Amerika’da Bir Gassal: “Ölümü Doğrudan Karşıma Almak İstedim”
Ölüm, kaçınılmaz bir gerçek. Ancak bu dünyada çok az insan bu hakikatle yüzleşmek istiyor. Dr. Zeyneb Sayılgan, Amerika’daki gassallık yolculuğunu ve kaybın ve acının insan ruhunu nasıl dönüştürebileceğini anlatıyor.

Amerika’da seksen kadar Müslüman hanımla birlikte, vefat eden Müslümanlara karşı son görevimizi yerine getirmek için gönüllü gassal olarak çalışıyoruz. Niyetimiz, farz-ı kifaye olarak kabul edilen sorumluluğumuzu yerine getirmek. Cenazeleri nasıl yıkayacağımızı öğrendiğimiz kursta eğitmen bizlere, “Burada olma amacınız nedir?” diye soruyor. Bir katılımcı, “Savaşların yaşandığı ve pek çok ölü gördüğümüz bir dönemde, ölüm daha da çok gündemimde. Hazırlıklı olmak istiyorum.” diye cevap veriyor.
İki yıl önce üç yaşındaki kızım Meryem’in bir kamyonla çarpışma sonucu hayatını kaybetmesinin ardından ölümle yüzleşmek istedim. Ölümü doğrudan karşıma almak istedim. Tahrip olmuş arabama bakarken, bu felaketin ve kaosun benim hikâyemin sonu olduğunu kabul etmeyi reddettim. Tüm çirkinliğin ortasında bir hikmet ve güzellik bulmak istedim. Bu trajediyi sadece hayatta kalarak değil, aynı zamanda manevi yönden büyüyüp olgunlaşarak atlatmak istedim.
Şimdi ise ölüm düzenli olarak karşımda beliriyor. Neredeyse her hafta bir cenaze evinden çağrı alıyorum. İstanbul’da yürürken mezarlıklardan geçiyor, kabristanlara selam veriyorum.
Ölüm, kaçınılmaz bir gerçek. Ancak bu dünyada çok az insan bu hakikatle yüzleşmek istiyor. Benim bu konuda gösterdiğim gayretler ise dönüşümsel bir nitelikte. “O, hanginizin daha güzel amel yapacağını sınamak için ölümü ve hayatı yaratandır. O, mutlak güç sahibidir, çok bağışlayandır.” (Mülk Suresi, 67:2) Ölüm gerçeği bizdeki en iyi yönleri ortaya çıkarıyor. Tesadüfi ya da anlamsız değil. Aksine yaşam verici dersler taşıyor.
Ölüm, geleneksel Müslüman toplumların dokusunun derin bir parçası. Belediyeler cenaze masraflarını karşılıyor ve mezar alanı temin ediyorlar. Cenaze ritüelleri konusunda eğitimler veriyorlar. Amerika’da ise şahıslar, aileler ve Müslüman camia bu masrafların tamamını kendileri üstlenmek zorunda. Camilerin çoğu cenaze vakıfları kurup bu konuda destek oluyorlar. Müslümanlar hâlâ İslam geleneğine göre ölülerini defnediyor. Fakat finansal zorluklar nedeniyle, birçok gayrimüslim artık ölülerini toprağa gömmek yerine krematoryumda yakmayı tercih ediyor.
Ölüm herkesi aynı şekilde karşılar. Yine de her kişi farklı bir şekilde ölür, Allah’ın ehadiyet mührüne ayna olur. Bazı ölümler diğerlerinden daha acı vericidir. Kızımın yanına gömülen Fransızca öğretmeni Meryem’i düşünüyorum. Bir akşam yürüyüşünde kaçırılmış ve vahşice öldürülmüştü. Parçalanmış bedeninin tamamı bulunamamıştı. Acaba kızımın kötü bir niyetle öldürülmediğini ve bedeninin sağlam olduğunu bilmenin bir şükran hissettirdiğini söylemek garip mi olur?
Cenaze Çağrısına Mazeretsiz Cevap
Bir vefat haberi aldıktan beş dakika sonra, beş cenaze yıkama gönüllüsü cevap veriyor. Tereddüt ya da mazeret yok. Orada olacağız ve ona sahip çıkacağız. O bizim Müslüman kardeşimiz. Bu hanımların çağrıya özveriyle yanıt vermeleri karşısında hayran kalıyorum.
Cenaze evine gitmeden önce abdest alıyorum. Abdest, manevi bir arınmanın simgesi olarak, doğru zihinsel durumda olabilme konusunda beni hazırlıyor. İlk ziyaretimden önce biraz tedirginim. Mevtanın hangi hâlde olduğunu bilmiyorum.
Cenaze hizmetleri ölümden sonra hızla yapılır. Cenaze gömme işlemi ertelenemez. Zira ruhlar, Rabbimizle buluşmayı sabırsızlıkla beklemektedir. İnsan kaybı anlayanlarla birlikte olduğunda acı insanı daha az yalnız hissettirir. İnsanları bütünüyle kucaklayan bir ortamda olmak, beni de rahatlatıyor: Sevinç ve üzüntü, acı ve zevk, karanlık ve ışık. “Doğrusu güldüren de ağlatan da O’dur.” (Necm, 53:43). Yarattığı her şeyde olduğu gibi, tüm değişiklikler hayatın gelişmesi için gerekli. Hepsini kucaklıyorum. Hepsine “Hoş geldin! Eğer O’nun adıyla geldinse, başım gözüm üstüne.” kabulünü hâl dilimle tasdik etmeye çalışıyorum.
Gönüllü olarak bu vazifede bulunup cenazeleri hazırlamam, bana ve aileme zor günlerimizde sahip çıkan ve yardımını esirgemeyen din kardeşlerime aynı zamanda bir şükran borcu. Sosyal bağlar, özellikle acı zamanlarında kendimizi ayakta tutmak için hayati önem taşıyor. Birlikte sımsıkı durduğumuzda, acı yumuşuyor.
“Ölüm Pazarlığa Gelmez”
Mevtanın büyük siyah plastik bir torbaya sarılmış hâlde masada yatması bana dehşet veriyor. Kızım Meryem’in yapayalnız, soğuk bir morgda bırakıldığını düşündükçe içimde sessiz çığlıklar atıyorum. O masum bedenini sarıp sarmalayan sıcak battaniyeden yoksun olarak… Gözyaşlarımı tutamıyorum. Ölüm, ne kadar acı bir gerçek! Korkutucu ve dehşet verici!
Karşımdaki aileye, “Bana kardeşinizden bahsetmek ister misiniz?” diyorum. İnsanlar, kendilerini zenginleştiren kişilerin hayatları hakkında konuşabilecekleri kimseler bulduklarında minnettar olurlar. 57 yaşında bir kadın, ameliyat sonrası komplikasyonlar nedeniyle hayatını kaybetmiş. Ne kadar genç! Ölüm, yaş ya da hayallere aldırmıyor. Kızımın, en iyi hâlimi ona adadığımı umursamadığı gibi. Ölüm, pazarlığa ya da kaçmaya da gelmiyor. Ölüm yalnızca Allah’ın takdiri, koşullar ne olursa olsun. “O süre geldiği zaman ne bir saat geri alınabilir ne de öne alınabilir.” (Al-A’raf, 7:34).
Bu gerçeği kabul etmek bana bir huzur verdiği gibi, aynı zamanda bir sıkıntı da hissettiriyor. En yüksek yargı olan Rabbimin, benim sonum ile ilgili nihai söz sahibi olması bana huzur veriyor. Ama aynı zamanda ecel ile ilgili hiçbir irademin olmadığını bana haykırıyor.
Kadının kız kardeşleri pek konuşmuyor, gözyaşı dökmüyorlar. Atmosfer sessiz ve hüzünlü. İlişkileri hakkında düşünüyorum. Acaba iyi ayrıldılar mı? Umarım incittiğim kişilerle erkenden barışırım. Kendime “Özür dilerim. Beni affet. Seni seviyorum. Teşekkür ederim.” cümlelerini daha sık kullanma konusunda söz veriyorum.
Beden, Rabbimizin değerli bir emaneti. Müslümanlar, ölenin ruhunun hâlâ canlı olduğuna ve bizi dikkatle izlediğine inanır. Onun rahat etmesi için suyun ideal sıcaklıkta olduğundan emin oluruz. Ölülere karşı bile edep vardır. Bedenini örtülü tutar ve onu nazikçe yıkarken gözlerimizi eğeriz. Saçlarını tarar, örer ve güzel koku süreriz. Son olarak, onu beş parça beyaz örtüyle sarar ve başörtüsünü takarız. Cenaze yıkama işi bittiğinde, mevtaların yüzlerindeki rahatlama ifadesine hayran kalırım. Öyle güzel görünürler ki, sanki “Beni Rabbime kavuşmaya hazırladığınız için teşekkür ederim.” der gibidirler.
Ölüye saygı gösteren bir din, toplum için tehdit olabilir mi? Cenaze odasında ırk, etnik köken, sosyal ve siyasi sınırları aşıyoruz. Ölüm, paylaşılan bir insani deneyim hâline geliyor. Göç ne kadar inkâr etmeye çalışsak da manevi DNA’mızın bir parçası olduğunu hissettiriyor. Hiç kimse kaynaklar, topraklar, servet ya da sevdikleri üzerinde mutlak hak iddia edemiyor.
İslam’da ölüm ne yüceltilir ne de kendisinden kaçınılır. Ölüme gerçekçi yaklaşılır. Ölüm korkusu, insan fıtratının bir parçasıdır ve hayatı korur. Ölümden çok az korkmak dikkatsizliğe, çok fazlası ise felce yol açar. Psikiyatrist Irvin D. Yalom, “Fiziksel ölüm bizi yok ederken, ölüm fikri bizi kurtarabilir.” der. Fani oluşumun acı gerçeğini kabul ederek, bu dünyadaki sınırlı zamanımın daha fazla farkına varıyorum. Bana ihsan edilen nimetleri ve Allah’tan verilen yeteneklerimi daha bilinçli kullanmaya gayret ediyorum. Ya da Hz. Ali’nin (ra.) dediği gibi, “Öyle bir hayat sür ki, öldüğünde insanlar hüzünlensin, hayattayken de seninle olmayı özlesinler.”
Kızımın mezarının başında artık beka için yaratılmış olduğumuzu tüm hücrelerimle yeniden tasdik ediyorum. Mutluluk, tüm sevdiklerinle ebediyen, hiçbir ayrılık ya da kalp kırıklığı olmadan beraber olmak demek. İnsanlık hikâyesi ölümle sona ermiyor.
Etrafıma bakıyorum. Bahar gelmiş. “Şimdi bak Allah’ın rahmetinin eserlerine! Yeryüzünü ölümünden sonra nasıl diriltiyor? Şüphe yok ki O, mutlaka ölüleri diriltir. O her şeye kâdirdir.” (Rum 30:50). Büyümek ve olgunlaşmak, karanlık, soğuk ve uzun kış gecelerinde bile gerçekleşir. Yavaş, sürekli, ısrarlı bir şekilde. Yeniden doğmuş hissediyorum. Ölülerden aldığım hayat veren derslerle dünyaya geri dönüyorum.
Zeynep Hanım, Yazınızı büyük bir dikkatle, hüzün ve derin bir hayranlıkla okudum. Kendi içsel yolculuğunuzu, kaybınızı ve bu büyük acının içinde bulduğunuz hikmeti bizimle paylaşmanız, insanın anlam arayışına dair eşsiz bir örnek sunuyor. Kaybettiklerimiz bizi en çok şekillendiren, iç dünyamızda yeni kapılar açan, bizi kendimizle ve Rabbimizle daha derin bir yüzleşmeye çağıran mihenk taşlarıdır. Üç yaşındaki güzel kızınız Meryem’i kaybetmek… Bu kelimeleri yazarken bile yüreğime bir ağırlık çöküyor. Sizin ise bu trajediyi yalnızca bir yas olarak değil, bir büyüme, olgunlaşma, anlam arayışı ve nihayetinde bir hizmet vesilesine dönüştürmeniz, gerçekten ilham verici. Meryem’iniz inşaAllah sizi cennetin kapısında karşıladığında, birbirinizi sevgiyle kucaklayacağınız o gün geldiğinde, bu dünyada yaşadığınız her şeyin ne kadar anlamlı olduğunu daha iyi göreceğinizi umuyorum.
Kardeşim, Allah size sabr-ı cemil versin. Evlat kaybı, insanın yüreğini en derinden sarsan, kelimelerle tarifi zor bir imtihandır. Ancak bil ki, cennette çocuğunuz sizi bekliyor. Onun dünyadaki kısacık misafirliği, ahirette sizin için sonsuz bir vuslatın müjdecisi olacak inşallah. Gerçekten de ölümü çok güzel özetlemişsiniz; çünkü ölüm, yok oluş değil, baki âleme açılan bir kapıdır. Risale-i Nur’un bize öğrettiği gibi, ayrılık sadece zahirîdir, hakikatte ise müminler için bir kavuşmadır. O masum yavru, sizi Allah’ın rahmetiyle cennet bahçelerinde bekliyor ve bir gün ellerinizden tutup sizi orada karşılayacak. Ben de annemi ve babamı kaybettikten sonra, ölümü daha derin hissetmeye başladım. Sanki her an ruhum bu dünyadan ayrılabilir gibi geliyor. Ama bu duygu, beni hüzne değil, daha fazla şükre, daha fazla hazırlığa ve ahireti kazanmaya teşvik ediyor. Çünkü dünya, fani bir han, geçici bir duraktır. Bize düşen, bu durakta sabır ve metanetle bekleyip Rabbimizin rahmetine sığınmaktır.
Mükemmel bir üslupla,mükemmel yaklaşımlar. Ölüm olayının bu kadar kaliteli anlatıldığı çok nadir yazılardan biri. Binler tebrikler.
[…] Dr. Zeyneb Sayılgan Baltimore (ABD) İslam, Hıristiyan ve Yahudi Araştırmaları Enstitüsü’nde İslam uzmanı perspektif.eu […]