örnek teşkil etmiştir.

Ancak belki de İslam dünyasının en büyük bilim merkezi, Beytü’l-Hikme idi. 8. yüzyılda Abbasiler döneminde kurulan bu ilim yuvası, yalnızca kütüphane değil; aynı zamanda bir akademi, tercüme merkezi ve araştırma laboratuvarı işlevi görmüştür. Burada, Antik Yunan, Pers ve Hint klasiklerinin Arapçaya çevrildiği ve yeni bilimsel keşiflerin yapıldığı bir ortam oluşmuştur. Hârizmî, burada yaptığı çalışmalarla cebirin kurucusu olarak tanınmıştır. Onun yazdığı “Kitabü’l-Muhtasar fi Hisabü’l-Cebri ve’l-Mukabele” (Cebir ve Denklem Hesabı Üzerine Özet Kitap), matematiğin temelini atan eserlerden biri olmuştur. Aynı merkezde çalışan er-Râzî ise tıp alanında çığır açmış, özellikle bulaşıcı hastalıklar ve kimya alanında önemli keşiflerde bulunmuştur.

Bu büyük eğitim kurumları, Avrupa’daki üniversite sisteminin temelini oluşturmuştur. Bologna (1088), Oxford (yaklaşık 1096) ve Paris (1150) gibi üniversiteler, İslam dünyasındaki eğitim modelini benimsemiş ve ders yapısı, akademik özgürlük ilkesi ve hatta mezuniyet törenleri bile bu sistemden ilham almıştır. Avrupa’daki Rönesans hareketi, Müslüman âlimlerin yaptığı çevirilerle filizlenmiş ve Antik Yunan felsefesi yeniden keşfedilmiştir.

Modern Üniversitelerin Öncüsü Medreseler

Günümüz üniversiteleri ortaya çıkmadan önce, İslam dünyasında medreseler, eğitimin temel taşıydı. Başlangıçta camilere bağlı eğitim verilen bu kurumlar, zamanla bağımsız akademik merkezlere dönüşmüştü. Medreseler, sadece dinî eğitim veren kurumlar olarak algılansa da gerçekte matematik, astronomi, tıp, mantık ve felsefe gibi birçok bilim dalında eğitim veriliyordu. Medreseler, bu disiplinler arası eğitim modeli sayesinde, modern üniversitelerin temelini atmıştı.

İlk medrese benzeri eğitim yuvaları, Hz. Muhammed (s.a.v.) dönemine kadar uzanır. Medine’deki Suffa, sahabelerin eğitim aldığı ve İslam ilim geleneğinin temellerinin atıldığı bir yerdi. Bunun ardından eğitim merkezleri yüzyıllar boyunca gelişmeye devam etti. İlk zamanlarda eğitim bilgi ağırlıklı olarak camilerde verilirken, daha sonra eğitim amaçları için özel olarak tasarlanmış bağımsız medreselerden oluşan farklılaşmış bir sistem ortaya çıktı.

Bununla birlikte, bağımsız okul binalarının ortaya çıkmasından sonra bile camiler önemli öğretim merkezleri olarak kaldı ve tartışma alanları olarak hizmet vermeye devam etti. Medreselerin ilk sistematik kuruluşu Abbasiler döneminde, özellikle de 11. yüzyılda Selçuklu Sadrazamı Nizamü’l-Mülk tarafından Nizamiye medreselerinin kurulmasıyla gerçekleşmiştir. Bu kurumlar sadece dinî öğrenim merkezleri olmakla kalmamış, aynı zamanda bilim, felsefe, matematik ve tıp alanlarında kapsamlı bir eğitimi de teşvik etmiştir. Gazali gibi âlimler burada ders vermiş ve İslam dünyasının entelektüel manzarasını şekillendirmiştir.

Bir başka örnek de 13. yüzyılda kurulan ve zamanının en gelişmiş eğitim merkezlerinden biri olarak kabul edilen Bağdat’taki Mustansıriyye Medresesi’dir. Bu mekân sadece sınıflar değil, aynı zamanda bir kütüphane, tıp öğrencilerinin uygulamalı eğitimi için bir hastane ve hatta bir tür öğrenci yurdu da sunuyordu.

Medrese sistemi net bir yapıya sahipti: Öğrenciler küçük gruplar hâlinde ders görür, konular derslerde öğretilir ve tartışmalarla derinleştirilirdi. Birçok medresede kendi kendine çalışmayı teşvik eden geniş koleksiyonlara sahip kütüphaneler vardı. Özel olan şey, eğitimin genellikle ücretsiz olması, öğretmenlere ve öğrencilere barınma, yemek ve kitap sağlayan vakıflar (vakfiye) tarafından finanse edilmesiydi. Osmanlı medreseleri, özellikle imparatorluğun sonuna doğru, akademik seviyeleri bakımından farklılık gösteren seviyelere ayrılmıştı. Eğitimin temel seviyesi, çocukların Arapça okuyup yazmayı, Kur’an okumayı ve temel İslam hukukunu öğrendikleri Sıbyan Mektepleri ile başlıyordu. Bu seviyeyi tamamladıktan sonra öğrenciler, ileri İslami bilimler, mantık, gramer, matematik ve doğa bilimleri eğitimi aldıkları medreselerde yüksek öğrenime devam edebiliyorlardı.

İmparatorluğun büyük şehirlerinde bulunan “ileri” medreselerden en ünlüsü, Kanuni Sultan Süleyman tarafından 1557 yılında kurulan İstanbul’daki Süleymaniye Medresesi’ydi. Bu medrese sadece dinî bir eğitim kurumu değil, aynı zamanda bir tıp, astronomi, matematik ve felsefe merkeziydi. Medresenin hemen yanındaki hastanede yürütülen ileri tıp çalışmaları, medreseyi zamanının en modern -bugünkü tabirle- üniversitelerinden biri hâline getirmişti.

Resmî olarak “üniversite” olarak tanımlanan ilk Osmanlı eğitim kurumu, 1846 yılında İstanbul’da kurulan Darülfünun-i Osmani’dir. Bu kurumun modern bilimsel yaklaşıma sahip bir İslam üniversitesi olması amaçlanmış, ancak siyasi koşullar nedeniyle birkaç kez kapatılmış ve daha sonra 1900 yılında Darülfünun-i Şahane adıyla yeniden açılmıştır. Bu kurum günümüzde de varlığını sürdüren İstanbul Üniversitesine dönüşmüştür.

Batı üniversitelerinin medreselerle pek çok benzerliği vardı. Kayda değer bir örnek, günümüzün akademik derece sistemine benzeyen icazet sistemidir. Belirli bir eğitim seviyesini tamamlayan ve hocası tarafından yetkin olduğu kabul edilen bir öğrenciye, bilgisini aktarmasına veya belirli disiplinlerde çalışmasına izin veren bir tür akademik derece olan icazet verilirdi. Bu sistem, Orta Çağ Avrupa üniversitelerinde yüksek lisans veya doktora ile verilen derecelerle karşılaştırılabilirdi. Bir başka benzerlik de hocalar ve öğrenciler arasındaki hiyerarşiydi. Osmanlı medreselerinde müderris (profesör), müderrisbaşı (dekan) ve Şeyhülislam (en yüksek dinî otorite, bazı yönlerden rektörle karşılaştırılabilir) gibi unvanlar vardı. Benzer unvanlar, profesörlerin (magistri) ve dekanların akademik örgütlenmede belirleyici bir rol oynadığı Avrupa üniversitelerinde de bulunabilir.

Medreseden Üniversiteye: Dünyayı Değiştiren Bir Miras

Medreseler 19. yüzyılın sonlarında giderek artan bir şekilde krize girdi. Avrupa’daki hızlı teknolojik ilerlemeler ve bilimsel uzmanlaşmanın artması, birçok Osmanlı akademisyeninin eğitim sisteminde reform çağrısında bulunmasına neden oldu. Medreseler dinî eğitim vermeye devam ederken, bilimsel ve felsefi eğitim giderek artan bir şekilde yeni kurulan Batı merkezli üniversitelere devredildi.

Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemlerindeki modernleşme çabalarıyla birlikte, Batı eğitim sistemini benimseyen mühendislik okulları, askerî akademiler ve modern üniversiteler gibi yeni kurumlar kuruldu.

Günümüzde üniversiteler dünya çapında başlıca öğrenim ve araştırma yerleri hâline gelmiştir. Bununla birlikte, Müslüman âlimlerin ve eğitim sistemlerinin modern bilim üzerindeki tarihsel etkisi inkâr edilemez. Tıptan astronomiye ve felsefeye kadar pek çok disiplin, Müslüman dünyasının entelektüel başarılarının izlerini taşımaktadır. Şimdi yapılması gereken, bu mirası sadece geçmişin bir parçası olarak görmek değil, aynı zamanda gelecek için ilham kaynağı olarak kullanmaktır.

İslam dünyası bugün kritik bir soruyla karşı karşıyadır: Geleneksel eğitim kültürü gelişirken aynı zamanda modern bilimsel gelişmeler nasıl entegre edilebilir? Hem manevi hem de güncel bilimsel boyutları dikkate alan bir eğitim sadece geçmiş ile gelecek arasında bir köprü kurmakla kalmaz, aynı zamanda tüm dünya için yeni bir ivme sağlar. Gerçek bilgi durağan değildir, hakikat arayışıyla birlikte büyür. Bugün, dünya yeni zorluklarla karşı karşıyayken, bu zengin mirasın üzerine inşa etme ve bilgi arayışını yeniden merkeze koyma sorumluluğuna sahibiz.

Enes Kalem

Enes Kalem, Temmuz 2002’de Almanya’nın Münster şehrinde doğdu. Eğitimine doğup büyüdüğü bu şehirde devam eden Kalem, şu anda Westfälische Wilhelms-Universität Münster’de İşletme Enformatiği (Wirtschaftsinformatik) bölümünde lisans eğitimini sürdürmektedir.

Yazarın diğer yazıları
Bu yazıyla ilgili yorumunuzu paylaşabilirsiniz. Bunu yaparken Yorum Kurallarımızı dikkate alın lütfen.
Yorum adedi#1

*Tüm alanları doldurunuz

  • Cahit polatoğlu
    2025-03-03 23:57:15

    Tebrikler yeğenim. Başarılar diliyorum selam sevgi ile Allah'a emanet ol öpüyorum.

Son Yüklenenler